2500 yıllık Türk askeri geleneğinin güçlü genetik kodları
Savunma sanayiinde ihracat rakamlarının artışı, yüzleri güldürüyor. Özellikle millileşme politikaları sonrası elde edilen kazanımların değerlendirilmesi, ihracatı daha da önemli hale getiriyor. Bu bilinçle hareket eden Savunma Sanayi Başkanlığı, ihracat rakamlarının üst seviyelere çıkarılması için çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor.
Savunma Sanayii Başkanlığı İhracatı Geliştirme Grup Başkanı Sayın Asuman VANGÖLÜ ile konuyu birlikte ele aldık.
Türk savunma sanayinin ihracat serüveni ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
2004 yılından itibaren yerli üretime yönelik olarak alınan Savunma Sanayii İcra Komitesi kararları ile birlikte yeni ve proaktif bir yaklaşım ortaya çıktı. Esasen dış pazarlara yönelik yoğun faaliyetlerimizin ilk nüvesini bu kararlar teşkil etmiştir. O dönemde ihraç edilecek ürün envanterimiz sınırlıydı. Buna rağmen cesur bir adım atarak önemli uluslararası fuarlarda yer almaya karar verdik. İhracatı geliştirmek hedefiyle, bu alanda öne çıkmış ülkeleri inceledik. Bunu kendi kapasitemiz ve yeteneklerimiz açısından dikkatle değerlendirdik.
2005 yılında, Savunma Sanayinde Milli Katılım fuarı düzenleme yönünde karar alındı. Bu istikamette Savunma Sanayii İcra Komitesi yurtdışı fuarlara katılmak üzere kaynak ayırdı. Bildiğiniz üzere, o dönemlerde yalnızca savunma sanayii firmalarımız yurtdışı fuarlara münferiden katılmaktaydı. Bahse konu kararlar ve devamındaki faaliyetlerle birlikte kısa zamanda ortaya çıkan tablo uluslararası arenada yankı uyandırdı. Bu süreç, bahse konu çalışmaların birçok yabancı firma ve ülke tarafından dikkatle izlenmeye başlandığı bir dönemdir. Esasen bu stratejik olarak planlanmış bir algı yönetimi çalışmasıydı. İhraç edilebilecek ürünümüz azdı fakat uluslararası arenada artık Türkler de var dedirtmek istiyorduk.
Akabinde önemli fuarlarda büyük organizasyonlar gerçekleştirdik ve dikkat çekmek için farklı enstrümanlar kullandık. Örneğin; Kemal Reis Firkateyni 2005 yılında Birleşik Arap Emirlikleri IDEX Fuarı’nda yerli ürünlerimizle birlikte sergilendi. Ertesi yıl Malezya DSA 2006 Fuarı’na Anadolu Ateşi’ni götürdük. Farklı yöntemler de kullanarak dikkat çekmeye başlamış olduk. Artık fuarlarda ciddi seviyelerde resmi görüşme trafiği de oluşmaya başlamıştı. Dünya ve ülke çapındaki yazılı ve görsel medyada Türk savunma sanayiinin hızla artmaya başlayan kapasitesiyle alakalı yayınlar yaptırdık. Bütün bunlar aslında ilk kez deneyimlenen çalışmalardı. Prestijli yabancı savunma sanayii dergilerinde Türkiye Ek’leri yayımlattık. Böylelikle savunma sanayiine yönelik hem iç hem de dış algıyı sağlam bir şekilde oluşturduğumuzu düşünüyorum.
Fuarlardan edindiğimiz bakış açısıyla pazarın nabzını tutmaya başladık ve talepleri yerinde analiz ederek bu noktaları milli firmalarımızın artmakta olan yetenekleriyle birleştirdik. Dolayısıyla bu çalışmalarla, dünya savunma sanayilerinin trendlerine ve konjonktüre göre farklılaşan imalatlarına uyum elde edilmiştir. Bu manası ile son derece önemli adımlardır. Bildiğiniz üzere, savunma sanayileri değişen tehditler istikametinde son derece yüksek teknolojilerle üretim gerçekleştiren rekabeti çetin ve zorlu sektörlerdir.
Bilahare sadece fuarların yeterli olmadığını başka yöntemleri de devreye sokmamız gerektiğini düşünerek, yeni pazarları ve talepleri hedefleyen açılımları başlattık. O güne kadar gidilmemiş ülkelere resmi ihracat ziyaretleri yaptık. Bu ziyaretlerin ilkini 2005 yılında on iki firmamızın katılımı ile yedi günde dört körfez ülkesine (Kuveyt, Katar, Bahreyn, Umman) gerçekleştirdik. Bu anlamda, 2005 yılının Türk savunma sanayii ihracatı bakımından bir dönüm noktası olarak addediyorum. Örneklerini verdiğimiz proaktif yaklaşımlar sonucu Şubemizin adı “Dış İlişkiler ve İhracat Şube Müdürlüğü” olarak değiştirildi. Elbette ki ihracat dediğiniz olgu salt bir rakamdan ziyade, uzun soluklu bir çalışmanın stratejik sonucudur. Bugün kamuoyumuzun gururla izlediği birçok proje daha başlangıç safhasındayken o yıllarda pazarlamaya başlanmış, tohumları atılmıştı.
