Türkiye’de yabancı firmalara iş verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz

Ülkemizin inşaat ve taahhüt sektörünün önemli firmalarından biri olan Yapı Merkezi, ülkemize önemli eserler kazandırırken, yurtdışında da büyük projelere imza atıyor. Sektörün köklü firmalarından olan Yapı Merkezi’nin ülkemizde gerçekleştireceği son eseri ise 1915 Çanakkale Köprüsü olacak. Yurtiçi ve yurtdışında yapılan çalışmalar ile ilgili bilgi aldığımız Yapı Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Başar Arıoğlu, önemli açıklamalarda bulundu.

Müteahhitlik alanında önemli başarılar yakaladık ve bu doğrultuda yurt dışında da büyük işler yapmaya başladık. Şu anda gelinen noktayı özetler misiniz?

Türkiye’nin en önemli ihracatlarından bir tanesi de müteahhitlik ve mühendislik ihracatıdır. Ülkemizde bu konuda kendisini çok geliştirdi, bu süreçte büyük firmalar oluşturduk. Dünyadaki listeye de baktığımızda önde Çinli firmalar geliyor, arkasından biz geliyoruz. Tabi burada Çin firmalarıyla Türk firmalarını yan yana koymak mümkün değildir. Rakamsal olarak baktığınızda Çinli firmaların bizim on misli rakamlarda iş potansiyeli oluşturduklarını görüyoruz. O yüzden bizim daha çok yolumuz var. Türkiye’de firma sayısı çok fazla, yine Fransa’ya baktığınızda çok az firma sayısıyla bizden çok daha büyük ciroları elde edebiliyorlar. Bizdeki firmaların ciroları daha yeni 1 Milyar Doları buldu. Bu durum biraz zaman meselesidir. Müteahhitlerimize de biraz zaman vermek gerekiyor. Bunun dışında Türkiye’de insan kaynağının da yetişmesi gerekiyor. Özellikle yurt dışında İngilizce, Fransızca ve bazı coğrafyalarda İspanyolca bilen insanlara ihtiyacımız oluyor. 

Türkiye’de büyük projelerin yapılması Türk müteahhitlerimizin yurt dışında da avantaj sağladığı belirtiliyor. Bu açıdan sizin yaptığınız projeler önünüzü açıyor mu?

Farklı ülkelerde müteahhitlik işi yapmak istiyorsanız öncelikle kendi bulunduğunuz ülkede iş yapacaksınız. Türkiye’de ise durum biraz farklıdır. Yapı Merkezi, Türkiye’de iş alamadığı için yurt dışını tercih etmiş firmalardandır. Bizim durumumuzda olan çok fazla firma bulunuyor. Aslında bu durum dezavantajdır. Çünkü yerli piyasadan beslenip yurt dışını da destek olarak görmemiz gerekiyor. Bugün Fransız firmalar kendi ülkelerinde muazzam işler yapıyorlar ve yurt dışında da cirolarının ancak %15’i civarında iş alıyorlar. Japonya’ya baktığınızda oran %80 yerli, %20 yurt dışı, Kore’ye baktığınızda da %60 yurt içi %40 yurt dışına iş yapıyor. Bizde %100 yurt dışında iş yapan müteahhitlerimiz var. Bu nedenle yerli piyasadan çok beslenemiyoruz. Bu açıdan Yapı Merkezi’nin şanslı olduğu bir Avrasya Tüneli ve Çanakkale Köprüsü gibi bize çok özel referans olan projeleri üstlendik. Bu referansları çoğaltmamız gerekiyor ki yurt dışına çıktığımızda kendi ülkemizde şu projeleri biz yaptık diyebilelim. Böylelikle Çinli firmalarla rekabet ederken onlar birçok referans proje sunuyorsa biz de en azından bir iki tane projemizi sunmuş olalım. Çin’de çok büyük projeler hayata geçtiği için ihaleye katıldıklarında çok iyi referanslar veriyorlar. Biz  onlarla rekabet ettiğimiz için bu durum bizim için çok önemlidir. Şu anda Çinli firmalarla rekabetimizi sağlayan en önemli etken fiyat olarak onlardan daha ucuz olmamızdır. Örneğin Etiyopya’daki ihalede Çinli firmadan daha ucuz olduğumuz için ihaleyi kazanabildik. Tabii ki kalite olarak da üstünlüğümüz var ama bu işi aldıktan ve yaptıktan sonra anlaşılabilen bir şey.

