Artan rekabet ve bölgedeki belirsizlikler nedeniyle daha çok çalışmak zorundayız
Kuruluşundan bugüne büyük projelere imza atan Doğuş İnşaat, özellikle inşa ettiği 21 baraj ve hidroelektrik santralle bu alanda ülkemizin en etkili müteahhitleri arasında yer alıyor. 1951 yılında başlayan başarılı yolculuğun bir bölümünü aktarmak için bir araya geldiğimiz Doğuş İnşaat ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Görevli Üyesi ve CEO’su ve Türkiye Müteahhitler Birliği Başkan Vekili Burak Talu sorularımızı yanıtladı.
Doğuş İnşaat, ülkemiz için önem arz eden büyük barajları inşa etti. Konu ile ilgili genel bir değerlendirme rica edebilir miyiz?
Baraj ve hidroelektrik santrali yapımına ilk defa 1958 yılında Konya’daki Apa Barajı ile başladık. Bunu, 1960’larda Bayındır, Selevir, Alakır, Kesiksu barajları takip etti. Bu alandaki çalışmalarımızın ivme kazanması hiç şüphesiz Hasan Uğurlu Barajı ve Hidroelektrik Santrali ile 1971’de başladı. Dünyanın sayılı yeraltı santrallerinden biri olan bu baraj, doğrudan doğruya Türk mühendisi, teknisyeni, işçisi, müteahhidi ve finansman kurumlarıyla hayata geçirilen ilk baraj ve hidroelektrik santrali oldu. Öyle ki, o zamanlar bu proje yabancı basında “Türk Teknolojisi’nde Dönüm Noktası” olarak da çok ses getirmiş. Bu proje, benim hayatım için de bir dönüm noktasıdır aslına bakarsanız. İnşaat Mühendisi bir babanın çocuğu olarak bu sektörle tanışmam çok küçük yaşlarda, babam Gönül Bey’in başında bulunduğu Hasan Uğurlu ve bunu takip eden baraj ve HES şantiyelerinde (Suat Uğurlu, Aslantaş ve Derbent) büyümemdendir. Ben çok şanslıydım ki çocuk yaşta böylesi büyük projelere tanıklık ettim. Çünkü, bu projeler Doğuş İnşaat’ın başarısında önemli bir yere sahip… Aynı zaman dilimi içerisinde hayata geçirilen bu üç proje (Hasan Uğurlu, Suat Uğurlu, Aslantaş baraj ve hidroelektrik santralleri) şirketimizin Avrupa’nın en büyük müteahhitleri arasına girmesini sağladı. Hatta; Aslantaş Barajı’nın başka bir özelliği de var. Bu projeyle Doğuş İnşaat, Dünya Bankası’nın ilk kez yabancı firma ortaklığı koşulunu ortadan kaldırarak kredi anlaşması imzaladığı ilk Türk şirketi oldu.
80’li yıllarda dünyanın en eski barajı olarak bilinen ve kutsal kitabımızda da adı geçen Marib Barajı’nı yeniden inşa ettik. Yemen’in en önemli tarihi yapılarından biri kabul edilen bu barajın yeniden inşaasını 1 yıl gibi rekor sürede tamamladık. Bir dönem ara verdikten sonra yılan hikâyesine dönen ikili protokoller çerçevesindeki projelerle ilgilendik. Doğuş Grubu’nun yatırımcısı olarak hayata geçirdiği çok büyük ve önemli iki baraj ve hidroelektrik santrali projesinin (Boyabat ve Artvin) müteahhidi olduk. Bunlardan Boyabat Barajı’nın geçmişi, aslında tam 62 yıl öncesine dayanıyor. Çünkü, ilk etüd ve araştırma çalışmalarına 1955 yılında başlanmış. Kati projenin tamamlanma tarihi ise 1986’ymış. Ancak, yer aldığı sarp topografya koşulları nedeniyle yapımı bugünlere kadar ertelenen Türkiye’nin en yüksek 5. barajı olan Boyabat’ın hayata geçirilme süreci, Doğuş Grubu’nun enerji sektöründeki yatırım şirketi Boyabat Elektrik Üretim ve Tic. A.Ş.’nin devreye girerek T.C. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan (EPDK) 49 yıllığına işletim lisansı almasıyla başladı. Projenin yüklenicisi olarak Boyabat Barajı’nın yapımına 2008 sonlarında başladık ve 47,5 ay gibi rekor bir sürede projeyi tamamladık. Enerji alanında özel sektörün gerçekleştirdiği en büyük yatırım olarak kabul edilen bu baraj ve hidroelektrik santral, Aralık 2012 itibariyle de elektrik üretimine başladı.
