Önümüzdeki dönemi ihracat pazarına yoğunlaştığımız dönem olarak tanımlıyoruz

Savunma sanayine hizmet veren firmalarımız, yurtiçinde kullanıma sunduğu ürünlerle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarını başarılı bir şekilde giderirken, yurtdışında da kendini ispat etmeye başladı. Bu doğrultuda her geçen gün artan ihracat rakamları yüzleri güldürüyor. Bu çerçevede kendini geliştiren firmalarımızdan biri olan SDT Uzay ve Savunma Teknolojileri, hem yazılım hem de donanım alanlarında yaptığı başarılı çalışmalarla karşımıza çıkıyor. Yerli firmalarımızın yurtdışına açılması ile ilgili düşüncelerini bizlerle paylaşan SDT Uzay ve Savunma Teknolojileri Genel Müdürü Fatih Ünal, sorularımızı yanıtladı.

SSM’de bir değişim yaşandı, özel sektör bu durumu nasıl karşıladı?

Müsteşarlık köklü bir kuruluş ve yıllar içinde biriken deneyim ve kültürle kendi oluşturdukları bir çalışma sistemleri bulunmaktadır. Tabi ki değişimle birlikte mevcut yapı ve vizyonu daha da leriye götürecek yeni katma değerlerler gelişmektedir.. Ülkemizde savunma sanayimizin gelişiminde Müsteşarlığın sanayiye yön verici ve regüle edici önemli bir etkisi bulunuyor. Savunma sektörü SSM nin önderliğinde gelişen bir sektördür. Yerli savunma sanayimizin son 10-15 yıldaki gelişimini fazlı bir yapıda değerlendirmek gerekiyor. Bana göre yabancı ana ürünlerden yerli ana ürünlere geçişin başlangıcı ve inkişafı olan birinci faz  büyük ölçüde olgun bir noktaya geldi ve sanayi tabanına yayılma ile verimliliğin ön plana çıkmakta olduğu ikinci faza gelindiği bir dönemde bu değişim yaşandı. Ülke Savunma sanayinin gelişimindeki birinci faz, iç pazarda yabancı şirket paylarının azalması ve yerli firmaların sektördeki pay ve etkinliğinin artmaya başlaması ve bu yaklaşımın oturması idi. Bu faz sayesinde bugün muhtelif yerli/özgün ürünleri olan şirketlerimiz oluşmaya başladı. Dolayısıyla ikinci faz hedefleri olan yerli savunma sanayinde bugün gelinen yapının daha verimli ve sanayi tabanına yaygın bir şekilde nasıl çalışacağı yönünde, SSM’nin 2011 yılında yayınladığı sanayi katılım offset yönergesi çıktı. Bu yönergenin uygulanması aşamasında önemli gelişmeler, sanayi tabanına yayılma ve verimin ön planda olduğu bir dönemin başlayıp gelişmesi bekleniliyordu. SSM’deki değişim de bu politikaların uygulanmaya başlandığı ikinci fazın içinde ceryan etmiştir.. Zaten süregelmekte ve planlanmakta olan politikaların yeni dönemde daha da ileriye götürülerek özel sektör rolünün savunma sanayimizde artışını göreceğimizi düşünüyorum.

SSM eski Müsteşarımız Murad Bayar, bir değişimden bahsediyordu. Kurumdaki değişimlerde bunun net göstergesi oldu, sanırım. 

Sektörün gelişimini safhalara ayırdığınız zaman gelişimi de görmüş oluyorsunuz. Sektörün geçmişinde 2004 yılındaki Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısında alınan kararlar ile ülkemiz ve sanayimiz açısından çok kritik ve çok önemli izler bırakıldı. Bu kararlar sayesinde Altay, Atak ve Anka gibi ürünler ortaya çıkartıldı. Birçok alanda sektörde gelişim yaşandı ve bizim gibi orta boy teknoloji firmaları da bu resim içinde yer ve rol almaya başladı. Bunların sonucunda da bugün birçok firma başarılı oldu. Bugünkü değişim ile birlikte, sektörün içinde bulunduğu sanayi tabanına yayılım ve verimlilik ve buna ilaveten süregelen ihracat hedeflerinin daha da ileriye gitmesinin ön plana çıktığı ikinci faz, ilave vizyon eklenerek devam ediyor.

