Yapısal güçlendirilmiş bir bina ile sıfırdan yapılan bir binanın deprem güvenliği aynıdır
Yapı kimyasalları üretimi alanında üretim yapan MAPEI, 1937 yılından günümüze müşterilerine hizmet veriyor. Ülkemizin deprem gerçeği ve bu alanda yapılacak güçlendirme çalışmaları ile ilgili görüşlerini almak için sorularımızı yönelttiğimiz MAPEI Türkiye Genel Müdürü Selman Tarmur, konu ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Pandemi süreci sizi ve sektörü nasıl etkiledi?
Pandemi süreci tüm sektörleri olumsuz etkiledi. Bütün dünya yeni bir düzeni tecrübe ediyor ve bu süreç ne kadar sürecek onu da bilmiyoruz. Son dönemde aşılama, hasta sayıları düşmeye başladı. Tam tünelden nasıl çıkacağız hep birlikte göreceğiz. Bu durumdan birçok sektör de etkilendi. İnşaat sektörü ve inşaat sektörüne malzeme sağlayan sektörlerde bu durumdan etkilendi. MAPEI açısından bakacak olursak üretimi hiçbir zaman durdurmadık. İtalya merkezimizden gelen önlem paketlerini de biz hayata geçirerek üretime devam ettik. Bazı dönemlerde talepte durma noktasına geldik, çünkü pandeminin şokuyla ara ara tüm çalışmalar durduruldu. O dönemde de üretim faaliyetlerimiz durmasa da kapasite düşürerek üretime devam ettik. 2020 yılında yapılan faiz düşüşüyle inşaat sektöründeki hareketlilik bize de yansıdı üretim kapasitemizi tekrar arttırdık.
Konut faizlerinin düşmesi o zaman inşaat malzemeleri satın sektörlere de fayda sağladı sanırım.
Konut faizlerinin düşüşü, kredilerin makul seviyelere gelmesiyle ayda 200 bine yakın konut satışı oldu. Yeni konut alanlarının daire içinde yaptıkları değişimler sektörde talep oluşturdu. Kaynak bulan müteahhitler yeni projelere yöneldi. Kamuda da alt yapı projeleri devam etti. Bazı dönemler kapanan şantiyeler oldu fakat kısa sürede tekrar açıldı. Türkiye’de metro inşaatı, hızlı tren projeleri, kara yolları projeleri, havalimanları gibi projeler de inşaat sektörüne malzeme sağlayan firmalar açısından iyi bir fırsat oluşturdu. Biz sadece ofis kısmında az sayıda personelle evden çalışma modeliyle çalışmalarımıza devam ettik. Türkiye’de ekonomi ne kadar kötü olursa olsun inşaat sektörünün biteceğini düşünmüyoruz, her zaman bir potansiyel var.
Türkiye’de her dönem inşaat sektörüne yatırım var. Örneğin konut sektöründe bizler artık kaliteli konut üretebiliyor muyuz? Deprem konusunu çözdük sanırım ama bunun dışında yapı kalitesinde istenilen seviyede miyiz?
Deprem açısından baktığınız zaman 2000 yılından önce yapılan konutlara riskli konutlar diyebiliriz. Gerçek durum budur. Çünkü 1999 depreminden sonra yapı denetim standartları, uluslararası standartlar göz önünde tutularak uygun hale getirildi. Fakat 2000 yılından önce yapılan konutlar 1975 yılında çıkartılan yapı denetim kanununa tabi tutuldu. 1975 yılı yönetmenliğine baktığınızda zemin etüdü yoktu. Yapı denetimlerine bakılmıyordu. Hazır beton kullanımı çok azdı. Beton örneği alınıp test edilmiyordu. Böyle olunca da 2000 yılından önce yapılmış bir yerde oturuyorsanız bu riski bileceksiniz ve önlem almanız gerekecek. 2000 yılından bugüne yönetmelik 2-3 defa değişti ve daha güvenilir bir hale geldi. Dolayısıyla belirlenen kriterlere uyulmuş ise, zemin etüdü yapılmışsa, iyi malzeme kullanılmışsa o bina depreme dayanıklıdır. Fakat zemin etüdü iyi yapılmamışsa, iyi malzeme kullanılmadıysa o zaman depreme uygun değildir.
