Ülke insanı olarak çevre konusunda bilinçlenmemiz gerekiyor
Ülkemizde yaşanan ekonomik gelişime paralel olarak gelişen çevre teknolojileri, gelecekte de öncelikli gündem maddesi olarak kamuoyunda yerini koruyacak. Bu çerçevede yapılan yatırımların miktarı artarken, konu ile ilgili tartışmalarda devam ediyor. Daha iyisi ve çevreye daha az zarar vermek adına sürdürülen bu tartışmalarla ilgili görüşlerini aldığımız Lidya Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Kıvanç Oktay, son dönemde yapılan yatırımların önemine dikkat çekiyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da özel önem vererek takip ettiği bir proje olan Manavgat Atıksu Arıtma Tesisi Kapasite Artırımı ve Rehabilitasyonu Projesi için kolları sıvayan Kıvanç Oktay, sorularımızı yanıtladı.
Türkiye’de birçok ilde atık su arıtma tesisleri ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Bu konuda sizce yeterli sayıya çalışma yapılıyor mu?
Türkiye’de bu gibi uygulamalara geç başlandı. Asıl problemin kaynağı bence budur. Şuan Türkiye’nin birçok bölgesinde yatırımlar devam ediyor. Bütün belediyeler atıksu arıtma tesisleri, katı atıkla ilgili sorunlarını çözmek için mücadele ediyor ve projeler hazırlıyorlar. Ama bu uygulamalar zaman alan teknolojik ve mali külfeti yüksek yatırımlardır. Bu sebeple bu yatırımlar yapılırken belli bir zaman kaybı yaşanıyor. Ataköy’de 2010 yılında yaptığımız atık su arıtma tesisimiz dünyanın en gelişmiş su arıtma tesislerinden bir tanesidir. Ataköy Atık Su Arıtma Tesisi su atığının, kanalizasyonun, katı atığın girdisi yapılarak arıtılması ve kullanılması sağlayan bir tesis. Bu gerçekten büyük bir yatırım oldu ve biz bu yatırımı, dünyaya bakacak olursak çok ucuza yaptık. Aynı kalitede aynı teknolojiyi daha ucuza halkın hizmetine sunduk. Ataköy’deki tesisi 108 milyon lira maliyet ile gerçekleştirdik. Aynı tesisi Alman ortağımız Polonya’da 500 milyon Euro’ya yapıyor.
Bu fiyat farklılığının sebebi nedir?
Aynı kaliteyi yapıyoruz, aynı uygulamadan geçiyoruz. Ancak ülkemizde belediyelerin tutumları, rekabet piyasası etkini gösteriyor ve daha ucuza mal ediyoruz.
Belediyeler günümüzde artık bu işi önemsemeye başladı değil mi?
Evet günümüzde daha çok önemseniyor. Zaten önemsemek de durumundalar. Nüfus yoğunluğunun her geçen gün arttığı ülkemizde teknolojinin en son noktasında iken atık sorununu çözememek olabilecek bir durum değil. Ama dediğim gibi bu büyüyen nüfus ile birlikte her yapılan iş yetersiz kalıyor. Bizim 2,5 milyon kapasiteli Ataköy arıtma tesisimizin 2008 yılında ihalesini gerçekleştirdik, 2010 yılında tesisi tamamladık, 5 yıl işletmesini yaptık yeni devir ettik. Şuan 2. Kısmın ihalesi çıktı ona giriyoruz. Tesis yetersiz kalıyor yanına bir bu kadar daha ilave yapılacak. Şehir büyüyor, nüfus artıyor ve gelen atık su miktarı da arttığı için tesis yetersiz kalıyor. Bizim şuanda Antalya Manavgat’ta ve Serik’te projemiz var. Özellikle sahil kesimlerinde yaz ve kış nüfusu değişkenlik gösterdiği için tüm bunları göz önüne alarak bir uygulama yapılması gerekiyor. Günümüzde belediyeler bu konuya çok fazla önem gösteriyorlar.