Fakat bu süreçlerin çok yavaş ilerlediği ifade ediliyor. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Süreç yavaş ilerliyor, doğrudur. Fakat bu yavaşlığın birçok nedeni bulunuyor, bunlara bütünsel olarak bakıp neler yapılabilir bunlara eğilmek lazım. Öncelikle ihtiyaç mercii ihtiyacını tarif edip bir plana bağlıyor, diğer taraftan da tüm sektör ağrılıklı olarak iç pazara hizmet ediyor. Burada bazen acil ihtiyaçlar daha da ağırlık basıyor. Acil ihtiyaçları da düşünürseniz sektörün gelişen ve planlı ihtiyaçlara önceden hazırlık yapması için işlerin akışını belirli bir plana oturtturmak gerekiyor. Bu bazda kullanıcı tarafı, tedarik tarafı, ana yüklenici ve alt yüklenici taraflarını incelediğiniz zaman tüm tarafların zaman zaman farklılık gösteren öncelikleri olabildiğini göreceksiniz. Bu öncelikleri bir araya getirip uyumlandırmak zaman alıyor. Bu konuda bir taraf yavaş gidiyor demek doğru değildir. Ayrıca bizde yavaş gidiyor demek yerine dünyada bu işler ne kadar zaman alıyor ve nasıl yapılıyor, neleri optimize edebiliriz ve  kullanıcı-tedarik makamı-ana yüklenici-alt yüklenici zincirinde, planlama ve etkin iletişimle birlikte çalışma boyutunda neleri yeniden düzenleyebiliriz bunlara da bakmak gerekiyor. Bu konuda biraz referans almak gerekiyor. Burada sanayi oyuncuları arasındaki ilgili tarafların hızlı gidebilmesi için parametrik değişikliklere de bakmak gerekiyor. Ana yüklenici-alt yüklenici ilişkisi ve kurgusu bazında sektörümüzdeki ana yüklenici firmalarımızın belirli alışkanlıkları bulunuyor, ancak süregelen ve işlerin uzamasına negatif anlamda katkısı bulunan bu alışkanlıklar son dönemlerde değişim gösteriyor. Buna benzetme yapmak gerekirse otomobille yolda giderken aniden frene bastığınızda araç hemen durmuyor, bir fren izi var ve bu fren izinin devam ettiği bir dönem yaşanıyor. Zaman içinde ana yüklenicilerimiz de alt yüklenciler ile daha etkin ve verimli çalışmak için yollar bulmak anlamında değişim yaşıyorlar ama tüm bu süreç zaman alıyor. . Burada önemli olan konu şudur; ana savunma sistemi ve/veya platform işlerini TSKGV şirketlerimiz olan Aselsan, Tusaş, Havelsan veya Roketsan alıyor ve onlar işi aldıktan sonra özümseyip ana sistem mühendisliğini yapıp işi alt iş kalemlerine kırıp işleri tarif edip sonra bu alt işi kimlerle yaparız diye bir arayış içine giriyorlar. Bu süreçlerde şu ürünü Türkiye’de yapalım deniliyor ve ihale açılarak işleri dağıtmaya başlıyorlar. Bu süreçler çok uzun sürüyor ve proje takvimleri riske giriyor, bazen baştan kurgulayıp uygulamaya çalıştığınız teknolojilerdeki gelişimi yakalama imkanınız olmuyor. Burada yapılması gereken husus, sektörde belirli alanlarda uzmanlaşmış ve olgunlaşmış firmaların varlığını kabullenip, .bu şekilde belirli ürünleri ve yetenekleri geliştirmiş firmalar ile önceden ve daha etkin çalışmaya başlamak. Ana yüklenici firmaların bu tür küçük ve orta boy firmalarla işin başından bir takım halinde çalışabiliyor olması gerekiyor ki optimum sistem ve alt sistem çözümü baştan ortaya konulabilsin ve proje takvim/teknolojik riskleri baştan yönetilmeye başlansın. Birlikte çalışınca aldıkları ana işi en başında daha anlamlı parçalara mantıklı ayrımlar yapıp katkı yapacaklara dağıtmaları ve onlarla bir takım gibi çalışmaları gerekiyor. En başta sistemi böyle kurarsanız işleriniz hızlanmaya ve daha verimli olmaya başlar. Bugün Avrupa ve Amerika’daki ana sistem savunma ve havacılık firmalarına baktığınız zaman platform veya entegratör  şirketlerinin hepsinin birlikte çalıştıkları bir takım alt firmaları var ve benzer işlerde birlikte hareket edebiliyorlar. Mutlaka içinde rekabet sistemleri de var veya fiyat konusunda sorun olduğu zaman ana firma şu fiyat üzerinden çalışalım diyebiliyor. Ama sonuçta ana firma ve onun sanayi tabanının bir takım halinde çalıştığını biliyoruz. Yurt içinde bu yaklaşıma belirli ölçüde benzeyen bir örnek vermek gerekirse; biz TSKGV şirketleri dışında FNSS ile de çalışıyoruz ve kendileriyle bu manada çok daha pratik ve sonuç odaklı hızlı çalışmalar içerisindeyiz. FNSS firması elindeki işe bakıyor, bizim katma değer yapabileceğimiz elimizde benzer ürün olan konularda bizi çağırıyorlar, fiyat beklentilerini ve bizden istediklerini belirtiliyorlar. Biz kendi isteklerimizi iletiyoruz. Sonuçta bir noktaya varıp birlikte yürüyoruz ve bu şekilde süreç daha hızlı ilerliyor.

