Amacımız tamamen milli ve yüksek kapasiteli kendi uçağımızı tasarlayabilmektir

Savunma sanayinde yaşanan gelişim çarpıcı boyutlara ulaştı. Bazı çevreler tarafından yetersiz görülen değerlendirmeler biryana bu gelişimi anlamak için sektörün önemli isimlerinden biri olan Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı Serdar Demirel’in aktarımlarına ayrı bir parantez açılması gerekiyor. 1986 yılında Savunma Sanayi Müsteşarlığında göreve başlayan Serdar Demirel, “ O dönemde ülkemizde yazıcı yoktu ve yazıcıyı yurt dışından getiririz fakat kartuşu nasıl getireceğiz tartışması yapıyorduk. Öyle bir dönemde de Türkiye’de roket motoru yapılacak diye masama dosya bırakıldığını hatırlıyorum. O günkü şartlarda gerçekleştirilmesi imkansız gibi görünüyordu. Aradan on yıl geçti, roket motorunu yaptık. Bu güvenle daha büyük projelere yönelik çalışmalara başladık, örneğin milli tank projesi çıktı. Geçmişte ihtimal bile vermediğimiz konularda bugün üretim yapıyoruz. Bu nedenle herkes hayallerinin peşine düşmesi gerekiyor. Bu projelerle halkımızın da güveni geldi” derken, savunma sanayii hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Sayın Serdar Demirel öncelikle bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Savunma Sanayi Müsteşarlığı koordinasyonunda yürütülen projeler bazında 2015 yılının ilk yarısını nasıl geçirdiniz? Değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Bilindiği üzere, 2000’li yılların başlangıcından itibaren Savunma Sanayii İcra Komitesi tarafından birçok önemli proje devreye alınarak büyük çaplı platform projelerinin milli olarak geliştirilmesi yönünde kararlar alındı.  Bugün itibarıyla geldiğimiz noktada belirtmiş olduğum bu büyük projelerimizin bazılarının kalifikasyon aşamasına geldiğini, bir kısmının ise seri üretim sürecine başladığını gururla ifade edebilirim.

Kara Kuvvetleri Komutanlığımızın ana muharebe tankı ihtiyacını karşılamak için başlatmış olduğumuz ALTAY Projemizde geliştirme ve prototip üretim süreçlerini başarı ile tamamladık. 2015 yılı ilk yarısında PV1 (Prototip Araç 1) ile kalifikasyon faaliyetlerini icra etmeye başladık. Çok yoğun bir test takvimimiz var. Şu an bir test heyeti ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İlerleyen aylarda PV2 ve BHT (Balistik Gövde Kule) üzerinde de kalifikasyon çalışmaları başlayacak, dolayısıyla aynı anda 3 ayrı heyetle testlerimizi icra edeceğiz. 

Aynı şekilde en az kara platformları kadar yetkin olduğumuz denizcilikte ise 2015 yılı itibarı ile Tuzla’daki 7 tersanemiz ile 11 adet projemizi yürütmekteyiz. Özel tersanelerimizi tamamlayacak MİLGEM ve Yeni Tip Denizaltı Projelerimizi ise askeri tersanelerimizle birlikte yürütüyoruz.

Yürüttüğümüz bu projelere ilave olarak, Teklife Çağrı Dosyası hazırlamakta olduğumuz yeni askeri denizcilik projelerimiz de bulunmakta olup bu projeleri de yine yerli tersanelerimiz ile yürütmeyi planlıyoruz.  Özel sektörde askeri gemi üretiminde kazanılan tecrübenin daha da arttırılması ve yerli alt yüklenicilerin arttırılması ilerideki hedeflerimiz arasında yer alıyor.

Öte yandan havacılık projelerinde, F-16 Modernizasyonu Seri Montaj Sözleşmesi kapsamında TUSAŞ firması ana yükleniciliğinde ve 1inci Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı’nın ve TUSAŞ’ın imkân ve kabiliyetlerinin kullanılmasıyla Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki toplam 163 adet F-16 Blok 40 ve 50 modeli uçağın modernizasyonunda 2009 yılında başlayan faaliyetler bu sene başarıyla sonuçlanmıştır.

Artık yaşlanmaya başlayan F-4 uçaklarının yerini almasını planladığımız F-35 uçakları ile ilgili olarak yürüttüğümüz JSF projesi kapsamında da geçen sene verdiğimiz 2 adet F-35A uçağı siparişine bu sene 4 adet daha ekledik. Bu uçaklar 2018 yılından başlamak üzere Hava Kuvvetlerimiz bünyesine dâhil olacaklar.

