Petrol Enerji Politiği Ve Türkiye’nin Yeri
Prof.Dr. A. Beril TUĞRUL / İTÜ Enerji Enstitüsü
Global ölçekte önemli (hatta en önemli) enerji kaynağı olan petrol; latince, kaya demek olan “petra” ile yağ demek olan “oleo” kelimelerinin bir araya gelmesiyle türetilmiş bir kelime olup öz olarak taşyağı (veya yer yağı) anlamına gelmektedir. Petrolün ilk isimlendirilmesi Mezopotamya dillerindeki “naptu” olup yine taşyağı anlamına gelmekte ve günümüzde “nafta”ya evrilmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, birçok dilde, kısaca yağ anlamına gelen “oil” veya “neft” olarak da anılmaktadır. Petrol, kimyasal açıdan bir hidrokarbon kompleksi olup esas itibariyle hidrojen ve karbondan oluşmakta ve içinde az miktarda azot, oksijen ve kükürt bulundurmaktadır. Bu bağlamda, esas bileşenleri hidrojen ve karbon olduğundan genel bir tanımlamayla “Hidrokarbon” olarak ifade edilmektedir. Kısaca, yalın ve net bir formülü yoktur. Nitekim farklı rezervlerde genel bileşenler değişmese de kantitatif oranlarda değişimler olabilmektedir. Doğal ham petrol rezerv bölgesi ve içeriğine bağlı olarak, yeşilden siyaha kadar değişik renklerde bulunabilmekte akışkanlığı, bir başka deyişle viskozitesi hayli değişken olabilmektedir. Bütün bunlar da petrolün kalitesini etkilemektedir. Bu bağlamda, rezerv bölgesine bağlı olarak farklı fiyatlaması söz konusudur.
Petrol, diğer doğal hidrokarbonlar gibi organiklerin bozunmasından türemiş olup, canlı artıklarının çökelmesi ve doğal şartlarla ısı ve basınç etkisi almasıyla ham petrolü oluşturmakta, sonuçta kömür ve doğal gaz gibi bir “fosil yakıt” olarak hayatımızdaki yerini almaktadır. Dünya tarihi göz önüne alındığında ölmüş canlı artıklarından oluşmuş olan petrol, hayli bol bulunmakta, yüksek enerji yoğunluğu ve kolay taşınabilir olması sebebiyle tercih edilir bir enerji kaynağı olmaktadır.
Petrol, farklı şartlarda ve fazlarda bulunabilmektedir. Rafine edilmiş petrolden ayırt etmek için ham petrol diye isimlendirilen sıvı petrol, ticari açıdan en önemli olanıdır. Yarı katı ve katı haldeki petrol ise ağır hidrokarbon ve katrandan oluşmaktadır.
Petrolün Ekonomideki Yeri
Ülkelerin refah seviyesini dolayısıyla insan hayatını yönlendiren ekonomi; teknolojik gelişmeler, coğrafi faktörler ve doğal kaynaklarla yön bulmaktadır. Ekonomiyi etkileyen doğal kaynaklar içinde petrol, en önemli olanlarından biridir ve bu nedenle ekonomi için indikatör olarak daima takip edilmektedir. Burada, petrolün nitelikleri ile ele alınıp incelenmesi gerekir.
Farklı oranlardaki bileşenleri çerçevesinde petrolün farklı sınıflamaları ve nitelemeleri olabilmektedir. Örneğin; düşük yoğunluktaki petrol “hafif petrol” olarak, düşük sülfür oranına sahip petrol ise “tatlı petrol” olarak anılmaktadır. Ekonomik bağlamda, bir referans petrol ise, “BRENT petrol”dür. Kuzey denizinde bulunan 5 farklı tektonik tabakanın (Broom, Rannoch, Etieve, Ness, Tarbat’ın) baş harflerinden oluşmuş olan BRENT nitelemesiyle anılan petrol, karakteri itibariyle hafif ve (% 0,37 sülfür içeriğiyle) tatlı petrol sınıfına girmektedir. Bu özellikleriyle BRENT petrol, uluslararası referans olarak kabul edilmekte ve uluslar arası borsada kaliteli petrol bağlamında işlem görmektedir. BRENT petrolün fiyatı, İskocya’nın Sullom Voe terminalindeki teslimat fiyatını ifade etmektedir.