Bu çalışmalar sonrasında nasıl bir gelişme yaşandı?
Eğer ihracat hedefleniyorsa ürünlerimizde mutlaka çeşitlilik oluşması gerekir. Diğer yandan savunma sanayii üretiminin değişen global taleplere uyumlu olması mecburiyeti de kavranmıştı. Belli bir ülke ve bölge dışında da ihracatımızı arttırabileceğimiz gerçeğini tüm sektör olarak görmeye başladık. Böylelikle hem iç pazarda hem de dış pazarda ciddi bir hareketlilik oluşmaya başladı. Bu süreç ayrıca, bizim açımızdan milli üretim kabiliyetlerimizi daha iyi değerlendirmemizi ve rafine etmemizi sağladı. Türkiye’de yapılan projelerin en başından itibaren ihracat odaklı tasarlanması gerekiyor. Özellikle alt sistemlerde ihracat lisansı konusunun çok önemli olduğu ortaya çıktı. Şu bir gerçek ki, bahse konu üretimin gerek dahile kullanılsın gerekse de dışarıya satılsın teknolojik gelişiminin kesintisiz olarak sürdürülmesi daima yüksek önem arz ediyor. Savunma sanayileri açısından bitmiş bir ürün yoktur. Kullanılırken sürekli geliştirilmesi gereken ürünler yelpazesi vardır. Çünkü bu imalatta benzerlerini yapmak değil, rakiplere karşı üstünlük prensibi esastır.
İhracatı Geliştirme Grup Başkanlığı’nın görev ve sorumlulukları ile ilgili ana hatlarıyla bilgi verebilir misiniz?
İhracatı Geliştirme Grup Başkanlığı yakın zamanda nihai formunu buldu. Kurulduğumuz günden itibaren sektörde kalıcı ve sürdürülebilir ihracat artışının “bütünleşik bakış açısıyla” ele alınması ile mümkün olabileceği bilinci ile çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Savunma Sanayii Başkanlığı kuruluş amaçlarına ve özellikle yeni Başkanlık Sistemine uygun olarak; Ezber Bozan yeni İhracat Politikaları geliştirme hedefi başta olmak üzere, tüm sektöre rehberlik etmek, ihracatçılarımızın önünü açacak radikal yasal düzenlemeler, kararlar ve destekler için paydaşlarla yakın çalışma ortamları oluşturmak ana amacımız. Özellikle küresel arenada kişi, kurum ve kuruluşlarla yapılacak çok boyutlu yeni iş birlikleri sayesinde, global bilgi birikimi ve realitesini ülkemiz lehine kullanmak ve bunların sonucunda savunma sanayii ihracatını sadece rakamsal olarak değil ürün bazlı ve coğrafya olarak da çeşitlendirmek öncelikli görevlerimiz arasında yer alıyor. Saydıklarımın ötesinde savunma sanayilerine rota veren askeri ve politik stratejilerdeki konjonktürel değişimler, ortaya çıkan tehditlerin analizine uygun üretim stratejileri geliştirmek de konularımız arasındadır.
İhracatta bütünleşik bakış açısını biraz açabilir misiniz?
Global oyunda daima topun yakınında olmak diyebilirim. Türk Savunma sanayiinin artık ne türbinde oturmak ne de oyunu gerilerden oynamak gibi bir lüksü yok. Bakış açımızı Türkiye’nin bu alandaki müthiş yeteneklerini rafine ederek global savunma sanayi pazarlarına aktarmak şeklinde de ifade edilebilirim. 2023 hedeflerimiz ile birlikte özellikle de savunma sanayii ihracatı büyük önem kazandı. İhracat kavramının, Kamu ve özel tüm paydaşlarla, kolektif çalışma yöntemi ile fark yaratacak ürünlerle müşahhas hale getirilmesi süreklilik arz eden hedefimizdir. Global ve bölgesel paradigma değişimlerini yakından takip eden bir bakış açısıyla bu çalışmaları değerlendiriyoruz. Özetle kastettiğimiz; Türkiye’mizin bu sahadaki yeteneklerini dünya tedarik zincirinde önemli bir role dönüştürmektir. Özel ve Kamu kuruluşların katılımı yani bütünleşik bakış açısı ile oluşturulmuş bir ihracat stratejisidir.
İhracatı Geliştirme Çalışmaları kapsamındaki temel stratejileriniz nelerdir?