Su arıtma tesislerinde üretilen elektrik kayda değer bir fayda yaratıyor mu?
Tesislerin kendi kullandığı elektriğin bir kısmının kullanımını karşılıyor. Neticede buradaki amaç atığın her kısmını kullanmaktır. Sonuçta tesiste yaratılan bir değer var, enerji var biz bu enerjiyi elektrik üretiminde kullanıyoruz. Tesisler artık büyük bir teknoloji ile yapılıyor. Atıksu bir yerden giriyor diğer taraftan temiz su çıkıyor. Temiz su üretilirken ortaya çıkan posası, atığı bir şekilde değerlendiriliyor. Bundan ısı ile elektrik üretiliyor. Ya da çamuru kurutulup çimento fabrikalarında yakıt olarak gönderiliyor. Neticesinde bizim gördüğümüz atık su değerlendiriliyor. Eskiden bu atık sular denizlere dökülüyordu. Aynı uygulama çöp için de geçerli eskiden bir yerlerde depolanıyordu şimdi daha teknolojik yatırımlar ile ileri seviyede bu sorunları çözme yoluna gidiyorlar.
Bu yatırımların belediyelere geri dönüşümü kaç yıl içerisinde gerçekleşiyor?
Belediyeler bu yatırımlara geri dönecekmiş diye bakmıyorlar. Bunlar sadece toplumun ihtiyacı olan yatırımlar. Bu sebeple belediyeler bir proje ya da bir yatırım gözüyle bakmıyorlar bu işe. Bizim gibi firmalar yap işlet devret uygulaması ile bu işe giriyoruz. Bizim için geri dönüşler ise 8-10 yıl arasında bir sürede gerçekleşiyor.
Yapılan tesislerde gerekli verimin elde edilemediği yönünde eleştirilerde oluyor. Bu eleştiriler ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Bu aşamada bakanlık ve belediyelerin en büyük sıkıntısı, bizler bir tesisi yaparken bize bir şartname veriliyor ve bu şartnamede yapılacak tesisin evsel atık su arıtma tesisi olduğu yazıyor. Örneğin bize Ataköy’deki proje için gelecek atığın evsel atık olduğu belirtildi. Bakırköy ve Ataköy ilçesine hitap eden 2,5 milyon kişinin atığını arıtmak üzere yaptığımız bir tesistir. Tesisin proses ve dizaynı bize ait olduğu için belediye bizden bu aşamada çıkış su değeri istiyor. Biz öncesinde gelen atık su değerine bakıyoruz ve analiz ederek çıkış su değerini belirliyoruz. Yani bu değerdeki atık için suyun çıkış değeri budur diyebiliyoruz. Burada maalesef birçok şehirde de yaşanan sıkıntı ise sanayi atığıdır. Bugün İstanbul’da Ayamama Deresi’nden geriye doğru gittiğinizde birçok sanayi tesisi görürsünüz. Tesislerin kendi içinde arıtma tesisleri olsa bile ne yazık ki maliyetleri düşürmek için atıklarını dereye veriyorlar. Veya oradan çıkan çamuru, atığını normal yollarda bertaraf etmesi gerekirken bunun maliyetini karşılamamak için atıklarını dereye veriyorlar. Bugünkü yönetmeliğe göre her fabrika kendi bünyesinde üretimine göre atıkları için atık arıtma tesisi yapması gerekiyor. Bu bir mecburiyettir. Fabrikalar tesisi yapıyor ama maliyet giderlerini azaltmak için tesisi çalıştırmıyor. Bu söylediğimi genellememek lazım, düzenli ve titiz çalışan bir sürü tesis var ama böyle çalışan fabrikalarda var.
Fabrikaların maliyetlerini azaltmak için atıklarını bertaraf etmeyip dereye bırakması atık su tesislerinde nasıl bir sıkıntıya yol açıyor?
