Savunma sanayi dalgalı bir denizdir

1961 yılından itibaren savunma alanında ihtiyaçlarımızı karşılamak için organize olan Mastar Ltd, zaman içerisinde birçok firmanın temsilciliğini bünyesine katarak, ülkemizin savunma alanındaki ihtiyaçlarına cevap vermeye devam ediyor. Kırk yıllık deneyimi ile sektörün gelişimine tanıklık eden Mastar Ltd Yönetim Kurulu Başkanı Ali Akıncı, deneyimlerini okuyucularımızla paylaştı. 

Mastar Ltd’nin kuruluşu ve gelişimi ile ilgili bir değerlendirme yapmanızı istesek neler söylemek istersiniz?

1961 yılından itibaren ülkemizin savunma alanındaki ihtiyaçlarını gidermek amacı ile çalışmalarımıza devam ediyoruz. O dönemde, iletişim bu kadar gelişkin değildi. Devlette lisan bilen eleman yoktu. O nedenle mutlaka köprü vazifesini görecek bir eleman ya da firmaya ihtiyaç duyuluyordu. Biz de o rolü iyi oynadık diyebilirim. Şirketimizin kuruluşunu hatırlıyorum, o dönemde ülkemizde o kadar çok malzeme eksikliği vardı ki, tezgâhlarda bulunan kayışlar bile ithal ediliyordu. Ayrıca Sn Süleyman Demirel’in de ifade ettiği gibi yetmiş sente muhtaç olduğumuz dönemleri gördük. Bu dönemde alımların durduğuna tanık olduk. Sn Özal döneminde yeniden dışa açılarak gelişimin sağlandığı bir döneme de tanıklık ettik. Tabii savunma sektörü farklı bir sektördür. Bir dönem ihtiyaç temini üst düzeylere çıkar, başka bir dönem ise alınan tasarruf tedbirleri ile alımlar sıfır noktasına gelebilir. Kısaca savunma sanayinin dalgalı bir deniz olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle bu alanda çalışan firmaların bütün yumurtaları aynı sepete koymaması gerekir. Mutlaka sivil alanda bir ayağınızın olması lazım, aksi takdirde dengede duramazsınız

Sektörü yöneten kesimden de bu doğrultuda beyanları aktardığımız oldu. Hatta sivil alanda işler iyi ise savunma alanında işler kötüdür, savunma alanında işler iyi ise de sivil alanda işler kötüdür diyenler bile oldu.

Doğrudur, bizde bu hususa dikkat ederek yumurtaları aynı sepete koymadan ellinci yılımızı gerilerde bıraktık. Bizim gibi temsilcilik yapan elli yıllık bir firma bulmak oldukça zordur. O nedenle yere çok sağlam basmak gerekir. Bir ayağınızın da mümkün mertebe sivil alanda olması gerekmektedir.

Savunma sanayinin ülkemizde elli yıllık gelişimine tanıklık etmiş biri olarak geldiğimiz nokta ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Savunma sanayinin geneline baktığımızda rahatlıkla çok büyük aşamalar kat ettiğimizi söyleyebilirim. Bilhassa devlet kuruluşları dışında çalışmaların artması gelişimin önünü açtı diyebilirim. Gelişimin içerisinde Roketsan gibi devletin dolaylı ortak olduğu kuruluşları sayabiliriz. Bunun en büyük nedeniyle özel sektör firmalarının istihdam politikalarıdır. Bu firmalar yetişmiş genç beyinleri istihdam ederek gelişin önünü açmışlardır. Buna rağmen arzu edilen oranda modern teknolojinin Türkiye’ye girdiğini iddia edemem. Üretilen ürünlere baktığımızda bunu görebiliyoruz. Ürettiğimiz ürünler öyle uluslararası alanda başarı sağlayacak süper model ürünler değil. Ancak dağın tepesine çıkmak için eteğinden başlanılması gerektiğini de söylememiz gerekir. Bir yerlerden başlamalıydık ve başladık. Eski doğu bloku ülkelerinden kopyalanan ürünler bize gelişkin ürünler kazandırmadı ancak, bilgi birikimi sağladı. Kırk yılını bu sektörde geçirmiş bir kişi olarak bugün, bu bilgi birikiminin üzerine bir şeyler koymaya başladığımızı gözlemleyebiliyorum.

Bu noktada uluslararası piyasaları bilen biri olarak, her zaman yapılan bir eleştiriyi sizinle paylaşmak istiyorum. Yerli üreticilerimiz genellikle yabancı ülkelerin kendilerini engellediğini ifade ediyorlar, bu eleştiriye katılır mısınız?

Yabancı ülkeler engelliyor lafına ben itibar etmiyorum. Firmaların engellediği doğrudur. Yabancı firmalar bazen az düzeyde talep edilen ürünlerin incelenmek için alındığını düşünüp, ürünü satmadıkları oluyor. Siz burada üreteceğiniz bir nihai ürün için malzeme istiyorsanız kırk defa soru sordukları veya vermek istemedikleri oluyor. Ancak bu durumunda işin doğasında olduğunu kabul etmek gerekir. Bizim başarılı bir şekilde ürettiğimiz bir ürünü veya ham maddesini  yurtdışından bir firma istese bizde bunu vermek istemeyiz. Hiç kimse kendi ürününün benzerini ya da üstününü rakibinin üretmesine yardımcı olmaz.

