Lojistik Paradigma

Yrd.Doç.Dr.Hakkı Doğankaya

Bilkent Üniversitesi

Uluslararası Lojistik Dersi Öğretim Üyesi

Bu makale, özellikle sosyal ve ekonomik hayatımızın bir parçası haline gelmiş olan ve hızlı değişim ve gelişimini sürdüren lojistik ve lojistik paradigma hakkında okuyucuların; kuramsal algısını oluşturmayı, ilgi ve bilgisini artırmayı, ve görüş açılarını güçlendirmeyi amaçlamıştır. Konu yazı dizini olarak okuyuculara aktarılmaya çalışılacaktır.

Lojistik paradigmayı oluşturan en önemli özellik; lojistiğin bir bilim ve sanat dalı olması ve sonuçta müşteri odaklı karşılıklı tatmin, değer ve mutluluk üretmesidir. Bilimsel açıdan lojistik; mühendislik teknikleri uygulama, matematik, istatistik, dizayn, geliştirme, üretim ve operasyonla ilgilidir. Sanatsal açıdan lojistik; tecrübe, yenilik, bilimsel yaratıcıcılık ve sosyolojik, ergonomik, ekolojik ve estetik süreçtir. Profesyonel disiplin olarak lojistik paradigma; kaliteli ürün ve hizmeti destekleyen konsept tabanlı operasyonel ve yönetimsel becerileri, yenilikçi ve yaratıcı, ekolojik mühendislik uygulamaları, güvenilir, sürdürülebilir, desteklenebilir ürün ve hizmetlerin servis ömrünce hedeflenen amaç doğrultusunda tüketimi ve geri kazanımını, iç ve dış müşteri mutlululuğu temelinde hizmet etmeyi içeren lojistik bilimin sanatı paradigmasıdır. 

Lojistik paradigmayı destekleyen diğer bir husus ise lojistiğin günümüzdeki içeriği ve dinamik karakteristiğidir. Hızlı teknolojik gelişmeler, artan nüfus, ekolojik endişeler ile birlikte küreselleşen dünyadaki ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel değişimler tüm sektörleri etkisi altına almaktadır. Bu sektörlerden önemli bir tanesi de lojistik sektörüdür. Lojistik sektörü sadece etkilenen değil, entegratör özelliği ile aynı zamanda küreselleşmeyi, değişimi ve gelişimi doğrudan etkileyen çok dinamik bir sektördür. Lojistik paradigmasal yaklaşım lojistik sektörünün teknoloji, ekonomi, siyasi, sosyo-kültürel gelişimler çerçevesinde üstlendiği ve yaşadığı süreçlerin dinamik gelişim ve değişiminin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Dünyada yaşanan çok yönlü hızlı gelişmelerin yanında artan çok yönlü belirsizlik, teknolojik, ekonomik ve sosyo kültürel rekabet anlayışını da çok boyutlu hale getirmiştir. Nitekim bir yıl önceki anlayış ve yaklaşım günümüz ve gelecek ihtiyaçlara müşteri memnuniyeti, maliyet ve kalite kapsamında arzu edilen tatmin cevabı yaratmakta zorlanmaktadır. Müşteri ihtiyaç ve arzularının tatminine endeksli her birkaç saniyede bir üretilen ürün ve hizmetlerin, hammaddesi dahil ilgili bilgi ve finans araçları ile birlikte çıkış noktasından nihai tüketim noktasına kadar verimli, etkin ve maliyetleri en aza indirilmiş, en optimal bir şekilde ulaştırıması gereksinimi lojistiği ve lojistiğin dinamiğinin yarattığı paradigmayı direk desteklemektedir.

Bu paradigmanın başlangıcı basit anlayış ile ilk insanın avlanması ile başlamış olmasına karşın ekonomik içerikli akademik yaklaşımların oluşumu 1900’lü yılların başlangıcına rastlamaktadır. 1901’de John F. Crowell, Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin endüstri komisyonunun çiftlik ürünleri dağıtımı raporunda, çiftlik ürünlerinin dağıtımına etki eden faktörleri ve bu dağıtımdaki giderleri inceleyerek, ilk defa söz konusu paradigmanın gerekliliğine işaret etmiştir. Sivil sektördeki işletmeler lojistik kavramını 1950’li yıllara kadar yeterince tanımamaktaydılar ve lojistik faaliyetlerini ayrı ayrı bölümlerde ve farklı sorumluluklar altında sürdürmekteydiler. Genellikle de bu bölümlerin hedefleri birbiriyle çatışmakta ve ortak hareket etmeyi güçleştirmekteydi. Ancak, 1960’lı yıllarda dünyadaki ekonomik konjonktür ve değişen eğilimler lojistik kavramının gelişmesi için uygun bir zemin hazırlamıştır. Özellikle pazarlama yaklaşımının gelişmesiyle, öncelerinde destekleyen faaliyetlerden biri olarak ele alınan lojistik, ana faaliyet olarak daha sık gündeme gelmeye başlamıştır. 