Bu konuda iki temel stratejimiz var. Bunlardan birisi “Doğru ve Güçlü İhracat İletişim Stratejisi” diğeri ise “Tabana Yayılı İhracat Stratejisi”.
Herkesin bildiği üzere pazarda daima boşluk vardır. Fakat o boşlukta bir pazar olup olmadığı dikkatle tahlil edilmesi icap eden bir konudur.
Bu noktada daima iki önemli unsur ortaya çıkıyor. İlki katma değerli üretimlere yönelmek gerekliliği ikincisi ise bu üretimlerin bir felsefesinin olması mecburiyetidir. Yani global pazarda ne talep ediliyorsa o noktalarda konumlanmak gerekiyor. Her iki unsur da küresel ölçekte siyasi/askeri stratejilere uyum kadar üretimde fevkalade yüksek teknolojiyi geliştirmekten geçmektedir.
Bir kısa misalle izah edebilirim. Bugün dünya savunma sanayi üretim felsefelerinde konvansiyonel gerekliliğin vazgeçilmez olduğu bir gerçektir. Bununla beraber konvansiyonel altyapı ve platformların bir kısmının da insansız, küçük yapay zekâ ile çalışan platformlara dönüşmekte olduğu da diğer bir gerçekliktir. Milli firkateyni veya tankı üretirken aynı zamanda insansız otonom küçük hava, deniz ve kara platformlarını da aynı zamanda geliştiriyoruz. Bu değişimleri takip ediyoruz ve sektörümüzle birlikte bu istikamette rotalar çiziyoruz.
Elbette ki diğer yandan ihracatın ancak itibar ile yapılabileceği itibarda ise süreklilik gerektiği de yadsınamaz bir hakikattir. Türk savunma sanayiini/firmalarını bir marka olarak doğru konumlandırmak, aktif itibar yönetimi ile sektörümüzün yurtdışındaki imaj ve algısını bütünleşik olarak yönetmek, lobi faaliyetleri ile yerli ve yabancı paydaş kurum/kuruluşlarla iş birliği projeleri geliştirmek, savunma sektörümüzün küresel ekonomide bilinirliliğini ve saygınlığını arttırmak, kısacası doğru ve güçlü ihracat iletişim stratejisi hayati önem arz ediyor. Doğru ve Güçlü İhracat İletişim Stratejisinin yanı sıra; alışılagelmiş platform ve sistemler yerine fark yaratacak ürün ve alanlara odaklanan, sektör oyuncularıyla birlikte; küresel veya bölgesel kırılganlıklara karşı proaktif imalat kabiliyeti ekseninde şekillenen Tabana Yayılı İhracat Stratejisinin de bizleri hedeflerimizin çok üstüne taşıyacağına inanıyoruz.
Sanayinin gelişim seyri içerisinde KOBİ’lerimiz de destek istiyor. Siz bu konuda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Savunma ihracatı uygulama modelini “Ana Yüklenici” ve “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler” ihracat modeli olarak iki ana koridorda konumlandırıyoruz. Başkanlık olarak KOBİ’lerimizi gizli kahramanlar olarak görüyoruz elbette. Ülkemizin hemen hemen her şehrinden savunma alanında üretim yapan ve uzmanlaşan KOBİ’lerimiz ile kesintisiz iletişim halindeyiz. Ortaya çıkardıkları ürünler ve ileriye dönük hedefleri ile gerçekten sektörümüz adına umut vadettiklerini söyleyebilirim.
Diğer yandan, temel stratejimiz olan ihracat ürün çeşitliliğinin arttırılmasının ancak KOBİ’lerimiz ile mümkün olacağına inanıyoruz. Ürün çeşitliliği hedefimize ana platform ürünlerin yanı sıra daha çok marka olacak ara ürünler ile ulaşabiliriz. Bir ülkeye siz bugün ara ürün vermeye başladıysanız gelecekte platform ürünleri de verebilirsiniz. Bu nedenle, özellikle ihracat ve iş geliştirme süreçlerine insan ve finansman kaynağı ayıramayan KOBİ’lerimize, sonuna kadar destek olmak, Savunma Sanayii Başkanlığımızın ortaya koyduğu Türk savunma sanayii ekosistemi vizyonun güçlendirilmesi açısından da önemle üzerinde durduğumuz bir konudur.
Başkanlık olarak potansiyeli olan ve hâlihazırda kendi imkânları ile ihracat yapmaya devam eden Küçük ve Orta Ölçekli firmalarımızı sadece fason ürün ve malzeme üreticisi olmaktan çıkarıp, kendi markaları ile küresel firmaların doğrudan tedarikçisi haline getirmeyi milli bir görev addediyoruz ki dikkat ederseniz bu noktadaki gelişim son yıllarda belirgin şekilde ortaya çıkmıştır
İhracatta ciddi rakamsal hedeflerimiz de bulunmakta. Bu hedeflere bugünkü yapı ile ulaşabilir miyiz?