JSF Projesi kapsamında program ömrü boyunca çalışacak ve 1inci Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığında kurulacak olan Avrupa Bölgesi F135 Motorları Ağır Bakım Onarım tesislerine yönelik çalışmalarımızı başlattık. JSF kapsamında yerli sanayimizin projeye katılımından elde ettiğimiz ciroya ilave olarak önemli bir bakım idame iş payının da ülkemize kazandırılacak olması bizleri gururlandırmıştır.

Böylelikle yakın gelecekte Hava Kuvvetlerimizin belkemiğini oluşturacağını umduğumuz 2 önemli muharip uçak; F16 ve F35 ile ilgili olarak modernizasyon ve tedarik kanalları ile ciddi adımlar attığımızı düşünüyoruz. Ancak Kara ve Deniz Platformlarında kendi teknolojisini geliştirerek en gelişmiş ve karmaşık platformları milli olarak tasarlama cesareti göstermiş Türkiye Cumhuriyetinden Muharip Uçak Konusunda hazır çözümlerle yetinmesini tabii ki bekleyemezdik.

Nitekim Milli Muharip Uçağımız F-X’in ön tasarım safhasını da bu sene başlattık. Projedeki kararlılığımızı devam ettirmekte ve orta vadede milli savaş uçağımız FX’in F16 ların yerini alarak yüzyılın ortalarına kadar F-35 uçakları ile birlikte Türk Hava Kuvvetlerimize hizmet vermeleri umut etmekteyiz.

Askeri havacılık alanındaki bu faaliyetlerimizde bize cesaret veren başlangıç noktamız ise Hürkuş eğitim uçağıdır. Rahmetle andığımız Vecihi HÜRKUŞ’un adını taşıyan bu uçak bizim askeri havacılık alanında birçok teknolojiyi oluşturma ve özümsememizde kilit rol oynamıştır.

2015’in ilk yarısında Hürkuş’un analog göstergeli temel modeli HÜRKUŞ-A’nın uçuş testlerinde önemli adımlar kaydedilmiştir. HÜRKUŞ-A’nın EASA (European Union Authority) Sertifikasyon sürecinin de yılsonuna kadar tamamlanması planlanmaktadır. Bu sayede seri üretim sözleşmesi imzaladığımız 15 adet Hürkuş-B (dijital “Glass” Kokpitli) uçağımızı sözleşmede belirtilen tarihte hatta daha erken teslim etme imkânımız olacaktır.

Tabii ki Askeri havacılık alanında kazanılan bunca tecrübenin sivil havacılığa yansıtılamaması kesinlikle düşünülemezdi. Bu kapsamda geçen günlerde Sn. Başbakanımız tarafından lansmanı yapılan Milli Bölgesel Yolcu Uçağının proje başlangıç kararı alınmış olup, proje kapsamında faaliyetlerimiz süratle devam etmektedir.

Havacılık denildiğinde sadece sabit kanatlı Platformları düşünmek son derece hatalı olacaktır. Nitekim döner kanat platformlarında da 2015 yılı ilk yarısının önemli kilometre taşlarına yönelik yoğun hazırlıklarla geçtiğini görüyoruz. En önemli projelerimiz arasında yer alan ATAK helikopter projesinde ilk parti helikopterlerin kalifikasyon ve kabul faaliyetlerinin tamamlanması için yoğun çaba harcadık. Özgün helikopter projemizde motor seçimimizi gerçekleştirdik. Sikorsky firması ile işbirliği içinde yürütülen Genel Maksat Helikopteri projesinde ise bir yandan ABD hükümet izinlerinin ve lisansların tamamlanması için faaliyetler yürütülürken diğer taraftan bu helikopterlerde kullanılacak yerli aviyonik kokpit’in geliştirme faaliyetlerini tüm hızıyla sürdürdük. Dolayısıyla helikopter projelerimiz için yılın ilk yarısında kritik bir hazırlık süreci geçirdiğimizi ve sonuçlarını yakında almaya başlayacağımızı değerlendirebiliriz.

Müsteşar Yardımcılığınız altında dört platform dairesi yer almakta. Söz konusu Daire Başkanlıkları bünyesinde yürütülen TF-2000, MİLGEM, LPD, ALTAY Tankı, HÜRKUŞ, ATAK, Özgün Helikopter gibi önemli projelerin son durumu hakkında bilgi verir misiniz?

