Soçi 2014 Kış Olimpiyatlarına Arketipo Design imzası

Yürütülemeyen inşaat çalışmalar sonrası kurtarıcı olarak çağrılan Türk firmaları Soçi 2014 kış olimpiyatları için gerekli çalışmaları yaparak organizasyonun zamanında gerçekleşmesini sağladı. Zor şartlarda gerçekleştirilen çalışmaların ayrı ayrı hikayelerinin anlatıldığı bir dönemde bir araya geldiğimiz Arketipo Design yetkilileri, yapılan işler sonrası takdir beklerken, yapılan eleştirilere anlam veremediklerini dile getiriyorlar.

Olimpiyatlarda sporcuların konaklayacakları otellerin iç mimarı tasarım çalışmalarını gerçekleştiren Arketipo Desing’in yönetici ortakları Müge Hansoy Kınacı, Esin Sözer, Murad Denizaltı ve şirketin Dizayn ve Teknik Ofis Direktörü Engin Urun, projenin kendileri için önemli bir sınav olduğuna dikkat çekerken, sorularımızı yanıtladılar.

Soçi gerçekleştirdiğiniz projeler ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Murad Denizaltı: 2001’de Ukrayna, Kazakistan ve sonrasında Rusya için ciddi projeler yaptık. En son projemiz Soçi. Yabancıların arasından sıyrılarak bu işi yaptık. Bu durum bizim alanımız için oldukça önemli bir gelişmedir.

Engin Urun: İngiliz ve Rus firmalarda bu işe teklif vermişlerdi. Onların arasında işi kısa zaman zarfında yapacağımıza kanaat getirdikleri için bizi seçtiler. Soçi yaklaşık 5-6 senelik bir süreç. İnşaat başlamış, durmuş, bir takım şeyler yapılamamış. Verilmiş bir takım sözler var. Bitirilmesi lazım.

En üst düzeyden istek geldi. Projeler olimpiyatlara yetiştirilememe tehlikesi ile karşı karşıyaydı.

Murad Denizaltı: Putin’den talimat geldi. 2012’nin sonunda Türk müteahhitlere kapılarımızı açıyoruz dediler ve bu iş başladı. Devralmak oradaki inşaat firmaları için çok zor oldu. Çok sancılı bir dönemdi. Şartlar çok ağır. Aslında bir enkaz devralındı.

Belli alanlarda işin zorluklarının yanında coğrafyanın da zorlukları yok mu?

Murad Denizaltı: Tabi ki coğrafyanın da zorlukları var. Helikopterlerle mal taşınan bir süreç yaşadık. Kamyonların zor çıktığı, çıksa da inemediği yerlerde işimizi yaptık. Diğer bir zorluğu da yabancı işletmelerin de işin içinde olmasıydı. Yabancı işletmelere bir takım şeyleri kabul ettiremediğinizde proje yürümüyor.

Bunu biraz açabilir misiniz?

Marriot, Swissotel, Rixos,Capella  gibi yerlerin bünyelerine uygun bir takım tasarımlar yapmak zorundayız. Hem Rusya’nın kendi bir takım coğrafi özelliklerine göre hem de işletme gruplarının kendi stratejileri kapsamında istedikleri şeyleri tasarlamak ve kabul ettirmek gerekiyor. Bu onlar için çok ciddi bir süreç. Onlar için bu süreçler normalde 1,5-2 sene içerisinde bitiyor. Biz burada 16 ayda hem süreci hem projeyi hemde imalatı bitirdik. Başarı yalnızca çizmek değil bunları kabul ettirmektir, bir taraftan toplantıyı yapmak bir taraftan kabul ettirmek, bir taraftan da inşaatın yürümesini sağlamak oldukça zor süreçlerdi.

Firmaların paralarını zamanında alamadığı ile ilgili şikayetler de duyduk. Bu şikayetler doğru mu?

Engin Urun: Başlarda öyle değildi de sona doğru öyle olmaya başladı.

Esin Sözer: Taşeronlar başlarda çok sıkıntı çekmedi. Böyle bir şey demek yanlış olur.

Murad Denizaltı:Orada çok başarılı işler yapıldı. Herkesten de teşekkür geliyor. Mutlaka eksikler olacaktır. Çünkü alan çok büyük ve şartlar çok zordu.

Bu zorluklar çerçevesinde sizlerin madalyayı hak ettiğini söyleyebilir miyiz?

Murad Denizaltı: Madalyanın dışında da bazı şeyler yapılması lazım. İnsanlar şartlardan bıktı. Kaçıp gitmek istiyor. Aslında öyle olmaması lazım. İnternette de dolaşan bir takım şeyler var ama bunlar bütün işlere mal edilmemeli.

İnternette neler dolaşıyor?

