Almanya ve AB için Merkel Sonrası Dönem Kapıda

Çisel İleri, İKV Araştırma Müdürü

Almanya Şansölyesi Angela Merkel 29 Ekim 2018 tarihinde düzenlenen basın toplantısında partisi Hristiyan Demokrat Birlik’in (Christlich Demokratische Union – CDU) liderliğini bırakacağını açıkladı. Şansölyelik görevini, dönem sonuna kadar sürdürecek olan Merkel, Aralık ayındaki parti kongresinde genel başkanlığa aday olmayacak. Şansölye olarak son dönemi olduğunu belirten Merkel, 2021 yılına kadar görevini sürdürmek arzusunu taşısa da, parti liderliğini bırakmasının şimdiden gücünü azaltacağı konuşuluyor. Aslında 29 Ekim’deki açıklamasıyla Şansölye Merkel kendisinden sonraki dönemle ilgili tartışmaların fitilini de ateşledi. 2000 yılından beri CDU’nun liderliğini ve 2005 yılından beri şansölye görevini yürüten Merkel, uzun süredir Almanya ve AB siyasetine yön veren isimdi. Bundandır ki Merkel sonrası dönemde Almanya ve AB siyasetinin nasıl şekilleneceği belirsizliklerin ve popülizmin arttığı bu yeni küresel düzende biraz da endişeyle sorgulanmaya başladı.

Merkel’in Basamakları Çıkışının Hikâyesi

2005 yılından beri Almanya’yı yöneten Angela Merkel pek çok kişi tarafından “sakin güç” olarak tanımlanıyor. Siyasi krizler karşısında soğukkanlı ve ölçülü yaklaşımı nedeniyle Alman seçmeninin kendisine anne anlamına gelen “Mutti” ismini taktığı Merkel, yakın tarihteki en etkileyici liderlerden biri. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya siyasetini şekillendiren Konrad Adenauer, Willy Brandt ve Helmut Kohl gibi önemli figürlerin arasına ismini çoktan yazdıran Merkel siyasete ilk atıldığında kuşkusuz ki kimse onun bir gün Almanya’yı yöneteceğini beklemiyordu. Bir din görevlisinin kızı olarak Hamburg’da doğmuş olmasına rağmen Doğu Almanya’da yetişen, 35 yaşına kadar komünist rejim altında yaşayan Angela Merkel’in, batılı, Katolik Alman erkeklerinin hâkim olduğu CDU’nun başına bir doğulu, Protestan kadın olarak 2000 yılında geçmeyi başarması aslında oldukça şaşırtıcıydı.

Pek çokları, 90’ların sonunda CDU’yu zora sokan mali skandalların ardından dönemin parti lideri Wolfgang Schäuble’nin istifası ve partinin o dönemki ileri gelenlerinin de yıpranması nedeniyle doğan boşluktan istifade ederek lider koltuğuna oturan Merkel’in uzun süre siyaset sahnesinde kalacağını tahmin etmiyordu. CDU’nun başkanlığına giden yolda kendini mali skandaldan sıyıran Merkel, mentörü kabul edilen ve onu kanatlarının altına alarak kabinesinde görev veren Helmut Kohl ile bile ipleri atmayı göze almıştı. Kohl, “benim küçük kızım” olarak isim taktığı Merkel’in bu hareketini ihanet olarak görecek ve ölene kadar affetmeyecekti. Nitekim geçen yıl hayatını kaybeden ve hem Almanya’yı hem de Avrupa’yı birleştiren isim olarak anılan Helmut Kohl’un cenaze töreninde Merkel’in anma konuşması yapması, Kohl’un dul eşi tarafından istenmemişti.

