Önce insan, sonra çevre ve sonra da madencilik
Enerji ve maden alanlarında yerli kaynaklara yönelmemiz ülkemizin geleceği açısından önemli bir parametre olarak karşımızda durmaktadır. Bu çerçevede yapılan çalışmalarda önemli aşamalar kat edildiği bir dönemden geçmekteyiz. Yapılan çalışmalar ile ilgili bilgi edinmek için sorularımızı yönelttiğimiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Şeref Kalaycı, değerli görüşlerini okuyucularımızla paylaştı.
Türkiye’nin enerji sektöründeki arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa politikaları ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
2002-2020 yılları arasında ülkemiz yıllık ortalama %5,1 oranında büyümüş, 2002 yılında 238 milyar $ olan gayri safi yurt içi hasıla değeri, 3 katına çıkarak 2020 yılında 717 milyar $’a ulaşmıştır. Aynı dönemde, ülke nüfusumuz 2020 yılında 2002 yılına göre, 17,2 milyon kişi artarak 83,6 milyona ulaşmıştır.
Enerji talebi de, ekonomik büyüme ve nüfus artışıyla paralel olarak artmaktadır. Ülkemizin birincil enerji talebi son 19 yılda yıllık ortalama %3,8 artarak 77 Mtep’ten 144,2 Mtep’e ulaşırken, aynı dönemde elektrik talebi de yıllık ortalama %4,7 artarak 132,5 TWh’ten 305 TWh’e yükselmiştir. Bir başka deyişle, birincil enerji talebi 2 katına, elektrik enerjisi talebi yaklaşık 2,5 katına çıkmıştır. Bu süreçte, doğal gaz talebi de 14,5 bcm’den 45-50 milyar m3 bandına yükselerek önemli bir artış göstermiştir. Bakanlığımız tarafından yapılan uzun dönemli projeksiyonlarda, enerji talebinde yıllık bazda %3,5’lik bir artış olacağı öngörülmektedir.
Ülkemiz, 2017 yılında enerji sektörüne duyulan güveni artırmak ve hedeflerini yenilemek amacıyla Milli Enerji ve Maden Politikasını açıklamıştır. Türkiye için en önemli öncelikler; “Daha çok yerli, daha çok yenilenebilir” felsefesinden hareketle enerji potansiyelini milli ve yerli teknolojiler ile kullanmak, enerji ihtiyacımızı sürekli, kaliteli ve katlanılabilir fiyatlarla karşılamaktır. Bu çerçevede, ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarının payını artırma girişimlerine devam etmekte olup rüzgâr ve güneş enerjisi için 2017-2027 döneminde en az 10’ar bin MW’lık ek kurulu güç katkısı hedeflemektedir. İlave olarak, ülkemiz yakın zamanda enerji portföyüne nükleer enerjiyi de dahil ederek üretim portföyünü çeşitlendirmeyi amaçlamaktadır. Akkuyu Nükleer güç santralinin birinci ünitesi 2023 yılında hizmete başlayacaktır.
2002 yılında 31.846 MW olan kurulu güç kapasitesi, yıllık ortalama %6,1 oranında artarak 2021 Mayıs ayı sonu itibarıyla 97.689 MW’a ulaşmıştır. Bu süre zarfında Türkiye’deki kapasite artışının büyük çoğunluğu özel sektörün yaptığı yatırımlar sonucunda gerçekleşmiştir. Kurulu gücümüzün %64,2’sine karşılık gelen 62.723 MW’ı yerli, %52,6’sına karşılık gelen 51.388 MW’ı yenilenebilir kaynaklardan oluşmakta olup 2020 yılından itibaren devreye aldığımız kurulu gücün tamamına yakını yenilenebilir kaynaklarımızdan sağlanmıştır.
