Deprem izolatörü ciddi mühendislik ve tecrübe gerektirir

Doka Endüstri Genel Müdürü Veysel Doğan:

Deprem felaketi, tüm dikkatimizin binalarımızın depreme karşı dayanıklılığı ile ilgili bir alana yönelmemize neden oldu. Deprem izolatörü bu noktada ön plana çıktı. Bu konuda ülkemizde birçok çalışmaya imza atan Doka Endüstri, hayata geçirdiği uygulamalarla bu alanda adından sıkça söz ettiriyor. Deneyimlerinden yola çıkarak yaşanan süreci değerlendirmesini istediğimiz Doka Endüstri Genel Müdürü Veysel Doğan, sorularımızı yanıtladı. 

Türkiye üst üste 2 depremle büyük felaketi yaşadı. Bölge insanı olarak sizin gözlemlerinizi alabilir miyiz?

Deprem aslında sürekli gündemimizde olmalı ve yaşam mekânlarımızı depreme göre planlamalıyız. Depreme dayanıklı yapılar, depreme dayanıklı şehirler veya depreme dayanıklı yaşamlar oluşturmalıyız. Doka Endüstri olarak bizimde işlediğimiz konulardan bir tanesi depreme dayanıklı yapılardır. Deprem bilimi, geçmişte meydana gelmiş depremlerin oluş biçimi, sıklığı ve büyüklüğünün matematiksel modeller yardımı ile anlamaya ve gelecek dönemler için yol gösterici olmaya çalışan bir bilim dalıdır. Aslında Deprem bilimi tarih ile son derece ilintili bir bilimdir. Geçmişte deprem olan bölgelere kırmızı bir nokta koyarak tarihsel bakışla bundan sonraki süreçte nasıl yapılanacağız sorusuna cevap aramaktayız. Depremler ile ilgili kayıtlar tüm dünyada 1900’lü yıllarda birlikte bilimsel veriler ile kayıt altına alınmaya başlanmış ve bu kayıt alma işlemi günümüz teknolojisi ile eksiksiz devam etmektedir. Ancak bazı depremlerin oluş sıklığı yaklaşık 1000 yıl – 2000 yıl arasında olduğu düşünülür ise, geçmiş deprem kayıtlarından elimize ulaşanlarının ne kadar yetersiz olduğunu görürüz. Ülkemiz deprem riskine göre çeşitli bölgelere ayrılmıştır. Fakat bana göre Türkiye’nin her yeri deprem bölgesidir. Çünkü yerküre iç enerjisi ile sürekli hareket halindedir. Şuanda Konya’ya deprem olmaz diyorlar fakat hiç beklenmedik bir zamanda oraya da deprem vurabilir. Dolasıyla Türkiye’nin her yerini deprem bölgesi olarak değerlendirip ona uygun yaşam alanlarını oluşturmalıyız.

Yaşanan deprem Türkiye’nin deprem sonrası yapacaklarındaki eksiklikleri de gözler önüne serdi.

