Hexagon Studio, Tolga Kaan DOĞANCIOĞLU: 30-40 milyar dolarlık firmalar oluşturmalıyız
Gelişen savunma sanayiimiz içerisinde yerini alan Hexagon Studio, yaptığı başarılı çalışmalar sonucunda T.C. Bilim, Sanayii ve Teknoloji Bakanlığı tarafından mühendislik ve tasarım alanında en iyi Ar-Ge merkezi seçildi. Gelinen noktada savunma sanayiimizin geliştirilmesi için çalışmalarına devam edeceklerini belirten Hexagon Studio Genel Müdürü Tolga Kaan Doğancıoğlu, firmanın İş Geliştirme Müdürü Ünal Elbeyli ile birlikte dergimize önemli açıklamalarda bulundu.
Savunma sanayiinde ana firmalarımızın çözüm ortaklarıyla birlikte yüksek cirolar yapabilecekleri belirtiliyor, fakat firmaların ana firmalarla iş paylaşımı yapabilmesi için gerekli büyüklüğe ulaşmadıkları belirtiliyor. Sizler savunma sanayiimizin gelişimi açısından izlenen yolu nasıl görüyorsunuz?
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Savunma sektörüyle ilgili herkes, bu sektör diğer sektörlere benzemez veya bu proje başka bir projeye benzemez şeklinde yorumlarda bulunur. Oysa ki 20 yıldır çalışma hayatının içinde olan biri olarak her projenin birbirine benzediğini net söyleyebilirim. Her sektöründe birbirine benzeyen tarafları var. Dolayısıyla benzer bir sektöre uygulayacağımız bir çalışmayı savunma sanayii sektörüne de uyarlayabiliriz. Her sektör için bu durum geçerli. Bu nedenle savunma sanayii alanında mühendislik ve tasarım alt yüklenicilerine, siz önce bekleyin biz sizi geliştireceğiz yaklaşımının yanlış olduğunu düşünüyorum. Sektör küçükken kurgunu doğru oluşturursan büyüdükçe hep birlikte büyür sün. Fakat sen ana firma olarak büyüdükten sonra mühendislik ve tasarım alt yüklenicilerine dönersen iş işten geçmiş olur. Örneğin otomotiv sektöründe bir firmanın tasarım yapıp, üretip,10 sene sonra da belirli bir noktaya geldiğini düşünelim. Şimdi, üç proje daha çıkartacağım, bunları da mühendislik ve tasarım alt yüklenicileri yapsın dediğinde, piyasada bu yetkinliğe sahip alt yüklenici bulması imkansız. Çünkü o gelişim sürecinde mühendislik ve tasarım alt yüklenicileri ile birlikte hareket etmediler. Bu alt yükleniciler, ana firma ile nasıl çalışacağını, iletişimi veya nasıl iş takibi yapacağını bilmiyor ki, işe hakim bir şekilde başlasın. Bir başka önemli husus ise; ana firmanın içinde olan ekibin projelerle ilgili bilgi birikimine sahip olması sebebiyle dışarıdaki bir firmaya göre daha hızlı proje geliştirebilmesi. Bunun nedeni dışarıdaki firma ile aynı dili konuşmuyor olmaları. Dolayısıyla ana firmalar yine kendi içlerinde işlerini devam ettirecekler.
Özellikle üretim kısmındaki KOBİ’lere yönelik böyle bir eleştiri şimdiden getiriliyor. Biz şu alanda üretim yapan KOBİ’ler arıyoruz fakat bulamıyoruz, diyorlar.
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Genel olarak sektörün şu anda içinde bulunduğu konum ile devletin gelecek için çizdiği vizyon arasında bir kopukluk var. Bu kopukluk sebebiyle bugünkü rotayı takip ederek istediğimiz sonuca varamayacağımızı düşünüyorum. Türkiye olarak bir milyar dolarlık savunma sanayii şirketleri oluşturmak artık bize yetmiyor. Bugün dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz, eğer ilk 10 ülke içine girmek istiyorsak 30-40 milyar dolarlık savunma sanayii firmaları oluşturmalıyız. Bu seviyeye de organik bir büyüme ile veya sadece KOBİ’lerle ulaşamayız. Burada asıl yapmamız gereken; ana firmalarla KOBİ’ler arasındaki eko sistemi oluşturmak. Ancak bu yöntem ile 40 milyar dolarlık cirolara ulaşabiliriz.