Malumunuz TF-2000 Projesi kapsamında hava savunma harbi görevini icra edebilecek donanıma sahip 4 adet fırkateyn sınıfı geminin hizmete alınması hedeflenmektedir. Bu çerçevede Savunma Sanayii İcra Komitesi tarafından belirlenen proje modeli ile tasarım aşamasına yönelik faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için Müsteşarlığımız yetkilendirilmiştir. Hâlihazırda faaliyetlerimizi bu çerçevede sürdürmekte ve hazırlıklarımızı bu yıl içerisinde tamamlayarak gemilerin tasarım ve inşasını milli imkânlarımız ile gerçekleştirmek üzere projeyi başlatmayı hedeflemekteyiz. Platformlara entegre edilecek başta ana sensör ÇAFRAD (Çok Amaçlı Faz dizinli Radar) olmak üzere çeşitli sistem/alt sistem geliştirme çalışmalarına devam etmekteyiz. Proje kapsamında hedeflenen platformun özellikleri dikkate alındığında bugüne kadar yapılmış askeri gemilerin en kapsamlısı ve en gelişmişi olacağını söyleyebiliriz.

MİLGEM Projesi kapsamında iki geminin daha ilk iki gemi ile aynı kapsamda İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda inşa edilmesi planlanmış olup, 3. Gemi BURGAZADA’ nın inşa faaliyetleri devam etmektedir. Kızak üzerinde blokların birleştirilmesi çalışmaları devam etmektedir. Geminin bu sene içerisinde ya da önümüzdeki sene başında denize indirilmesi planlanlanıyor. 4. Gemi KINALIADA’ nın inşasına ise 2016 yılı içerisinde başlayacağız. Bu iki gemiyi 2018 ve 2020 yıllarında hizmete almış olacağız. MİLGEM Projesi’nin devam gemileri olan 5-8. Gemiler’ de Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın değişen ve gelişen ihtiyaçlarını karşılamak üzere dizayn değişikliği yapılması hedeflenmekte. Bu doğrultuda gemi silah ve elektronik sistemler konfigürasyonunda da değişiklikler yapılması gündemde. Bu kapsamdaki planlama faaliyetlerimize devam etmekteyiz. 5-8. Gemiler için Savunma Sanayii İcra Komitesi’nce verilecek karar doğrultusunda belirlenecek proje modeline uygun olarak ihale süreçlerini işleteceğiz.

Havuzlu Çıkarma Projesi ile ilgili olarak Savunma Sanayii İcra Komitesi’nin 2013 yılı sonunda Sözleşme Görüşmelerine Sedef Gemi Endüstri A.Ş. ile başlanmasına yönelik kararı kapsamında görüşmeler bu yılın Mayıs ayında tamamlanmış ve 1 Haziran 2015 tarihinde Sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme’nin yürürlüğe girmesi ve avans ödenmesi için süreç başlamış olup, Havuzlu Çıkarma Gemisi’nin 2021 yılında teslim edilmesi planlanmaktadır.

ALTAY projemizde MTR ve FTR olarak adlandırdığımız ön prototipler üzerindeki testlerimiz uzun zamandır sürmekteydi. PV1 ve PV2 olarak adlandırdığımız nihai konfigürasyondaki prototipler üzerindeki doğrulama testlerimize yakın zamanda başladık ve yaklaşık 1 yıl zarfında tamamlamayı hedefliyoruz. Bu testlerin başarıyla tamamlanması, mevcut konfigürasyondaki tankımızın seri üretime hazır olduğunu gösterecektir.

Mevcut durumda HÜRKUŞ-A uçuş testleri iki prototip ile devam ediyor. Son durum itibariyle toplam 211 uçuşta, yaklaşık 243 saatlik uçuş kaydedildi. Bir yandan da Avrupa Sivil Havacılık Otoritesi EASA’dan CS-23 sertifikasının alınmasına yönelik süreç EASA (Avrupa Sivil Havacılık Otoritesi) ve SHGM (Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü) ile uzlaşılan takvimde devam ediyor. 2016 başı itibariyle Tip Sertifikasının alınması hedefleniyor. Bildiğiniz gibi  HvKK.lığı ihtiyacına yönelik  15 adet temel eğitim uçağı tedarikine ilişkin  HÜRKUŞ-B seri üretim sözleşmesi de Aralık 2013’te imzalandı, proje takvimi Haziran 2014’te başladı.  Sistem Gereksinimleri ve Ön Tasarım fazları tamamlandı, Kritik Tasarım fazına yönelik faaliyetlere devam ediliyor. Sözleşme kapsamında ilk uçağın Haziran 2018’de 15. uçağın ise Haziran 2019’da teslim edilmesi planlanıyor.