Kasım 2005 yılında hükümetin başına geçen Merkel, karşı karşıya kaldığı en büyük sınamalardan birini Avro Alanı ve Yunanistan borç krizi ile yaşadı. Borç krizinde uzlaşmacı tavrıyla öne çıkan Merkel Atina’yı ziyareti sırasında Hitler bıyıklı posterlerle protesto edilse bile, Şansölye’nin ağzından çıkacak her kelimeye dikkatle kulak kabartılıyordu. Nitekim bu durum AB’nin liderinin de kim olduğunu açıkça ortaya koymuştu. Sonrasında yaşanan Ukrayna ve göçmen krizlerinde de gözler ilk  olarak Merkel’e çevrilecek, orta yolu bulması, sorunları her zaman ki hesaplı ve soğukkanlı yaklaşımı ile çözmesi beklenecekti.

Bugün siyasi kariyerinde geldiği noktada ise Merkel’in daha zorlu krizlerle karşı karşıya olduğunu görmek gerekiyor. Son seçimler, Almanya’nın da diğer AB ülkelerinde farklı olmadığını ve popülizmden nasibini aldığını gösterirken, AB ve liberal dünya düzeni köklerinden sarsılıyor. Bir yanda içerisinde Birleşik Krallık olmayan bir AB entegrasyonu kurulmaya çalışılırken öte yanda ABD Başkanı’nın giderek daha kaotik hale gelen yönetim modelinde, küresel işbirliklerini sürdürmek gerekiyor. Peki, tüm bu toz bulutunun içerisinde Time Dergisi’nin “Bayan Avrupa” ve “yılın kişisi” olarak kapağına taşıdığı Angela Merkel neden siyaset sahnesinden çekiliyor?

Merkel Sonrası Dönemde Almanya ve AB’yi Ne Bekliyor?

Siyasi yorumcular her zaman “kitaba göre”, yani beklenen ve öngörülebilir şekilde hareket eden Merkel’in şansölyelik dönemindeki iki önemli kararının partisinin önceliklerinden farklı olarak alındığına ve şaşırtıcı olduğuna dikkat çekiyor. Bunlardan ilki 2011 yılında Fukişima’da yaşanan nükleer felaket sonrası Almanya’da nükleer enerji santrallerinin kapatılması kararıydı. Diğeri ise 2015 yılındaki mülteci akınında kapılarını yüzbinlerce mülteciye açmaktı. Ancak mültecilere açık kapı politikası belki de bugün Almanya’da CDU’nun ve Merkel’in yaşadığı siyasi krizin en temel sebeplerinden biri oldu.

24 Eylül federal seçimlerinde her ne kadar CDU ve kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (Christlich-Soziale Union in Bayern –CSU) oyların yüzde 33’ünü alsa da daha önceki seçimlere göre oy oranındaki azalma dikkat çekiyordu. 980.000 CDU ve CSU seçmeni Almanya için Alternatif Partisi’ne  (Altenative für Deutschland – AfD) oy vermişti. Uzun süren koalisyon görüşmeleri sonucunda 14 Mart 2018 tarihinde yeniden şansölye olan Merkel, sonrasında yapılan iki eyalet seçiminde de istenilen sonucu alamadı. CSU’nun kalesi kabul edilen Bavyera seçimlerinden, bir önceki seçime kıyasla %10 oranında daha az oyla çıkması, mevcut büyük koalisyonun geleceğinin sorgulanmasına neden oldu.  Son olarak 28 Ekim’deki Hesse eyaleti seçimlerinde de CDU’nun bir önceki seçime kıyasla %10 daha az oy alması bardağı taşırdı. Başarısızlığın faturası Merkel’e ve mültecilere yönelik açık kapı politikasına kesildi.

Başarısızlığın siyasi sorumluluğunu kabul eden Merkel ise 29 Ekim’deki basın toplantısında, aralık ayında yapılacak parti kongresinde genel başkanlığa aday olmayacağını açıkladı. Aynı şekilde, 2021 yılında şansölyelik görevi sona erdiğinde ise bu göreve tekrar talip olmayacağını belirtti. Buna göre aralık ayında CDU’nun başına yeni bir parti başkanı geçecek ve yeni parti programı benimsenecek, partinin yeniden güçlenmesi ve kaybedilen oyların geri kazanılması için çalışacak. Merkel ise hükümetin başı olarak kalmaya devam edecek. Aslında Merkel’in kendi siyasi geleceği açısından büyük bir kumar oynadığını söylemek mümkün.

