Robert Koleji mezunu Burak Baykan: Kabataş ya da Galatasaray Lisesi gibi değiliz

John Deere, Mercedes gibi uluslararası kuruluşlarda önemli görevler aldıktan sonra Baykan Emlak’ı kuran Burak Baykan’ın aktardıkları eğitim hayatının iş yaşamını büyük ölçüde etkilediğini gözler önüne seriyor. Farkını ortaya koymanın başarılı olmanın yollarından biri olduğunu Robert Koleji sıralarında öğrendiğini ifade eden Burak Baykan, sorularımızı yanıtladı.  

Robert Koleji sizin için ne ifade ediyor?

Robert Koleji dediğimizde aklıma gelen ilk şey, aldığım eğitim ve yapılan yönlendirmeler sebebiyle doğru olduğuna inandığım kararların peşinden gitmek kararlılığı olarak ifade edebilirim. Yani hayatımla ilgili kararlar alırken başka insanların söylediklerini dinliyorum, ama körü körüne etkilenmiyorum. Buna kendine güven mi dersiniz? İnandığınız şeylere tutku ile bağlanmak mı dersiniz? Onu bilemiyorum.

Özgüven diyelim isterseniz. Özgüven sonradan kazandırılan bir olgudur. Bu özgüveni kazanmanızı Robert Koleji’nin sağladığı özgür ortama bağlayabilir miyiz?

Evet kesinlikle. Şöyle somut bir örnek verebilirim. Okul yıllarımda Türkçe dersi sınavı vardı. Ve öğretmen bir konu ile ilgili yorum yapmamızı istemişti. Herkes A şeklinde bir yorum yaparken ben B şeklinde bir yorum yapmıştım. İkisi birbirine zıt şeylerdi. Ben yüksek bir not almıştım, arkadaşlarımda yüksek notlar almıştı. Ben farklı bir yorum yapmama rağmen o yorumun arkasını besleyip bakış açısını iyi yansıttığım için yüksek not almıştım. Robert Koleji’nin eğitim sisteminde esnek bir yapı vardır.

Tüm bunların yanı sıra bu bakış açınızı çevre de etkiliyor sanırım. Sonuçta Robert Koleji’ne girebilmek için çeşitli sınavlardan geçiliyor ve bunun sonucu olarak başarılı insanlar bir araya geliyor. Dönem arkadaşlarınızdan başarılı olan isimler olarak kimleri ifade edebiliriz?

Genç yaşlarda dünyanın en iyi okullarında ekonomi profesörü olan Ali Hortaçsu, Deutschebank’ta dünya çapında üst düzey yöneticisi olan Batubay Özkan, Value Partners danışmanlık firmasının ortaklarından Coşkun Baban, farklı firmalarda genel müdürlük yapan Doğan Kaşıkçı, New York’ta yemek zinciri kuran Burak Karaçam, Intercity Üst Yöneticisi Mete Önol gibi kişiler Robert Kolejinden aklıma gelenler. Herkes kendi alanında başarıyla ilerliyor.

Tarihe baktığımızda Robert Koleji’nin birçok alanda lider insanları yetiştirmiş olduğunu görüyoruz. Ressam, tiyatrocu, akademisyen, yazar, siyasetçi ve daha birçok farklı alanda başarılı insanları yetiştirmesi oldukça dikkat çekicidir. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

 Robert Kolejinde bir matematik dersi kadar tiyatroya ve sosyal aktivitelere, bireysel yaratıcılığa önem verilirdi.  Mesela Robert Koleji’nin yetiştirdiği yazar Halide Edip Adıvar’ı, özgüvenin ve inandığı olgunun peşinden gitmenin temsili olarak söyleyebilirim. Örneğin kurtuluş savaşında en çok desteği gösterip bir noktadan sonra kendi görüşlerine göre muhalif duruma geçmiş bir isimdir. Sadece bulunduğu grubun görüşlerine uygun hareket etmemiş, yanlış gördüğü şeyleri söylemeye devam etmiştir. Bu çok önemli bir noktadır. Yani Robert Koleji’nde grup psikolojisi verilmiyor daha ziyade bireysel özgürlüklerin yaşandığı bir kurum. Halide Edip Adıvar’da bu duruma çok güzel bir örnektir.