2020 yılı sonu itibarıyla yenilenebilir kaynaklı elektrik üretimi 129.518 GWh’tir. Elektrik üretimi içindeki oranı %42,4 olarak gerçekleşmiştir. 2019 yılında yayımlanan 11. Kalkınma Planı’nda 2023 yılı için hedeflenen %38,8’lik yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payı, uygulamaya koyduğumuz yenilenebilir enerji politikaları neticesinde 2019 ve 2020 yılında %42’nin üzerinde gerçekleşerek 2023 yılı hedefine şimdiden ulaşılmıştır.
Ülkemizde üretilen yenilenebilir enerji ekipmanları için ek teşvikler sağlayarak yerli ve yenilenebilir enerji potansiyelinin kullanılmasına katkı sağlanması da Bakanlığımızca hedeflenmektedir. Günümüz itibarıyla, birçok yenilenebilir enerji kaynağı türü birçok parça ve aksamlar ülkemizde üretilebilmektedir.
Doğal gaz sektöründe de çok önemli yatırımlar yapılmıştır. 2020 yılsonu itibarıyla 18.311 km iletim ve 157.168 km dağıtım olmak üzere toplam 175.479 km doğal gaz hat uzunluğuna erişilmiştir. 2018 yılı sonu itibarıyla 81 ilin tüm şehir merkezlerine ulaştırılmış, 554 ilçe ve 35 beldeye doğal gaz arzı sağlanmış durumdadır. 2020 yılsonu itibariyle toplam abone sayısı 16,8 milyona ulaşmıştır. Türkiye’nin günlük doğal gaz rekor talebi 19 Ocak 2021 tarihinde 279,5 mcm olarak gerçekleşmiştir. Yapılan yatırımlar sonucunda bu talep sorunsuz bir şekilde karşılanmıştır.
Karadeniz Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde Batı Karadeniz Havzası Sakarya bloğunda 540 bcm doğal gaz keşfi yapılmıştır. Yapılan ve yapılması olası gaz keşifleri ile birlikte doğal gaz ithalat bağımlığının ilerleyen yıllarda azaltılması hedeflenmektedir.
Hazırlanan Maden Kanunu ile ilgili genel bir değerlendirme alabilir miyiz?
- İdari para cezalarının sayısı 50’den 31’e düşüyor.
- Faaliyet durdurma ceza sayısı 14’ten 8’e düşüyor.
- Ruhsat iptaline hükmeden ceza sayısı 15’ten 7’ye düşüyor. Bunun da ruhsat güvencesinin sağlanması açısından önemli bir adım olduğu düşünülüyor.
- Maden hakları bundan sonra sadece tüzel kişilere verilecek. Gerçek kişiler ruhsat alamayacak.
- Pek çok işlemin rödovansçı firmalar tarafından da yapılabilmesine imkân tanınacak (sevk fişi, patlayıcı talep etme, daimî nezaretçi atayabilme, YTK sözleşmesi yapabilme vs.)
- Mermer ruhsatlarında alınabilecek alan 100 hektardan 200 hektara çıkarılacak. Bu sayede kurumsal firmaların mermer madenciliğine girebilmesine ön ayak olunacak.
- Ruhsat birleştirmeleri kolaylaştırılacak.
- Ruhsat bedellerinin %30’u doğrudan rehabilitasyona harcanacak, üretim devam ederken de iş biten alanın rehabilite edilmesi sağlanacak.
- UMREK sistemi metal madenler anlamında çalışacak. Bu sayede şirketlerin finansman bulması kolaylaşacak.
- Maden aramaları jeologlar nezaretinde yapılacak. Ülkemizde sadece maden araması yapan şirketler oluşacak.
- Ruhsat sahiplerinin ruhsatını kaybetmemesi için minimum miktardaki üretim yapma zorunluluğu ortadan kaldırılacak.
Hazırlanan yeni maden kanununun çevre konusundaki hassasiyetlere vereceği yanıt ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Türk Maden Kanunu birçok yenilik bulunmakla birlikte bunlardan en önemlisi, rehabilitasyon faaliyetlerine ilişkin yapacağımız düzenlemedir.