Küresel rekabetin gelişmesi ve genişlemesi 1970’lerde başlamış ve 1990’larda ivmelenmiştir. Firmalar hızla uluslararasılaşırken, yabancı kaynaklı hammadde, yedek parça, ön montaj ve işçi sayıları hızla artmaya başlamış ve firmalar dünya çapında yeni pazarlar aramaya başlamışlardır. Amerika Birleşik Devletleri, otomobil, elektronik eşya ve bilgisayar üreten birçok Asya ve Avrupa firması için çekici bir pazar haline gelmiştir. Benzer şekilde Batı Avrupa, Çin, Eski Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa, farklı mal ve hizmet veren birçok firma için çekici bir pazar halini almış, girişken firmalar, dünya çapında, daha küresel odaklı olmaları gerektiğini anlamışlardır. Firmalar uluslararası pazardan elde ettikleri satış gelirinin ve satış oranlarının yerel pazardan çok daha fazla olduğunu keşfetmişler ve küresel lojistik anlayış gelişmeye başlamıştır.

Önceleri birçokları için sadece askeri bir kavram olarak algılanan lojistik, günümüzde bir çok işletmenin rekabetçi üstünlüğünü belirleme de en önemli stratejik avantaj unsuru olduğu anlaşılmıştır. Hem ulusal hem de küresel pazarlarda kalıcı olabilmenin ardında müşteri tatmini yanında düşük maliyetleri de hedefleyen etkin bir lojistik yönetiminin olduğu bilinmektedir. Küresel markaların başarılarının ardında lojistik etkinliğin önemli bir yer tuttuğu, ürün ve hizmetler için lojistiğin önemli bir değer yaratıcı faaliyet olduğu değerlendirilmektedir. Süreç, çeşitli özellikleri itibariyle birbirine benzer ürün ve markalarının sayısının artması, müşteri elde etme ve tutmada lojistik fonksiyonların önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu süreçte pazar değişimi hızlanmış ve sonucunda lojistiğin firmalara rekabet açısından avantaj sağladığı ortaya çıkmıştır. Elektronik iletişim, mühendislik uygulamaları ve tedarik zincir yönetimindeki gelişmeler iş dünyasında lojistiği de içine alan birçok alanda devrim yaratmıştır.   

Süreç içinde ayrıca küresel pazarda da önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Genel anlamları ile bu değişiklikler özellikle; e-ticaret ve internet kullanımının yaygınlaşması, tedarik zinciri yönetimine artan ilgi, dünya çapında bilgisayar ve bilgi teknolojisinde devam eden sürekli patlama, birçok organizasyonuyla yirmi dört saat açık marketlerin gelişimi ve kalite ve müşteri memnuniyetinde sürdürülebilir bütünlük vurgusu alanlarında olmuştur. Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması (NAFTA), Avrupa Birliği (EU) ve ASEAN gibi ticaret anlaşmaları şirketlerin, tamamen olmasa bile bölgesel lojistik stratejiler uygulamasına olanak sağlamıştır.

20 nci yüzyılın son çeyreğinde lojistiğin önemi daha önceleri sadece gereklilik olarak algılanan bir işlevden; büyük maliyet tasarruflarının yapılabileceği bir aktiviteye, müşteri memnuniyetini, dolayısıyla satışların artışını etkileyebilecek büyük bir potansiyele sahip bir faaliyete ve rekabet avantajı kazanmada etkili olarak kullanılabilecek bir pazarlama silahına dönüşmüştür. Lojistiğin ekonomideki rolü; ulusal ve uluslararası mal ve hizmet pazarında da artışa yol açmıştır. Gelişmiş pazarların sıkıntılarını ve yeni ürün ve hizmetlerin karını karşılamak için şirketler büyüklük ve içerik olarak genişlemişlerdir. Çoklu fabrika faaliyetleri tekli fabrikaların yerini almıştır. Kaynağından tüketim noktasına kadar ürünün dağıtımı sanayileşmiş ülkelerin gelirlerinin çok önemli bir parçası haline gelmiştir. Ülke ekonomilerinde lojistik için harcanan bütçenin, reklam harcamalarının on katı, savunma harcamalarının iki katı ve sağlık harcamalarına eş değer olduğu görülmüştür.