Robert Koleji’nde yetişmiş ve başarılı olmuş isimler sizin yaşamınıza etki ediyor mu? İş hayatınızda destek aldığınız isimler var mı?

Biz Kabataş Lisesi ya da Galatasaray Lisesi gibi körü körüne bağlanıp hangi şartla olursa olsun ben arkadaşımın arkasında dururum gibi bir yaklaşım içerisinde değiliz. Bunu kötü anlamda söylemiyorum tabi herkesin tarzı farklı. Ben özellikle emlak ve gayrimenkul ile ilgili çalışmaya başladıktan sonra kolejden arkadaşlarıma gitmeden önce işimi belirli bir seviyeye getirmeye çalıştım. Çünkü ben bu işi iyi yaptığım taktirde bana destek vereceklerini biliyordum. Mesela bizim sektörde Tahincioğlu Holding Özcan Tahincioğlu Kuzey Batı Murat Ergin de Robert Kolejlidir. Haluk Sur Boğaziçi mezunudur. Bu insanlarla görüşmemiz belli bir iş tecrübesi çerçevesinde gerçekleşmiştir.

Geçmiş yıllara baktığımızda Robert Kolleji’nin birçok siyasetçi yetiştirdiğini görüyoruz Sn Ecevit, Tansu Çiller gibi iki başbakan yatiştirilmiş. Son dönem de Sayın Ahmet Davutoğlu’nuda örnek gösterebiliriz. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’da Boğaziçi Üniversitesi mezunu. Robert Koleji mezunlarının ülke ekonomisine ve siyasete önemli katkıları olduğu fikrimize katılır mısınız?

Çok doğru. 60’lı yıllarda özellikle birçok milletvekili Robert Koleji mezunuydu. Doğal olarak ekonomi ve siyaset üzerinde etkisi olduğu söylenilebilir. Robert Koleji olarak söylemiyorum ama en son İTÜ furyasından sonra ekoller biraz siyasetten çekilmiş gibi gözüküyor. 80’li yılların mühendis grubu Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Süleyman Demirel gibi isimler çekildikten sonra şuan köklü eğitim kurumlarının politikada olmadığını düşünüyorum. Belki de İmam Hatip Okulu mezunlarının sayısının siyasette fazla olması sebebiyle böyle bir etki oldu, bilemiyorum. Ekonomi yönetimi olarak bakarsak üst düzey yöneticiler olarak ve büyük oluşumlarda Robert Koleji mezunlarının damga vurduğunu söyleyebiliriz.

Bu anlamda Koç Grubu’nun Robert Koleji ekolü olduğunu söyleyebiliriz. Eczacıbaşı Grubu’nda yine Robert Koleji mezunu sayısı çok fazla. Tahincioğlu Holding, Cem Boyner, Hilmi Kayhan, Cüneyt Yavuz,  Mehmet Ali Neyzi, Hüsnü Özyeğin, Mehmet Emin Karamehmet, Hakan Binbaşgil. Bu şekilde ifade ettiğimiz zaman çerçeveyi daha rahat görebiliyoruz.  Robert Koleji’ndeki özgüven, bir başka açıdan bakıldığında dışa dönük olma gibi bir özelliğin kazandırılması ile de özdeşleştirilebilinir. Dışa dönük yapının ortaya çıkarılmasında yabancı dil öğreniminin önemli bir faktör olduğu söylenilebilir mi?

Evet tabii. Özellikle dil konusunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim yabancı dili hakkını vererek öğreniyorsunuz. Çok iyi eğitiyorlar. Anadiliniz kadar rahat konuşabilecek duruma geliyorsunuz. Bu da hayatınız boyunca bir artı sağlıyor.

İş hayatınıza nasıl başladınız?

