Türk çelik sektörü uçurumun kenarında

Türk çelik sektörü, Çin’in piyasaya etkileri ile boğuşuyor. Sektörün uzun yıllar büyük çabalarla elde ettiği kazanımların yok olma noktasında olduğunu belirten sektör yetkilileri, konu ile ilgili önlemlerin acilen alınması gerektiğini belirtiyor. Sektörün geldiği nokta ile ilgili görüşlerini okuyucularımızla paylaşan Çolakoğlu Metalurji Genel Müdürü Uğur Dalbeler, önemli açıklamalarda bulundu.

Demir çelik sektöründe uluslararası boyutta bir değişim var ve sektör bugün itibariyle bu değişim çerçevesindesorunlar yaşadığı belirtiliyor. Yaşanan bu süreci değerlendirir misiniz?

Dünya çelik sektöründe fiyatların patladığı bir dönemi geride bıraktık. 2000’li yıllarda başlayan ve 2008 yılında da biten farklı bir süreç oldu. Bu sürecin bitiş sebebi ise Çin artık Avrupa’ya kapısını açması ve bu pazarda bende varım demesiyle başladı. Birçok sektörde olduğu gibi çelik sektöründe de fiyatlar bir anda aşağıya inmeye başladı. 2000’li yıllardan önce çelik 200-300 dolar arasında bir fiyatla ayakta dururken, 2008 yılında bu rakam 1600 dolar olmuştu.  Bu bir balondu ve sonrasında da patladı. 2008 yılından sonra Çin’de istenilen büyümeler gerçekleşmeyince sorunlar yaşanmaya başladı. Oluşturdukları kendi kapasiteleri ve dünya pazarındaki daralma da eklenince sektörde bir baskı oluşmaya başladı. Bundan 15 sene önce sektörde denklem, dünyanın geri kalanı eşittir 5 x Çin. Yani dünyanın %20 ihtiyacını anca karşılıyordu. Bugün ise denklem, dünyanın geri kalanı eşittir Çin şekline dönüştü. Dünyanın geri kalanı ne kadar çelik üretiyorsa Çin’de o kadar bir üretim yapıyordu. Geçen seneye kadar Çin bu alanda sürekli büyüyerek üretime devam ettirdi. Fakat ilerleyen süreçte Çin’in tüketimi hızla düşmeye başladı. Üretimi ile iç tüketimi arasındaki fark açıldıkça Çin geri kalan ürünlerini dünya piyasasına rekabet koşullarını göz ardı edecek şekilde vermeye başladı. Çelik sektöründe deniz ticaretine konu olan rakam yıllık ortalama 350 milyon ton civarında olmasına rağmen Çinli firmalar her yıl bu havuza 35 milyon tonluk çelik üretimlerini eklediler. Bütün ülkelere ihracat yapmaya başladılar. Böylelikle dünyanın her yerinde sorunlar oluşmaya başladı. Bazı ülkeler bu konuda önlem almaya başladılar. Bunların başında da Amerika Birleşik Devletleri geliyor.  ABD çelik sektöründe bir ülkenin fazla ihracat yaptığını gördüğü an dava açıyor ve ürünleri inceliyor. Aynı şekilde Türkiye’de geçmişte davalar açtılar. Damping var mı, teşvik alıyor musunuz, diye araştırma yapıyorlar. Bize açılan davaların hepsini kazandık ve bu durum da Türk çeliğine avantaj da sağladı. Çünkü bizimle birlikte yargılanan ülkelerin firmaları teşvikler alırken bizim almadığımız ortaya çıktı ve ihracat imkânımız arttı. Örneğin 2014 yılındaki davada bizimle birlikte Meksikalılara dava açıldı. Bizde sıfır damping vergisi çıkarken, onlarda ise %60 dampingli çıkınca Amerika’da, Meksikalı rakibimiz kalmadı. Bu durum bizim için avantaj sağladı. Çünkü biz ihracat yaparken bütün kurallara uygun hareket ederiz. Fakat Çinli firmalar bunları umursamıyor. Bir de Çin’de bu işin %65’ini devlet firmaları yapıyor. Bunlarla rakip olmak imkansız çünkü karşınızda bir kamu kuruluşu var iken nasıl rekabet edersiniz. Bir de buna rağmen ciddi anlamda teşvik eklenince rekabet etme şansınız kalmıyor.İlerleyen süreçte bazı ülkeler Çin’e karşı önlem almaya başlayınca Çin’in ürünlerini satacağı ülkelerde farklılıklar göstermeye başladı. Amerika’ya, Avrupa’ya, Hindistan’a ürün satamayınca Türkiye, Ortadoğu, Afrika gibi pazarlara yöneldiler. Aynı şekilde Çin ile rekabet etmek isteyen Rusya’da aynı yöntemle fiyatlarını aşağıya çekmeye çalışıyorlar. Türkiye’deki üreticilerin ise Çin ve Rusya ile rekabet etme şansı bulunmuyor. Çünkü Türk çeliği Avrupa gibi ülkelere ürün satabilir. Çünkü AB ile ilgili mevzuata uymak zorundayız. En ufak teşvik alamayız. Biz çevre mevzuatına ve iş ile işçi sağlığına ayırdığımız bütçe o kadar büyük ki, onlarda bu harcamalar olmayınca rekabet etmeniz imkansız oluyor. Biz bizimle aynı mevzuatla çalışan firmalarla rekabet ederiz. Amerikalı firmalarla Brezilyalı firmalarla rekabet edebiliriz.