Deprem dışında da örneğin ısı yalıtım konusunda istenilen seviyelere ulaştık mı?
TSE 825 diye bir standart var ve bu standart sizin nasıl bir yalıtım yapmanız gerektiğini çıkartıyor. Siz buna uygun yaptıysanız sorun olmuyor fakat maliyetlerden kaçmaya çalışırsanız istenilen verimliliği elde edemezsiniz. Biz de ısı yalıtım malzemeleri üretiyoruz. Burada önemli olan yönetmelikler ve standartların ne istediği ve sizin ne yaptığınız.
Bu konuda bilincin de oluşması gerekiyor. Vatandaş ev alırken müteahhit de bunları sormalı, müteahhit de bunlardan kaçamamalı.
Kesinlikle. Tüketicilerin ev almadan önce araştırması gerekiyor. Bugün cep telefonunuzdan bu bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Burada daire sahiplerinin de yapması gerekenler var. Örneğin kredilerin düşük olduğu dönemlerde bu tür eksikliklerini giderebilirler. Geçen yıl faizler düştü fakat insanlar biraz da pandemi endişesiyle ısı yalıtımına yönelmediler. Isı yalıtımı artık kanunen mecburidir ve yapılması da gereklidir.
Şu anda, 2000 yılından önce yapılmış ve kentsel dönüşüme girmesi gereken konut stokumuz nedir?
Sadece büyükşehirlerimizi göz önünde bulundurursak 9-10 milyon konutun 2000 yılı öncesinde yapıldığını görmekteyiz. Bunların kaç tanesinde ısı yalıtımı yapıldı veya deprem açısından bakıldı mı bilemiyoruz. Bunlar da nüfusun büyük bir kısmına denk geliyor. Şu anda kentsel dönüşüm üzerinde çalışılıyor. Fakat eski bina sayısı çok fazla ve kentsel dönüşüm yapmanın da çeşitli zorlukları var. Mesela, molozların atılması gerekiyor, finansal kaynaklara ihtiyaç var veya imar durumunun değişmesi gerekiyor. Kentsel dönüşüm deprem açısından birinci alternatif. Bir başka alternatif ise binaların yapısal güçlendirmesidir. Yapısal güçlendirmede binayı yıkmanıza gerek kalmadan, kolonları ve kirişleri özel malzemelerle güçlendirerek depreme daha dayanıklı hale getiriyorsunuz. Bu zaten deprem yönetmeliğiyle aynı yönetmelik kapsamında yer alıyor. İkisi de aynı standartlara uyuyor. Dolasıyla yapısal güçlendirilmiş bir bina ile sıfırdan yapılan bir binanın deprem güvenliği aynıdır.
Güçlendirme işlemi yaptığımızda sağlıklı bir binaya ulaşmış olabiliyor muyuz?
Türkiye’de doğru bilinen bir yanlış var. İnsanlar, yapısal güçlendirme yapılan bina yeni bina gibi olmaz diyorlar. Bu doğru değildir. Her iki işlemde de aynı hesaplar yapılıyor. Dolayısıyla siz sıfırdan bir bina da yapsanız yapısal güçlendirme de yapsanız standartlara uyuyorsanız her ikisi de size depremde güvence sağlar. Burada şu konu önemlidir. Her binaya yapısal güçlendirme yapabilir miyiz? Bu sorunun cevabını da alabilmek için uzman firmalar tarafından binanın gözden geçirilmesi gerekiyor. Buradaki analiz sonucuna göre hareket etmelisiniz. Bazen binalar öyle hale geliyor ki yapısal güçlendirme mantıklı olmayabilir. Öyle olunca da binanın yıkılıp yeniden yapılması gerekebiliyor. Dolayısıyla her binaya tek tek bakılması gerekiyor.
