Dünyada Türk armatörlerin gittiği her yerde olmak, Türk Bayrağını her yerde dalgalandırmak istiyoruz

Dünyanın en büyük gemi siciline sahip Panama Denizcilik İdaresinden Panama bayraklı gemilere hizmet verilmek üzere yetkilendirilen Türk Loydu, uluslararası arenada önemli bir kazanım elde etti. Yaptıkları çalışmalarla markalaşma sürecine girdiklerinin altını çizen Türk Loydu Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Cem Melikoğlu, uluslararası arenada daha fazla var olma hedefleri içinde çalıştıklarına vurgu yaparak sorularımızı yanıtladı.

Türk Loydu olarak geçmişten bugüne geldiğiniz noktayı kısaca özetler misiniz?

Öncelikle loyd kelimesinin nereden geldiğinden başlayalım. Bu sektörün ilk kuruculuğunu yapan İngilizlerdir. 1700’lu yıllarda İngiltere’de gemi yolculuklarında bazı gemilerin diğerlerine oranla daha dayanıklı olduğu ortaya çıkmış. Bunu da Edward Lloyd diye biri hobi olarak gemilerin kayıtlarını tutmaya başlamış. Bir süre sonra başka bir bölgeye yük göndermek isteyenler hangi geminin sağlam olduğunu anlamak için bu kişiye sormaya başlamışlar. Bundan sonraki süreçte bir kişi de bilgi birikimi oluşmaya başlayınca hangi firmaların yaptıkları gemilerin daha sağlam olduğu ve gemi yapım kuralları oluşmaya başlamış. Uzun yol gemilerinin tüm özelliklerini belirlemişler. Buradan da ilk loyd firması yani gemi belgelendirme sistemi ortaya çıkmış. Loyd’ların en önemli özellikleri de siz eğer gemi yaptırırken bu firmadan belge almazsanız geminize sigorta yaptıramıyorsunuz. Çünkü sigorta şirketleri sizin geminizi güvenilir bulmuyorlar. Tabi İngiliz Loydu kurulduktan sonra sırasıyla Alman, Fransız ve Amerikan Loyd’ları da kurulmaya başlamış. 1962 yılında da Türkiye’de gemi mühendisleri bir araya gelerek her ülkenin ayrı bir loyd kuruluşu var, bizim de olsun diyerek 1962 yılında Türk Loydu Vakfı’nı kurmuşlar. O yıllarda bir avuç gemi mühendisinin kurduğu vakıf zamanla büyümüş. Daha sonrasında yönetime Gemi Mühendisleri Odası, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği yanında Deniz Ticaret Odası, İstanbul Sanayi Odası gibi sektörün önde gelen bir çok kurulu da dahil olmuşlar. Bu kuruluşların oluşturduğu geniş katılımlı bir genel kurulumuz bulunuyor.

Ülkemizde milli bir uygunluk değerlendirme kuruluşunun, bir Türk Loydu’nun bulunması denizcilik sektörü açısından çok önemlidir. Çünkü denizcilik sektöründe bir bilgi birikiminin oluşmasında, kendi milli kurallarımızın oluşmasında Türk Loydu’nun çok önemli bir yeri vardır. Özellikle 1990’lı yıllarda MİLGEM ile başlayan savunma sanayi hamlemizle birlikte Türkiye artık kendi askeri gemilerini imal eden ve ihraç eden bir konuma geldiyse burada özellikle askeri gemi kurallarının oluşumunda Türk Loydu’nun ciddi emekleri bulunuyor. Şu anda Türk Loydu yüzün üstünde askeri gemiye belge vermiş durumdadır. Bütün bu projelerin kontrolünde ve yapımında Türk Loydu personelinin emeği vardır.

Askeri projelerin hepsi sıfırdan yapılan projelerdi. Örneğin Milgem projesi ülkemizin ilk milli gemi projesiydi. Bu durumda standartları nasıl belirliyorsunuz?