Aktardıklarınızda yola çıkarsak bugün Türk çelik sektörü nerede?

Şuanda Türk çelik sektörü uçurumun kenarında. Eğer elimizden tutmazlarsa aşağıya ineceğiz. Bizim ihtiyacımız olan, onların en azından Türkiye pazarında olmamasıdır. Bu durumun düzenlemesi gerekiyor. Bu konuda bakanlığa gerekli dilekçemizi verdik fakat halen bir sonuç ortaya çıkmadı.

Burada asıl konu sanırım bizim bilinçli olmamız değil mi?

Bu konuda bilinçlenmemiz gerekiyor. Ülkelerin bu konuda bir politikası ve bilinci olması gerekiyor. Bizler bugün Japonya’ya ürün satamıyoruz. Oysaki Japonya’daki iç piyasa fiyatları bizim fiyatlarımızın çok üstünde olmasına rağmen satamıyoruz. Çünkü Japonya’daki tüketiciler bu konuda çok bilinçli hareket ediyorlar. Kendi üreticilerinin dışında almıyorlar. Fransa’da da aynı durum var. Fransa’daki üretimin büyük bir kısmı Türkiye’ye ihraç ediliyor, fakat biz Fransa’ya ürün satamıyoruz. Bir Fransız tüketicisi ne yaparsanız yapın kendi üreticisinden alıyor. Türkiye’de herkes Çin’den ürün alalım derdinde.

Tanap projesinde herkes Türk firmaları ihaleyi kazandı diye haberler yapıldı. Fakat içinde kullanılan çelik, Türk çeliği değildir. Çin çeliğidir. Maalesef orada biz kaybettik. Halbuki Tanap’ın devamı var, Tap projesi adı altında. Oradaki ihaleyi yabancı bir firma kazandı ve çeliği de Avrupalı üreticilerden alacaklar.