Dünyada bilimsel yaklaşım ile depreme dirençli yaşam alanları kurmayı veya dönüştürmeyi başarmış ülkeler vardır. Deprem gibi doğal afetleri az hasarla atlatmak ve günlük yaşantımıza kısa sürede dönebilmek için devlet seviyesinden en alttaki vatandaş seviyesine kadar herkesin üzerine düşen sorumluluklar vardır. Bizlerin de yaşam alanlarımızı oluşturan kent veya kırsaldaki alt yapıların ve üst yapıların deprem gerçeğini göz önünde bulundurarak inşa etmemiz gerekiyor. Maalesef günümüz Türkiye’sinde, hiçbir şehrimizde yapı stoku bu seviyede değildir. Devletimiz, yerel belediyelerimiz, mimar ve mühendislerimiz, müteahhitlerimiz ve bu yapılarda yaşayan sade vatandaşlar olarak hepimiz şu anki durumdan sorumluyuz. Kimiz az, kimimiz çok ama hepimiz de suçluyuz. Çünkü bu şehirleri ve sorunlu yaşam alanlarını hep beraber kurduk. Doğru yapmak isteyenlerin projeleri çeşitli sebeplerden dolayı bizlere cazip gelmedi. Biz hep kolay olandan, ucuz olandan veya popüler olandan yana tavır aldık. Sihirli bir el gelip sorunlarımızı bir dokunuşta çözmeyecek. Çözeceksek bizler kendi insan kaynağımız ve bilgimiz ile çözeceğiz. İşe bu sorunları çözebilecek insanlar yetiştirme ile başlamamız gerekiyor. İyi bir eğitim kadrosunu iyi bir sistem ile bütünleştirerek ilkokuldan üniversite seviyesine kadar çılgın bir eğitim seferberliği şeklinde çalışarak dünyanın önde gelen toplumları arasında yer almalıyız. İşte o zaman müteahhidimiz, mimarımız, mühendisimiz, belediyemiz ve devletimiz ile depreme dayanaklı konutlar yapar ve şehirler kurarız. Aksi takdirde dünya ilerler iken biz yerimizde saymaya devam ederiz. Her deprem sonrası kayıplarımız için yas tutarak kısa vadeli çözümler peşinde koşmaya devam ederiz. Bu sözünü ettiğim hususlar uzun vadeli yaklaşımlar ile uygulanabilir. Tabii ki kısa vadede yapılabilecek şeyler de vardır. Öncelikle ülke genelinde DD1 depremi olduğunda yıkılabilecek binaların tesbitini vatandaşların inisiyatifine bırakmadan devletin yapması gerekiyor. Sorunlu yapıların ya kontrollü bir şekilde güçlendirilmesi, olamıyor ise de bir program dahilinde yıkılması gerekiyor. Yeni yapılacak yapılarda betonarme karkas yerine çelik karkas sisteminin teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. İzolatörlü yapı sistemlerinin standartlarının oluşturulması ve sıkı bir şekilde denetlenmesi sonrasında teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Her durum için devletin çadır stoku, konteynır stoku ve deprem sonrası etkilenen yer değiştirmesiyle ilgili planların yapılması ve her an hazır durumda tutulması gerekiyor. Deprem sonrası etkilenen insanları götüreceğiniz güvenli bölgelerin oluşturulması gerekiyor.

Deprem sonrası TOKİ bölgede konut yapmaya başladı.

Bu çalışmaların iyi niyetle başlamış ancak çok iyi etüt edilmemiş çalışmalar olduğunu düşünüyorum. Çünkü etkilenen insanları ivedi şekilde kalıcı konutlara veya belirli standartlardaki geçici konutlara yerleştirmeniz gerekiyor. Fakat iyi niyetle başlayan çalışmalar bazen kötü sonuçlar doğurabiliyor. Bana göre betonarme konut inşaatlarının çok hızlı bir şekilde başlaması doğru bir karar değildir. Çünkü halen artçı sarsıntılar yaşanıyor ve bir yandan betonarme çalışmalar yapılıyor. Betonarme çalışmalar sırasında yaşanan artçı sarsıntılar betona zarar verecektir. Ayrıca yer seçimi de çok önemlidir. Yeni kurulacak yerleşim yerlerindeki kalıcı veya geçici konutlarda betonarme bina yerine çelik binalara öncelik verilmesi daha uygun olurdu ve daha kısa sürede tamamlanabilirdi.

Deprem sonrası izolatörlerin artık her konutta kullanılması gerektiğine vurgu yapılıyor. Sizce böyle bir imkan var mı veya tek koruyucu sistem bu mu?

