Bir musibet bin nasihatten iyidir noktasına doğru gidiyoruz

Seçim dönemine girerken birçok konuda olduğu gibi yüksek öğretim ile ilgili yapılması planlanan yeni düzenlemeler de gelecek döneme ertelendi. Bu ortamda kabına sığmaz bir şekilde yoluna devam eden yüksek öğretim kurumları, geleceği ile ilgili konuları tartışmaya devam ediyor. Yaşanan süreç ile ilgili görüşlerini aldığımız Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rifat Sarıcaoğlu, sorularımızı yanıtladı

Yüksek öğretimin son dönemi ile ilgili genel bir değerlendirme yapar mısınız?

Ben politikayı eleştirmekten ziyade sistemin eleştirilmesi gerektiğine inanırım. Bu noktadan yola çıkarak ülkemizde üniversitelerin eşit kriterler doğrultusunda değerlendirildiğini düşünmüyorum. Dolayısıyla bazı üniversitelerin öne çıktığını söyleyebiliriz. Alanımız hızlı gelişimin sancılarını çekmekte ve bu durum niteliksel gelişimin önünü tıkamakta. Bu noktada devletin elinde bulundurduğu denetim mekanizmasını, bölüm açma, kontenjan verme gibi güçlerini eşit davranma ilkesi çerçevesinde kullanması gerekiyor. Bunu görememek üniversiteleri ciddi sıkıntılara sokuyor.

Bu duruma üniversitelerin yönetsel anlamda yaptığı yanlışlıkları da eklediğimizde üniversiteler için daha sıkıntılı bir dönemi işaret ettiğini söyleyebilir miyiz?

Elbette, ancak bu yönetsel yanlışlıklar ve devamında gelen sıkıntılar üniversiteleri sistemin dışına itmesi sonucunu doğurmamalı. Eğer yönetsel bir yanlışlık varsa, üniversitenin ayakta kalmasını sağlayarak, farklı bir yönetimle yoluna devam etmesini sağlamamız gerekiyor. Bugün fiili durum ise bunun tersi, bir üniversite de yönetsel yanlışlıklar varsa o üniversitenin kontenjanı azaltılıyor. Bu durum ölümü hızlandırmakla eşdeğerdir. Bu durum üniversitenin geçmişte ve bugün vereceği diplomanın bir değerinin olmadığını gösterir ki, bu sonuçtan hem o üniversite hem de ülkenin tüm üniversiteleri etkilenir.

Daha önceki aktarımlarınızdan hatırladığımız kadarı ile böyle bir durumda vakıf üniversitelerinin bir devlet üniversitelerine bağlı olması bir sigorta olarak görülüyordu. 

Böyle bir önlem var, ancak bugün itibari ile bir çözüm olmaktan çıkmıştır. Geçmişte ilk kurulduğu dönemde vakıf üniversiteleri, devlet üniversitelerinden küçüktü. Bugün böyle bir çıkarımda bulunmamız mümkün değil. Birçok vakıf üniversitesi bağlı olduğu devlet üniversitesinden büyüktür. Örneğin biz Bilgi Üniversitesi olarak Mimar Sinan’a bağlıyız ve bugün itibari ile bağlı olduğumuz üniversiteden dört kat büyüğüz. Yarın bu farkın daha da açıldığı düşünüldüğünde, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin bugün olduğu gibi yarında Bilgi Üniversitesi’nin sorunlarını çözebilmesi veya sigortası olabilmesi ihtimali yoktur. O nedenle yeni çarelerin bulunup hayata geçirilmesi sistem için çok önemli.  

Bu doğrultuda bir çaba var mı?

Yok, ama bir musibet bin nasihatten iyidir noktasına doğru gidiyoruz.  

Üniversitelerin niteliği hususunda tartışmaların artığını görüyoruz. Bu konuda sizinde beyanlarınız var. Konu ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Ülkemizdeki üniversitelere toplamda baktığımızda tartıştığımız konu itibari ile bir iyiye gitme olduğunu söyleyemem ama kendini geliştiren ve uluslararası arenada daha fazla etkinlik sağlayan üniversitelerimizin olduğunu söyleyebiliriz. Bu genel değerlendirmemden sonra ölçülemeyen hiçbir şeye niteliksel olarak bir değerlendirme getirebilmemiz mümkün olmadığını düşünüyorum. Neye göre nitelikli sorusuna cevap verilebilmesi gerekiyor. Algı başka bir şeydir, ölçme değerlendirme başka bir şey. Bugün için bir ölçümden bahsedemiyoruz. Ölçüm yapılırken kriterlerin belirlenip herkese eşit uygulanır hale getirilmesi gerekiyor. Herkesin prime timeda kendisini birinci gösterdiği bir değerlendirme gerçeği yansıtmaz. Kriterlerin belirlenip herkese eşit bir şekilde uygulanmasını sağlarsak doğru bir sonuca ulaşabiliriz. Ölçüm yapıldıktan sonra da niteliksel bir dönüşüm başlatabilir.