Esin Sözer: Sporcuların kaldıkları otellerde tuvaletlerdeki sorunlar gibi şeyler gösteriliyor. Bence bunlar biraz da provakasyon.

Murad Denizaltı: Bu haberleri zaten yabancılar yapıyorlar. Çünkü her zamanki gibi yabancılar kendilerine düşen payları arttırmak istiyorlar. Elma diliminin her zaman büyük olanını almak istiyorlar. Burada alamadıkları için böyle şeyler yayınlıyorlar.

Esin Sözer: Bence güzellikleri görmek lazım. Şu anda orada gerçekten çok büyük başarılar var. 50 milyar dolarlık iş yapıldı. Biz de bunun içinde küçük bir payda tasarımcı olarak yer alıyoruz. Bence buradaki büyük bir başarı hikayeleri var ve bunları ifade etmek önemlidir.

Kötülemek yerine güzellikleri göstermek ve kapıları sizlere daha çok açmaları gerekir. Bizim kapılarımız tüm Türk yatırımcılara sonuna kadar açık demeleri lazım ama burada bunu çok duyamıyoruz.

Murad Denizatı: Onlar sıkıştıkları zaman bunu söylüyorlar. Herhalde pastanın büyük tarafını hep yabancılar yedikleri için sıkıştıkları noktada Türklere başvuruyorlar.

Esin Sözer: Ben işin daha acı kısmını söyleyeyim. Türkiye’deki yatırımcılar da yurtdışındaki mimarlar ile çalışıyorlar. Belki biraz farklılık yakalamak istiyorlar ve bunu reklam olarak kullanıyorlar ama yaşanan genel durumun izah edilecek yanı yok.

Engin Urun: Türk firmaların onlara iş vermesi için illa çok büyük bir firma olması da gerekmiyor. Amerikalı denmesi yetiyor. Şu anda ülkede çok iyi tasarımcılar var ama yine de yurtdışındaki tasarımcılarla çalışıp Türklerin daha iyi yerlere gelmesini engelliyorlar.

Müge Hansoy Kınacı: Onlara büyük paralar veriyorlar ama karşılığında çok az iş alıyorlar. Bizimle onların arasında ücret olarak yurtdışı işi de yaptığımız için çok fark yok ama biz iş için gece gündüz çalışırken onlar sadece parasını aldıkları saat kadar çalışıyorlar.

Rusya’daki çalışmaların size nasıl katkıları oldu?

Müge Hansoy Kınacı: Ne kadar farklı işletme grupları ile çalışırsanız o kadar çok bilgi birikimine sahip olursunuz.

Referanslarınıza eklemek artı bir değer yaratır mı?

Murad Denizaltı: Referansa yazılanlar tabi ki güzel ama size gelen insanın artık yalnızca tasarım değil sistemin nasıl işlediği ile ilgili de gelmeli. Bilhassa turizm sektöründe sistem doğru çalışmazsa otel çalışamıyor. Bu kurguyu doğru kurmak lazım. Yabancı bunu çok iyi biliyor. Çünkü yabancı her noktadan para kazanmak üzerine sistemini kurmuştur. Bunu öğreniyorsunuz. Size burada gelecek yatırımcıya bu know/how’ı verdiğinizde yatırımcı 1-0 önde başlıyor. Tasarımın gücünün yanı sıra sistemin know/how’ını elinizde tutuyorsunuz. Onları birleştirip işletmelere önerilerde bulunuyorsunuz.

Esin Sözer: Normalde 50 kişilik bir grubuz ama bu işi yapmak için başka ofisler ile kardeşlik yapıp yaklaşık 250 kişilik bir grupla bu işi çözdük. Başka türlü bu işi yapma şansımız olmazdı. Ofisimizi büyütmek yerine pastayı paylaştık. 250 kişi bu işle beslendi. Bunlar da güzel şeyler.

Türkiye’deki insan kaynağı bu alan düşünüldüğünde yeterli mi?

Murad Denizaltı: Aradığınız zaman her şey var. Yalnızca insanların fırsat vermeleri lazım. İtalyanların, Amerikalıların, İngilizlerin bu kadar başarılı olmalarının sebebi kendi bölgeleri dışında da çok fazla çalışabildikleri için daha başarılı oluyorlar. Türkiye’de ise yurtdışındaki tasarımcılar getirildiği için buradaki insanlar tecrübe edinemiyor.

Rusya’da iş yapan inşaat firmalarımız biraz daha kendi insanımızla çalışalım derlermiş gibi geliyor. Yanlış mı düşünüyoruz?