Bir alanda yeni bir kural geliştirmek hiç kolay bir süreç değildir. Çünkü çok fazla bilgi ve araştırma gerekiyor. Elbette biz de Amerika’yı yeniden keşfetmiyoruz. Tabi ki bazı alanlarda oluşmuş baz aldığımız belirli temel kurallar vardır. Fakat bunlardan faydalanırken de kendi üniversitelerinizden, bilim adamlarından, armatörlerden ve ticaret odalarından görüşler almanız gerekiyor. Bu bilgileri de tartışmanız gerekiyor. Şu anda bütün dünya denizcilik alanında daha sağlam ve daha hafif nasıl gemi yaparım düşüncesinde ilerliyor. Bunları yaparken de daha az enerji harcayarak daha fazla yol yapabileceğiniz bir sistem oluşturmanız gerekiyor. Bunların hepsi akademik çalışmalar gerektiriyor. Bu nedenle Türk Loydu bu konuda komiteler oluşturuyor, önderlik ediyor ve sonunda da kriterlerini belirliyor. Tabi ki ortaya çıkan standartlar sonrasında da şurada şu kuralı fazla emniyetli yapmışız biraz esnetebiliriz gibi geri dönüşlerde yapabiliyorsunuz. Bu şekilde denizcilik alanında dünyanın birçok ülkesinin uzun yıllarda aldığı mesafeyi bizler çok daha hızlı geçtik. Kolay bir süreç değildi. Bugün Türklerin ürettiği askeri gemileri satın alan ülkeler var. Şu anda Türkiye uçak gemisi yapma kararı aldı ve yapıyor. Proje başladı ve gayet güzel ilerliyor. O proje sürecinde elbette ihtiyaçlar doğrultusunda bazı iyileştirmeler yapılmakta. Şüphesiz bundan sonraki süreçte de ikinci ve üçüncü gemisi de yapılacaktır. Böylelikle Türkiye’nin artık uluslar arası sularda seyir yapacak, Akdeniz’de kendini göstereceği birden fazla  milli uçak gemileri olacaktır.

Savunma sanayi de askeri gemiler alanında çok büyük işler yapabildik fakat yurt dışına satmakta zorlanıyor muyuz?

Satışlar elbette zaman içinde daha iyi olacaktır. Sonuçta bizler her ürettiğimiz gemi de yeni şeyler öğreniyoruz ve her seferinde biraz daha gelişiyoruz. Biz bunları geliştirirken dünyada teknoloji de gelişiyor. Bun gelişmeleri eş zamanlı izleyip kendinize adapte edebilmek kritik önem taşıyor. Eğer Türkiye daha farklı yüksek teknolojiler geliştirmeyi başarırsa o zaman çok daha ileri gidebileceğimiz çalışmalar ortaya çıkacaktır.

Denizcilik alanında gelişmelerin çok uzun sürdüğünü belirtenlerde var. Örneğin denizaltı projesinin çok uzun sürdüğü belirtiliyor. Siz bu gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Askeri projelerin daha hızlı ilerlemesi gerektiği konusunda bende hem fikirim. Bu sektörün ağır işlemesinin geçmişte farklı sebepleri olabilir.

Denizaltı projesinde Almanya ile ortak çalışmalar yapılıyor. Standart belirleme konusunda da sizler yurt dışından faydalanabiliyor musunuz?