Bu tesislerin arıtma suyu miktarı ve arıtılan su miktarı hep mühendislik hesaplamaları sonucu ortaya çıkıyor. Bize giriş suyu değeri verilip istenilen çıkış suyu değerinin belirtildiği zaman bizim mühendislerimiz çeşitli hesaplamalar yapıyorlar. Bu hesaplamalar sonucu bu suyun arıtılıp istenilen değere ulaşması için ekipman ve proje planı oluşturup belediyeye veriyoruz ve bu değer ortaya çıkıyor. Ancak siz değeri belirtilen suyun yanına sanayi atıkları ya da kimyasal atıkları karıştırdığınız zaman giren değerler birbirini tutmuyor. Ve bu durum maalesef çıkan suyun da kalitesinde bozulmasına sebep oluyor.
Son olarak Ergene Havzası’nda arıtılmış suların Marmara’ya deşarjının sağlanması yönünde karar alındı. Bu durumun sağlıklı olup olmadığı yönünde bir tartışma başladı. Sizin bu konudaki görüşünüzü alabilir miyiz?
Bazı konularda bakanlıkta çaresiz kalıyorlar. Ataköy arıtma tesisimizde deniz deşarjı bulunmuyor. Temiz suyu dere ağzından veriyoruz. Aslında o tesisinde deşarja ihtiyacı var. Bunlar acil durum deşarjlarıdır. Bazen yağmurlardan ya da tesisin arıza vermesi sebebiyle gelen su seviyesi çok yükseliyor. Bu durumda deşarj yapmanız gerekebiliyor. Sizin bunu birkaç gün denize vermeniz o denize bir zarar vermez. Ama siz bu deşarjı sürekli denize verirseniz hazin son kaçınılmaz olur. Ergene Havzası’ndaki deşarj da aslında bir arıtmadan geçerek yapılıyor. Oradaki tesis evsel atık için değil tamamen sanayi için yapılmış olması gereken bir tesis. Detayını bilmiyorum ama oradaki tesisin bu tip arıtmaları yapabilmesi için organize edilmesi gerekiyor.
Biyolojik Arıtma Sistemi’nin diğer arıtma sistemlerinden farkı nedir?
Şuan uygulamada olan arıtma sistemleri Mekanik Arıtma Sistemi ve Biyolojik Arıtma Sistemi’dir. Biz bu işi 1980’li yıllardan beri yapıyoruz ve daha önce yaptığımız Kadıköy Atık Su Arıtma Tesisi mekanik bir arıtma sistemidir. Atık su ön arıtmadan geçiyor mekanik bir arıtma yaparak bunu denize deşarj ediyor. Bu sistem bir takım katı maddelerden ayrışım yaptırıyor. Biyolojik Arıtma Tesisi kimyasal katkı yaparak onu bir proses ve havalandırmalardan geçirip kimyasal bir katkı ile temizliyoruz. Yani atığın içinde kimyasal olarak bakteri üretiyorsunuz. Ve o bakteriler o atığı yok ediyor. Sonra çıkarttığımız çamuru bekletiyoruz oluşan gazı alıyoruz. Sonra oluşan ısıdan sağlanan enerji ile çalışan kurutma tesisinde çamuru kurutuyoruz. Kuruttuğumuz çamuru çimento fabrikalarına gönderiyoruz. Bu bir döngü içinde devam ediyor. Bu döngüyü yıkan tek sorun bu atığa kimyasalların karışması ve o bakterilerin işlevinin yitirilmesi. Bu durum dünyanın hiçbir yerinde yaşanmıyor. Çünkü herkeste toplum bilinci var. Diğer ülkelerdeki fabrika kuruluşları bu uygulamayı yaparsa kendisi ve ailesinin bunlara maruz kalacağının bilincinde oluyor ve bunu yapmıyor. Çevre Bakanlığı da bu aşamada çok büyük cezalar ile yaptırım uyguluyor ama bizimde bu konuda bilinçlenmemiz ve yenilenmemiz lazım.