Murad Denizaltı: Onlar diyorlar zaten. Moskova’da kurulmuş şirketlerin çoğunun bir kolu zaten Türkiye’de. Birçok kalemi aslında buradan halledip gönderiyorlar. Çalışma gücü olarak da zaten Türklerle çalışmak istiyorlar. Zaten Ruslarla mantıkları birbirini tutmuyor. Bir Rus ile çalışmak çok zor. 3 gün çalışıp votka parası kazandıkları zaman iş yapmıyorlar ama bizde öyle bir şey yok. Yabancılar çalışma hayatında daha rahatlar. Avrupa’da insanları 5’ten sonra çalıştıramazsınız ama biz ihale olsa yetiştirmek için sabaha kadar çalışırız.

Gelecekle ilgili düşünceleriniz neler?

Müge Hansoy Kınacı: Ben gelecekten umutluyum.

Murad Denizaltı: Umutsuzluk zaten insanın en büyük düşmanı. Umut olduğu sürece ilerlemeye devam ediyorsunuz.  Mutlaka iyi şeyler olacak. Bunu hızlandırmak için kendi adımıza mücadele veriyoruz. Kurumsallaşıyoruz.

Esin Sözen: 100 sene sonra da bu firmayı yaşatmak istiyoruz.

Murad Denizaltı: Genelde tasarım firmaları, firmayı kuran kişilerin isimleri ile yaşarlar ve o kişiler işi bırakınca devamlılığı olmaz. Bunun aksini ispat etmek istiyoruz. O yüzden takım çalışmasına önem veriyoruz. 20. yılımızdayız umarım asırlık çalışmaların içerisinde oluruz.

Geçmişten gelen geleneğin korunması bu yapıya daha uygun mudur?

Murad Denizaltı: Doğru bir yönetim sistemi geçmişi korumak önemli. Bu aşamada teknolojiyi de çok iyi kullanmak lazım. Geleneklerimizi, göreneklerimizi yeni nesile doğru bir şekilde taşımak lazım ki onlar eski kafalısınız demesinler. O zaman bu değerler kaybedilmez. Bugüne Osmanlı, Selçuklu yapılarını doğru bir şekilde taşımak lazım ve bu işi 600 sene önceki haliyle taşıyamazsınız. İnsanların şu anki yaşam şartlarını ve beklentilerini geçmiş yapıyı modernize ederek sunmalısınız.

Türkiye dışında hangi ülkelerde yer alıyorsunuz?

Engin Urun: Biz farklı pazarlarda da yer alıyoruz. Şu an Türkiye ve Dubai’de ofislerimiz var. Bir tane de Moskova’da ofis açacağız. Çünkü orası bizim için doğru bir pazar. Oraya bir anda gidip orada büyümek zor ama biraz büyüyüp oraya gitmek bize daha doğru geldi. Burada önemli nokta yurtdışında tasarımcıya bir güven var. Siz bir şey yaratmamız için bize geliyorsunuz, biz de bu yaratım sırasında bu insanlara bazı bedeller ödetiyoruz ama bunun sonucunda da ortaya, amaca uygun bir şey çıkacağının unutulmaması gerekir.

Geçmişte yaşananlardan dolayı böyle bir durum söz konusu olabilir mi?

Murad Denizaltı: Biz Türkler elmayla elmayı, armutla armudu karşılaştırmayı bilmediğimiz için dediğiniz şeylerde tuhaf tasarımlar çıkabiliyor ama küçük, işi bilmeyen bir ekibi işe sokarsanız tabi ki orada hatalar olacaktır. Yurtdışındaki firmalar know/howları çok iyi oldukları için büyüyorlar. Orada 50-60 senedir kamu binası yapan firmalar var. Sistemin fonksiyonlarını biliyorlar. Hastane ya da üniversite gibi alanlarda uzmanlaşmış firmalar var.

Engin Urun: Gelişmiş ülkelerde binalar okul olarak yapılıyor ama bizde başka amaçlar için yapılan binalar okul olarak kullanılıyor. Okulu okul gibi yapmadığımız için o okuldan mezun olanlar da okulu okul gibi görmüyor. Türkiye’deki iyi mimarlık fakültelerini bile düşündüğümüzde İTÜ, Yıldız Teknik ve Mimar Sinan Üniversitelerini karşılaştırdığımızda Yıldız Teknik’in binası okul olarak yapıldı. Mimar Sinan Binası eski bir yapı olarak verilmiş ve okula dönüştürülmüş. Mimarlık okulu demeye bin şahit ister. İTÜ deseniz eski askeri binanın içi. Bunlar için çaba gösteriliyor ama Amerika’da bir mimarlık okuluna gittiğinizde daha binaya baktığınızda burası mimarlık binası diyorsunuz. Onlar işe farklı bakıyorlar. Bizimde kendimizi geliştirmemiz gereken yer bana kalırsa eğitim ve bu eğitimin verildiği şartlar…