250 Milyar Dolarlık Yeraltındaki Altını Planlayıp, Üretime Katabiliriz
Altın Madencileri Derneği Başkanı (AMD) Hasan Yücel, Türkiye’nin 6 bin 500 ton altın potansiyelinin henüz 900 tonunu rezerve dönüştürdüğüne dikkat çekerek; “Biz ısrarla yastık altına değil, yeraltına bakalım diyoruz. Yastık altındaki altını sisteme çekmek kolay olmuyor; ama yer altındaki parasal değeri 250 milyar dolarlık altını planlayıp, üretime katabiliriz” çağrısında bulundu.
Türkiye’de madencilik sektörünün önemli unsurlarından birisini de altın madeni üretimi oluşturuyor. Altın tüketiminde dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer almamıza rağmen, üretimindeki durumumuz nedir? Türkiye’nin altın potansiyeli nedir? Bunun ne kadarını rezervine dönüştürebildik? Altın üretimini arttırmak için neler yapmak gerekiyor? Bu soruları Altın Madencileri Derneği Başkanı (AMD) Hasan Yücel’e yönelttik, işte aldığımız yanıtlar.
Yeni madencilik yasasının sektöre etkileri nasıl oldu?
Özellikle çevre standartları, uluslararası standartlar, iş kazaları nedeniyle madencilik sektörü ülkemizde çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Hükûmetler de bu sıkıntıları aşmak için sık sık yeni düzenlemelere ihtiyaç duyuyor. Yeni düzenlemeler yapıldıkça da madencilik yasası yamalı bohçaya dönmeye başladı. İhtiyaç doğdukça da yeni yama yapılıyor. Çünkü madencilik kültürümüz, yapımız, sistemimiz, ruhsat hukukumuz çok eski. Bu çağda, bu yapıyla, bu işin sürdürülebilir olması mümkün değil. Bu yüzden yeni düzenlemelerin yapılması doğaldır. Bu görüşlerimi TBMM çatısı altında Komisyon toplantısında da ifade ettim. Yeni düzenlemeler yeterli midir? Elbette değildir. Türkiye’de madencilik faaliyetlerinin tek çatı altında toplandığı, kararların hızlı bir şekilde alınıp hayata geçirildiği, çevreye duyarlı, iş sağlığı ve güvenliği konusunda sektörün uluslararası normlarda hizmet vermesini sağlayacak derli toplu, sade bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Bununla da iş bitmiyor. Madencilik sektörünün de köklü bir mantalite değişimine ihtiyacı var. Bu yasa sürdürülebilir değil!.
Altın madenciliğinde geldiğimiz nokta nedir?
Bakın ülke olarak, yer altı kaynaklarımızın, madenlerimizin potansiyelinin farkında değiliz. Geçmişte sürekli Türkiye’de büyük maden olmadığı ifade ediliyordu. Ancak bunun şehir efsanesinden ibaret olduğunu sadece altın madeni üretimine bakarak görebilirsiniz. Türkiye, bugün Avrupa’nın en büyük altın üreticisiyiz. Üstelik 6500 ton altın potansiyelinin henüz yaklaşık 900 tonunu rezerve dönüştürdüğümüz halde bu böyle. Sadece 2018 yılında 27,1 ton altın üretildi. Bu rakam, altın üretiminde 2013 yılında 33,5 ton ile kırdığımız rekoru kısa vadede yakalamak ve geçme konusunda umut tazelememize yol açtı. Türkiye’de son 18 yılda 302 ton altın üretilerek, devlete 60 ton altına eşdeğerinde vergi ödendi. Bugüne kadar altın madenciliğine 4.5 milyar dolarlık yatırım yapıldı, 9 bin kişi doğrudan istihdam edildi. Üretimin artması demek, istihdam edilen kişi sayısının iki veya üç katına çıkması demektir.
Altın üretiminde gelecek beklentileriniz nelerdir?
Dünyaca ünlü fizikçi Albert Einstein’ın, “Hayat, bisiklete binmek gibidir. Dengeni koruyabilmen için sürekli hareket etmen gerekir” şeklinde güzel bir sözü vardır. Türkiye’nin ekonomik olarak sağlıklı bir şekilde büyümesi, cari açığının azalması, Einstein’ın deyimiyle ekonomik olarak bisikletin üzerinde dengede durması için her sektörde olduğu gibi altın üretimini de mutlaka arttırması gerekiyor. Çünkü altın finans aracı olarak stratejik bir üründür. Merkez bankanızda altın stokunuz ne kadar çok olursa o kadar güçlü olursunuz. Dünyanın her yerinde geçerli, ortak bir finansman aracıdır. Bugün ekonomik olarak dünyaya hükmeden ABD, Çin ve Almanya altın stokunda ilk üç sırayı paylaşmaları tesadüfü değildir. Altını güvenli liman olarak gördükleri için sığınıyorlar. Ülkemizin bugün 27 ton olan altın üretimini doğru politikalarla bir iki yılda iki katına, hatta 60 tona çıkarma hedefi hayal değildir. Niye değil? 2000 yılına kadar üretimimiz sıfırdı. Bugün 27 ton üretebiliyorsak, yarın neden 60 ton üretmeyelim? Potansiyelimiz var.
Bu potansiyelin üretime dönüşmesinin önündeki engeller nelerdir?