Rakamlar, parasal karşılığın ötesinde, hedeflerinize karşı konumunuzu ve seviyenizi ölçen bir parametredir. Böyle bakmak gerekir. Esasen Savunma sanayii ihracatıyla ilgili çok yüksek hedefler oluşturuldu. Bu doğru bir yaklaşımdır. Diğer taraftan, bu hedefle bir iç değerlendirme ve yapıcı tenkit ortamı da ortaya çıkıyor. Yani eksiklerimizi görmek ve gerekli müdahalelerimizi zamanında etkin biçimde yapmak bakımından da önemlidir. Rakamsal hedeflere, bu bakış açısıyla çok da uzun olmayan bir süreçte ulaşabileceğimize inancım tamdır. Türk Savunma sanayi henüz çok genç. Lakin yakın istikbalde büyük umutlar vadeden bir gençten bahsediyoruz. Çünkü iki bin beş yüz yıllık Türk askeri geleneğinin çok güçlü genetik kodlarını taşıyor. Son yirmi yılda sergilemiş olduğu performans milletimizin gururla izlediği sonuçlara dönüştü. Ülkemizin savunma sanayii paydaşlarının dinamizmi bütün dünyada dikkatle izleniyor.
Elbette ki gelişmiş savunma sanayilerinde olduğu üzere, bizde de düzenlemeler icap eden alanlar mutlaka vardır. İleride de olacaktır. Bu neticede son derece dinamik bir süreçtir. Kısa zaman içinde ortaya çıkan potansiyelin dikkatle incelenmesi, ihracat hedeflerine ne kadar yakın olduğumuzu gösteriyor. Bunu memnuniyetle ifade etmek isterim.
Özellikle Batılı ve Çinli firmaların çekici finans modelleri ile birlikte satış yaptığı belirtiliyor, bizde de buna benzer sistem oluşabilir mi?
Bir müzakere masasında elinizin güçlü olması ürünlerin yanı sıra finansal önerilerinize de doğru orantılıdır. Ürünleri aynı anda cazip kredileri paketleriyle önermek elbette ki son derece etkili bir pazarlama metodudur. Biz de bu yönde ilgili paydaşlarımız ile yoğun çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Eximbank ile bunun modellemesi ile ilgili bir çalışma grubu oluşturduk. Birkaç farklı alternatif üzerinde de azami gayretimizi sergileyerek çalışıyoruz. Devletimizin bu yöndeki kararlılığı da hâlihazırda herkes tarafından biliyor. Bahsettiğiniz ülkeler, kredi ve finansman desteğinden ihracat lisanslarına kadar hemen hemen her konuda masaya oturuyorlar. Bir ülke ile masaya oturduğunuzda elinizde teknolojik ve finansal açıdan güçlü bir paket varsa zaten yarı yarıya işi almış sayılıyorsunuz.
Yine başka bir önemli husus ise Devletten hiçbir destek almadan ürün geliştiren ve yurtdışına ihracatını gerçekleştiren özel sektör firmalarımızdır. Bu firmalarımızın yurtdışında daha büyük başarılara imza atmasını istiyorsak ürünlerinin ülkemizde ilgili makamlarca da kullanılıyor olması ya da en azından sembolik olarak bile olsa satın alınmış olması önem arz ediyor. Kullanıma yönelik alışkanlıklarımızı değiştirmemiz ihracat konusunda dinamizmi arttırmak bakımından da diğer bir önemli etkendir.
Son olarak eklemek istedikleriniz…
İhracat faaliyetlerini tek tip bir şablon olarak değerlendirmemeliyiz. Herkesin sıkça sorduğu bir soru var; “ihracat pazarınız neresi?” benim cevabım BÜTÜN DÜNYA.
Yeniden oluşturulan dünya düzeninde, artık Bölge ya da ülke belirtmek ihracat stratejileri açısından doğru değil. Bugün geldiğimiz noktada Dünya artık tek kutuplu değil; yeni ticaret savaşları, ambargolar, bölgesel gerginlikler ve daha pek çok değişkenin etkisi altındayız. Buna göre yeni oluşumlar, yaklaşımlar ve uygulamalar ile yeni stratejiler oluşturmamız gerekiyor. Farklı pazarlara girişler için yeni yöntemler geliştirmeliyiz. Bu nedenle resmi çok iyi anlamak ve özellikle savunma ihracatında oyunu farklı kurmak zorundayız. Sonuç itibariyle Savunma Sanayii Başkanlığı olarak ihracatın ancak itibarla yapılacağı ve bunun da süreklilik arz etmesi gerekliliğiyle çalışmalarımıza ezber bozan yöntemlerle ve kararlılıkla devam ediyoruz.
MAYIS – HAZİRAN 2019