Balparmak, balda bilincin artırılması konusunda önemli çalışmalara imza atıyor

Türkiye bal üretiminin öncü ve lider kuruluşu Balparmak, tüketicinin güven duyduğu önemli bir marka olarak karşımıza çıkıyor.Ülkemizde bal üretimi ile ilgili değerli çalışmalara imza atan Balparmak’ın, Ar-Ge ve Kalite Direktörü Dr. Emel Damarlı ile sektörün sorunlarını ve gelişimini konuştuk.

Türkiye’de doğru balı ürettiğimiz ve tükettiğimiz söylenebilir mi?

Dünya ortalamasına ve Türkiye’ye baktığınız zaman Türkiye’deki bal tüketiminin dünya ortalamasının altında olduğunu söyleyebiliriz. Tam tersi bir algı olsa da Türkiye’de kişi başı tüketilen bal miktarı 600 gr civarında iken, dünya ortalaması 2 kg civarındadır. Son 10 yıldır bal ve arı ürünlerinin insan sağlığına olan faydaları fark edildi. Balparmak olarak uzun zamandır bu konuda farkındalık oluşturmak için çalışmalar yapıyoruz. Bal, dünyada taklit ve tağşiş edilmesi en kolay ürünler arasında yer alıyor. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi de balı, taklit edilebilen en kolay altı gıda ürünü arasında gösteriyor. Fakat analizi açısından bakarsanız bal, en zor tahlil edilen ürünler arasında yer alıyor. Bu açıdan tüketiciye taklit bal ile doğal balı sunduğunuzda anlamasının imkânsız olduğunu görüyoruz. Bu nedenle ana haber bültenlerine kadar çıkan doğal ve sağlıklı bal nasıl anlaşılır haberleri yapılıyor. Örneğin “Balı yakarsanız ve yanarsa sahtedir” veya “Balı bir kaba koyup içine su ekleyin sahte mi değil mi anlaşılır” deniliyor. Keşke bu kadar kolay olsaydı! Balparmak olarak biz de ne Ar-Ge merkezi kursaydık, ne de bu merkez için 15 milyon TL’ye kurduğumuz kalite kontrol merkezimiz olsaydı! Maalesef tüketiciler doğal ve sağlıklı balın nasıl anlaşıldığı konusunda bilinçli değil. Biz de her yerde bu sorularla karşılaşıyoruz. Bunun dışında direkt üreticiden alınan balın doğal ve sağlıklı olduğu yönünde de bir inanç var. Evet, üreticilerimiz, arıcılarımız kendi yaptıkları arıcılık üretimi konusunda çok bilinçlenmeye başladılar. Son yıllarda doğru arıcılık yöntemlerini uyguluyorlar. Çünkü yanlış yaptıkları işlemler sonrasında balda kalıntıların olduğunu ve bunun aslında analizlerle anlaşıldığını anladılar. Burada bilerek değil, bilinçsizce yapılan uygulamalar vardı. Balparmak olarak bilinçsizce yapılan hataların önüne geçmek için arıcılarımıza eğitimler veriyoruz.

Arılar 5 km yarıçapında uçuyor. Aslında bir kovandaki 40 bin arı 80 km2 lik bir alanda uçuyor ve nektar getiriyor. 80 km2 lik alandan ne aldı, meyve ağacına mı gitti ve o alanda zirai tarım ilacı kullanıldı mı bunu kimse bilemez. Arıcılar dahi kendi ürettikleri balın sağlıklı olup olmadığını bilemezler. Çünkü arı, bir çiftlik hayvanı gibi kontrol altında değildir. Bu nedenle “bir balın doğal ve sağlıklı olduğunu anlamanın tek yolu analizdir” diyoruz. Biz kendimizi hep seçici kurul olarak tanımlıyoruz. Türkiye’nin her bölgesinden, arıcılarımızdan özenle seçtiğimiz balları, kalite kontrol laboratuvarımızda en 92 parametrede analiz ederek, doğal ve sağlıklı olduğundan emin oluyoruz.