Eğer bu işte başarılı olmak istiyorsak, üretimi sürdürülebilir kılmamız gerekiyor. Potansiyelin rezerve dönüşmesi için altın madenciliğinde aramanın önündeki ciddi engellerin kaldırılması gerekiyor. Özellikle izin prosedürleri, mülkiyet sorunları, orman bedellerinin yüksekliği, projelere olan ilgiyi azaltıyor. İyileştirmeler olmadı mı, oluyor; ancak bunlar yeterli değil. Biz, üreticiler hiç para ödemesin demiyoruz; ödenecek bedellerin hakkaniyetli, madencilik endüstrisinin geliştiği ülkelerdeki uygulamalara benzer uygulamalar yapılsın. Bu sorunların çözümü için birçok alternatif üretilebilir. Biz burada her türlü katkıyı sunmaya hazırız. O yüzden, “Yastık altına değil yer altına bakalım” diyoruz. Yastık altındaki altını sisteme çekmek kolay olmuyor; ama yer altındaki parasal değeri 250 milyar dolarlık altını planlayıp, üretime katabiliriz.
Mithat Beyle görüştüğümüzde özellikle altın madenciliğinde özel sektör kamu iş birliği yapılabileceğini belirttiler. Bu husustaki görüşleriniz nelerdir?
Bakın, yeraltı kaynakları ve madenler kamunundur; biz sadece işletme hakkını alıyoruz. Bu çerçeveden olaya baktığınızda, kaynakları hem korumak hem de verimli şekilde hayata geçirmek, hem kamunun hem özel sektörün görevidir. Kamu sadece idari anlamda değil, teknik olarak da işe hâkim olmalı ki, yanlış uygulamaları önlesin. Kaldı ki, atalarımız boşuna, “Birlikten kuvvet doğar” dememişler. Eğer başarılı olmak istiyorsak kamu-özel sektör, el ele vermeliyiz. Bu konuda Enerji Bakanlığı’na çok iş düşüyor. Çünkü bu işin merkezi Enerji Bakanlığı’dır. İşletme ruhsatları oradan alınıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Enerji Bakanlığı döneminde başlattığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Bakan Yardımcısı Mithat Cansız ve çalışma arkadaşlarının devam ettirdiği, Milli Enerji ve Maden Stratejisi’ni yerinde buluyor ve sektör olarak destekliyoruz. Türkiye’nin 6 bin 500 ton altın potansiyelinin henüz yaklaşık bin tonunu rezerve dönüştürebilmiş durumdayız. Geride kalan maden aramalarına yaklaşık 12 milyar dolar risk sermayesi harcaması gerekmektedir. Bu noktada bakanlık, yatırımcıya yardımcı olabilir. Son dönemde Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü de (MTA) aramalar yapmaktadır, bu aramaların, kalitesi, harcama, hedefleri ve standartları konusunda endişelerimiz var. MTA’nın bütçesel ve teknik olarak özel sektörle işbirliği yapmasının önemli olacağını düşünüyoruz. Büyük yatırımların önünü açacak, maden izin bedellerini makul seviyeye indirecek, maden aramalarını ve yatırımlarını kolaylaştıracak düzenlemeler yapabilir.
Altın madenciliğinde çevre konusunda yapılan çalışmalar nelerdir?
Bir Kızılderili atasözü der ki; “Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.” Türkiye’de de madencilerin bu bilinçle hareket etmeleri gerektiğine inanıyorum. Şunu net bir şekilde ifade edebilirim ki, Türkiye’de altın madenciliğinde özellikle çevre hassasiyeti konusunda kullanılan teknoloji bugün dünya standartlarının da üzerindedir. Yatırımlarımızda ödün vermediğimiz iki konu vardır; onlar da iş sağlığı ve güvenliği ile çevredir. Altın madenciliğinde bu yüzden çevreye verilen zarar minimize edilmiş durumdadır. Bunun şimdi bütün sektöre yaygınlaştırılması gerekiyor. Bakanlık da bunun farkında ve bunu giderecek adımlar atıyor; atılmasında da fayda vardır.
Altın üretiminde siyanür hangi aşamada kullanılıyor?
Altın aramasının diğer madenlerden hiçbir farkı yoktur. Sadece üretim aşamasında siyanür kullanılmaktadır. Ülkemizde ne yazık ki bu konu çok suiistimal ediliyor. Dünyada 130 yıldır kayaların içinde gözle görülmeyecek kadar küçük taneli altınların zenginleştirilmesi siyanür kullanılarak gerçekleştiriliyor. 130 yıldır dünyada herhangi bir altın madeninde, siyanürden dolayı ölen bir insan da yoktur. Altın madenciliğini uluslararası standartlara uygun yaptığınızda sorun yaşanmıyor, çevre de korunabiliyor. Bu kendiliğinden olmadı. Türkiye’deki çevre örgütlerinin de bunda katkısı vardır. O yüzden olaya bütüncül bakarak, mermer olsun, bakır olsun, kömür ve endüstriyel ham maddeler, taş ocağı olsun hepsindeki çevre, sosyal onay, teknolojik olarak altın üretimindeki standartlara çıkarmamız gerekiyor. Bunu yaparsak, madenciliğin Türkiye’deki olumsuz algısını da değiştirebiliriz. Yerli firmalarımızda da bu yönde pozitif yönde değişim başladığını da görüyoruz.
MAYIS – HAZİRAN 2019