Strateji Belgesi ve Eylem Planı, sektör temsilcileri olarak bize ümit veriyor
Kurdaki dalgalanmalar ve siyasi sorunlara rağmen istikrarını bozmadan 2013 yılını başarıyla bitiren otomobil sektörü, gelecek hesapları yaparken pazarla ilgili gelişmeleri aktaran Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar, sorularımızı yanıtladı.
2013 yılı pazar değerlendirmesi yapabilir misiniz?
2013 yılı 853bin 378 binek + hafif ticari satış ile rekor bir yıl oldu. Bu rakamın 664 bin 655 adedi binek, 188 bin 723 adedi ise hafif ticari araç satışı olarak gerçekleşti. Bu rakamlar bir önceki yıla kıyasla binek otomobilde yüzde 20 artış, hafif ticari araçta ise yüzde 15 daralmayı ifade ediyor.
2013 yılını diğer yıllardan ayıran önemli bir özelliği vardı. İlk kez 2013 yılında model yılı Ocak 2013’ten itibaren satılmaya başlandı. Önceki yıllarda bu geçiş Ağustos ayıyla birlikte olurdu. Genelde de yılın ilk ayları pazar düşük seyrederdi. Ancak geçen yıllara kıyasla 2013 yılının ilk iki ayında pazar artış gösterdi. Diğer taraftan faizlerin bir miktar düşmesinin getirdiği kolay finansman seçenekleri, yılın ilk yarısının olumlu geçmesinde önemli etken oldu. Yılın ikinci yarısından itibaren, dövizde ani değer artışı yaşandı ve faizler yeniden yükselme eğilimine girdi. Markaların düzenledikleri kampanyalar ile yıl sonuna kadar bu makroekonomik gelişmelerin sektöre olumsuz yansımasını yaşamadık.
Renault Grubu (Renault ve Dacia) olarak ise, 2013 yılında 144 bin 700 adet araç satışı ve %17 pazar payı ile tarihinin en yüksek satış adedini gerçekleştirerek rekora imza attık.
Renault markası, 96 bin 761 adet satış ve %14.6 pazar payı ile 15. kez binek otomobil pazarında liderliğini devam ettirdi. Diğer markamız Dacia ise 2013 yılında Türkiye’nin en hızlı büyüyen hafif ticari araç markası oldu. Markamız, toplam pazarda kaydettiği 36 bin 395 adet satış ile %26 büyüyerek pazar payını %4,3’e yükseltti.
Hükümetin ekonomiyi soğutma adına yaptığı çalışmaların otomotiv sektörüne yansımasını aktarır mısınız?
Makroekonomik dengeler nedeniyle her türlü vergi zammının doğal olarak sektörde belli bir daralmaya meydan vereceği bilinen bir gerçek. Zaten oldukça yüksek olduğu her vesileyle dile getirilen ve otomobilin tescili esnasında alınan ÖTV’nin 1 Ocak 2014’de daha da yükselmesinin 2014 otomotiv pazarında yeni bir daralmaya meydan vereceğini bilmemiz gerekiyor.
Mart ayını yaşarken hala önümüzü görüp, pazar tahmini yapma imkanına sahip değiliz. Bu ay ülkenin yaşadığı seçim ortamı, belirsizliğin devam etmesine sebep oluyor. Dolayısıyla sağlıklı tahminde bulunabilmek için seçimlerin geçmesi lazım. Ancak Nisan ayı içerisinde bir tahmin yapma imkanımız olur, bunu yaparken de Mart’ı baz alarak tahmin yaparsak olumsuz bir tahminde bulunmuş oluruz. Nisan ayı içindeki ortama bakarak bir tahminde bulunmak lazım. Bu yılın ikinci yarısının birinci yarıdan daha olumlu geçeceğini düşünüyorum. Şu anda belirsizliğin içinde bazı kararlar erteleniyor, insanlar karar alma cesaretini şu anda gösterecek durumda değiller. İkinci yarıda şartlara daha alışmış olacaklar. Dolayısıyla ikinci yarının daha iyi olacağını düşünüyorum. 2013 yılının otomotiv satışlarından en az yüzde 20 kadar eksik olacağını tahmin ettiğimiz 2014 pazarının, bu şartlarda 700 bin seviyelerini bulması bile iyimserlik olur.
Türkiye’de orta vadede iç pazarın bir milyon adetlik hacme ulaşmasını istiyoruz. Şuan görünen parametreleri göz önüne aldığımızda Türkiye bir milyon adetlik pazara ulaşabilmesi için neler yapmalıdır.