ATAK Projesi’nin ilk aşaması olan Erken Duhul Helikopteri (EDH) teslimatlarında sona gelinmiştir. Önümüzdeki dönemde, EDH konfigürasyonunda yer almayan tanksavar ve havadan havaya silah sistemlerini, bazı haberleşme ve seyrüsefer sistemlerini de kapsayan ATAK konfigürasyonunun kalifikasyon işlemlerine yönelik çalışmalar sürmektedir.

Bildiğiniz üzere 5 ton sınıfında bir genel maksat helikopterinin milli imkân ve kabiliyetlerle tasarımını gerçekleştirdiğimiz Özgün Helikopter Programında sözleşmemizi 26 Haziran 2013 tarihinde ana yüklenicimiz TUSAŞ ile imzaladık ve program takvimimiz 6 Eylül 2013 tarihinde başladı.  Bugün itibari ile sözleşmenin 1,5 yıllık bölümünü geride bıraktık. Geldiğimiz noktada, alt sistem seviyesinde Sistem İsterleri’ni belirleme safhasını tamamladık. Motor seçimimizi yaptık, bir sonraki safha olan Ön Tasarım’a geçtik.

27 Mayıs 2015 tarihinde lansmanı gerçekleştirilen Bölgesel Uçak Projesinin Türkiye ve yerli sanayi için kazanımları nelerdir? Projeyle ilgili bizleri bilgilendirir misiniz? Savunma Sanayii Müsteşarı Prof. Dr. İsmail DEMİR; mevcut uçağı tekrar hayata geçirmek, tüm ekipmanı kurmak, 50 uçağın fiyatı ve yeni tip uçağımızın geliştirilmesi dâhil 1,5 milyar dolar civarında bir maliyet öngörüldüğünü belirtmişti. Projenin bütçesiyle ilgili detayları paylaşır mısınız?

Bildiğiniz gibi, askeri, güvenlik ve sivil alanlarda kullanılmak üzere ülkemizin ihtiyaç duyduğu çok amaçlı bir bölgesel uçağın yurt içinde milli imkânlarla geliştirilerek üretilmesi amacıyla  “Milli Bölgesel Uçak Projesi” başlatılmıştır.

Bu kapsamda ilk aşamada 30-40 kişilik 50 adet bölgesel uçağın fikri ve sınai mülkiyet haklarının satın alması yoluyla seri üretiminin gerçekleştirilmesi, ayrıca kapasitesi 70’leri geçecek mertebede bir uçağın da milli imkanlarla tasarlanıp prototip üretiminin yapılmasını planlıyoruz. 

Proje ile fikri ve sınai mülkiyet hakkının ülkemize ait olması, üretim hattı ile istihdam yaratılması, uçak geliştirme faaliyetleri ile Türk mühendislerin kabiliyetlerinin arttırılması, teknoloji kazanımı, azami oranda yerlileştirme ve yan sanayi katılımı hedeflenmektedir.

Uçağın askeri nakliye, istihbarat, sınır güvenliği, çevre koruma, elektronik harp, komuta kontrol, özel operasyonlar, hava ambulansı, sahil gözetleme, iş jeti, yolcu taşıma v.b. farklı amaç veya konfigürasyona uygun olarak kullanılabilmesi, kısa mesafe uçuşlarında maliyet avantajı, kısa pistlere ve uygun olmayan zeminlere iniş kalkış yapabilme kabiliyeti ile savunma ve havacılık ihracatına önemli katkı sağlayacağını değerlendiriyoruz.

Ancak burada bir konunun özellikle altını çizmek istiyorum ilk aşamada lisansın satın alınması yöntemi ile üretilecek uçak bizim için asla bir hedef ya da başarı noktası değildir. Bu model son derece hassas sertifikasyon gereksinimleri olan “Sivil Havacılık” sektörüne giriş süremizi 10-15 yıldan 3-5 yıla indirecek bir kısa yoldur. Yani bir nevi bizim giriş biletimizdir. Burada esas amacımız bu ilk uçakta edineceğimiz sertifikasyon tecrübesi ve sivil tasarıma ilişkin “aile sırları” ile tamamen milli ve yüksek kapasiteli kendi uçağımızı 5 yıl gibi kısa bir süre içerisinde tasarlayabilmektir.