Aktardığınız bu düşünceyi sektördeki diğer firmalarımız da ifade ediyor. Fakat en büyük sorunun Aselsan’ın bütün ürünleri kendi içinde üretmesi olarak ekliyorlar. Bugünde bu durum halen geçerli midir?

Biz yerli savunma sektörümüzdeki bütün ana firmalarla çalışıyoruz. Bu firmalarla bazen alt yüklenici bazen de iş ortağı olarak çalışmalar yapıyoruz. Hepsinin farklı kültürleri bulunuyor. Bu kültürlerin oluşumunda bu ana şirketlerin geçmişten yaşadıkları kötü deneyimlerden aldıkları bazı derslerin önemli etkileri var, ama zaman içinde buralarda da değişim gözlemlemeye başlıyoruz. Bu ana firmalarla eskiye oranla daha iyi iletişim ve daha etkin çalışmalar kurabiliyoruz, fakat sektörün daha da verimli ve tabana yaygın olabilmesi için henüz başlangıç aşamasında olan ana yüklenici-alt yüklenici ilişki etkinleşmesinin daha da ileriye gitmesi gerekiyor. Ben FNSS örneği verirken onların iyi diğer ana firmaların kötü çalıştığı anlamında ifade etmiyorum. Fakat FNSS ile daha pratik ve sonuca odaklı ve zaman açısından daha verimli çalışmalar yaptığımızı belirtebilirim.. Eski dönemlerde belki de diğer ana firmalarımız çalıştıkları alt yüklenicilerle kötü deneyimler yaşayıp bu nedenle farklı şekilde yaklaşıyor olabilirler. Bunların sonucunda da edindikleri olumlu ve olumsuz tecrübeler var tabiki. Ancak oluşan yeni sektörel tablo ve sanayi tabanını düşünerek, mevcut uygulamaları ve yapıları daha verimli ve daha çok işbirliği içinde olarak toplam pastayı büyütecek şekilde ele almak gerekiyor. Bu yönde de önemli adımlar alınmaya başladığını görüyoruz..

Planlama konusunda müsteşarlıkta sorun yaşıyor. Bugün Altay projesi gerçekleşiyor fakat ihtiyaç mercinin ne kadar ürün alacağı belli değil. Bu belirsizlik büyük sorunlar oluşturuyor.