İş hayatına ilk babamla başladım. İnşaat sektöründeydik. 97 – 98 yıllarında olan krizde inşaat sektörü durağan döneme girmişti. Bizde bu oluşan krizden etkilenerek inşaat işimizi durdurduk. 99 yılında John Deere adlı Amerikan tarım aletleri üreten bir firma Türkiye’de fabrika kuruyorlardı. Bende Makine Mühendisi olarak işe başladım.  Sonrasında askere gittim, geldikten sonra Mercedes’te çalışmaya başladım. Ticari araç satışındaydım. Ortadoğu, Azerbaycan, Kazakistan, Orta Asya ve Çin’den sorumluyduk.  Sonraki dönem ben balkan pazarına geçtim. 2008 yılında Mercedes ofisimiz Viyana’ya taşındı. Ben ailevi sebeplerden dolayı gidemedim. Buradaki sunulan lokal görevleri de kendime yakın bulmadım. Sonraki dönem eşim Dilşat Hanım ile Baykan Emlak’ı kurduk.

Emlak sektörüne gelirsek son dönemle ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz? İçinde bulunduğumuz durumun negatif etkileri oluyor mu?

Beylikdüzü, Esenyurt, Kartal gibi arsanın daha rahat bulunduğu yerlerde, ekonomideki dengesizlik, sıcak parayı avantajlı haline getiriyor ve oralar da etkileniyor. Ancak şehir merkezlerinde arsa yok ve sosyolojik etkiler farklı bir durumu ortaya çıkarıyor. Trafik çekilmez durumda. İstanbul PWC’nin yaptığı dünyanın en kaliteli ve yaşanacak şehirleri listesinde ne yazık ki sondan 2. sırada yer alıyor. Yaşamak için çok güzel bir şehir ama kalabalığın getirdiği düzensizlik de var. Bu yapıda şehir merkezindeki yeni projelerin veya 2. elin çok etkilenmediğini düşünüyoruz.

Geçen Aralık ayı ve Mart ayında emlak sektöründe bıçak gibi bir kesilme oldu, çok ciddi bir durağan dönem yaşandı. Biz çok net hissettik bu durumu. Bunu yabancı yatırımlar bir nebze de olsa absorbe ediyor. Ancak bir yere kadar tabii ki. Onun dışında kredi faizleri etkiliyor. Bir de enflasyon en büyük negatif etken. Örneğin ben enflasyonun %9 olduğuna inanmıyorum. Gerçek hayatta bunun etkisinin daha fazla olduğunu düşünüyorum. Bunun sonucu da kira fiyatları yükseliyor.

Kira fiyatlarının yükselmesi durumu ciddi bir sorun haline geldi. Önceden semt farklılığıyla hissedilen kira yükselmesi şimdi İstanbul’un tüm bölgelerinde hissediliyor. Bunun sebebi ne olabilir?

Kira yükselmesinin birkaç sebebi olabilir. Bölgesel baktığımızda binaların yıkılıp tekrar yapılmasından dolayı yani kentsel dönüşümle birlikte o bölgede yaşayan insanların kira ya çıkmış olması kiralık ev talebini arttırıyor. Ben bunun kira artışına kuvvetli bir etken olduğunu düşünüyorum.

Yani daha büyük kentsel dönüşüm projelerinde bizleri kira artışları bekliyor sonucunu çıkarabiliriz. Bu doğrultuda da kentsel dönüşümün bu yönü iyi hesaplanmalı diyebilir miyiz?

Evet kentsel dönüşümün bu anlamda arz ve talep dengesini bozduğuna inanıyorum. Ayrıca Suriyelilerinde etkisi var. Suriyeliler alt segmenti kilitlemiş durumdalar. 1000-1500 TL olan kira fiyatlarında müthiş bir artış var.

Bu gibi ekonomik yer değiştirmeler sizin gibi emlak sektöründe faaliyet gösteren firmaları etkiliyor mu?