Bilindiği gibi madencilik faaliyeti çok farklı zorlukları bir arada bulunduran bir iş koludur. Madenlerin bulunduğu yerden bir başka yere taşınarak üretilmesi çok zor olup bu üretim sürecinde bulunduğu yere yapılan müdahale kaçınılmazdır. Ekonomik değeri bakımından yüksek kamu yararı taşıyan ve ekonomide sanayi işkollarının itici gücü olan madenlerin üretilmesi elzemdir. Bununla birlikte maden üretimi tamamlanan alanların çevre ile uyumlu hale getirilmesi de yine üstün kamu yararı içermektedir
Bu kapsamda uzmanlarımız, halihazırda 3213 sayılı Maden Kanunumuzun 32’nci maddesinde gereği maden ocaklarının rehabilitasyonu çalışmalarının yürütülmesini sağlamakla birlikte, çevrenin daha etkin korunması ve rehabilitasyonun etkili gerçekleştirilebilmesi için, Kanada, Amerika, Avustralya ve Çin gibi madenciliğin güçlü yapıldığı ülkelerin mevzuatlarını ve rehabilitasyon uygulamalarını incelemiş, MAPEG bünyesinde görev yapmakta olan mühendis ve uzmanlar ile özel sektör yatırımcılarının madencilik tecrübelerinden de yararlanılarak ülkemiz koşullarına uygun ve daha etkili bir rehabilitasyon sistemi geliştirilmesi için çalışmalarda bulunmuştur. Uygulamada açık tanımlar olmasına rağmen rehabilitasyon, kısmi rehabilitasyon ve rehabilitasyon bedelleri taslak kanunda tanım olarak düzenlenecektir.
Taslak Kanun ile rehabilitasyon sistemimizde, ruhsat sahiplerinden alınan rehabilitasyon bedellerinin artırılması, kamu kurum ve kuruluşlarının uhdesinde bulunan hammadde üretim izin sahalarından rehabilitasyon bedeli alınması ve bu bedellerin bir havuzda toplanarak önem ve öncelik durumu dikkate alınarak, 81 il Valiliğinin de içinde yer aldığı bir uygulama ile proje bedeli MAPEG tarafından ödenmek suretiyle rehabilitasyon faaliyetlerinin yörenin ihtiyacına uygun ve etkili bir şekilde değerlendirilmesine ve ilgili idare tarafından onaylanmış çevre ile uyum projesi kapsamında rehabilitasyon yapılmasına imkan tanınacaktır.
Ayrıca maden üretimi devam ederken kısmi rehabilitasyon faaliyetlerinin de bir yandan yürütülmesinin sağlanması gündemimizde olan diğer bir husus olup bu noktada devam eden madencilik faaliyetlerinden doğan çevresel aksaklıkların en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda kısmi rehabilitasyon tanımı ile ruhsat sahiplerine yükümlülükler öngörülerek rehabilitasyon bedellerine ilişkin eksikliklerin olması durumunda da yürütülmekte olan iş ve işlemlerin askıya alınması söz konusu olacaktır.
Tüm etkilerden arındırılarak ülkemizdeki madenlerin ekonomiye kazandırılması hususundaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Madenler hayat demek. Gerçekten de insanoğlu bugün ulaştığı çağdaş medeniyet seviyesine, madenleri işleyerek ürettiği binalarla, teknolojik araç ve gereçlerle ulaşmıştır. Bugün çağdaşlığın simgesi olan elinizdeki bilgisayar 30 çeşit madenden yapılmıştır. Cep telefonu, uçak, otomobil, pek çok böyle araç, gereç ve malzeme madenlerden yapılmıştır. Çıkaralım bu eşyaları, nesneleri hayatımızdan (Yani madenleri çıkaralım hayatımızdan) taş devrine döneriz. Madenler bu kadar önemlidir.
Bu bağlamda ülkemizdeki madenleri ekonomiye kazandırmalıyız. Bu zorunluluktur, bir tercih değildir. Yani, madencilik yapmasak da olur deme lüksümüz yoktur. Eğer ekonomimizin büyümesini istiyorsak, sanayileşmek istiyorsak, ileri teknoloji ürünü araç gereçler üretmek istiyorsak madenleri girdi olarak kullanmak zorundayız.