Bölgesel Uçak projesiyle birlikte, SSM’nin önümüzdeki dönemde havacılık alanında nasıl bir rol üstlenmesi bekleniyor?

Projede;  lisansın tamamen satın alınarak, yapısal ve aviyonik sistemlerin güncel teknolojiye ulaştırılması ile ortaya çıkacak ilk ürün ile öncelikle askeri, güvenlik ve sivil alanlardaki yurtiçi ihtiyaçların karşılanması planlanmaktadır. Kazanımların sürdürülebilirliği için ihracatı teşvik etme ve yabancı ülkelerle işbirliğinin sağlanması rolü bu proje için de geçerli olacaktır. 

Fakat yukarıda da açıkladığım gibi asıl amacımız buradan edinilecek bilgi birikimi ile Türkiye’nin Sivil Hava Taşıma Araçları üretimi sektörüne yeni bir oyuncu olarak tamamen milli bir çözümle hızlı bir giriş yapmasıdır.

Ülkemizin ihracat hedeflerine ulaşması, büyük platformların yurtdışına satışıyla mümkün olabilecektir. Bu meyanda, savunma sanayiimizin ürünlerinin uluslararası alanda rekabet edebilirliğine yönelik neler söylemek istersiniz? Ayrıca,  IDEF’15 ile ilgili genel değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Malumunuz, ülkemiz 2000’li yıllarla birlikte yurtiçi geliştirme projeleri ile tanıştı. Öncesinde hazır alım, lisans altında üretim gibi kurgularla hareket edilirken, savunma ihtiyaçlarının yurtiçinden karşılanma oranının artırılması hedefi ile SSM eliyle birçok yurtiçi geliştirme projesi başlatıldı. Bu tür projelerin başlatılması, beklenildiği gibi ihracat rakamlarını da artırdı. Örneğin en güçlü olduğumuz alanlardan biri olan Kara araçları sektörü 90’lı yıllardan beri savunma sanayiimizin lokomotifi olagelmiş bir sektördür. Kara araçlarında yurtiçi ihtiyaçların karşılanmasında yakalanan kalite ve ürün çeşitliliği haliyle ihracata da yansımıştır. Hatta FNSS firmamız yurtdışında üretim tesisleri kurarak bu alanda kalıcı olduğunu tüm dünyaya tescil ettirmiştir.

Diğer güçlü olduğumuz bir alan olan Deniz Araçlarının da Kara Araçlarının yakaladığı bu başarıyı devam ettirmesini amaçlıyoruz. Nitekim özel tersanelerimiz çeşitli ülkelerdeki ihaleleri yakinen takip ediyor ve birçok ihalede batılı rakipleri ile başa baş mücadele ediyorlar ve biz de yakın bir gelecekte sevindirici haberler almak üzere bu tersanelerimize yoğun bir destek veriyoruz.  Yine bu alanda özellikle Yonca Ares ve Dearsan Firmalarının yakaladığı ihracat başarılarını bu sektörün tüm oyuncuları ile ihracatta yakalayacağı başarının müjdecisi olarak yorumluyoruz. Ve özellikle özel sektörde artan tecrübe ve tasarım kabiliyetimiz ile Deniz Platformlarının ihracatının artmasını bekliyoruz.

Havacılık bizim için yeni bir alan ancak bu alanda da deniz ve kara da olduğu şekilde birçok koldan yoğun bir faaliyet içerindeyiz.  Sabit kanatlı platformlarda ihracata hazır olma aşamasına gelmiş olan Hürkuş Eğitim Uçağında; geliştirme faaliyetleri ve sertifikasyon çalışmalarının tamamlanmasıyla, uçağın güçlü motoru ve performansı, yenilikçi aviyonik mimarisi ve EASA CS23 tip sertifikası ile sınıfındaki uçaklarla rekabet edebilecek seviyeye ulaşarak dünya pazarında önemli bir yer alabileceğini öngörüyoruz.

Yine bu uçağın dünyadaki rakipleri arasında en güçlü model olması, henüz tasarım aşamasında olan yakın hava desteği amaçlı hafif silahlı Hürkuş modelleri (Hürkuş – C) için de önemli bir fırsat yaratmaktadır.