Ben bu noktada savunma sanayinin gelişimini yabancı ülkelerdeki firmalar değil, ürünü kullanan TSK’nın (Türk Silahlı Kuvvetleri) alımlarda ağır davranarak engellediğini düşünüyorum. Her hangi bir ürünü yapıp TSK’ya kabul ettirip seri üretime geçirmek çok fazla zamana mal oluyor. Sihalı Kuvvetlerin çok daha çabuk ve atak davranması gerektiğini söyleyebilirim. Bir de son dönemde yaşanan sıkıntılar sonrası askerler iyice içlerine kapandılar. Firmalarla yakın temastan herkes çekiniyor. Buda dışarıdan bilgi akışını engelliyor. Oysa biraz daha açık olabilseler, yeniliklerden daha fazla haberdar olabilecekler.

Yeni bir ürün üretmenin güçlükleri içerisindeki firmaların bir de yasaklanma baskısı içerisinde olmalarının büyük sorunlara neden olduğunu ifade eden bir kesim de var. En son Kale Grubu’ndan Zeynep Bodur Okyay, bu konuyu gündeme getirdi. Sizin bu husustaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Bu eleştirilere bende katılıyorum. Bazen ihalede istenilen evrakların mahiyeti ürünün önüne geçebiliyor. Bu noktada ihaleyi takip eden arkadaşlarımız doğal olarak, ihale yetkililerine ‘bizden ürün mü istiyorsunuz yoksa evrak mı’ sorusunu sorduklarına şahit oldum. Bu durum üreticiyi sıkıntıya sokuyor. Tabii alıcı mercinin de kendisini koruması doğaldır ancak bunun makul bir boyutta olması gerekir. Aksi durumda ticaret yapmak güçleşir. Nitekim ihaleye giren firmaların ihale şartlarını gördükten sonra birçok yerli veya yabancı üretici firmanın ihaleye girmediğini görüyoruz. Dolayısıyla bu durum rekabet ortamını da azaltıyor. Bu durumun ise alıcıya fayda sağlayacağını söyleyemeyiz.  

Bu durumu çözmek veya düzeltmek için bir mekanizma var mı? 

Maalesef yok. Çözmek için başvurduğunuz zaman ilgili kişiler; ‘kurallar böyle’ diyecektir. Hiç kimse sorumluluk almak istemiyor. Ayrıca eskiden Milli Savunma Bakanlığı (MSB) mühimmat alımlarında ihaleler açardı, bu ihalelere katılır ve fiyatlarınız uygunsa ürünü teslim ederdiniz. Son beş yıldır bu ihaleler yapılmıyor. Son beş yıldır yurtdışı mühimmat alımlarını direkt NATO teşkilatına yönlendirdi, alımlarını ihalesiz olarak oradan yapıyor, dolayısıyla ürünleri daha pahalıya alıyor. Tabi alımlar bu yolla olunca kimse zan altında kalmıyor, ürün yüz lira yerine yüz elli liraya alınsa dahi kimsenin başı ağrımadığı için problem olmuyor. Diğer yandan alınan malın muayene sorumluluğu da NATO Teşkilatına ait oluyor.

Mümessillik zor bir iş mi?

Rahmetli Turgut Özal’ın yapmış olduğu açılım sonrası Ankara’da neredeyse her apartmanın bir dairesinde  mümessillik yaptığını iddia eden birileri vardı. Mümessillik çok zor bir iştir. Mümessillik tabiri caiz ise tığ ile büyük bir örtü örmeye benzer. Örtüyü bitirmeniz yıllar sürebilir ama örtü bittiğinde görenler tarafından hayranlıkla karşılanır. Mümessillik çok zaman, sabır ve emek gerektiren bir iştir. Bir malın tanıtılması, kabul ettirilmesi, satılması ve satım sonrası verilen hizmet aşaması hiç kolay bir iş değildir. Dışarıdan ‘adamın biri masanın karşısında oturmuş, oturduğu yerden malı sattı’ diye düşünülebilir. Ancak bu iş, bazen temsil ettiğiniz firmanın yanında yer alırken, bazen de temsil ettiğiniz firma size sitem etse dahi alıcının yanında olmayı gerektirir. Temsil ettiğiniz firmaya bu noktada alıcının haklarının korunmasının önemini anlatmanız gerekmektedir. Her iki tarafın menfaatlerini koruyarak, daha sağlıklı, sürdürülebilir bir ilişkiyi temin etmek gerekir. 55 sene bu müessese ayakta ise bu yaptıklarımızın doğruluğunu gösterir.

Temsil ettiğiniz ürünler ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

Biz mühimmat ve mühimmat alanında kullanılan yarı mamül ürünleri pazarlıyoruz. Bunun yanında namlu üretim tezgahlarının pazarlaması hususunda çalışmalar yapıyoruz. Son beş yıldır da kısaca zırh sacı olarak da adlandırılan balistik levhalar üzerinde çalışıyoruz. Bunların çoğunluğunun Alman firmalar tarafından üretildiğini söyleyebilirim, bunun yanında Fransız, Avusturya, İtalya, ABD’li firmalarla çalışıyoruz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Ben kamu alımları ile ilgili bir hususu aktarmak istiyorum. Kamu alımlarında şeffaflığın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu noktada bazı kurumları tenzih ederek, kurumların ihalelerde yeterince şeffaf olduğunu söyleyemem. Bazen bazı ürünlerin hiç ihale edilmeden bazı firmalardan alındığını görüyoruz. Bu durumun rekabet ortamını zedelediğini belirtmeliyim.