Simeks Yönetim Kurulu Başkanı Gerçek Sunman: Sağlıkta ana amaç; ucuza, hızlı ve kaliteli hizmet alabilmektir
Hastane altyapı çözümleri, ilaç ve malzeme yönetimi, görüntüleme çözümlemeleri alanında faaliyet gösteren Simeks Tıbbi Sistemler San ve Tic AŞ, 1991 yılından bu güne kaliteden ödün vermeden sağlık sektörüne katkı sağlamaya devam ediyor. Uzun yıllar dayadı tecrübenin getirdiği özgüvenle yollarına devam ettiklerini belirten Simeks Yönetim Kurulu Başkanı Gerçek Sunman, sorularımızı yanıtladı.
Son dönem gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda sektörünüz ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Son yıllarda devlet politikalarının da etkisi ile kamunun sağlık yatırımlarındaki ağırlığı artmış durumda. Eskiden iş hacmimizin %60-70’lik kısmını özel sektör doldururken, bu durum tersine döndü. Daha çok kamu sektörüne çalışır hale geldik. Bu değişimin sonuçları ve sektöre yansıması ile ilgili hem artı hem de eksi olarak çok şey söylenebilir.
Bu doğrultuda kar marjlarının düştüğü söylenebilir mi?
Eskiden göreceli olarak daha yüksek kar marjlarıyla çalışılıyordu.Genel olarak ürün fiyatlarında ve dolayısı ile kar marjlarındaki düşüş bence bizim ülkemizle de sınırlı olmayan küresel bir realite. Ağırlıklı olarak kamu ihale süreci ile karşı karşıya olduğumuzdan bizler bu etkiyi daha fazla yaşamaktayız. Özel kurumlar, çok daha dinamik, hızlı karar verebilen, ve yarattığınız katma değere belli bir fark ödeyebilen yapıdalar. Doğası gereği kamu sektöründeki alım şekli itibariyle bu çok da kolay olmuyor. Kurumlar sizin çok daha kaliteli; teknolojik açıdan gelişmiş ürünler sattığınızı bilseler ve bu ürünlere sahip olmak isteseler dahi ürünün üstün özellikleri, gerek üretici gerek temsilci firmanın bu sektördeki yeri, ürününe ileride ne kadar sahip çıkacağı, aldığınız ürünün ne kadar geliştirilebilir olup olmadığı, belli bir ekonomik ömür boyutunda toplam sahip olma maliyeti gibi parametreler mevcut ihale sistematiği içerisinde doğal olarak fiyatlandırılamıyor.
İhalelerde sadece Teknik Şartnameye uyum üzerinden değerlendirilme yapıldığından özellikle daha ulaşılabilir teknolojilerde bu negatif etki maalesef sıkça karşımıza çıkıyor.
Tabii kamu ile çalışmanın artıları da yok değil. Bence en büyük artı üniversite hastaneleri dışındaki devlet kurumlarından alacak tahsilatlarınınve bunların ihale sistematiği prensiplerinin geçmiş dönemlere göre çok daha şeffaf ve öngörülebilir yapıya kavuşmuş olmasıdır.
Kamu ihale hukukunun sağlığı daha farklı bir alanda değerlendirse daha iyi olabilir mi?
Keşke olabilse. Sağlık sektörü ile ilgili olan alımlar sadece bir mal alımı gibi düşünülmemelidir. Öyle düşündüklerini de sanmıyorum. Sonuçta biz hala Türkiye’de Siemens markasıyla cihaz satabiliyorsak böyle düşünülmüyor diyebiliriz.
Sağlıkta doygunluk gibi bir durumdan bahsetmek mümkün olabilir mi?
Sağlık sektöründe doygunluk çok zor olur. En azından bizim faaliyet konumuzda, son derece dinamik olarak sürekli gelişen yüksek teknoloji ile üretilmiş sistemlerden bahsediyoruz. Ürünlerin bu özelliği doğal olarak kullanım ömrünü sınırlandırıyor. Dolayısı ile kullanıcılar da belli bir süreçte kullandıkları sistemleri yeni teknoloji ve özelliklere sahip olanlarla değiştirmek ihtiyacı hissediyorlar. Özellikle görüntüleme sektöründe bunu sıkılıkla görmekteyiz. Her ne kadar özelde SGK rakamlarına bağlı olarak talep belli oranda ertelense bile sonuçta sektörün dinamizmi içerisinde bu etki bir doygunluk olarak karşımıza çıkmıyor. Hala yeni yeni hastaneler açılıyor, PublicPrivatePartnership (PPP) projeleri yapılıyor. Gerek devletin gerekse özelin yatırmları sürekli olarak devam ediyor.
PublicPrivatePartnership (PPP) ile ilgili bir parantez açarsak neler söyleyebilirsiniz?