Burada güçlendirmeyi doğru yapmak gerekiyor ve bina ile ilgili karar alınırken tarafsız doğru kararın alınması gerekiyor, sanırım.
Tabii ki. Bu konularda bizim yönlendirdiğimiz, standartlara uygun olarak çalışan, yetkilendirilmiş firmalarvar. Onlar analizleri yapıyor ve analiz sonuçlarını bina sahiplerine aktarıyor. Burada çıkan maliyet analizi sonucunda daire sahipleri yeni bina yapmak veya yapısal güçlendirme yapmak arasında kararlarını veriyorlar.
Bu hususlarda bilgilendirme çalışmaları yapıyor musunuz?
Yeni bir kavram olan yapısal güçlendirmeyi kamu kuruluşlarına, belediyelere, sosyal medya üzerinden tüketicilere ve sivil toplum kuruluşlarının organizasyonlarında aktarmaya çalışıyoruz.
Türkiye’de genelde deprem olduğu zaman bu konular ön plana çıkıyor. En son İzmir depreminde tekrar gündeme gelmişti. Bu dönemlerde sizden de bilgi istiyorlar mı?
Türkiye’de deprem olduğunda bizim ve yetkilendirdiğimiz firmaların telefonları sürekli çalmaya başlıyor. Bizlerden analiz yapmamızı istiyorlar. Sonrasında ise ilgi sönmeye başlıyor. Çok az insan bunların gerekli olduğuna karar veriyor. Örneğin İzmir’de deprem olduğunda oradan çok kişi aradı. Birçok binada güçlendirme isteyen insanlar oldu. Ama bunun yanında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin mühürlediği ve yıkılması gereken yerler de oldu.
Bu noktada Müteahhitler Birliği ile görüşmelerde bulunuyor musunuz, ortak çalışmalar yapabiliyor musunuz?
Türkiye’deki otoyol, köprü, havalimanı gibi projelerde Türk müteahhitler çok büyük tecrübeye sahipler. Biz de Türkiye’deki müteahhitlerle iş birliği içindeyiz. MAPEI Group’un dünyada hemen hemen her ülkede bir şubesi var. Yurt dışındaki projeler için ilgili ülkedeki MAPEI organizasyonu devreye giriyor ve onlar iş birliği yapıyor.
MAPEI olarak Türkiye’de üretim çalışmalarınızı aktarır mısınız?
Ankara’da bir fabrikamız var ve çok geniş bir ürün gamına sahibiz. 5 binden fazla ürünümüzle piyasada bulunuyoruz. Bu ürünlerin hepsini burada üretmiyoruz. Fabrikamızda toz ürünler için bir hattımız var, sıvı ürünler için bir hattımız var. Bir de çimento sektörü için bazı özel katkılar üretiyoruz.
Türkiye İtalya ticari ilişkilerin çok yoğun olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu açıdan MAPEI yönetimi Türkiye’ye nasıl yaklaşıyor?
Biz sürekli üretim kapasitemizi arttırıyoruz. Fırsat bulursak yeni yatırımlar da yapabiliriz. Çünkü İtalya’daki merkezimiz Türkiye’ye çok pozitif yaklaşıyor. Bunun birkaç sebebi var. Türkiye’nin genç bir nüfusu var, hızlı büyüyen bir ekonomiye sahibiz. Konut sahibi olmak isteyen bir nüfus var.
Türkiye’nin inşaat sektörüne ihtiyacı var, hem alt yapı da ihtiyacımız var hem de konut kısmında ihtiyaçlarımız var. Metro yapılması gerekiyor ki trafik sorununu çözelim, hızlı tren projeleri var. Bu çalışmaların hepsi bizim gibi şirketler açısından bir potansiyel. Bugün metro projelerinde kullanılan delici makineler (TBM) var. Şu anda Türkiye’de 32 tane TBM makinesi var. Dünyanın hiçbir ülkesinde aynı anda bu kadar makine çalışmıyor. Tünel projesi sadece metroda yok, her projede tünel açılıyor. Bu durum da potansiyeli gösteriyor. TEMMUZ 2021