Biz ilk defa damping davası açın diye başvuru yapınca Yassı Çelik İthalat, İhracat Sanayicileri Derneği itiraz etti. Onlar hemen ithalat engelleniyor, ithalat engellenirse rekabet olmaz ve fiyatlar yukarı çıkar diye iddialar ortaya atıyorlar. Dünyada herkes bu alanda yargı yolunu kullanırken biz ilk defa bu yolu tercih ettik ve karşımızda bir lobi bulduk. Çin’den ucuz çelik getirelim ve rekabet edelim diyorlar. Adamlar sana neden daha uygun ürün versin ki. Biz eskiden Avrupa’nın en büyük koyneytır üreticisiydik. Çinliler bu sektöre girdikten sonra Avrupa’da kapanan son fabrika olduk. Çünkü Çinliler öyle teşvikler veriyor ki rekabet etmeniz imkânsız hale geliyor.

Çinli üreticilere karşı fabrikaların birleşmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?

Çinli firmaların bir stratejisi var ve diyorlar ki biz girdiğimiz sektörlerde dünyada tekel olacağız. Şuanda böyle bir stratejiye karşı ancak birleşerek savaşabiliriz. Aksi takdirde tek başımıza yapacağımız bir şey bulunmuyor. Çünkü karşımızdaki rakip çok büyük, bugün Çin’e karşı herkes bir araya gelse dahi o üretim miktarlarına ulaşamıyoruz. Çin dışında kalanların toplam üretimleri sektörün %45’i iken Çin %55’i sağlıyor. Böyle bir fark var. Burada geleceğe yönelik strateji oluşturmak istiyorsak oturup planlar oluşturmalıyız. Bu ülkede çelik üretimi olmalı mı, yoksa olmamalı mı? Bu sorunun cevabı oldukça önemlidir. Çelik sektöründe 2015 yılına kadar bizler dövizde fazla veriyorduk, bugün ise maalesef ithalatçı bir ülke olduk. Bu durum çok kötü bir şeydir. Şu anda çelik sektörü uçurumun tam kenarındadır. Bugün ülke olarak Türk çelik sektörüne sahip çıkmak gerekiyor.

Çolakoğlu olarak sizin bu durum karşısında stratejiniz var mı?

Ben bu sektöre güveniyorum. Çünkü son otuz yılda çelik sektörü inanılmaz başarılar gösterdi. Ölçek anlamında dünya görüşü anlamında büyük ilerlemeler sağladık ki bugün dünya çelik sektöründe sözümüz geçiyor. Çelik sektöründe dünyanın ilk 8 ülkesinden biriyiz. Buraya gelmek kolay bir şey değildir. Bu durum sürdürülebilir, yeter ki işler sürdürülebilir olsun. Biz Çolakoğlu olarak hem ülkemizde hem de küresel anlamda söz sahibi olabilmek için çabalıyoruz. Bir ülkenin gelişmişliği çelik tüketimine de yansımaktadır. Bugün Kore’de bir kişi yaklaşık bin kilo çelik tüketiyor. Türkiye’de bu oran 200 kiloya gelemedi. Bu açıdan Türkiye’nin en az 300-400 kilolar seviyesine ulaşması gerekiyor. 

Marzinc Marmara Geri Kazanım firmasını kurdunuz. Burada ülkemizde ilk defa çelik üreticileri bir araya gelmeyi başardı. Firmanın kuruluşundan bugüne geçen süreci özetler misiniz?

Çelik sektörü işbirliği açısından çok fazla rekabetin yaşandığı bir sektördür. Buna rağmen Marzinc Geri Kazanım alanındaki yatırım konusunda ilk defa beş büyük firma eşit ortaklıkla bir oluşuma karar verdik ve şuana kadar sorunsuz bir şekilde devam ediyoruz. Burada en önemli konu ise birlikte hareket ederek yeni yatırımlar yapabilmektir. Biz sektör olarak dışarıyı eleştiriyoruz, fakat kendi içimizde de sorunları çözmemiz gerekiyor. Birlikte işbirliğini nasıl arttırabilir bunun üstünde durmak gerekiyor. Beş büyük firma herkes eşit miktarda ortak ve kararların hiç sıkıntı olmadan alınacağı bir sistem kurmak gerekiyor. Bir de Marzinc Geri Kazanım çok sorunlu bir firma olmasına rağmen sorunsuz bugünlere gelebildik. Türkiye’de bu tür firmalar pek anlaşılmadığı için halk tarafında bir algı sorunu bulunuyor. Marzinc Geri Kazanım firmasının bir benzeri bugün İzmir’de açılıyor, fakat kimsenin haberi bile yok.

