Eğitilmemiş bir toplum sizi ileri medeniyetler seviyesine çıkaramaz

Yüksek öğrenim kurumlarımızın sorunlarına çözüm bulma hususundaki hassasiyetimizin azaldığı bir dönemi yaşıyoruz. Terör, seçim gibi hususların ön plana çıktığı bir dönemde geleceğimizi şekillendireceğimiz yüksek öğrenim konusunun gündemde olmaması ve sorunların çözümü ile ilgili görüşlerini aldığımız Vakıf Üniversiteleri Başkanı Rifat Sarıcaoğlu, sorularımızı yanıtladı.  

Yüksek öğrenimin geleceği ile ilgili konuları değerlendirdiğimiz son röportajımızda başlığımızı, ‘Bir musibet, bin nasihatten iyidir’ diye atmıştık. O dönemden bugüne yüksek öğrenim kurumlarında değişen bir şeylerin olduğunu gözlemleyemedik. Kurumların batışı ile ilgili öngörüler vardı, bu öngörüler gerçekleşiyor mu?

Ekonomik sorunlar yaşayan, ekonomik sorunlar yaşadığı için değişimler yaşanıyor ama bunlar çok fazla dillenmiyor. Şuan itibari ile el değiştiren üç tane yüksek öğrenim kurumumuz var ve iki kurumunda el değiştirmek üzere olduğunu biliyoruz. Bu doğrultuda sistemin kendi kendine çözümlerini bulduğunu söyleyebiliriz. Daha önce de belirttiğim gibi kuruluş şartlarının belirginliği kadar, çıkış şartlarının da belirgin olması gerekiyor. Vakıf üniversitelerinde değişimin sağlanması gerekiyor. Değişimi sağlayamadığımız zaman sistem zarar görecektir. Bu ortamda insanların kendi kendine çözümler ürettiğini görüyoruz.

Değişimden bahsederken, konumuz içerisinde vakıf yönetimlerinin değişmesi var mı?

Elbette, yüzlerce yılı bulan vakıfların hala devam ettiği düşünülürse ve bu durumun insan ömrünün üzerinde olduğunu ifade edersek, değişimin kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz. Buradan yola çıkarak sorunları çözebileceğimizi düşünüyorum. Dolayısıyla sürekliliğin sağlanabilmesi için değişim şartlarının belirlenmesi gerekiyor. Devamlılıktan bahsederken önemli olanın öğrenci olduğunu ifade etmemiz gerekir. Üniversiteler bir genci, belirli formasyonda yetiştirmek için vardır. Bu durumu kesintiye uğratmamak gerekir.

Aktardıklarınızdan yola çıkarsak, hizmet alanın bu konuda tepki göstermesi gerekmez mi?

Sesini çıkarmamasının yegâne sebebi, diplomalarının değerinin düşmesini istememelerindendir. Bu bir otomobil almaya benzemez. Bugün X marka bir otomobil alırsınız, yarın onu satıp Y marka bir otomobil alabilirsiniz. Üniversitede aldığınız diploma hem sizi gönül bağı ile bir kuruma bağlar hem de ömür boyu kimliğinizde var olan bir unsur olarak kalır.

Hizmet diye ifade ettiniz, katılıyorum verdiğimiz bir eğitim hizmetidir. Bunu daha ütopik temellere oturtmak sorunlarımızın çözümünü daha karmaşık kıldığı gibi öğreticinin öğrencinin önüne geçtiği bir durumla karşı karşıya kalmamıza neden olmaktadır. Bu duru ise çağdaş eğitim anlayışı içerisinde değerlendirildiğinde istenilen bir durum değildir.  İyi hizmet vermek için yola çıktığımızda, öğrenci merkezli bir anlayışla yola devam edilmelidir.

Değişim ile ilgili konuyu biraz daha açarsak, vakıflar üniversitelerinin satışının önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini söyleyebilir miyiz?