Konunun ülkemizdeki uygulamalarından bağımsız olarak geniş bir perspektifle baktığımızda dünyada da PublicPrivatePartnership diye bir yaklaşım var. Sadece Türkiye’de uygulanmıyor. İyi çalıştığı örnekler var ki bu halen devam ediyor. Ülkemizdeki örneklerin detaylarına baktığınız zaman bu projelerde hala bir takım netleşmemiş noktalar bulunmakta. Hastanelerde birtakım hizmetlerin kim tarafından, ne şekilde yönetileceği konularında soru işaretleri var. Diğer taraftan Mersin, Bilkent gibi projeler çok hızlı bir şekilde ilerler vaziyette. İlk projeler yapıldıktan sonra aksayan yönler daha net görülecek sanırım. Bizim tarafımızdan Mersin ve Bilkent’te kurulan pnömatik tüp sistemleri, dünyadaki en büyük sistemler olacak. Diğer bir çok uygulama için de benzer şeyler söylenebilir. Bunların hepsi hem bizler hem de ülkemiz için gurur verici şeyler. PPP özelinde buraya giden bir hastanın gerek teşhis gerekse tedavi olarak tüm ihtiyaçlarını en üst seviyede karşılanması gerek. Her türlü çözümü burada hastaya sunabiliyor olması teknolojik olarak da üst seviyede olması lazım. Zaten Medikal alanda makine parkına baktığımızda Türkiye dünya sıralamasında çok iyi bir yerde olduğu düşüncesindeyim; aynı şekilde PPP projelerinde de bunun daha da ileriye taşınacağını düşünüyorum.
Biz millet olarak genelde tersiniz düşünürüz.
Ne yazık ki toplumda son derece hatalı olan böyle bir yargı var. Bazı ödenek sıkıntısı çeken hastanelerde yeni teknolojiye ulaşmakta sıkıntılar olabilir, ya da bazı durumlarda konuya marjinal fayda boyutuyla baktığınızda de en üst teknolojiye ihtiyacınız olmayabilir. Ama genel olarak baktığımızda ülkemizde gerek kamu hastanelerinde gerekse özel hastanelerde en yeni teknoloji ürünlerin kullanıldığını söyleyebiliriz. Örneğin; dijital bir mamografiyi dünyada ilk kullanan merkezlerden biri Türkiye’dedir.
Bunun örneklerini haberlerde de çok duyuyoruz. Tabi bunun yanında tam tersi düşünce de var. Bu kadarına gerek var mı diye. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Bir ürün bir amaç uğruna çıkıyor ve ticarileşiyor. Medikal firmalara baktığınız zaman özellikle dev firmalara baktığınızda gelirlerinin büyük bir miktarını ARGE harcamalarına ayırdıklarını görüyoruz. Bu çalışmaların sonucunda da yüksek teknolojili innovatif ürünler ortaya çıkıyor. Bu ürünler; erken teşhis veya efektif tedavi gibi amaçlara hizmet ederek direk insan hayatına dokunmaktadır. Buradan hareketle bu tip ürünlerin ve teknolojilerin kullanılması sağlık sektörü için bir lüks olamaz.
Toplumda böyle bir imaj oturtuluyor. Bu da tepkiye yol açıyor sanki.
Birtakım tetkikler ve uygulanan politikalar konusunda zaman zaman soru işaretleri ve yanlış algılar olabiliyor. Sağlığa çok ticari bakılıyor ve bu doğrultuda uygulamalar yapılıyor şeklinde düşünceler de var. Tabii ki gerçeklik payı olan örnekler de var ama genelde ben bunun yanlış bir algı olduğu düşüncesindeyim.
Teknolojinin gelişmesi her zaman pahalılaşması anlamına da gelmiyor. Dolayısıyla artık en üst teknolojiye sahip bir cihazla, benzer işi yapan bir alt model cihaz arasındaki fiyat farkları da eskiye göre daralmış vaziyette.
Dünyada da bu şekilde değil mi?
Evet, genel bir etki bu. Tabii ülkeden ülkeye fiyatlarda oynamalar olabiliyor. Bizim ülkemiz aynı cihazın göreceli olarak çok düşük fiyatla alınabileceği ülkelerden biri. Kendi faaliyet konularımızdan net bir şekilde biliyoruz ki; üretici firmalardan en yüksek indirimleri alan ülkelerden biriyiz. Türkiye’de sahiden çok ucuz cihaz satılıyor. Bugün elimizdeki herhangi bir sistemi gidip örneğin bir Ortadoğu ülkesinde satmaya kalsak, ülkemizdeki fiyatına göre çok daha yüksek bir bedelle satabiliriz.
Peki bu fiyat farkının sebebi nedir?
Ana sebep bence sağlık hizmeti veren kurumların gelirinin Türk Lirası; ürünlerin ise döviz bazında fiyatlandırılmasından kaynaklanıyor. Bunun doğal sonucu olarak alımlarda fiyat tek kriter haline geliyor. Devlet ihalelerinden kaynaklanan rekabetin getirdiği nedenlerden dolayı daha düşük fiyatlar ortaya çıkıyor. Hastanelerin zincir hastaneler haline gelmesi ve alımlarında ölçek ekonomisi uygulamaları da fiyatta düşüşe yol açıyor.
Uzakdoğu pazarı piyasayı nasıl etkiliyor?