Türkiye’de de Avrasya Tüneli projesini bitirdiniz. Bu projeyle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Avrasya Tüneli açıldıktan sonra köprü trafiğinde gözle görünür bir rahatlama olduğunu söyleyebilirim. Avrasya Tüneli devletin verdiği garanti rakamlarına henüz ulaşamadı. Fakat her ay bir önceki aydan daha fazla doluyor. Her hafta bir gelişme olduğunu görüyoruz. Şuanda 55 bin civarında ortalama bir geçiş var. Devletin bize verdiği güvence 68 bin araçlıktı. Bu rakamı yakalamaya çok az kaldı. Bu rakamı rahatlıkla yakalayıp geçmek için tünele giriş ve çıkış yollarının geliştirilmesi gerekiyor. Biz tünelin içinde birikme olmasın diye Avrupa yakasındaki tünel girişini yavaşlatıyoruz. Dolayısıyla bir yerde kapasitesini düşürmüş oluyoruz. Fakat bu trafiği serbest bırakırsak tünelin içindeki bekleme süreleri artacak. Bu durum da psikolojik olarak istemediğimiz bir gelişmedir. Anadolu Yakasında trafiği gördüğümüzde şeritleri yavaşlatıyoruz. Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birçok toplantılar yaptık. Onlar da sorunun farkındalar. Akasya AVM’nin önündeki kavşağa büyükşehir belediyesi bir kol ekleyecek ve oradaki sıkışıklığı azaltmak için önemli bir çalışma yapıyor. Oradaki çalışma bittiğinde tünelden geçen araç sayısının 68 bini geçtiğini göreceksiniz. Bu konuda Büyükşehir Belediyesi Projemize büyük destek oluyor. E-5 akışını düzenleyebilirsek tünelin her iki yönünde de artışlar meydana gelecektir.

Kışın yağmur nedeniyle tünel kapatılmıştı. Bu sorun çözüldü mü?

Yağmur sorunu giderildi, artık problem kalmadı. Yenikapı alt geçidinde bir sorun vardı, o sorun çözüldü ve artık göllenme olmayacak. Tünele giriş ve çıkışlarda oluşan problemlerin hepsi çözüldü. Önümüzdeki dönemde yağmur olsa da bu sorunları görmeyeceksiniz. Zaten tünelin içine su hiç girmiyor. Avrasya Tüneli giriş ve çıkışları Marmara Denizi’ne çok yakın. Marmara Denizi’nde de deprem sonrası tsunami olması mümkündür. Biz bu durum karşısında hocalarımızdan raporlar alarak suyun yükselme hesabını yaptırdık ve biz de onun üzerine birkaç metre emniyet payı ilave ederek tünelin giriş ağzını yükselttik. Bu durum, yağmurun da tünelin içine girmesini engellenmiş oldu.

Çanakkale Köprüsü’nün temelini attınız. Buradaki çalışmaları aktarır mısınız?

Çanakkale projesi ekonomik olarak Avrasya Tüneli gibi bir proje değildir. Avrasya Tüneli şehir içinde yapılmış ve şehirleşmenin tamam olduğu bir yerde, müşteri kitlesinin de hazır olduğu bir noktada yapılmış bir projedir. Kısa bir zamanda da garanti rakamlarını bulup hatta 2-3 yıl sonrasında da devlete ödeme yapmaya başlayacağız. Çünkü garanti kısmının üstüne çıkıldığında gelirin bir kısmı devlete ödenecektir. Yani Avrasya Tüneli devletten para alan değil, devlete para ödeyen bir projedir. Tarihine de tamamen kullanıcıların ödediği paralarla yapılmış bir proje olarak geçecektir. Bu açıdan yap-işlet-devret projelerine örnek gösterilecek, doğru yerde yapılmış doğru bir projedir. Çanakkale Köprüsü’ne geldiğimizde ise o köprüden geçerek para ödeyenler var, bir de o köprünün bulunduğu yerden dolayı faydalananlar olacaktır. Bu proje hayata geçtiği zaman arazi fiyatları artıyor. Sonuçta bir değer artışı oluyor. Bu geliri biz alamıyoruz fakat Türkiye Cumhuriyeti bu gelir artışından payını alıyor. Çanakkale Köprüsü bu açıdan çok önemli bir projedir. Antalya’dan Çanakkale’ye kadar birçok bölgeyi ilgilendiren, bu bölgelerdeki endüstriyi ve istihdamı destekleyen bir projedir. Bir aracın İstanbul içine girmeden Antalya’ya gitmesi ve mesafesini de kısaltması çok büyük bir avantajdır. Bu açıdan avantajlıdır. Fakat trafik rakamlarının, ilk 5-6 senede devletin verdiği garanti miktarının altında olacağını söyleyebilirim. Bizim işlettiğimiz dönem içinde garanti verilen araç miktarını bulacak mıyız, bilmiyorum.  Fakat Çanakkale Köprüsü sadece yap-işlet-devret projesi değildir. Bu köprü aynı zamanda. sanayi, turizm ve tarım açısından bölge için önemli bir kalkınma projesidir.