Bugün orta öğretim kurumlarının satışında bir sorunla karşılaşılmadığı gibi vakıf üniversitelerinin de satışının önündeki engellerin kardırılması sorunları çözümü noktasında bir adım olacaktır. Bir kuruluşun satışında en önemli iki unsur vardır. Bunlardan birincisi karlılığı artırmak, diğeri ise daha iyi bir yönetime kavuşmaktır. Vakıflara baktığımızda da sürdürülebilir olmak için gelir ve gider arasında artı bir değerin olması gerekir. Bu kesinlik içerisinde Vakıflar için farklı olan durum elinizdeki gelir fazlalığını elinizden çıkarıp çıkarmayacağınızdır. İlelebet bağış toplama şansınız yok. Türkiye’de zaten bağış kültürü yok.

Vakıfların bu yapısının değişmesi konusunda geniş bir kesimden talep olmadığı için değişiminde güçlendiği gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu ortamda vakıfların sorumluluklardan kurtulmak için kurulmuş bir yapı haline dönüşmesi işin özünü de zedeliyor.

İşin özeti vakıfların, geçmişte mal kaçırma üzerine kurulmuş sistemler olduğudur. Azınlıkların Osmanlı döneminde azınlıkların mal kaçırmak vergi vermemek için kurduğu bir sistem olduğunu gözlemliyoruz. Sonrasında hayır işleyen kurumlar haline gelmiş ama böyle olsa bile sürdürülebilir bir sistem olması için gerekli tedbirlerin alınması zaruridir. Eğer siz vakıflar çerçevesinde para basmayacaksanız, iyi bir yönetim ile sürdürülebilir bir yol izlemelisiniz, aksi yok olursunuz.

Mansur Bey’in Haliç Üniversitesi’ni satın aldığı yönünde açıklamaları vardı. Aktardıklarınızdan yola çıkarak böyle bir satın almanın olamayacağını düşündüğümüzde, bu ifadelerin ne anlama geldiğini anlamakta güçlük çekiyoruz. Konu ile ilgili bir değerlendirme yapar mısınız?

Bu durumda benimde neyi satın aldığı konusunda net bir açılamam yok. Bu noktada satın aldığı şeyin yönetimden başka bir şey olmadığını söyleyebilirim. Çünkü ortada bir şirket yok ki hissesi olsun, bir mal varlığı yok ki tapusu olsun, devralabileceği şey yönetimdir. Bu çerçevede de satın aldığı şeylerin borçlar olduğunu söyleyebiliriz.

Bu kişilerin borcu devralması hususunda çıkarı nedir?

Türkiye’de bu konuda çalışmalar yapan birçok başarılı iş adamının neden bu alanda yatırım yaptığı sorulduğunda, işadamlarının itibar için bu alana girdiliklerini beyan ettiklerini görebiliyoruz. Bana göre de bu durumun başka bir açıklaması yok.

Bir önceki görüşmemizde üniversitelerin bağımsız değerlendirme kuruluşları tarafından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştiniz ve bu doğrultuda da akredite olup değerlendirme sürecine geçtiğinizi söylemiştiniz. Sürecin ilerleyişi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Değerlendirme süreci bir yıldır devam ediyor ve bu süreç iki yıl daha devam edecek. Biz bu süreçte çok şey öğrendiğimizi gördük. Öğrencilerinde paydaş olduğu bu süreçte aldığımız geri dönütler bizim bir yandan hatalarımızı görmemizi sağlarken diğer yandan bu hatalarımızı düzeltmemize önayak oluyor.

Öğrencilerin paydaş olmasının önemli bir ayrım olduğunu söyleyebilir miyiz?

Elbette, öğrencilerin paydaş olması daha iyi bir yönetim sağlanması için önemlidir. Ben bu konuda YÖK’e teklifte bulundum. Öğrenci Birliği başkanı mütevelli heyetine alınmasını teklif ettim. Bu öğrencinin elindeki diplomanın değerini artırmak için önemli bir adım olacaktır.