Bugün zar zor ayakta tutulmaya çalışılan “Büyük koalisyon” her an çatırdayabilir. Son seçimlerde CDU’nun yanı sıra belki ondan da fazla kan kaybeden Sosyal Demokrat Parti (Sozialdemokratische Partei Deutchlands– SPD) oldu. Seçimlere AP’nin eski başkanı Martin Schulz’un liderliğinde giren parti istediği sonuçları alamayınca Schulz’un yerine Andrea Nahles geldi. Ancak bu değişim de partinin eyalet seçimlerinde hezimete uğramasını engellemedi. Merkel’in CDU başkanlığını bırakma açıklamasının ardından koalisyonun Eylül 2019’a kadar süreceğini belirten SPD, sonrası için ise henüz karar vermediklerinin altını çizdi. SPD içerisindeki pek çok ses, koalisyondan ayrılmanın ve yeniden muhalefet saflarına katılarak güçlenmenin daha doğru olacağını dile getiriyor. Böyle bir durum Almanya için, zaten uzun sürede ve güçlükle kurulan koalisyonun dağılması ve erken seçim; Merkel için ise öngördüğü 2021 yılından önce veda anlamına geliyor.

Bir diğer konu ise Merkel sonrası dönemde CDU’nun başına kimin geçeceği. Adaylar arasında CDU Genel Sekreteri Annegret Kramp-Karrenbauer, Jens Spahn, Friedrich Merz isimleri zikrediliyor. Almanya’da kısaca AKK olarak adlandırılan Annegret Kramp-Karrenbauer, Merkel’in politikalarına en yakın isim olarak görülüyor. Hâlihazırda Sağlık Bakanı olarak görev yapan Jens Spahn ise Merkel’in açık kapı politikasının önde gelen muhaliflerinden. 38 yaşındaki Spahn 2002 yılından beri aktif siyaset hayatında ve yükselen genç yıldız olarak görülüyor. Diğer aday Menz ise 2002 yılında CDU’nun parlamentodaki liderliği pozisyonunu Merkel nedeniyle bırakmak zorunda kalmış, partinin muhafazakâr kanadından bir isim. Alman kültürü kapsamında göçmenlerin bu kültürün gereklerini benimsemesi ve asimile olması gerektiğini savunuyor. Aday tablosu, aralık ayındaki seçimler sonrasında partinin başına geçecek ismin Merkel’in siyasi geleceği açısından önemini ortaya koyuyor. Şansölye Merkel’le uyum içerisinde çalışmayacak bir kişinin CDU’nun başına seçilmesinin, bundan sonraki dönemde Şansölye’yi “topal ördek” konumuna düşüreceği söylenebilir.

Merkel’in 29 Ekim’de açıkladığı CDU liderliğini bırakma kararı sadece Almanya’da değil AB içerisinde de yankı buldu. Merkel sonrası dönemle ilgili şimdiden yorumlar yapılmaya başladı. Pek çok kişi bundan sonraki dönemde AB içerisinde Macron gibi liderlerin ağırlığının artacağını belirtse de CDU’nun başına daha muhafazakâr kanattan birinin gelmesi ve partinin Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un çizgisine yaklaşmasından da endişe duyuluyor. Öte yandan önümüzdeki yıl görevi sona erecek olan Jean-Claude Juncker’in yerine Komisyon başkanlığına Merkel’in geçebileceği dedikoduları da şimdiden kulislerde konuşuluyor. Kapalı bir kutu olarak görülen Merkel’in oynadığı siyasi kumar öyle görünüyor ki sadece kendi geleceğini değil Almanya ve AB’nin geleceğini de etkileyecek.