Türkiye’de kriz çıkması bekleniliyor. Eğer bir kriz çıkar ise devletin yap-işlet-devret yöntemiyle yaptığı projelerin ödemelerini yapamayacağı belirtiliyor. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz?

Türkiye’de her zaman krizler oluyor ve Türkiye’de bu krizlerden hep güçlenerek çıkıyor. 1994 krizi, 2001 krizi yaşandı fakat bu krizlerin ardından hep daha büyüyerek çıktı. Dolayısıyla krizlerden korkmuyoruz, bu durum ekonominin bir gerçeğidir. Bazı işler çok hızlı yapılıyor olabilir fakat bu hızlar yöneticiler tarafından yavaşlatılabiliyor. Dolayısıyla biz çok büyük bir problem olarak görmüyoruz. Türkiye ekonomisi trilyon Dolar ekonomiye ulaşmak için çaba harcarken, bir milyar Dolar ulaştırma, bir milyar Dolar sağlık yatırımları için ödenen bütçe çok düşük kalıyor. Fakat her hâlükârda ayağını yorganına göre uzatmakta ve hesabını bilmekte fayda vardır. Devletin gelir giderini dengelemek önemlidir. Bu açıdan projeler doğru seçilsin ve doğru hızlarda yaptırılsın.

Burada önemli olan ekonominin önünü açmak sanırım. Yapı Merkezinde Ersin Arıoğlu Bey CHP milletvekilliğinden geliyor fakat iktidar bunu sorun yapmadan projelerinizin önünü açıyor. Bu durum iktidarın ekonomiye verdiği önemi gösteriyor, sanırım.

Doğru. Yapı Merkezi yurt dışında işler yaparken Türkiye devletinin yurtdışındaki güçleri, özellikle elçilerimiz, konsoloslarımız sürekli arkamızda duruyor. Hangi bakanımız proje yaptığımız ülkelere giderlerse bizim projelerimizi ziyaret ediyorlar. Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız oradaki devlet yetkililerine bizim adımıza ve diğer müteahhit firmalarımız lehine her zaman destek veriyorlar. Hem de bir problem olduğu zaman devlet adabı içinde çözmek için çaba harcıyorlar. Biz de Yapı Merkezi olarak projelerimizde problem olmaması, iş yaptığımız devletlerin bizden dolayı şikâyet etmemeleri için elimizden geleni yapıyoruz. Türk müteahhitliğini temsil eden eserler yaptığımızı biliyoruz.

Bir başka önemli husus da Türkiye’deki projelere kredi bulmakta zorlanıldığı belirtiliyor. Yapı Merkezi olarak siz bu açıdan sorun yaşıyor musunuz?

Yapı Merkezi olarak biz bu konuda biraz da şanslıyız. Avrasya Tüneli için de Çanakkale Köprüsü için de yabancı ülkelerden krediyi bulduk. Tabi yabancı kaynaklarla çalışmanızın uzun vadeli avantajları oluyor. Kısa vadede baktığınızda buradaki bütçe Türkiye ekonomisine girecek ve burada harcanacaktır. Bu projelere kredi veren tüm kuruluşlar zaten Türkiye’nin geleceğine bakıyor ve güveniyor. Eğer onlar bu güveni duymasalar bu projelere kredi vermek istemezler. Avrasya Tüneli ve Çanakkale Köprüsü’nde kullanılan kredilerle birlikte Yapı Merkezi yabancı finans kuruluşlarına Türkiye adına iyi bir referans olmayı başarmıştır. Bizimle çalıştıktan sonra başka projelere de o gözle bakabiliyorlar, Türkiye’deki projelere daha çok güven duyuyorlar.

 Afrika’da önemli projeler yürütüyorsunuz, bölgenin geleceğiyle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Afrika bakir kalmış bir alan, geri kalmış bir bölge ve bu nedenle de alt yapı ihtiyaçları çok fazladır. Sadece alt yapı değil, üst yapı ihtiyaçları da var. Bölgede ekonomi iyi olmadığı için finansman sorunu yaşıyorlar. Bugün Amerika’da metro projesi hazırlanıyor yaklaşık 120 Milyar Dolarlık bir bütçe ayırıyorlar. Bu bütçe Afrika’daki tüm projelerin bütçesinden fazladır. Dolayısıyla Afrika büyük bir kıta olmasına rağmen 50 ülkeye bölünmüş, her bir ülkeye gitmeye gücünüz yetmiyor çünkü her ülkenin yasal düzeneği farklı, SSK uygulaması farklı, inşaat standartlarını öğrenmeniz gerekiyor. Dolayısıyla Afrika’da iş yapmak kolay olmuyor. Geri kalmış ülke ile gelişmiş ülke arasındaki en büyük fark hukukun üstünlüğüdür. Kanunlar var ama uygulanıyor mu önemli olan budur. Afrika’da çoğunlukla projeler küçük, bütçeler az ve kanuni sorunlar fazla bu yüzden o bölgelere gidebilmek kolay değildir. Buna rağmen Türk müteahhitleri bölgede başarılı işler yürütüyor çünkü Türk müteahhitleri öğrenmeye açık, oradaki insanlarla iletişim kurabiliyorlar ve onların aradığı yaklaşımı sunabiliyorlar. Afrika, Türk müteahhitleri açısından bel bağlanacak bir yer değil ama gelecek açısından bölgenin gelişmesiyle birlikte buralarda ilk giren firma olmanın gelecekte alınacak projelere çok katkısı olabilir, yeni projelere yol açılabilir.