Ülkemizdeki vatandaşlarımızın bu tesislere bakış açısı nedir?
Bu tip tesislerde ne kadar önlem alırsanız alın mutlaka bir koku problemi oluşuyor. Yani kokuyu önleyen ilave bir tesis yapsanız dahi bunun önüne geçemiyorsunuz. Özellikle belediyeler bu konunun çok üzerinde duruyor. Şuan Manavgat’ta yaptığımız arıtma tesisi son derece modern ve en kaliteli malzemenin kullanıldığı bir tesistir ve belediye gerekli özeni gösteriyor. En iyi malzemenin kullanılmasını özellikle belirtiyorlar, talep ediyorlar. Burası turistik bir bölge koku olmaması için uğraşılıyor ama neticesinde arıtma tesisi. Rüzgar ters eser ve koku oluşur bunun önüne geçmemiz mümkün değil. Vatandaşlarımızın bu konuda itirazları oluyor. Ama bu atığı biz üretiyorsak temizlenmesi içinde bir şeyler yapmamız gerekir.
Lidya Yapı olarak çevre teknolojileri alanında uzmanlaştınız. Uzmanlaştığınız alanla ilgili olumlu geri dönütler alıyor musunuz?
Evet belirttiğiniz gibi çevre teknolojileri alanına yöneldik. Konut projeleri de yapıyoruz ancak kendimizi bu şekilde ayrıştırdık. Her yeni projede yeni bir şeyler öğreniyoruz. Manavgat su arıtma tesisi projemizin ihalesi açıldı 8 ay süre verildi. Biz şuan 4. ayımıza giriyoruz ve bu hafta neredeyse teslimatı yapacağız. Zamanından önce teslimatı gerçekleştireceğiz. Bu bizim ve ekibimizin tecrübesinin bir sonucu. Hakikaten hızlı ve kaliteli tesisler yapıyoruz. Yurt dışındaki çözüm ortaklarımız gelip tesislerimizi gezdikleri zaman hakikaten inanamıyorlar bu kadar kısa zamanda bu kadar kaliteli işleri nasıl yaptığımızı soruyorlar sürekli.
Çevre teknolojileri alanının geleceği ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Nüfus arttıkça bu tip ihtiyaçlar daha da artıyor. Eskiden bu tip atık geri dönüşümlerin pek üzerinde durulmuyordu ama günümüzde çok önem kazandı. Halkımızda bilinçlenmeye başladı. Benim bireysel fikrim belediyelerin bu konuda çok hassas olduklarıdır. Bu açıdan kararlı olmak gerekiyor. Maalesef ülkemizde bazı projeler ÇED raporuna takılıyor, sosyal toplum kuruluşları itiraz ediyor mahkeme süreci başlıyor tesisin yapımı duruyor. Bundan en çok zararı o bölgede yaşayan halk görüyor.
Lidya Yapı olarak geçtiğimiz yıllarda konut sektöründe yaşamış olduğunuz bazı sorunlar gündeme geldi. Bu konu ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Bizim o konuda yaşamış olduğumuz sorun tamamıyla arsa sahibi ile yaşamış olduğumuz bir sorundu. Bunu konut sahiplerine asla yansıtmadık. Zaten problem konutlar ile ilgili değildi. O bölgede ticari ünitemiz vardı o ticari ünite ile ilgili arsa sahibi ile bir anlaşmazlığımız oldu. Konutlarımızı zamanında teslim ettik ve herkes gayet mutlu bir şekilde yaşıyor. Konuta fazla ağırlık vermiyoruz. İyi bir proje gelirse ya da kendi yerimiz olursa bunu değerlendiriyoruz. Daha çok taahhüt sektöründe ilerlemek istiyoruz.