Şu anda müsteşarlık kara araçlarında ve deniz araçlarında dünyada ilk 10 içindeyiz fakat hava araçlarında geri kaldığımız belirtiliyor. Sizin aktardıklarınızdan yola çıkacak olursak kara ve deniz araçlarında bu sistemleri oluşturabildik mi?
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Kara araçları üreten firmalarımızın hacimlerine baktığımızda gelişmiş ülkelerdeki firmaların hacimlerine ulaşamadıklarını görüyoruz.
Kara araçlarında ekonomik açıdan ilk 10 ülke içine girmek için nasıl bir yol izlemeliyiz?
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Ekonomik olarak girebilmemiz için teknoloji üretip satmamız ve başka ülkelere götürebiliyor olmamız gerekiyor. Firmalarımız, bugünkü organik büyüme modeli ile küresel ölçekte bir büyüklüğe ulaşamaz. Bu sistem bugün için doğru bir seçim olabilir fakat yarın bu durum verimsizlik yaratır.
Ünal Elbeyli: Eskiden firmalar; döküm, talaşlı imalat, kaplama gibi bütün faaliyetlerini kendi içinde yapmaya çalışıyordu. Bildikleri tek iş modeli buydu. Fakat ilerleyen süreçte bu durumun kaynak israfına döndüğünü gördüler ve ana ürünü oluşturacak ürünleri, yarı mamul olarak veya ara ürün olarak temin ederek montajını yapmaya başladılar. Montaj yapmak yanlış bir tutum değil. Döngünün başında tasarımı yapıp, bunu çevredeki diğer üreticilere dağıtan, daha sonrasında bu dağıtımı birleştirip nihai tüketiciye sunan ve satış sonrası hizmetlerini sağlayan bir yapıya geçtiler. Büyük firmaların hepsi sistemini böyle bir yönteme çevirerek karlılıklarını arttırdı. Benzer bir model neden savunma sanayii sektöründe de uygulanmasın.
Bu bakışın tersi olarak savunma sanayii alanında vakıf firmalarının, elde ettikleri karı tekrar savunma sanayiinin gelişimine harcadığı belirtiliyor. Eğer vakıf firmaları değil de özel sektöre bu bütçeler giderse sektörün gelişiminin duracağı ifade ediliyor.
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Özel sektördeki firmalar da aynı gelişimi sağlayacaktır. Örneğin bir firmayı düşünün; mühimmat transfer sistemleri konusunda uzmanlaşıyor ve her gelişmekte olan silahı hem içerde hem dışarıda fikri haklarıyla birlikte geliştiriyor. Bu firma aldığı karı ne yapacak? Bu sektör bir borsa işi değil ki kar elde ettim, başka bir alanda yatırım yapayım diyebilesiniz. O firma, sanayici olarak iyi yaptığı bir işin sonunda karını yine sektöre harcayarak daha rekabetçi ve yeni ürünler çıkaran bir firma haline gelecek. Daha ileri teknoloji getirecek. Sektörde ayakta kalmak için bu yatırımları yapmak zorunda kalacak.
Ünal Elbeyli: Ana yükleniciler kendi bünyelerinde bu işi yapıyor. Bunun için de bünyelerindeki mühendislerine bir ücret ödüyor. Prototip yapacak ise bunun için malzeme alımını gerçekleştiriyor. Dolayısıyla, zaten dışarıya bir bütçe çıkışı oluyor. Bunun yerine bu sistemi oluşturursanız, katma değeri yine ana firma yapacağı için bugünkü karına ulaşacaktır.
Bölgesel uçak projesinde ülkemizdeki firmalar bu işi yürütemezler miydi?
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Türkiye bugün uçak da yapar, tank da, istediği projeyi hayata geçirir. Fakat bölgesel uçakta hazır denenmiş bir ürünün daha hızlı devreye gireceği düşünülmüş ve o yönde karar alınmış olabilir.