Böyle bir uygulamayı vakıf üniversiteleri istiyor mu?

Niyet var ama henüz bir uygulama yok. Sözde kalmaması için harekete geçmeliyiz. Bağımsız bir kuruluşa bu ölçümleri yaptırmamızın zamanı geldi.

YÖK bu işi yapabilir mi?

YÖK’ün bu işi yapamayacağı gibi talip de olmayacağını düşünüyorum.

Bu değerlendirmeyi yapan kuruluşlar var mı?

Dünyada birkaç tane bu değerlendirmeyi yapabilecek kuruluş var. Bir tanesi US News Dergisidir ama o daha çok ABD ağırlıklıdır. Bir diğeri ise QS (Quacquarelli Symonds) dir. Bu kuruluşlar yüzlerce kritere göre üniversiteleri değerlendirirler. Açıkladıkları sonuçlarda bu çerçevede kabul görür.

Biz Bilgi Üniversitesi olarak bu konuda adım attık. İki yıldır akredite olmak için çalışmalarımızı yapıyorduk, altı ay önce bu kabul gerçekleşti. Şimdi ise üç yıl boyunca değerlendirmeye tutulacağız. Bu değerlendirme sonucunda akredite oldunuz ya da olmadınız diyecekler. Bu süreç bizim için de bir değişim dönüşüm sürecini beraberinde getirdi. Şuan onu yaşamaya devam ediyoruz. Beklentimiz uluslararası nitelikte bir kabuldür. Bu kabul benim mezun edeceğim, diploma vereceğim öğrencinin değerini artırdığı gibi yurt dışında ki hareket alanını da artıracaktır. Bunun haricinde QS’e başvurduk. O kadar çok kriterde değerlendirme yapılıyor ki sizin bu noktada bir değişim dönüşüm içerisine girmeniz kaçınılmaz. Bu değerlendirmelerin Harvard’a da size de aynı dönemde yapılıyor olması oldukça anlamlı. Bu değerlendirmeler iki ay sonra çıkacak ve ben bunu yayınlayacağım. Hem iyi taraflarımı gördüğüm gibi hem de eksik yönlerimi bilerek yoluma devam edeceğim. Bu üniversitemizin gelişiminin anahtarıdır.

Değerlendirmeler yapılması sonrası taban puan konusunda yaşanan tartışmalar ortadan kalkar mı?

Bugünkü sistemle bir yere varamıyoruz. Hep tekdüze bir yaklaşım söz konusu ve bu durum sorunlarımızı artırıyor. Yeni yaklaşımlara ihtiyacımız var. Bu doğrultuda bağımsız bir sisteme doğru gidilmeli ve bu gidiş sürecinde de geçiş döneminin iyi planlanması gerekiyor. Bu planlama ile ilgili söyleyeceklerimiz var. Sadece bir sınavla öğrenci yerleştirilme anlayışından çıkılmalı ve vakıf üniversitelerine burslu öğrencilerin yerleştirilmeli bu yerleşim regüle edilmiş alanlara yapılmalı (tıp, eğitim, hukuk, mimarlık). Kısaca öğrencinin gideceği bölümü daha özgür bir şekilde seçtiği bir sisteme doğru evrilmeliyiz. Tek düze bir bakış açısından kurtulursak bunu başarabiliriz. Bilgisayar çağında sınırların kalktığını görebilmeliyiz aksi takdirde geri kalma ihtimalimiz çok yüksek. İnsanlar dünyadaki herhangi bir üniversitenin internet alanından bilgiye ulaşabiliyor ve eğitimine katkı sağlayacak imkanları sağlıyor. Bunu engelleyemezsiniz, yani sınırlandırarak regüle ederek bir yere varmamızın imkanı yok.

Yüksek öğretim ile ilgili sorunların dışında Bilgi üniversitesini ilgilendiren güncel bir konu var. Basına Bilgi Üniversitesi Ermeni konferansına izin vermedi diye akseden konu ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz? Konu aslında yönetimsel bir durum ile ilgili ve basit ancak konu speküle edecek bir konu olduğu için bu noktalara geliyor. Bu konuda çalışma yapmak isteyen hocamız ilgili tarihte bir konferans için üniversiteye konuyu belirtmeden bildirimde bulunmuş. Bizde bu gibi çalışmalarda daha önce olduğu gibi yönetimsel olarak ortak bir karar alınması gerekiyor. Bu karar alınmadığı için yapılan duyurular sonrası biz konunun tekrar yönetime gelmesini istedik, hocamıza da usul ile ilgili bilgi verdik. Sonrasında da yapılan toplantı sonrası ortak bir karar olarak konferansın yapılmaması ile ilgili bir sonuç çıktı. Bu kararda uygulanıyor. Durum bundan ibarettir. Bu konunun böyle bir dönemde gündeme getirilmesinin de akademik olarak bir fayda getirmeyeceği düşüncesindeyiz. Yoksa daha öncede tepki çeken birçok konuda kapılarımızı açtık bugünde açmaya devam edeceğiz.