Deprem izolatörü, depreme dayanıklı yapı üretimi konusunda dünyada kullanılan en son teknolojidir. Ülkemizde hastanelerde, köprülerde ve öncelikli kamu binalarında kullanılıyor. Fakat bu sistemi her binada kullanamazsınız. Bir takım sınırlamalar vardır. Deprem izolatörü aynı zamanda ciddi mühendislik ve uygulama tecrübesi gerektiren bir konudur. Kamuoyunda deprem olunca hemen izolatör konusu gündeme geliyor. Konuyu çok iyi bilmeyen ancak uzman olarak adlandırılan bazı kişilerde toplumu yanlış yönlendiriyorlar. İnsanlarımız izolatörü marketlerde satılan standart bir ürün gibi alacak, binasına yerleştirecek ve binası depreme dayanaklı hale gelecek şeklinde düşünüyorlar. Maalesef gerçekler böyle değildir. Deprem izolatörleri her yapı için özel olarak tasarlanmakta ve her yapı için özel olarak üretilmektedir. Dünyada kullanılan genel bir izolatör standardı olmadığı için ciddi anlamda bir kirlilik de yaşanmaktadır. Ekonomik kaygılardan dolayı gerekli dinamik testleri yapılmamış, doğruluğu kanıtlanmamış, güvenlik sistemleri olmayan, düşük kapasiteli izolatörler inşaatlarda kullanılmaktadır. Bolu tüneli yaklaşım viyadükleri izolatörlü olmasına rağmen 1999 düzce depreminde ciddi hasar görmüş idi. Deprem izolasyonu bir yapı tekniğidir ve ana bileşeni deprem izolatörüdür. Deprem izolatörleri uygulanacağı yapının zemin şartları, depremselliği, alt yapı ve üst yapı özellikleri ve performans hedefi dikkate alınarak tasarlanmalı, üretilmeli ve deprem hızlarında test edildikten sonra montajı yapılmalıdır. Ticari kaygılar ile yaklaşılan projelerde maalesef deprem izolatörü kullanarak konvansiyonel yapılara göre çok daha riskli yapılar üretilebilmektedir.

Depremde yeni binaların da yıkıldığını gördük, sizce buradaki hatalarımız nelerdir?

Deprem gibi doğal afetlerde yıkımı tek bir sebebe bağlamak doğru olmaz. Yıkıma sebep olan birçok etken vardır. Maraş depreminde binaların yıkılmasının en büyük sebebi oluşan 2 depremin de çok büyük oluşu ve peş peşe olmasıdır. Mühendislik hesaplarında kullandığımız 2475 yılda bir olma olasılığı olan depremden daha büyük bir deprem gerçekleşti. Yıkımların diğer sebeplerine gelince mühendislik hataları, malzeme hataları, uygulama hataları ve bilerek yada bilmeyerek yapılan kullanım hataları sayılabilir. O bölgede olabilecek en büyük deprem senaryosu dikkate alınarak doğru mühendislik, doğru malzeme ve doğru uygulama yapılmış olsa idi böylesine bir yıkım kesinlikle oluşmazdı. Maalesef depremler yapıları gerçek sınavlardan geçirmektedir. Nerede hata var ise ortaya çıkarmaktadır. Betonarme inşaatlarda kullanılan Beton kalitesinde halen sorunlar vardır. Donatı demirlerinin nasıl bağlanması gerektiğini ve betonun nasıl dökülmesi gerektiğini maalesef okullarda öğrenmiş ustalar ile inşaatlar yapılmıyor. İnşaatlarda çalışan ustalarımız işe başladıklarında saha şartlarında öğreniyorlar. İnşaat işinde çalışan ustalar da meslek liselerinde bu eğitimleri alması gerekir. Dolayısıyla her şeyde olduğu gibi burada da eğitim sorunumuz var.

Deprem yönetmeliği de tekrar gündeme geldi, sizce deprem yönetmeliğimiz yeterli mi?