Petrolün yoğunluğu “gravite” ile ölçülmekte ve American Petroleum Institute (API)’ün belirlediği gravite değeri (US ham petrol nitelemesi) ile kullanılmaktadır. Petrol için global ölçekte kabul gören ölçü birimi varildir ve bu nitelemeyle (Blue barrel (1 bbl)) hacim olarak 159 litreyi (42 galonu) betimlemektedir.
Günümüzde, petrolün varil fiyatından bahsedilmektedir. Bu bağlamda, BRENT petrol için varil fiyatı uluslararası petrol piyasasının oluşturulmasında ve global ölçekte fiyatların oluşmasında önemli rol oynamaktadır. Öte yandan, Petrol İhraç Eden Ülkeler Organizasyonu (Organization of Petroleum Exporting Countries-OPEC) de (6’sı OPEC üyesi 7 referans petrolün ortalaması olarak) petrol varil fiyatını belirlemekte ve stabil tutulmasında etken olmaktadır. Borsalarda, genellikle, BRENT petrol ve ham petrol varil fiyatı birimiyle işlem görmektedirler. Borsada işlem gören bu petrol fiyatları birbirini etkileyerek petrol denge fiyatı oluşmaktadır.
Petrolün Enerji Politiği
Ekonomiyi, teknolojinin gelişimini etkileyen petrol; doğal olarak siyaseti de etkilemekte ve enerji-politiğin ana ekseninde yer almaktadır. Sanayi devriminden sonra makineleşmenin getirdiği büyük gereksinim çerçevesinde hızla önem kazanan fosil yakıtlar içinde önce kömür öne çıkmış, ancak daha sonra petrol yadsınamaz bir öncelikle başatlık nitelemesini kazanmıştır. Bu bağlamda da, petrol enerji politikalarının vazgeçilmez fenomeni durumuna gelmiştir. Sanayi devriminden sonra kömür ve petrolün üretimine ilişkin bir grafik Şekil 1’de görülmektedir.
Şekil 1 Son iki yüzyılda Kömür ve Petrol Üretiminin Değişimi
Şekil 1 incelendiğinde, fosil yakıtların iki önemli üyesi kömür ve petrolün üretiminde arta giden gelişim hemen fark edilmektedir. Fazla olarak, artış trendini gösteren eğimin yükseldiği zaman aralıklarının önemi kendini göstermektedir. Şöyle ki; kömürün önemli üretim artışının olduğu (kömüre ilişkin üretim eğrisinin eğiminin agresifleştiği) 20. Yüzyılın başında I. Dünya Savaşı ve (kömürdekine benzer şekilde) petrolde önemli üretim artışının görüldüğü 1940’lı yıllar II. Dünya Savaşı dönemine karşı gelmektedir. Bu durum, fosil yakıtların başatlığını ve enerji politiği dolayısıyla küresel bazda siyaseti etkilediğini net biçimde göstermektedir.
Dikkat çekici bir husus, halen kömürde üretim artışı görülmekle beraber I. Dünya Savaşı dönemindekine göre daha düşük bir eğimle artıyor olması, buna karşın, petroldeki üretim artışının biteviye (II. Dünya Savaşı döneminde olduğu gibi) aynı agresiflikle devam ediyor olmasıdır. Nitekim enerji politik olarak petrol için (küresel güçlerin etkin olduğu) sıcak çatışma ve savaşların yerel ve bölgesel olarak devam ettiği gözlenmektedir.
Burada, önemli bir konu, petrol rezervlerinin dünyada homojen dağılmamış olmasıdır. Bilindiği üzere, kanıtlanmış petrol kaynakları esas olarak Orta Doğu’da bulunmaktadır. Öylesine bir başatlıkla bulunmaktadır ki; halen bu bölge dışındaki diğer kanıtlanmış dünya petrol rezervlerinin toplamının iki misli mertebesinde kanıtlanmış petrol rezervi Orta Doğu’da yer almaktadır. Oysa petrol tüketimi en çok olan ülkeler bu bölgede yer almamakta ve enerji arz güvenliği bağlamında dikkatlerini Orta Doğu’ya çevirmektedirler. İşte günümüzün temel sorunu da böylelikle, petrol tüketen başat ülkelerle petrol rezervlerine sahip başat ülkeler arasında yaşanmaktadır.
Sanayi devriminden sonra olduğu gibi bilgi (enformatik) çağında da petrolün kullanımı yadsınamaz şekilde artmakta ve tüm ülkelerin farklı sektörleri için hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda, petrol kullanımı transportun her türü (kara, deniz ve hava ulaşımı) için önde gelen, başat gereksinimdir. Bu sektöre ilaveten enerji sektörü ve sanayi için vazgeçilemezlik ifade etmektedir. Son dönemlerde öne çıkan bir sektör de petrokimya olup, bu sektör için hammadde durumundadır ve petrokimya ürünleri hiçbir zaman olmadığı kadar hayatımızda ve teknolojik ürünlerde yerini almaktadır.