Bilgi Üniversite’si yönetiminde Bilgi’den mezun kimseler var mı?

Yönetimde bizden mezun üç arkadaşımız var. Bu arkadaşlarımız içerdeki dinamikleri çok iyi bildikleri için yaptıkları değerlendirmelerde isabet sağlıyorlar. Bu arkadaşlarımız öğrencinin ne demek istediğini bizden daha iyi anlıyorlar.

Ülkenin geleceği için aktardığımız bu hususların önemi büyüktür. Bu konuları halletmeden dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmemiz mümkün değil. Eğitilmemiş bir toplum sizi ileri medeniyetler seviyesine çıkaramaz.

Üniversitelerimizin uluslararası arenadaki yeri ile ilgili yapılan bir değerlendirmede değerlendirme kriterleri değiştiği için sıralamada çok aşağılarda yer bulduğumuz sonucu ortaya çıktı ve bu durum ile ilgili de ilgililerden itirazlar geldi. Sıralamadaki sert düşüş ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Değerlendirme kuruluşları ölçülebilen ve sonuca yönelik değerlendirmeler yaparlar ve ölçüm için de kriterlerini vardır. Ölçülebilir hususlar ölçülmüş ise bunu çok fazla tartışmanın anlamı yoktur.

ODTÜ Rektörü Ahmet Bey, sorgulanabilir bir sıralama diye ifade etti. 

Bugün sorgulanabilir diyenlerin geçen yıl yapılan sıralamayı neden sorgulamadıklarını da açıklamaları gerekir. Tabi farklılaşan yaşama göre yeni kriterler getirilmiş olabilir. Örneğin üniversitenizin internet ortamında ne kadar izlendiği bir veridir. İyi ya da kötü demiyorum ama ölçülebilir bir veridir. Bunun dışında değerlendirme kuruluşları belli kriterlere göre değerlendirme yaparlar ve bunlar değişmediği gibi tartışılmasını da çok anlamlı bulmuyorum. Diğer taraftan kriterlerin çoğu aynıyken, verilen notlar değerlendirme kuruluşunun herhangi bir kritere daha fazla ağırlık vermesinden dolayı artar ya da eksilir. Bu farklılık ise uzun dönemde sıralamalarda sizi çok farklı yerlere götürmez, eğer götürüyorsa sizde bir sorun vardır. Biz sorunları gidermek yerine ortalığı bulandırma yolunu seçiyoruz.   

Sizin değerlendirme sürecinizde bu noktalar gündeme geliyor mu?

Biz değerlendirme esnasında eksikliklerimizi çok net görebildik ve bu doğrultuda gücümüz oranında ön plana çıkacağımız iki alanı belirledik. Enerji ve ekonomi alanında yatırımlar yaparak eksikliklerimizi gidermeye çalışıyoruz. Bu doğrultuda da araştırma sonuçlarımın yukarı çıkacağını biliyoruz. Eğer bu yatırımlara rağmen yukarı doğru bir seyirden bahsedemiyorsak yönetici olarak bir şeyleri eksik yapıyorumdur. Dolayısıyla bunun dışında yapılacak değerlendirme size fayda sağlamaz. Diğer taraftan değerlendirme kuruluşuna yapacağımız bu itirazlar sıkıntı yaratır. Bu noktada eğer çok itirazınız varsa kurumu tanımadığınızı söylemek en doğru yoldur.

Nobel ödülü alan bilim adamı Aziz Sancar örneğinden yola çıkarsak insan kaynağı açısından bir sıkıntımızın olmadığını rahatlıkla söyleyebilir miyiz?

Konuya Nobel ödülü almış Aziz Sancar’ın eğitimine ne kadar katkımız olduğu hususu ile bir açıklama getirilirse daha doğru olur. Ancak kendisini Türk olarak ifade etmesi önemlidir. Yine de yetiştirme boyutuna soru işareti koyuyorum..