Türkiye’deki deprem yönetmeliği çağdaş ülkelerden çok farklı değildir. Mevcut deprem yönetmeliği büyük depremlerde yaklaşık olarak binaların 10 % oranında yıkılabileceğini, 90 % oranında da deprem enerjisini sönümleyerek hasar görebilmesi ama yıkılmaması kabulü ile tasarımlara bir alt sınır getirmektedir. Maalesef 100 binadan 10 bina depremde yıkıldıysa ve geriye kalan 90 bina hasar gördüyse herkes görevini tam olarak yapmış oluyor. Dolayısıyla yönetmeliğin tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. DD2 tasarım depremi ve DD1 olabilecek en büyük deprem ivme değerlerinin artırılması ve sünek yapı tasarımındaki R yük azaltma katsayısının da düşürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama yönetmelik tek başına yeterli değildir. Mesela Amerika’da insanların %70’i 1-2 katlı yatay şehirlerde yaşıyor. Bizde ise nüfusun 70 % i yüksek katlı şehirlerde yaşıyor. Şehirlerimizi ve yaşam alanlarımızı tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu sebepten dolayı şehirlerimiz depreme karşı çok kırılgan ve deprem sonrası ise büyük travmalara çok açık durumdadırlar.

İstanbul depremi de gündeme geldi ve yeni yapılaşmayı kuzeye kaydırmak istiyorlar. Sizce İstanbul’un kurtuluşu nerede?

İstanbul’un kurtuluşu yerleşimin kuzeye kaydırılmasında değildir. Kuzey ormanlar ile kaplıdır. Ormanlara da ihtiyacımız vardır. İstanbul’un kurtuluşu için tersine göçün başlatılması gerekiyor. Akabinde yapı stokunun kentsel dönüşüm ile acil bir şekilde iyileştirilmesi mümkündür. Bunun olması için de Anadolu’da iş imkânlarının yanında iyi eğitim, iyi sağlık hizmeti alacağımız şehirlerin kurulması ve yatay yerleşimlerin desteklenmesi gerekiyor. Gerçekte ise durum tam tersinedir. Özel sektör de, kamu da tüm yatırımlarını İstanbul’a yapmaktadır.

Doka Endüstri olarak yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?

Doka Endüstri olarak depreme dayanıklı Çelik Bina üretiminin yanında, Sürtünmeli Sarkaç Deprem İzolatörünü icat etmiş ve halen üretmekte olan Earthquake Protection Systems (EPS) firmasından deprem izolatörü ithal ederek projelerde uygulamasını yapıyoruz. Yaşanan Maraş depremleri sonrasında EPS ile görüşerek Türkiye’de deprem izolatörü üretme kararı aldık. Türkiye’de istenilen kapasitede ve gerçek deprem hızlarında ve gerçek deplasman değerlerinde test yapabilecek bir test merkezi maalesef bulunmuyor. Bu doğrultuda Deprem İzolatörü Test merkezi yatırımını da yapacağız. 6 ay içinde test merkezimizi kurarak deprem izolatörü üretimine başlayacağız. İzolatör üretim teknolojimiz şuanda dünyanın en iyi teknolojisidir. İzolatör konusunda Türkiye’de üretim yaparak yurt dışına da ihracat sağlayacağız. İzolatör dışında yapısal çelik konusunda da çalışmalarımız mevcuttur. Binalar çelik taşıyıcı sistem ile yapıldığında depreme daha dirençli olacağı zaten herkes tarafından bilinmektedir. Bu konuda bazı kamu kurumlarıyla da görüşmelerimiz var. Bazı konut projelerinde yapısal çeliğin kullanılması için çalışmalarımız devam etmektedir. Çelik olunca bina depreme daha dayanıklı ve geri dönüşümü olan malzemelerden yapmış oluyorsunuz. ABD ve Japonya’da yüksek binaların büyük bir kısmı çelik yapılardan oluşuyor. Türkiye’de de yapılarda Yapısal Çelik kullanımının artırılması gerektiğini düşünüyoruz.MAYIS2023