Yerli araç konusunda yurt dışına 40 milyon Euro harcadık, bu tasarımı Türkiye’de yapmış olsaydık milyar dolar tutardı diye açıklama yaptılar. Siz Amerika’da sıfırdan bir araçla ihaleye girmiş bir firma olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Yerli araçla ilgili Otomotiv Sanayii Derneği’nin de bir raporu bulunuyor. Eğer B,C,D segmentlerinde bir araç yapacaksak ve bunu da dünya ölçeğinde pazarlayacaksak bunun sadece ürün geliştirme ve imalata hazırlık aşaması için yatırım bütçesi yeterli olmaz. Üç-dört milyar dolar diye bahsedilen husus bir markanın oluşturulması, pazarlama faaliyetlerinin yapılması, satış teşkilatının ve pazarlama ağının oluşturulması, servisinin ve satacağınız ülkeye göre sistemin kurulmasını içeriyor. Bu sistemin ayakta kalması için 100 veya 200 bin adetler üretmelisiniz. Bu açıdan bir marka ile işbirliği yapmak daha akılcı gelebilir. Öte yandan yapabilmekle ilgili Türkiye’nin bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. Ne Ar-Ge, ne tasarım, ne imalat, ne de tedarikçi açısından bir sorunumuz yok. Burada asıl mesele ekonomik açıdan hangi modeli esas almak istediğimiz. Yerli araç konusunda bakanlığın seçtiği yöntem; hazır denenmiş bir platformun çağdaş bir sistemle donatılması ve TÜBİTAK gibi kurumlarımızdan hibrit sisteme geçiş için destek alınması. Bunları değerlendirirken biz yapamaz mıyız yerine, biz bu model ile istediğimiz ticari faydayı sağlayabilir miyiz, diye tartışmamız gerekiyor. Bugün bizimde geliştirdiğimiz pek çok araç var. Hepsi de yerli ve milli araçlar. Örneğin minibüslerin ve otobüslerin büyük bir kısmı yerli araç olarak hem Türkiye’de hem de yurt dışında satılıyor. Fakat bu araçlar binek değil, toplu taşıma araçları. Ya da Amerika’da yerli taksi için yürüttüğümüz proje rekabetin daha az olduğu bir alanda yer almak için yapılan bir çalışma.
Tekrar savunma sanayii alanına dönecek olursak sizin üstünde çalıştığınız ve geliştirmek istediğiniz projeler var mı?
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Bizim özellikle üstünde çalıştığımız mühimmat sistemleri var. Taret sistemleri var. Bu konularda biz sadece mühendislik ve tasarım yapmak üzere değil, komple ürün döngüsünü yönetecek şekilde hazırlıklar yapıyoruz. Yürüttüğümüz projelerde var. Roketsan, Aselsan ve Makine Kimya ile çalışmalar yaptık. Her zaman özgün ürünler yaratmak için çalışıyoruz.
Savunma sanayii alanından beklentileriniz nelerdir?
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Savunma sanayii alanında ana firmalar mühendislik işini dışarıdan almaya pek alışık değil. Bizim açımızdan da verdiğimiz hizmet ve katlandığımız güçlük karşısında elde ettiklerimiz, ticari faaliyet açısından sürdürülebilirlik göstermiyor. Bu nedenle Türkiye’de tasarımı zor ve yapımı güç alt sistemleri bu firmalar için tasarlayıp sunmak istiyoruz. Bu kapsamda çalışma sistemimizi de yavaş yavaş değiştiriyoruz.
T.C. Bilim, Sanayii ve Teknoloji Bakanlığı tarafından mühendislik ve tasarım alanında en iyi Ar-Ge merkezi olarak seçildiniz ve ödül aldınız. Bu ödülün sizin açınızdan önemini aktarır mısınız?
Tolga Kaan Doğancıoğlu: Bu ödül; Ar-Ge, fikri mülkiyet, faaliyet alanımızda hazırlanmış makaleler, yönetim sistemimiz, çalıştırdığımız araştırmacı sayısı, üniversitelerle yaptığımız projelerin toplam değerlendirilmesi ve aynı alandaki firmalarla karşılaştırılması sonrasında şirketimizin başarısının tescil edilmesidir. Genel sıralamada da, büyük birçok Ar-Ge merkezini geride bırakarak ilk 15’e girmeyi başardık. Bu açıdan çok gurur verici bir ödül bizim için. Türkiye’de bu alanda iş yapan çok fazla firma bulunmuyor. T.C. Bilim, Sanayii ve Teknoloji Bakanlığı’nın belirli kriterler ışığında bu ödülü bize vermiş olmasından dolayı kıvanç duyuyoruz.