Artvin Barajı ve Hidroelektrik Santrali ise; gerçekleştirdiğimiz en son baraj ve hidroelektrik santrali projesi… Yüksekliği temelden 180 m olan kemer beton ağırlık tipi bu barajın yapımına Ocak 2011’de başladık. Santral, yıllık ortalama 1026 GWh elektrik enerjisi üretme kapasiteli iki ünitesiyle 1 Ocak 2016 itibariyle ise elektrik üretimine geçti.
Protokollü proje kapsamında olan Yusufeli Barajı yapımından neden vazgeçtiniz? Proje, sizler için neden uygulanabilir değildi?
Daha çok devletin yapması gereken bir projeydi diyebiliriz aslına bakarsanız. Şimdilerde de birkaç defa ihaleye çıktı ve çalışmalara devam ediliyor. Açıkçası, biz bu noktada Boyabat ve Artvin barajlarını yapmayı tercih ettik. Şu an yeni baraj ve hidroelektrik santrali proje arayışlarımız devam ediyor. Bu noktada ise ülkemizde büyük projelerin tamamlandığı gerçeğinden yola çıkarak hedefimizin daha çok yurt dışı olduğunu söyleyebilirim.
Bu çerçevede, iş geliştirme çalışmalarınızı yürüttüğünüz ve hedeflediğiniz bölgeler neler?
Pakistan’da bir projeye teklif verdik. Afrika’da arayışlarımız devam ediyor. Nepal’de, Hindistan’da, Kazakistan’da çalışmalarımız var. Bu çalışmaların ülkeler açısından önemli olduğunu ve ülkelerin kendi kaynaklarını değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tabii bu noktada yaptığınız çalışmaların çevreye etkilerinin iyi analiz edilip bu etkilerin minimize edilmesi de oldukça önemli bir detay…
Baraj yapımına yönelik ciddi bir tepki var. Bu konuda farklı lobilerin etkilerinin de olduğu ifade ediliyor. Konu ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Aslına bakarsanız; sadece baraj ve hidroelektrik santralleri değil hayata geçireceğimiz tüm projelerde çevreye etkinin asgari seviyeye indirgenmesi biz müteahhitler için çok önemli bir yükümlülük… Bu sorumluluk, ülkemizin ihtiyaç duyduğu yapıları (özellikle de enerji kaynağı olarak) inşa ederken bizleri daha duyarlı olmaya teşvik ediyor. Bu durum, bizleri barajların yapılmaması gibi bir sonuca götürmemeli tabi… Hakkınız var, bu konuda insanların hassasiyetlerini kullanan lobilerin olduğu bir gerçek… Özellikle dillendirilen petrol, gaz lobilerinin etkilerinden bahsedebiliriz. Çevrecilerin elektrik üretiminin nereden yapılacağı konusunda bir cevabının olması da gerekiyor. Tüm gelişmeler ışığında sadece rüzgar ve güneş ile elektrik ihtiyacınızın karşılanamayacağı gibi bir gerçekle karşı karşıyaysanız ve kendi kaynaklarınız içerisinde bulunan doğal enerji kaynağı sudan faydalanmanız gerekmektedir. Aksi taktirde her geçen yıl artış gösteren enerji ihtiyacınızı karşılayamaz, dışarıya bağımlı olursunuz.
Aktarımlarınız neticesinde geçmiş ile bugünü kıyasladığınızda çevrecilerin itirazlarını göz önünde bulundurursak, özel sektörün de yaptığı hatalar bulunuyor mu?
Eskiden projelerin daha yavaş ilerlediği dönemde daha titiz davranıldığı söylenebilir. DSİ, ülkemizin en köklü kuruluşlarından biridir ve yaptığı çalışmaları da hep başarıyla yürütmüştür. Son dönemde; özel sektör, işlerini yaparken rekabet ortamından ve yaptığı çalışmaları daha erken realize etme isteğinden dolayı sorunlar yaşanıyor olabilir. Bugün yaşanan sorunların üzerinde düşen enerji fiyatlarının etkisinden de bahsetmek mümkün. Yatırımcılar, fiyatların %30-40 oranlarında düşmesinin yarattığı sorunlarla mücadele ediyor.
Doğuş İnşaat’taki görevinizin dışında Türkiye Müteahhitler Birliği Başkan Vekili görevini yürütüyorsunuz. Bu çerçeveden bakarak müteahhitlerimizin yurt dışındaki başarısı ile ilgili sizden bir değerlendirme alabilir miyiz?