Böylesi cesametle kullanılan petrolün, her geçen gün artan kullanım oranıyla hızla biteceğinden bahsedenler olmuştur. Petrol rezervleri (tabii ki) sonsuz değildir, ancak bitiyor tehlikesi de yakın ve orta vadede (hatta uzun vade olarak nitelenebilecek bir süre için) söz konusu değildir. Zira Petrol rezervleri için “Piramit Modeli”nden söz edilmektedir. Bir başka deyişle, petrol rezervleri derinlere doğru gittikçe daha büyük miktarlarla rezerv olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, 2012 yılında ABD Başkanı tarafından DOE (Department Of Energy) kaynaklamasıyla resmen açıklanmış bulunmaktadır (Şekil 2). Bir başka deyişle, petrol rezervleri bitmemekte ancak yine kanıtlanmış petrol rezervlerinin bulunduğu bölgelerde ve fakat derinlerde daha büyük miktarlarla yer almaktadır.
Şekil 2 Piramit Modeli
Burada önemli bir husus; petrol genel bölge olarak aynı bölgede olmakla var olan kuyulardan ayrı, yeni kuyuların açılması gerekli olup, bu yeni kuyuların açılabilmesi için yeni lisans veya imtiyazların alınması gerekmektedir. Bir başka deyişle, yeni rezerv bölgeleri, I. ve II. Dünya sonrasında (küresel büyük petrol şirketlerinin petrol ülkelerinde almış olduğu) lisans ve/veya imtiyaz bölgeleri sınırları içinde çoğu kez olmayabilmektedir. Bu durum, yeni mahalli bölgeler için lisans ve imtiyaz alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu durum, inanılmaz boyutlarda ve tabiri caizse vahşi denebilecek rekabeti ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Piramit modeli çerçevesinde Orta Doğu’ya ilaveten Avrasya ve Kuzey Afrika’da da önemli rezervler söz konusudur. Bu bağlamda, dünya enerji politiğini şekillendiren bir “Stratejik Hilal”den bahsedilebilir. (Şekil 3).
Şekil 3 Stratejik Hilal
Öte yandan, sadece petrolün çıkarılması da sorunu çözmemektedir. Petrolün taşınması da en az petrolün çıkarılması kadar önem taşımaktadır. Petrolün transportunda deniz taşımacılığı her zaman öne çıkmıştır, halen de etkinlikle devam etmektedir. Bununla beraber, özellikle 20. Yüzyılın son çeyreğinde ve 21. Yüzyılda tankerlerle yapılan deniz taşımacılığından ayrı olarak petrol boru hatları ile taşımak giderek önem kazanmıştır. Bu durum, 20. Yüzyıldan bu yana petrol taşımacılık yolları üzerindeki limanlardan ve ülkelerden ayrı olarak petrol boru hattı geçiş bölgeleri ve ülkelerini de öne çıkmaya başlamıştır. Fazla olarak terminal ülkelerden bahsedilir olmuştur.
Şimdi, piramit modeli ile yeni petrol mahalleri için lisans ve imtiyaz almak için küresel güçler arasında yaşanan savaşçıl rekabete ilave olarak petrol boru hatlarının geçeceği mahallerde etkin olma konusunda yine vahşi olarak nitelenebilecek rekabet ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Söz konusu petrol ilişkili rekabet; küresel boyuttaki şirket ve kuruluşlar ekseninde, gelişmiş ülkeleri, kaynak ülkeleri ve de transit geçiş ülkelerini hayati biçimde ilgilendirir olmuştur. Kısaca küresel şirketlerin yandaşları ve destekçileri ve/veya karşıtları arasında yeni bir mücadele vücut bulmuştur. Fazla olarak, bu durum, önce asimetrik savaş ve sonrasında vesayet savaşı veya hibrit savaş olarak adlandırılan yeni savaş türlerini de ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Bu rekabette, gerçek sebep olan enerji politik amaçların söylenmesinden olabildiğince kaçınılmaya çalışılarak, petrol bölgelerinde bolca var olan etnik ve dini farklılıkların öne çıkarılmasıyla götürülmeye çalışılmaktadır.