İnşaata bakış açımız uzun süreli değil bence. Ülkemizde her şey çok hızlı değişiyor. Türk insanının yatırımları uzun vadeli değil dolayısıyla bu da finansal kaynak açısından çok önemli rol oynuyor. Bir arkadaşım Türkiye’deki uzun vade 1-2 yıldır demişti bence de oldukça doğru bir söz. Zaten gerekli izinleri aldıktan sonra bir inşaata başlamanız bitirmeniz en az 3 yıl. Siz izinleri alıp inşaatı bitirene kadar trendler değişiyor. Analiz olarak şunu söyleyebilirim ki devletin emlak sektöründeki ağırlığı çok artmış durumda. Ve böyle olduğu zaman da orada dönen toplam cironun ciddi bir kısmını devletin yaptığı hareketler yönlendiriyor. Bunu da bir değerlendirmek lazım.  

Liberal bir yaklaşım ile baktığımız zaman iyi bir şey gibi gelmiyor. Diğer taraftan da bu ülkenin dinamiklerinin harekete geçirilmesi açısından devamlı bir dürtüye ihtiyacımız var. Devlet ekonominin çok büyük bir kısmını yürütür durumda. Devlete bağımlıyız ve bundan ülke olarak sıyrılmış durumda değiliz. Durum böyle olunca devlet elini çekemiyor. Bu zaman alacak bir durum.

Devletin elini çekmek gibi bir düşüncesi olduğunu düşünmüyorum. Daha da aktif rol oynamak gibi bir düşüncesi olduğuna inanıyorum. Devlet kentsel dönüşüm ile alakalı çok ciddi kanunlar çıkardı ve burada mülkiyet hakkı ve kişisel haklar eskisi kadar korunmadı. Sonra Anayasa Mahkemesi son zamanlarda birçok maddenin ihlal edildiğini düşündüğü için bazı maddeleri iptal etti. İptal edince de tekrar kilitlenmiş oluyorsunuz.

TOKİ’nin asıl amacı düşük bütçeli konut yapımı olmalı. Örneğin İngiltere’de bu konuda çok iyi düzenlemeler var. Mesela yeşil kart mantığında geliri belirli bir düzeyin altında olup orada yaşayan kişilere daireleri uygun fiyatlara kiralıyorlar. Ama kişinin sosyal yapısı değiştiğinde orayı bırakıp başka bir eve çıkıyor, burada bir regüle söz konusu. Onun yerine onun gibi biri geliyor ve bu böyle devam edip gidiyor. Biz bu tarz regülasyonları yapamıyoruz. Regülasyonu beceremediğimiz için de toptan kavramı kaldırıyoruz. Bence devletin emlak sektöründe devreye girmesi gereken nokta arsa geliştirme noktasıdır.

Sektörle ilgili belirtmek istediğim diğer bir nokta ise ben Türkiye’de şehir merkezlerinde doğru yerlerde alım yaptığınızda her zaman diğer enstrümanların üstünde bir alan olduğunu düşünüyorum emlak sektörünün. Bunu gerçekten profesyonel insanlarla yönetmek gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu işin teknik kısmı çok fazla. Hükümetten de bu konuda beklentim İstanbul’u borsa kağıdı gibi hep ellerinde tutmamalarıdır. Bursa, İzmir, Adana, Gaziantep gibi daha sayamadığım bir sürü şehri İstanbul’a alternatif olarak çıkarabilirler.

Yöneten yapının bilgiyi ciddiye alması gerekiyor diyebilir miyiz? Yani harekete geçerken bir sürü kriter yazdıktan sonra etkilerini bir yüzde ile hesaplayıp etkilerini görerek bir karar alırsınız. Bunu görmeyip sadece ekonomik olarak değerlendiriyorum derseniz bu durum sürdürülebilir bir durum olmaktan çıkar. Bunu bugün net olarak görmekteyiz. Bence bilgiyi ciddiye almıyor değiller. Bilginin şeffaflığı konusunda farklı düşünceleri var. Bu konuyu özetleyecek bir örnek vereceğim. PWC’nin yayınladığı raporlarda transaksiyon rakamları açıklanıyor bakıyorsunuz ki yatırım miktarı Londra 50 milyar dolar İstanbul 523 milyon dolar oluyor, 100 katı bir fark var. Yani hep aynı noktaya geliyoruz. Biz hep kendi çöplüğümüzde ötüyoruz.