Bizim endüstri olarak çıkar noktamız, bir takım ürünler geliştirirken bu ürünlerin ihracat pazarlarını da dikkate alıyor olmamız şeklinde gelişmeli. Türk Silahlı Kuvvetleri bir ürün alırken o üründen ortalama ne kadar alacağını tahmin etmek güç değildir. 10 yıllık tedarik planlarında yazılıyor ve bir nokta da aynı ürün veya benzer ürünlerle ilgili bu alımlar dönemsel olarak kesilecektir. Burada önemli olan, bu ürünleri oluştururken şirketlerde gelişen bilgi birikimini yaşatmak, ürünü daha ileriye götürebilmek ve güncel teknolojileri ürünlere uygulayarak ürünleri dünya pazarının gelişimine paralel tutabilmek için o ürünün ihracat tarafındaki pazarını da bulmak gerekiyor. Bu konuda ne yapabiliriz demek gerekiyor. Bugün SDT bunu kendi skalasında başarabiliyor. Biz bir ürün geliştirirken bu ürünü dışarıda da satabilmek için başka ne yapabiliriz diyoruz. Bunun için bazen üründe geliştirme potansiyeli bırakıyoruz ve tasarıma baştan bu gözlükle bakmaya gayret ediyoruz. Bunu yapmadığınız takdirde sürekliliği sağlayamazsınız ve firmanızın o ürün hattında yaşama imkanı olmaz. Bu nedenle ihracat tarafına çok önem vermek gerekiyor. Tabi savunma sanayide ihracat yapmakta kolay bir iş değil. Burada devletin mutlak desteği gerekiyor, Türkiye’nin etkin olduğu ülkelere ihracat yapabilmemiz gerekiyor. Bugün itibariyle Türkiye’nin etkin olduğu birtakım bölgeler ve ülkeler bulunuyor. Bu ülkeler örneğin Uzakdoğu’da, Ortadoğu’da ve Afrika’da var. Bugün FNSS, Otokar, Aselsan, Tusaş ve Roketsan gibi firmalarımızın Türkiye’nin devlet desteğiyle başka bir ülkeye gitmesi ayrı bir konu, bu yapıya yerli sanamizdeki ilgili endüstriyel tabanın da ilave edilmesi ile birlikte gidilmesi ayrı bir konudur. Çünkü herkesin belirli bir lobi desteği oluşturma gücü de var. Yerine göre gidilen ülkelerde başka batılı firmalarla işbirliği de yapılması gerekebiliyor..

SDT olarak yurt dışında siz sadece Türk firmalarına mı hizmet veriyorsunuz, yabancı firmaların da sizden talepleri oluyor mu?

Geçmişte yaptığımız ve şuanda da devam eden üç tane ihracat kalemimiz bulunuyor. Bunların dışında da dolaylı ihracatlarımız var. Örneğin FNSS firması Malezya’ya Pars araçlarını ihraç ediyor, o araçların içinde bizim ürünlerimiz de bulunuyor. Doğrudan yaptığımız ihracat kalemlerimiz, halihazırda yerli piyasada ASELSAN’ın alt yüklenicisi olarak geliştirmekte olduğumuz gözetleme uyduları yer istasyonu kullanıcı servisleri yazılım ve yeteneklerimiz etrafından öbekleniyor.. Yerli piyasada yürüyen Göktürk-1 ve Göktürk-3 projelerinde bu anlamda yer alıyoruz. Bu projelerde Türkiyedeki iş payımıza ilave olarak ana proje kurgusunda Türkiye payında olmayan bazı uydu yer istasyonu yazılımlarını doğrudan yurt dışına yönelik geliştirerek, gözetleme uydusu yer yazılımları konusunda İtalya’ya ihracat yapıyoruz. Bu ihracat kapsamında  İtalya’da bir ihtisas kümesi yapısındaki konsorsiyumun bir firması ile çalışıyoruz.

Savunma sanayine yönelik ihracatçı birliği kuruldu. Bu birliğin sektöre desteği oluyor mu?

Bazı destekleri var. Katıldığımız bazı uluslararası fuarlar var ve bunlara ihracatçılar birliğinin desteğiyle katılıyoruz. Bunlar önemli desteklerdir. Böyle bir yapının oluşması hem sektör hem de özel olarak bizim açımızdan da çok pozitiftir.

İhracat alanının dışında savunma sanayinde başarılı olabilmek için firmaların sivil sektöre de yönelmesi gerektiği vurgulanıyor. Firmanızı bu hususta değerlendirir misiniz?