Türkiye’de nüfus olarak henüz 1000 kişiden 118 kişiye bir otomobil düşüyor. Bu halen oldukça düşük bir rakam, ülkemizde hala yüksek bir potansiyel var. Bu oran AB ülkelerinde ise 500-600’lerde. 2013 yılının ikinci yarısında kurlarda ciddi bir artış oldu. Bu artış fiyatları yükseltti, ama sadece fiyatları yükseltmekle kalmadı, aynı zamanda vatandaşın cebindeki para da eridi, milli geliri düşürdü. Vatandaşın cebine o kaybettiklerinin yeniden konulmasıyla ancak bu mümkün olabilir. Bizim bu konuda bir dengemiz var; zenginliğimizin bir otomobilin fiyatının üzerine çıkması lazım. Avrupa’da kişi başına milli gelir 30-35 bin dolar. Bugün bir Avrupalı 10-12 bin euroluk bir aracı rahatlıkla alabiliyor. Bizim milli gelirimizse 10 bin dolar seviyelerindeydi, o da 7 bin euro yapıyor, şimdi bu kur artışlarıyla daha da düştü.
Türkiye’de otomotiv sektörünün sorunu, ürün çeşitliliğinin ve üretim kapasitesinin artamaması. Ülkemize yeni “greenfield” olarak tanımladığımız yeni yatırım maalesef gelmiyor. Yerli otomobil çeşitliliğinin eksikliği, bu açığı ithalatla dengelememize sebep oluyor. Diğer bir deyişle sektörde yüksek satış rakamları yüksek ithalat oranına yol açıyor. Bu da vergi artışları getiriyor. Tam bir kısır döngü içindeyiz.. Çözüm ise daha fazla çeşit ve sayıda üretim yaparak iç pazarda daha fazla yerli modellerin pay almasını sağlamak.
OSD toplantısında Bakan Fikri Işık, otomotiv strateji belgesinin bu yıl süresinin biteceğini ve yeni bir strateji belgesi hazırlayacaklarının altını çizdi. Bu noktada sizin hazırlanacak bu belgeden beklentileriniz nelerdir?
Bugün sektörümüzün en büyük sorunu yaşlı araç parkıdır. Türkiye’de trafikteki binek araçların yüzde 54. 8’ü, hafif ticari araçların ise 39. 8’i 12 yaş ve üstünde. Avrupa Komisyonu, yeni otomobilleri emisyonlarının 2020’ye kadar kilometre başına 95 grama düşürülmesini önerdi. Türkiye’de motorlu taşıt vergisi, araç yaşlandıkça yani çevreye zararlı etkileri arttıkça düşüyor. Tam tersi olmalı, böylece eski araçları elden çıkarması için tüketici teşvik edilmiş olur. 2003-2004 yıllarında yapılan hurda teşviği uygulamasının otomotiv sektörüne çok önemli katkılar getirdiğini yaşadık. Hurda teşviği otomotiv sektörüne ivme kazandıracak bir uygulamadır. Ekonomimizi canlandıracak sektörümüzün yararına bir uygulamadır. Ayrıca Kyoto Protokolü’ne taraf olan ülkemizin sera gazlarının azaltılması yönünde otomotiv sektöründe bu yönde bir çalışmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. 10 yıl önce uygulanan hurda teşviği yasasında birtakım aksaklıklar yaşanmıştı. Üstelik ülkemizin şartları o günkü şartlara göre çok daha iyi durumda. Ek olarak hurdaya çıkacak araçların geri dönüşüm sistemi de ülkemizde hayata geçmiş durumda. Bu sistemle hurda çelik ithalatını da azaltan yeni bir kaynak ortaya çıkacaktır. Diğer taraftan bu sayede daha fazla vergi kazancı sağlanacak. Aynı zamanda hurda teşviği trafikten zararlı gaz yayan önemli ölçüde aracın trafikten çekilmesini sağlayacak. Örneğin, 3 milyon kadar 20 yaş üstü araçların trafikten çekilmesi ülkemizdeki toplam CO2 emisyonunu % 2 aşağıya çekebilecek kadar önemli etki yapacak.. Avrupa Komisyonu, yeni otomobilleri emisyonlarının 2020’ye kadar kilometre başına 95 grama düşürülmesini önerdi. Türkiye’de motorlu taşıt vergisi, araç yaşlandıkça yani çevreye zararlı etkileri arttıkça düşüyor. Hurda teşviği uygulamasına Türkiye’nin ihtiyacı var. Bugünkü durumun göz önünde bulundurularak revize edilecek Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı, sektör temsilcileri olarak bize ümit veriyor.
Elektrikli araç konusunda geldiğimiz noktayı ve eksikliklerimizi aktarır mısınız?
Renault olarak elektrik motorlu otomobil konusuna kısa vadede değil, uzun vadede bakıyoruz. Bu yeni teknolojiye sahip araçların uzun vadede başarılı olacağına inanıyoruz. Sadece, kullanımının yaygınlaşması doğal olarak zaman alacak. Sanayi Bakanımız Sayın Fikri IŞIK’ın açıkladığı gibi, ilk yerli otomobilimiz de elektrik motorlu olarak Nisan ayı içinde Tübitak tarafından ilan edilecek. Türkiye’de en büyük eksiğimiz altyapı. Ancak elektrik motorlu araç teknolojisi de her modelle birlikte gelişiyor. Bu yıl lansmanını gerçekleştireceğimiz ZOE ve Twizy’nin hızlı şarj özellikleri ve menzilleri elektrikli otomobilin günlük hayatın parçası olması yönünde önemli bir adım olacaktır.