Balparmak olarak siz üreticilerle nasıl çalışıyorsunuz?

Üreticilerle sözleşmeli olarak çalışmıyoruz. Çünkü Türkiye’de 60 bin arıcı ve 8 milyon kovan bulunuyor. Dünyada Çin’den sonra ciddi miktarda bal üreten ikinci ülkeyiz. Balparmak olarak Türkiye’nin her bölgesinden bal tedarik ediyoruz ve yaklaşık 10bin arıcıyla çalışıyoruz. Türkiye’de 104 bin ton bal üretimi var. Satın aldığımız bal miktarı toplam 7-10 bin ton civarında ve Türkiye’deki bal üretiminin %10’unu paketliyoruz.

Fakat Türkiye’de bal konusunda sizin dışınızda ulusal bir marka bulunmuyor.

40 yıllık uzmanlığımız, Ar-Ge’ye yaptığımız yatırımlar, inovatif bakış açımız, arıların ve arıcılığın geleceği için yaptığımız çalışmalar sayesinde sektörümüzde farklılaşıyor ve lider marka unvanımızı koruyoruz.

Üretici tarafında da kendi ürünlerimizi marketlerden alamadığımız bir süreç yaşanıyor, şeklinde şikayet ediliyor.

Evet, haklısınız. Hepimiz gıda fiyatları konusunda aynı şikayette bulunuyoruz. Sebze üreticide 1 TL ise pazara geldiğinde 3 TL oluyor. Bal söz konusu olduğunda da analiz, ambalaj, işçi, lojistik maliyetleri nedeniyle fiyatlar yükseliyor.

Tekrar bal bilincine gelecek olursak Balparmak olarak sizin yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?

Türkiye’de bal bilincinin artması için Priospot teknolojisini kullanarak, QR kod sayesinde ürünlerimizin analiz raporlarını ambalajlarımıza taşıdık. Bu sistem sayesinde telefonunuz aracılığıyla balı satın almadan önce, yapılan tüm analizlere ulaşabiliyorsunuz. Ulaştığınız değerlerin hemen yanında da gıda kodeksinin belirlediği değerler yer alıyor. Dünyada gıda sektöründe bir ilk olan bu uygulama ile tüketicilere ne kadar güvenilir bir ürün tükettiklerini göstermek istiyoruz. Tüketicilere her zaman “Ambalajlı ürün alın ve analiz raporlarını isteyin” diyoruz ve bu konuda bilincin artmasını hedefliyoruz.

Siz bal alırken kriterleriniz nedir?

Balparmak olarak 4 aşamalı bir kalite sistemimiz var. Birinci aşamada bölgeler bazında tedarikçilerimiz var. Tedarikçilerimiz bölgedeki arıcılara gidiyorlar, arıcıların elinde 100 teneke bal var ise hepsini açıp bir kavanoz örnek alıyorlar. Bölgelerde pos makinesi şeklinde makinelerimiz var, alınan numunelere bir barkod yapıştırılıyor ve böylece arıcı bazında ballar kayıt altına alınmış oluyor. “Arıcım” adını verdiğimiz bu geliştirme ile 2016 yılında Sürdürülebilir İş Ödülleri’nde “Tedarik Zinciri Yönetimi” kategorisinde ödül aldık.