Bizim geliştirdiğimiz ürünler içerisinde, yetenek ve uygulamalar bazında sivil pazara da yayıldığımız üç tane ana başlığımız var. Bir tanesi uzaktan algılamadır. Burada bizim uygulamalarımız ağırlıklı olarak radar sinyal işleme ve görüntü işlemedir. Bunları askeri hizmetler için geliştirdik fakat bunu sivil alana da yaymak istemekteyiz. Örneğin afet yönetimi, orman, tarım alanları gibi uygulamalar bulunuyor. Çünkü burada teknolojik alt yapı temelde görüntü ve sinyal işleme sistemlerine yoğunlaşmakta, ancak çözülmesi gereken problemler tarım, orman veya afet yönetiminin özel bir problemidir.. Örneğin böcekli bir alanı tespit etmek tarım açısından önem taşıyor veya orman açısından orman alanlarında istenilmeyen uygulamaları hızlıca ve doğru bir şekilde görmek büyük önem taşıyor. Bu alanda çalışanların belirli verilere ihtiyaçları var. Görüntü üzerinden biz bu verileri  ve analizleri sağlayabiliyoruz. Bunlar askeri projeler için üretilirken sivil alanın da ihtiyaçlarını da belirleyerek geliştirdiğimiz ürün ve yeteneklerdir. Bir başka alan sivil havacılık alanıdır. Anka, Atak gibi platformlar için geliştirdiğimiz ürünlerin bazılarını sivil havacılıkta da kullanabileceğimizi biliyoruz. Örnek sivil havacılıkta da kullanılabilecek kara kutu cihazlarıdır. Biz veri kayıt sistemlerini askeri platformlar geliştirdik ve üretiyoruz. Kara kutu da bunun bir türevidir. Yine sivil havacılık standartlarına uyumlu askeri hava bilgisayarları sistemi geliştiriyoruz. Bu da sivil havacılık için başka bir alandır. Bunların dışında sağlık alanına bakıyoruz. Örneğin protez konusunda, protezin insan vücuduna uyumlu olup olmadığı yönünde kontroller ve ölçümler yapan elektronik bir sistem geliştiriyoruz. Savunmada geliştirdiğimiz ürünleri ve teknolojileri başka alanlara da uygulamak için çaba harcıyoruz. Burada önemli olan konu teknolojinizi geliştirdikçe uygulama alanlarınız da gelişiyor.

Sivil havacılıkta kümelenme çalışmaları yapılıyor. Bu çalışmalar ülkemizin gelişimine katkı sağlar mı?

SDT olarak biz ODTÜ Teknokent’te bir kümelenme içerisindeyiz. Şu anda bir küme olarak küme içi ve dışı çeşitli işbirliği etkinlikleri düzenliyoruz.. Kümeler arasındaki iş birliği anlamında da Teknokent Savunma Sanayi kümelenmesi OSSA ile nasıl bir işbirliği yaparız diye bakıyoruz ve ayrıca yeni oluşacak sivil havacılık kümesiyle de tabiki irtibata geçmek neler yapabiliriz bakmak isteriz. Ben de ODTÜ’de filizlenip başlamış olan ve halihazırda 90 üye firması bulunan Teknokent Savunma Sanayi Kümesi Yönetim Kurulu Başkanıyım ve küme içi/dışı işbirliklerini yakından takip ediyoruz ve destekliyoruz.

Önümüzdeki aylarda İDEF 2015 olacak. Buradan beklentileriniz nelerdir?

Biz artık ürünlerimizi ihracat pazarında daha aktif hale getirmek istiyoruz. Bu nedenle bu seneki İDEF’te özellikle son dönemde çıkardığımız yeni ürün yelpazelerini sergileyeceğiz. Bu sene ki İDEF fuarında daha fazla ihracata odaklanacağız. Daha öncesinde yapılan fuarlarda bizim için önemli olan ağırlıklı iç pazarlarda kendimizi göstermekti. Şimdi ise iç pazara ilave olarak yurt dışına ağırlık vermek olacaktır. Bu noktada SDT Savunma’nın geçmişine bakacak olursak, 2005 yılından 2007 yılına kadar kuruluş ve alt yapı dönemi, 2007-2010 yılları arası ilk projelerin alınıp bunlar üzerinde çalışmalar ve ilk ürünlerin çıkması olarak değerlendiriyoruz. 2010-2014 yılı ürünlerimizin olgunlaşması dönemi ve .2015 ile başlayan dönemi ise iç pazara ilave olarak artık ihracat pazarına yoğunlaştığımız dönem olarak tanımlıyoruz.