Fakat kuruluş aşamasında sizler sorun yaşadınız.

Biz öncelikle Çorlu’da bu tesisi kurmak istedik. Çünkü bu tesis Marmara bölgesinde bulunan beş tane fabrikaya hizmet veriyor. Fakat cevre planlari sanayi tesisi kurulmasina imkan tanimadigi icin Bursaya gittik farkli sorunlarin projeyi geciktirmesi sebebi ile son olarak Karabukte karar kilindi.

Bizlerin celik uretimi icin kullanmis oldugu temel hammadde  hurdadir. Hurdayı eritiyoruz. Erittiğimiz zaman, içinde birçok element çıkıyor. Bakır, çinko, demir, kurşun gibi bir çok ürün var. Burada erittiğimiz ergime derecesi dusuk elementler buharlasiyor ve ardindan  fitrelerde birikiyor. Burada oluşan tozun içinde ise metal var. Biz bu metali zaten üretiyoruz. Metali üretmek için doğadan cevher almak yerine bu hammddeyi kullanalım diye yola çıktık. Böylelikle bu yan urunler atılmasın, çünkü bu hammaddenin icinde agir metaller var. Bu böyle toprağa atılamaz. Bu noktada doğadan cevheri çıkarmak yerine tesisimizde bu hammaddeyi alıyoruz ve tekrar işliyoruz. Sonrasında çıkan ürün çinko oksit, bu çinko fabrikalarına gidiyor ve orada metal olarak üretilip çelik sanayine kaplama malzemesi olarak geri geliyor. Böylelikle otomotiv, ilaç sanayi veya tarım alanında kullanılan bir ürün oluyor. Her sektörde çinko kullanılıyor.

Çorlu’ya gittik tesis kurmak için tepkiler üzerine Bursa’ya gittik. Orada da insanlar bize karşı bir kampanya başlattılar. Oradaki çevre planlamasında ise çevre kirliliği yaratacak tesislerin yer alması esas olup, bertaraf tesisi kurma zorunluluğu vardır cümlesi vardı. Bu cümle böyle bir tesisin kurulma gerekliliğini ortaya koyuyordu. Bunu engellemek için belediye meclisinde toplanıp, çevre kirliliği yaratacak tesislerin yer almaması esas olup, diye cümleyi değiştirdiler. Bunların hepsi belirli bir amaç için yapıldı. Buradaki sorun sonrasında da Karabük’e gittik.

İki sene boyunca farklı tesisleri gezdik. Bu işin örneklerini inceledik ve en yaygın ve sağlıklı sisteme karar verdik. Avrupa’da dokuz tane tesis gezdik. Almanya, İtalya ve farklı ülkelerdeki tesisleri gezdik. Sonunda İtalyan’lara gelin tesisi siz kurun dedik. Bütün dizaynı siz yapın dedik ve tesis Avrupa mevzuatına uygun bir şekilde kuruldu. Şu anda Türkiye’de hali hazırda böyle 4 tane tesis buluyor. Onlarla karşılaştırdığınız zaman bizim tesisimiz uzay üstü gibi kalırken, o tesislerle ilgili kimse yorum yapmıyor, fakat bize herkes karşı çıktı. Geldiğimiz nokta da herkes işin gerçeğini anladı. Bugün Marzinc Marmara Geri Kazanım firması yıllık 50 milyon dolarlık iş hacmi olan, ürettiği ürünleri ihraç eden, ham madde maliyeti olmayan, aslında çöpe gider bir ürünü tekrar ekonomiye kazandıran bir şirkettir.