Arıcılarımızdan alınan numuneler laboratuvarımıza ulaştığında, ön analizleri yapılıp hangileri kalite kriterlerimize uygun, hangileri değil tespit ediyoruz. Dolayısıyla uygun gördüğümüz ballar Balparmak tesisine geliyor. Tesisimize gelen ürünlerden tekrar numune alıp analiz yaparak karşılaştırıyoruz. Eğer analizler aynı çıkarsa biz bu ürünleri hammadde olarak kabul ediyoruz. Sonrasında ise balları 295 kiloluk varillerde karıştırıp tekrar analiz yapıyoruz. Bu süreçte hattan örnek alıp analiz yaparak ambalajların üzerindeki kodları oluşturuyoruz. Bu sistemde çalışarak aşağı yukarı Türkiye’de bize gelen %50 balı maalesef kabul edemiyoruz. Yanlış arıcılık uygulamalarından kaynaklı, balın içerisinde tespit ettiğimiz şeker şurupları gibi katkılar nedeniyle bu balları kabul etmiyoruz. Örneğin bir dönem peteklere kışın naftalin uygulaması yapılırdı ve analizlerde naftalin kalıntısı çıkıyordu. Bu dönemde o üreticilere, kovanların doğru bir şekilde kışlatılması konusunda eğitimler verildi ve bu yöntemi kullanan arıcı sayısında ciddi bir azalma görüldü. Balparmak bu sektörde eğitim vermeyi kendine sorumluluk olarak üstlenmiş bir şirkettir. Çünkü arıcılar bizim iş ortaklarımız, onların gelişimine katkıda bulunmak bizim öncelikli hedeflerimiz arasında yer alıyor.  

Türkiye’de arıcılık mesleği var mı, bu kadar düşük fiyatlarla bal üretip buradan geçim kaynağını oluşturabilecek insanlar var mı?

Arıcılık Meslek Yüksek Okullarımız var. Fakat arıcılık çok zor bir iş… 1500 metre rakımlarda tek başınıza yaşıyorsunuz. Bu açıdan gençler arıcılık yapmak istemiyorlar. Biz de onlara şunu söylüyoruz: “Sadece bal değil polen, propolis ve arısütü de üreterek katma değerli arı ürünlerine yönelin.” Türkiye’de arıcıların ortalama yaşı 53. Arıcılık mesleğinin sürdürülebilirliğini sağlamak için yeni neslin bu sektöre yönelmesi gerekiyor. Balparmak olarak bu konuda eğitimler veriyoruz. Bölge bazında Türkiye’nin her yerinde eğitimler düzenliyoruz. Bu eğitimler sonunda sektörde iyileşmeler de oldu. En son Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın katkılarıyla Balparmak Arıcılık Akademisi’ni kurduk. Pilot bölge olarak Çam Balı üretiminin olduğu Muğla bölgesini seçtik çünkü dünyada bal konusunda bir marka olacaksak çam balında olabiliriz. Muğla’nın Ula bölgesinde kurduğumuz Balparmak Arıcılık Akademisi ile eğitim programımızı başlattık. Akademi kapsamında 3 farklı eğitim modülü geliştirdik; bunlardan biri uzaktan eğitim programı. Arı ürünlerinden, arı hastalıklarına kadar birçok konuda alanında uzman akademisyenler eşliğinde, e-learning eğitimleri veriyoruz. İkincisi, Akademi’nin Muğla’daki merkezinde bir sınıf oluşturduk ve arısütü üretimini uygulamalı bir şekilde gösteriyoruz. Sınıfımızın hemen yanına ise örnek arılık kurduk ve burada uygulamalı eğitimleri veriyoruz. Dolayısıyla çoklu bir eğitim vermeye başladık. Buradaki hedefimiz kadınlarımızı ve gençlerimizi arıcı yapmak ve var olan arıcılarımızın da mesleki gelişimine katkı sağlamak. Bunun dışında gezici bir eğitim karavanı yaptık. Karavanda da kovanlarımız var. Bize gelemeyen gençlere ve kadınlarımıza eğitimler vermek için köyleri ziyaret ediyoruz. Bu programları bitiren kişilere de iki tane arılı kovan hediye ediyoruz. Bu çalışma çok büyük ilgi gördü.

Bu yıl Mayıs ayında TEMA Vakfı ve Millî Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle Arılar Varsa Yarınlar Var projesini hayata geçirdik. Proje kapsamında, önce çocuklarımızdan başlayarak daha çok kişiye ulaşarak, arıların doğa ve insan için önemi, ekosisteme katkıları konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. 3 yılın sonunda 50 ilde 46 bin 500’ü çocuk olmak üzere toplam 70.000 kişiye ulaşmayı hedefliyoruz.