Uzakdoğu pazarı piyasayı olumlu etkiliyor diyemeyiz. Tabii ki tüm Uzakdoğu üretimi olan cihazlar için böyle bir genelleme yapmak doğru olmaz. Diğer taraftan kötü örnekleri çokça gördük, görmeye de devam ediyoruz. Örneğin; kamunun bir paket ihalesi oluyor, inanın yurt dışında bizim çalıştığımız firmaların bile ismini duymadığı üretici firmalar ki illa uzak doğu firmaları olması da şart değil, tamamen bir gerilla taktiğiyle o ihaleye girip, ihaleyi alıp gidebiliyor. Paket ihale yaptığınız zaman böyle etkilere her zaman açık olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bence sürekliliği ve kalitesi tartışılır bu tip cihazların Türkiye’ye girmesi büyük tehdittir.
Yerli üretim baskısı var mı?
Yerli üretimin desteklenmemesi büyük bir sorundur. Bu durum sadece sağlık sektörü açısından değil diğer sektörler açısından da baktığımız zaman bizim cari açığımızı kapatmamızın tek yolu. Bu anlamda sağlık sektörünün gelişime çok açık, hızlı dönüş alınabilecek bir sektör olduğuna inanıyorum. Bildiğim kadarıyla sağlık sektöründe, ilaç harici yerli üretimin payı %14’ler seviyesinde. Bu üretiminde büyük bir kısmı ileri teknolojiye sahip innovatif ürünlerden oluşmuyor maalesef. İleri teknoloji üretebildiğiniz takdirde verimini alabilirsiniz. Bu konunun desteklenmesi gerekiyor. Bunun olması için de gençlerin desteklenmesi ve üniversite boyutunda bu yatırımların teşvik edilip yapılması lazım.
Çevremize baktığımızda, bu anlamda bir vizyon ve politika ortaya koymuş ve söz sahibi olmuş örnekler ülkeleri rahatlıkla görebiliriz. Türkiye gibi bir ülkenin mevcut potansiyeli ile bu alanda çok daha ciddi işler yapabilmesi gerekiyor.
Son olarak sektörle ilgili neler söylemek istersiniz?
Ben 1988 senesinden beri bilfiil bu sektörde faaliyet gösteriyorum. Bu sektöre girmekten dolayı hiçbir zaman pişman olmadım. Her şeyden önce insana dokunabildiğiniz bir sektör. Bu da bizi mutlu ediyor. Sürekli gelişime ve yeniliklere açık bir sektör olması da bizim için bir avantaj diye düşünüyorum. Genel bir perspektiften baktığınızda sektördeki bu değişim ve gelişim potansiyeli küresel anlamda bir realite. Ülkeler bazında da sağlık sektörü dinamizmini hep koruyor. Baktığınızda dünyada sağlık sorunlarını çözmüş hiçbir ülke yok diye düşünüyorum.
Bu konuda bizim ülkemize haksızlık ediliyor diye düşünüyorum.
Bu konuda haklı olabilirsiniz. Vatandaşlarımız açısından Türkiye’de birçok ülkelerde sahip olunamayan bir kapsam var. Herkes her hastaneye gidip tedavi hizmeti alabiliyor. Tabii ana amacın uzun vadede de, bu ulaşılabilirliğin sürdürülebilir ve kaliteli bir sağlık hizmeti ile paketlenmiş olması gerektiği düşüncesindeyim. Sonuçta tüm paydaşlar için ana amaç; kaliteli, hızlı bir hizmeti olabildiğince ucuza almak olmalıdır diye düşünüyorum.
Mekanik sporlarla ilgileniyorsunuz ve bu spora eşinizle birlikte devam ediyorsunuz. Bu durum çiftler arasında kolay yakalanılan bir durum değil. Ne dersiniz?
Evet, öyle bir hobimiz var. Biz eşimle üniversiteden beri beraberiz. Onun için belli konularda beraber büyüdük, zevklerimiz beraber gelişti diyebilirim. Mekanik sporlar özellikle benim ilgi alanımda olan bir konuydu. Eşim de sever ama ben daha tutkuyla bağlıydım o dönemlerde. Bu tutku bizi yarışlara kadar getirdi ve ardından oğlumuz da bu spora başladı. Böylece bu spor bizim için bir aile aktivitesi haline geldi. Bu sporu yapmaktan çok mutluluk duyuyoruz. Bu grubun içindeki samimiyet de bize keyif veriyor. Bu işi gerçekten seven ve gönülden bağlı insanlarla olduğunuz için daha da keyifli oluyor. Biz hem klasik otomobil hem de historikralli yarışlarına katılıyoruz. Historik, ulusal ralli şampiyonası içerisinde otuz seneden daha yaşlı arabaların yarışabildiği bir sınıf.Gençliğinizin araçları ile yarışmak bize ayrı bir zevk veriyor. Bana soracak olursanız historik araçları kullanım zevki, günümüz araçlara göre çok daha fazla.Mekanik sporlara hem maddi hem de manevi gücümüz yettiği sürece devam etmeye çalışıyoruz.