Yapı Merkezi olarak gelecek hedefleriniz nelerdir? 

Şu anda Yapı Merkezi 1 Milyar Dolar seviyelerinde iş potansiyelini yeni yeni aşmış olan bir firmadır. Büyüme hedeflerimiz var fakat sağlıklı bir büyüme modeli oluşturmak istiyoruz. Bir yıl 5 Milyar Dolar’lık iş yapıp, diğer yıl 1 Milyar Dolarlık iş yapmak istemiyoruz. Böyle olmasındansa her yıl 1-1.5 Milyar Dolar arasında iş yapmayı ve her yıl sağlıklı bir şekilde büyümeyi tercih ediyoruz.

Kore firması size fayda sağlıyor mu?

Müteahhitlik alanında bu kadar iddiası olan Türkiye’ye gelen yabancı bir müteahhit tek bir sebepten dolayı geliyor o da finansı sağlamak. Koreli firmalarla ortak Ortadoğu ülkelerinde birçok ihaleye katıldık. O ülkelerde işe girmek için mutlaka birkaç müteahhit bir araya gelmek gerekiyor. Çünkü bölgedeki projelerde mühendislik ve teknolojik işler çok yüksektir. Bu çözümü de tek bir firmanın sağlaması çok zordur. Bu noktada Korelilerle, Japonlarla ortak çalışmalarımız oluyor. Koreliler aslında bizim açımızdan iyi bir ortaktır. Bize sıcak yaklaşıyorlar. Bu noktada karşılıklı uyumlu bir ortaklık kültürüne de sahip olmanız gerekiyor.

Koreli firmalar Yapı Merkezi’nin teknoloji açığını kapatabiliyor mu?

Koreli firmaların bizim teknoloji açığımızı kapatmıyorlar. Örneğin Avrasya Tüneli projesinde Koreli ortağımız vardı fakat projenin teknik lideri Yapı Merkeziydi. Ortağımız tünel çalışmasında az sayıda Koreli mühendis ile destek verdi ve kontrol sağladı. Genelde çok disiplinli bir maliyet kontrol ve planlama yapmamızı sağladılar. Bizim için en önemli katkıları finansın %45 kısmını getirdiler ve öz kaynak yatırdılar, kendilerine düşen teminat mektubunu getirdiler ve finansal riskimizi paylaştılar. Teknik olarak bize önemli bir katkıları olmadı. Bizim aldığımız kararlara her zaman destek oldular. Sonuçta da çok güzel bir eser ortaya koyduk ve buradaki bilgiden biz de faydalandık onlar da faydalandı.

Son olarak eklemek istediğiniz bilgi var mı?

Yapı Merkezi olarak işlerimizin %85’i yurt dışında, %15’i içerdedir. Türkiye’de daha fazla iş arzu etmekle birlikte bu durumdan da çok şikayetçi değiliz. Bu şartlar içinde mücadele etmeye devam ediyoruz. Afrika’daki açılımlarımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Bölgenin zorlu yanları var, bu zorlu yanlarını görerek hareket ediyoruz. Türkiye’de yabancı firmalara iş verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün Kore’ye gitseniz ülkede bir çivi bile çaktırmazlar. Japonya’da, Almanya’da bile iş yapamazsınız. Bu ülkelerin hepsinde iç pazarlar hep korunaklıdır. Türkiye’nin de bu alanda korunaklı olması gerekiyor. Eğer müteahhitlikte dünya çapında bir iddiamız var ise Türk müteahhitlerimizin gelişmesi için Türkiye’de işlerinin arttırılması gerekiyor. En kaliteli işleri Türkiye’de yapmak ve Türkiye’deki işveren idarelerin Türkiye’de yapılmakta olan işlerde mutlaka dünya standartlarının üstünde kalite istemeleri gerekiyor. “Burası Türkiye, bu işler böyle ilerliyor” dememek gerekiyor. Türk müteahhitler önce bu standartlara Türkiye’de alışsınlar, sonra yurt dışında da dünya standartlarını kolayca sağlayabilsinler.