Hiç kimse size elindeki teknolojik sırrı vermez. Herkes size işin ağır kısmını verir, asıl kar marjı yüksek teknolojileri vermezler ki onlara muhtaç kalmaya devam edesiniz. Bu durum her konuda böyle olduğu gibi denizcilik alanında da böyledir. Türkiye bu bağımlılıktan kurtulmak için milli hamlelere girdi. Sonucunda da başarılı oluyor ki bazı kesimleri rahatsız ediyor. Bu nedenle engellemeler var, ambargolar konuluyor, malzeme satmamaya çalışıyorlar. Müttefik sandığınız ülkelerin o kadar da müttefik olmadığını görüyorsunuz. Bu nedenle savunma sanayi alanında güçlü olmanız gerekiyor. Türk Loydu’da bu denklemde önemli bir rol oynuyor. İnşallah daha güzel günlerimiz de olacaktır. Askeri projelerin hepsinde Türk Loydu sertifika zorunluluğu aranıyor. Böylelikle ciddi bir bilgi birikimi oluşuyor. Artık dünya devi imalatçılar yeni bir makine imal edecekleri zaman Türk Loydu’ndan da sertifika istiyorlar. Çünkü sertifikamız olmaz ise Türkiye’deki askeri ihalelere katılamazlar. Dolayısıyla bu süreç Türk Loydu’nu da uluslar arası markalaşmaya başladığı bir sürece götürüyor.

Uluslararası arena da Türk Loydu neler yapıyor?

Denizcilik sektöründe belgelendirme konusunda IACS adında uluslararasında bir kuruluş var ve Türk Loydu bu kuruluşa üye olmak için mücadele ediyor ve onlarda bir anlamda bizi almamak için mücadele ediyorlar. Çünkü dünya genelinde ticari gemilerde %90’ın üzerinde market payına sahipler. Türk Loydu olarak bizlerde böyle bir yapıyla mücadele ediyoruz. 2011’den beri IACS’a üye olmak için çalışmalar yürütüyoruz. En başta bizi hiç almıyorlardı, sonrasında ise üyelik kriterleri belirlediler. Bu kriterleri tamamlıyoruz, biz hazırız diyoruz aniden kriterleri yükseltiyorlar. Süreç biraz Türkiye’nin AB üyeliği gibi ilerliyor. Şu anda hemen hemen belirledikleri tüm kriterlerini tamamladık. Teknik açıdan biz standartları yakaladıktan sonra çok fazla bekletemeyeceklerini düşünüyoruz.

Bu durum sizin sertifika vermenizin uluslararası alanda geçerliliği konusunda sorun oluşturuyor mu?

Türk Loydu’nun kalitesi artık uluslararası arena da o kadar kabul gördü ki birçok firma şartnamesine bizim sertifikamızı zorunlu hale getiriyor. Bu durum sadece Türkiye’de değil, çevre ülkelerimizde de geçerli oldu. Dünyanın denizcilikte en yaygın bayrağı olan Panama devletinden Türk Loydu yetkilendirildi. Bu çok büyük bir başarıdır. Panama sektörün ortalama %18’sine sahip ve beyaz bayrak taşıması da bizim açımızdan çok önemlidir.

Türk armatörlerinin en fazla tercih ettiği bayrak Panama Cumhuriyeti’nin bayrağı ve bu açıdan da ayrı bir önemi var sanırım.

Türk armatörlerinin Türk Bayrağı dışında en fazla tercih ettiği bayraklar, Panama ve Malta bayraklarıdır. Türk Loydu Panama Cumhuriyeti’nden gerekli yetkiyi aldı. Malta’dan da aslında gerekli yetkiyi alabiliriz. Fakat AB üyesi bir ülkenin sizi tanıyabilmesi için öncelikle AB tarafından tanınırlık almanız gerekiyor. Biz bu konuda da çalışmalar yapıyoruz. Süreç IACS üyeliğimiz ile eş zamanlı devam ettiği için biraz zamana ihtiyacımız var. Türk Loydu’nun hedefi uluslararası arena da var olmaktır. Dünyada Türk armatörlerin gittiği her yerde olmak, Türk Bayrağını her yerde dalgalandırmak istiyoruz.

Bir yasa değişikliği oldu ve yabancı bayraklı yatların Türk Bayrağı’na geçişi sağlandı. Yasa çıktığı günden bugüne ne kadar bir değişim oldu?