Enerji Politik ve Türkiye
Ülkemiz açısından petrol enerji politiği değerlendirilmek istenirse, Türkiye kanıtlanmış petrol rezervlerine bolca sahip bir ülke değildir. Zaman içinde derinlerde bazı petrol rezervlerine ulaşılsa bile bundan daha önemli husus jeopolitiğidir. Bir başka deyişle, petrol taşıma yolları ülkemizi yakından ilgilendirmektedir. Türkiye, Şekil 3’te görülen “Stratejik Hilal”in odağında, bir başka deyişle kalbinden yer almaktadır. Bu durum, Türkiye’ye hem avantaj ve hem de dezavantaj getirmektedir. Avantaj getirmektedir. Zira Türkiye’nin yakın gelecekte bir terminal ülke olması beklenmektedir. Enerji terminali veya enerji geçiş merkezi olunmasıyla ülke hem ekonomik ve hem de politik anahtar ülke konumunu kazanabilecektir. Dezavantaj getirmektedir. Çünkü petrol ve taşımacılık yolları için yaşanan vahşi rekabetin merkezinde yer almış olmaktadır. Petrole ilaveten doğal gaz için de benzer durum söz konusudur ve Türkiye Doğal Gazın boru hatlarıyla taşınmasında benzer pozisyona sahiptir. Bu durumda Türkiye, küresel bazda enerji politiğin dikkatleri üzerine toplayan ülkesi olmaktadır.
Türkiye’nin bu önemli konumunu ve dünya konjüktürü içinde bu bağlamdaki yerini betimleyen bir gelişme; Dünya Petrol Konseyi (World Petroleum Council-WPC) tarafından organize edilen Dünya Petrol Kongreleri’nin 22 incisinin 9-13 Temmuz 2017 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenmiş olmasıdır. Petrol ve doğal gaz sektörü için “olimpiyat” olarak nitelenen böylesi bir Kongre; Türkiye, kanıtlanmış petrol rezervi ülkesi değilken ve henüz tam anlamıyla enerji terminali de olamamışken düzenlenmesi, günümüz ve gelecek için Türkiye’ye verilen önemin bir göstergesidir. 100’e yakın ülkeden 3000 mertebesinde delegenin katıldığı, (Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Enerji Bakanı Berat Albayrak ile birlikte) Türk yetkililerin yanı sıra ilgili dünya ülkelerinin temsilcileri ve global petrol Şirketleri yetkililerinin yer aldığı Kongre’nin Mottası da anlamlıydı ve “’TurKEY for Energy’ (Enerji için anahtar Türkiye)”ifadesiyle Türkiye’nin konjüktürel durumunu simgelemekteydi. Farklı enerji konularında diyalog olanağı sağlayan Kongre, Türkiye’nin enerji-politik manada yerini vurgulamıştır.
Sonuç
Borsalara yön verecek kadar öneme haiz olan petrol ve petrol ile ilgili gelişmeler, farklı sektörleri ve dolayısıyla küresel ölçekte tüm ekonomileri etkilemektedir. Bu bağlamda, her gün ve her an borsada takip edilen referans değer birimlerinden biri olan petrol varil fiyatları göreceli olarak dünya ticaret piyasalarını etkilemektedir. Piramit modeli ve yeni boru hatları projeleri çerçevesinde ortaya çıkan yeni (ve acımasız) enerji-politik rekabet, ekonomik çalkantıları tetiklemekte, konjüktürel dengeleri etkilemekte ve dünya siyasetine yön vermektedir. Doğal gaz ile birlikte düşünüldüğünde bu konumun önem fonksiyonu daha da pekişmektedir.
Türkiye, “Stratejik Hilal” bağlamında enerji politiğin merkez ülkelerinden biri haline gelmiştir. Dolayısıyla enerji-politiğe yön verebilecek konuma gelmiş bulunmaktadır. Bu konumu değerlendirmek Türkiye’nin inisiyatifine bağlıdır. İnisiyatif kullanabilmek ve enerji politiği yönlendirmek, bir başka deyişle bu pozisyonun iyi değerlendirilmesi, ülke içi sorunların çözümlenmesiyle mümkündür. Zira, enerji politikte etkin olabilmek, istikrardan geçmektedir. Ülkemizde ve çevremizde yaşanan pek çok olay bu eksende vücut bulmaktadır. Bu bağlamda ve bilinçte olarak, ülke olarak; yöneticileri, kurumları ve de bireyleri ile birlikte her birimizin üzerimize düşen görevler bulunmaktadır.
EYLÜL 2017