Balparmak olarak yaptığımız bu çalışmalarla 2019 yılında Sürdürülebilir Gıda Zirvesi’nde, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası tarafından Dünya Gıda ödülüne layık görüldük. Bu bizim için çok gurur vericiydi.

Burada önemli olan üreticinin de kazanacağı sizin de kazanacağınız bir sistemin oluşturulmasıyla sektörün büyümesi arzulanmaktadır.

Tabii ki, üretici ne kadar kaliteli ürün üretirse o kadar rahat ürününü satabilecek.

Bu kaliteye ulaşmak için de mesleğini arıcı olarak görmesi gerekiyor ve sadece arıcılıkla geçimini sağlayabilmesi lazım, sanırım.

Gerçek arıcılar bal üreterek geçimini sağlayabiliyor.

Gerçek üreticiler markalarla çalışıyor mu, fiyatların bu kadar düşük olduğu bir sektörde gerçek arıcılar kendi ürünlerini sistem dışında satmıyor mu?

Bu konuda bir genelleme yapamam. Çok iyi bir şekilde çalışan değerli arıcılarımız var. Türkiye bir bal ülkesi, ciddi bir üretim var. Ancak bunun dışında polen, propolis ve arısütü üretimi de önemli… Bu konuda üretim çok az ve katma değerli arı ürünleri üretimini teşvik etmemiz gerekiyor. Örneğin propolis, şu anda sağlık açısından dünyada çok değerli bir üründür. Çünkü propolis bir kovan ürünü, arılar bu ürünü kovanlarını dışarıdan gelecek hastalıklara ve tehlikelere karşı korumak için üretir. Arılar, kovanın hijyenini sağlamak için önce kovanın dışını, sonra içini propolisle kaplar.

Propolisi, tüketiciye doğru ambalajla doğru bir şekilde sunmak çok önemli. Propolis kovandan alındığı haliyle tüketilemez çünkü propolisin ham hali içinde balmumu ve çeşitli kirlilikler içerir. Tüketebilmek için ekstraksiyon yapılarak yapısındaki etken maddelerin alınması gerekir. Ekstraksiyon sırasında farklı çözücüler ve teknikler kullanılan propolisin, kullanılan yönteme göre etken madde geçiş miktarları değişebilir. Propolisin içindeki etken maddeler alkol, propilen glikol ve su gibi çözücülere geçer ama suya daha az miktarda geçer. Bu nedenle piyasadaki bazı su bazlı ürünlerin etken maddeleri düşük olabilir. Ancak Balparmak Ar-Ge Merkezi’nde yürüttüğümüz TÜBİTAK destekli proje kapsamında geliştirilen özel ekstraksiyon yöntemi sayesinde, alkol kullanılmadan saflaştırılarak maksimum oranda etken maddeye sahip standart, saf, su bazlı propolis elde ettik. Farklı ekstraksiyon yöntemlerini karşılaştırmak amacıyla yaptığımız bir çalışmada su ektraksiyonu, özel ekstraksiyon yöntemi ve alkol ekstraksiyonu ile elde edilen ürünler karşılaştırıldı. Çalışmada alkolsüz özel ekstraksiyonla elde edilen üründe; sulu ekstraksiyona göre %90, alkollü esktraksiyona göre ise %18 daha fazla etken madde içerdiği görüldü. Aynı zamanda tüm flavonoidlerin de ürüne geçtiği görüldü. Standart su ekstraksiyonunda ise propolisin önemli bir etken maddesi olan CAPE’nin yok denecek kadar az olduğu belirlendi. Bu sonuçlardan da görüldüğü gibi bal ve diğer arı ürünlerinde son ürün analizleri, ürünlerin doğallık ve sağlık bildirimleri açısından çok önemli. OCAK 2020