Madencilik yaparken çevreyi de korumak zorundayız. Çevreye saygılı bir madencilik yapmak zorundayız. Mottomuz; önce insan, sonra çevre ve sonra da madenciliktir.
Ülkemizin altın potansiyeline ayrı bir çerçeve açarsak neler söylemek istersiniz?
Ülkemiz genel olarak madencilik açısından, özel olarak da altın madenciliği açısından zengin bir ülkedir. 2000 yılına kadar ülkemizde altın madenciliği maalesef yok. 2001 yılında 1,4 ton altın çıkarıyoruz. Bu rakam 2020 yılında 42 tona çıkıyor. Bu büyük bir başarıdır. Yeterli midir? Değildir. Daha da artması gerekir. Çünkü Türkiye’de bu potansiyel vardır. 2023 yılsonu altın üretim hedefimiz 100 tondur. Türkiye’nin son altı yıldaki altın ithalatı 318 tondur. Enerjiden (petrol, doğalgaz) sonra cari açık içerisinde açığa sebep olan ikinci kalem altın olmuştur. 2020 yılında altın ithalatımız 25 milyar dolar civarındadır.
Türkiye’nin bilinen altın rezervi 1500 ton civarındadır. Potansiyeli ise 6500 tondur. (Şimdilik). Aramalarla bu rakamlar yükselecektir.
Altın ile ilgili maalesef ülkemizde bir kara propaganda söz konusudur. Altın aramada siyanür kullanılıyor denilmesinden tutun, yabancılar altını çıkarıp yurt dışına götürüyor gibi bir dizi yanlış bilgi sunuluyor. Türkiye’de çıkarılan altın yurt dışına götürülmez. Merkez Bankamız, TL ödeyerek Türkiye’de çıkarılan altını satın alır. MB eğer almazsa altın dış piyasada satılabilir. Madencilik şirketleri devlete, devlet hakkı öderler. Muhtasar yükümlülükleri vardır, işçi, teknisyen, mühendis istihdam ederler, faaliyetleri esnasında gerçekleşen işletme giderleri söz konusudur. Bunların hepsi Türk ekonomisine katkıdır.
Ayrıca, Altın siyanürle aranmaz. Madencilik sektöründe kullanılan siyanür, Türkiye’de toplam kullanılan siyanürün %3’ü kadardır. Ülkemizde kullanılan siyanürün %97’si madencilik dışı sektörlerde kullanılır. Ayrıca siyanürlü su gün ışığında bir haftada tüm etkinliğini kaybeder. Bu konularda Çevre Bakanlığı ciddi denetimler yapmaktadır. Vatandaşlarımızın içi rahat olsun.
Son dönemde yatırımcılarımızın farklı ülkelerde de madencilik alanında yatırımlar yaptığına tanıklık ediyoruz. Konu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Bazı madenlerde dünyada kaynak anlamında çok iyi durumdayız. Fakat bu her maden türü için geçerli değildir. Dolayısıyla firmalar kendi toprakları dışına çıkmakta, başka ülkelerde de maden aramacılığı, işletmeciliği yapmaktadırlar. Bu çok normaldir.
Madencilik firmalarımız yurt dışında maden arıyor, işletiyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olarak bizlerde yurt dışında madencilik faaliyetlerinde bulunuyoruz. Pandemi döneminde uluslararası emtia fiyatlarının çok yükseldiğine tanıklık ediyoruz. Yurt dışında madencilik faaliyetlerinde bulunmak ülkemizin hammadde arz güvenliğine de ciddi katkılar sağlayabilir. Yurtiçinde, yurt dışında özel sektörümüzle, kamu sektörümüzle madencilik faaliyetlerinde bulunmak Güçlü ve Büyük Türkiye hedefine ulaşabilmek için hayati önemdedir. EYLÜL2021