Son yıllarda, lojistik paradigmanın yarattığı sinerjinin, firmaların karlılık ve rekabet edebilme gücü performanslarının gelişmesinde ve müşteri hizmetleri etkinliğinde kilit bir rol oynadığı ve ön plana çıktığı belirgin olarak görülmüştür. Önceden pazarlama konseptine bağlı organizasyonlar müşteri odaklı stratejilere oryante olmaya çalışmaktayken, müşteri odaklı pazarlama oryantasyonu yönelik tedarik zinciri anlayışı, işletme verimliliği ve etkinliği ile birleştirildiğinde, işletmelerin sürdürülebilir rekabetçi avantajlar elde etmelerini sağlamıştır.

Sürekli ve yoğun şekilde esen değişim rüzgarları, lojistik sektörlerin iş görme yöntem ve yaklaşımlarına kadar pek çok alanda ve lojistik paradigmanın oluşmasında son derece belirleyici bir rol oynamıştır. Bu bağlamda en mikro ölçeklisinden en makro ölçeklisine kadar tüm sektörler değişime ayak uydurabilme ve değişimi yönetebilme zorunluluğunu her zamankinden daha çok hissetmeye başlamışlardır. Değişimin zamanını ve yönünü önceden göremeyen ya da günün değişen koşullarına göre bünyesinde gerekli değişiklikleri yapamayan şirketler hızlı bir şekilde yok olmuşlardır. Bunun yanında değişimi planlayan, değişim meydana gelmeden önce belirtilerini tespit edip, yönünü ve hızını belirleyen sistemlere sahip olanlar, örgüt yapılarını sürekli revize edenler, değişime, yaratıcılığa ve yenilikçiliğe açık yönetimler, kısaca lojistik paradigmaya ayak uyduranlar varlıklarını koruyabilmişlerdir.      

Lojistik sektör, küreselleşen dünyada oluşan rekabet ortamında müşteri isteklerini tatmin edebilmeyi başarabildikleri ölçüde gelişebilecektir. Lojistik işletmeler müşteri taleplerine zamanında cevap verebilmek, toplumun değişik gereksinimlerini kaliteli bir üretimle en kısa zamanda karşılayabilmek için üretim ve verimliliği sürekli olarak artırmak durumundadırlar.  Rekabet edebilmek ve gelecekte var olmak için bu şartları sürekli yerine getirmek ve geliştirmek kaçınılmaz bir süreç olarak devam edecek ve küresel ölçekte lojistik paradigma kaçınılmaz olacaktır.

Sonuç olarak, yeni teknolojilerin artan bir şekilde kullanılması, sistemlerin karmaşıklığının artması, endüstriyel bazda kaynakların azalması, maliyeti azaltıcı yeni bakım ve destek sistemlerinin geliştirilmesi, rekabetin dünya çapında artması beraberinde lojistik paradigmaya duyulan ihtiyacın artmasını sağlamıştır. Günümüzdeki politik, teknolojik, sosyo-kültürel ve ekonomik dinamizm mevcut kaynakların kullanımını ve uluslararası ticaret ve ekolojik dengenin muhafazasını belirsizleştirmektedir. Bu durum zorluklar yanında fırsatların da oluştuğu ikilemi ve paradigmayı geliştirmektedir. Bu paradigma uluslararası anlamda lojistik sektörü için iki yönlü bir gidiş ve gelişi yaratmıştır. İşte bu yeni dünya eğilimleri sınırlı ve değerli kaynakları çok daha etkin ve verimli bir şekilde kullanma ihtiyacını ve rekabetini doğurmuş, müşteri memnuniyetinin kazanılmasını da zorlaştırmıştır. Bu zorlukların aşılması, kaynak yaratma, pazar genişletme, müşteri memnuniyeti, sürdürülebilir büyüme ve rekabet üstünlüğü sağlama çabalarında başarı kazanılmasının ön şartı; uluslararası tedarik zinciri bağlamında itici güc olarak lojistik paradigmanın entegre ve çok boyutlu oluşturulması ve geliştirilmesidir. Gelecek bunu başarabilen ve etkin sürdürebilen işletmelerin olacaktır.