Şu anda beş binin üzerinde yat Türk Bayrağı’na geçiş yaptı. Bu işin öncüsü de Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’dır. Sn Arslan aynı zamanda bir gemi mühendisidir ve çok sevdiğimiz bir büyüğümüzdür. Aynı zamanda da geçmişte birçok görevinin yanısıra   Türk Loydu Vakfı’nda da yönetim kurulu üyeliği yapmıştır. Bu nedenle sektörü çok iyi bilir. Kendisinin bakan olmasının öncesinde de, sonrasında da Türk denizciliğine çok önemli katkıları olmuştur. Yatlardaki Türk Bayrağı’nın azlığı kendisini oldukça üzmekteydi. Burada çok iyi bir yasal düzenleme sağlanarak Türk Bayrağı’na geçişi özendiren bir çalışma yaptılar. Bu çalışma ile birlikte de Türk Bayraklı gemi sayılarında ciddi artışlar oldu. Bu tabi ki yetmiyor. Daha da ileriye gitmemiz daha da yüksek çıkmamız gerekiyor. Türk Bayrağı altında olan ticari gemilerin de daha güçlü ve rekabet edebilir olması gerekmektedir. Denizcilik sektöründe şu anda uluslararası bir kriz var ve bu durum doğal olarak ülkemizi de etkiliyor. Bu şartlara rağmen Türkiye çok iyi mücadele ediyor. Sonuç itibariyle dünya devleriyle mücadele ediyoruz.

Bizde Türk Bayrağı konusunda ticari gemilerin de geçmesini istiyoruz. Bugün Karadeniz Holding’in Pakistan’da gemisine el konuldu fakat Türkiye yabancı bayraklı gemi olduğu için müdahale edemedi?

Enerji gemilerinde bayrak seçimi biraz da siparişi veren ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmekte. Karadeniz Holding’in yaptığı bu çalışma gerçekten çok özgün bir çalışmadır. Türk mühendislerinin çok fazla uğraşarak, emek harcayarak çözdükleri bir enerji temin problemidir. Bu çalışma ile birlikte Afrika’daki güç oyunları değişmiştir. Az gelişmiş ülkelerin enerji sorunları bu gemilerle çözülmüştür. Engellenen bir alanda Türkler, gelişmiş ülkelerin bölge oyunlarını bozmuştur. Burada sadece bir iki firmanın yaptığı çalışmalarla değil, daha milli politikalarla çok daha etkin olabiliriz.

Bu alanda bir de kendi bayrağımızla hareket edebilirsek toplum olarak bizleri de gururlandıracaktır.

Denizcilik sektöründe bayrak değiştirmek daha kolay oluyor. Özellikle armatörlerimizin yaptığı işlere uygun bayrakları taşımaları önemlidir. Çünkü bir gemide hangi bayrak var ise o ülkenin kanunları geçerli oluyor. Bazen Türk Bayrağı’nda olmamak maalesef farklı alanlarda avantajlar sağlayabiliyor. Yüreğim her zaman Türk Bayrağı için atsa da bu konular ticari olduğu için çok fazla eleştiremiyorum.

Dünyada da artık sistemlerin ağır şartlar içerdiğine vurgu yapılıyor. Böyle olunca da hangi ülke bayrağı taşımanız bu kadar fark ettiriyor mu?

Dünyada da otokontrol sistemler kuruluyor. Gemi yaparken kredi almanız gerekiyor, kredi aldığınız bankalarda genellikle uluslararası büyük bankalar oluyor. Bu kurumlarda kredi verirken çevre şartları koyuyorlar. Örneğin Dünya Bankası’ndan kredi alacaksanız sizin bütün işleyişinizi inceliyorlar. Şunları düzeltin diyorlar. Dolayısıyla kredi almanız için bu şartlara uymanız gerekiyor ve sistem otomatik olarak kendini düzeltmeye başlıyor. Armatörlerimiz de finansal gereksinimler doğrultusunda bunlara uymak zorundadır. Sizin güçlü finansal sistemleriniz, kendi sağlam alt yapı kurallarınız olursa, başka bir deyişle siz güçlü olursanız oyunu da siz kurarsınız. OCAK 2018