Nitekim döner kanat platformlarında hazır bir modeli alarak kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda yeniden tasarlayarak ortaya çıkardığımız ATAK savaş helikopteri daha şimdiden uluslararası pazarda haklı bir popülarite ve şöhret kazanmıştır. İhracat için görüşmelerin sürdüğü ülkeleri burada tek tek telaffuz etmeyeceğim ancak ATAK helikopterinin ihracatındaki en önemli problemin üretim kapasitesi olacağını şimdiden tahmin edebiliriz.

Ama tabii ki esas amacımız tamamen milli ürünlerimiz ile uluslararası pazarda boy gösterebilmemizdir.

Bu kapsamda Kara sektöründe halen “yok satan” TOMA ve KİRPİ araçlarımızın yanına diğer tekerli ve paletli zırhlı araçlarımız ile Milli Tankımız ALTAY’ı. Tüm dünyada neredeyse Türkiye için üretilenden daha üretilme noktasına gelmiş olan çelik ve kompozit karakol ve devriye botlarımızın yanına milli Korvet, Fırkateyn ve hatta Denizaltılarımızı. Havacılık alanında ise Tamamen milli olarak tasarım çalışmaları devam eden Milli Hafif Genel Maksat Helikopterimiz ÖZGÜN ve Milli Muharip uçağımız FX’i koyma zamanımız gelmiştir.

Ülkemizin son 10 yılda gerçekleştirdiği projeler kapsamında artık sistem entegrasyonundan özgün platformlar geliştirme sürecine geçmiş bulunmaktayız. Öncelikli hedefimiz elbette yurtiçi ihtiyaçlarımızın karşılanması olmakla birlikte, savunma sanayimizin sürdürülebilir olması amacıyla gerek teknoloji gerekse maliyet yönünden dünyadaki benzer platformlarla rekabet edebilir olmaları büyük önem taşımaktadır. Bu perspektifte, projelerimizi daha en başından uluslararası rekabet koşullarını da göz önünde bulundurarak şekillendirmekteyiz.

Öte yandan bir ürünün Türk ordusu tarafından kullanılıyor olması da güvenilirliği ve dolayısıyla ihracat şansını artmaktadır.

Bu yıl gerçekleştirilen IDEF’15’i 76 ülkeden 123 heyet, 1 uluslararası kuruluş ve 493 heyet üyesi ziyaret etti.  Fuarda, tedarik makamları, katılımcı firmalar ve yabancı heyetler arasında gerçekleşen 2230 randevulu görüşme ile önemli ticari bağlantılar kuruldu.

Ürün portföyümüz yönünden bütün sektörlerde olmakla birlikte özellikle kara araçlarında gelişme kaydettiğimizi gururla ifade etmeliyim. Yine her zaman olduğu gibi tersanelerimize yönelik ilgi de çok fazlaydı.  Sektörel olarak daha uzun soluklu projelerin yer aldığı havacılık ve uzay sektörümüzde de hâlihazırdaki ürünlerimizi gerek yurt içi gerekse yurt dışı paydaşlarımıza sunma imkânı bulmuş olduk.

Diğer yandan alt sistem geliştiren firmalarımızın gerek firma sayısındaki artış ve gerekse ürün yönünden gelişimini kayda değer buluyorum.

Ancak, belirli bir kritik büyüklüğe ulaşmış firmalarımızın bu aşamadan itibaren artık profesyonel pazarlama organizasyonlarını kurmaları ve süreçlerini etkinleştirmeleri büyük önem taşımaktadır. Firmalarımız, bölgesel ortak yatırım şirketleri kurulmasına yönelik fırsatları kovalamalı ve Savunma Sanayii İrtibat Ofisleri ile sıkı bir iletişim ve koordinasyon sağlayarak ihracatımızın arttırılmasına yönelik lobi faaliyetlerinde etkin rol almalıdır diye düşünüyorum.

Ayrıca ihracat söz konusu olduğunda, şirket menfaatleri bir kenara bırakılarak platform üreticisi firmalarımız ile bu platformlara alt sistem sağlayan firmalarımızın ortak bir milli bilinç ile senkronize hareket etmesi sorunların üstesinden gelinmesine yardımcı olacaktır.

Başlattığımız projelerin ürünlerinin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde sonuç vereceğini düşünürsek bundan sonraki IDEF’lerde en büyük problemimizin ürün değil alan sıkıntısı olacağını tahmin etmek yanlış olmayacaktır diye düşünüyorum.

Ayrıca Euronewsport dergimize IDEF’in hemen ardından sıcağı sıcağına bu konuları gündeme getirerek bize fikirlerimizi açıklama fırsatı verdiği için teşekkür etmek istiyorum.