Türkiye Müteahhitler Birliği’nin yurt dışında iş yapan ve uluslararası listelere giren 40 üyesi bulunuyor. Her sene dünyanın önde gelen müteahhitlik firmalarının bir önceki yıl elde ettikleri yurt dışı proje gelirleri baz alınarak ENR (Engineering News Record) tarafından hazırlanan “Dünyanın En Büyük 250 İnşaat Firması” listesinde yer alan Türk şirketleri sayısı ile 2016 yılında Çin’den sonra 2015 yılında elde ettiğimiz uluslararası toplam ciroyla dünyada ikinci sıradayız. Ancak bu ikinciliğe rağmen; Türk müteahhitlerin her sene iş hacmi bir önceki yıllara oranla azalıyor. Örneğin, Ekonomi Bakanlığı verilerine göre; Türk müteahhitlerin 2012 ve 2013 yıllarında aldığı yeni iş bedelleri 30 milyar dolar mertebesindeyken, bu rakamlar 2014 yılında yaklaşık 27 milyar dolara ve 2015’te 23 milyar dolara düşerken; 2016’da 12,5 milyar dolar toplam yeni proje bedeliyle en fazla düşüşü yaşamıştır. Ümidimiz, bu rakamların önümüzdeki dönemde artması ve müteahhitlerimizin daha fazla yeni proje alması yönünde… Ayrıca, Arap Baharı ile gelen sürecin bu duruma ciddi bir etkisinin olduğundan bahsetmek de mümkün. Bu sebeple, Türk müteahhitlerinin aktif ve yoğun olarak iş yaptıkları Libya, Irak, Suriye gibi bazı pazarları kaybettik. Diğer taraftan petrol fiyatlarının düşüşüne paralel olarak; bu kaynaklara sahip olan ülkelerdeki iş potansiyelimiz de düştü. Yaşanan bu daralma sonrası artan rekabet ile birlikte yurt dışı pazarlarda var olmak ve iş yapmak daha da zorlaştı.
ENR listesinde Türk müteahhitlerin sayı olarak Çinlilerden sonra ikinci sırada bulunduğunu ancak elde ettikleri yurt dışı gelirlerinin yabancı müteahhitlere oranla çok düşük olduğunu belirttiniz. Bu listede bir üst lige geçmek mümkün mü?
ENR’ın “Dünyanın En Büyük 250 İnşaat Firması” listesinde yaklaşık 32,1 milyar dolar uluslararası ciroyla İspanyol bir müteahhit birinci sırada; 24,5 milyar dolarla ise Alman bir mütehhit ikinci sırada yer alıyor. Bunları, yaklaşık 19,3 milyar dolar uluslararası ciroyla Çinli bir müteahhit takip ediyor. Listede yer alan 65 Çinli müteahhidin uluslararası toplam cirosu 100 milyar dolara yakınken; listede yer alan 40 Türk şirketinin uluslararası toplam cirosu 23 milyar dolar… Ayrıca, Türkiye’deki inşaat firmalarının büyük bir kısmı holding çatısı altında bulunuyor ve çatı altında inşaat dışında enerji ve gayrimenkul gibi faaliyet alanları da yer alıyor. Bu nedenle, tam olarak inşaat cirolarını da ölçmek pek kolay değil. Doğuş İnşaat’ta ise; durum farklı. Her ne kadar Doğuş Grubu çatısı altında yer alsak da Doğuş İnşaat olarak yalnızca müteahhitlik alanında faaliyet gösteriyor ve buradan elde ettiğimiz uluslararası ciroyla bu listede yer alıyoruz. Doğuş Grubu’nun altında gayrimenkul ve enerji sektörleri de var. Ancak faaliyetler ayrı ayrı firmalar üzerinden gerçekleştiriliyor. Doğuş İnşaat, 450 milyon dolarlık uluslararası gelirle 2016 yılında bu listede 146., Türk müteahhitleri arasında ise 17. sırada yer alıyor. Yurt içi operasyonlarımızı da dahil ettiğimizde; yıllık ciromuz 850 milyon doları buluyor. Daha üst seviyelere çıkmamız için Türk firmalarının birleşmesi şart… Dünyada da bu durum hep böyle… Firmalar birleşerek büyümüşler.
Türk müteahhitlerin yurt dışında uzmanlaştığı bir alan var mı?
Yurt dışında belirli bir alanda uzmanlaşan Türk müteahhitlerimiz elbette var. Örneğin TAV, havalimanları konusunda uzmanlaşmış bir firmadır. Tekfen, Gama ve Üstay endüstriyel projelerde uzman… Doğuş, Yapı Merkezi ve Gülermak’ın özellikle metro konusunda uzmanlaştığını söyleyebiliriz. Doğuş İnşaat olarak Türkiye’deki metro projelerimiz dışında Bulgaristan, Hindistan ve Suudi Arabistan’da metro yapıyoruz. Buralarda ortaklarımız da var ama yeterlilik, Doğuş İnşaat’ın. Kendi açımızdan baraj, metro ve yol konusunda gerekli yeterliliğe sahibiz. Yeterliliğimiz doğrultusunda da projelere talip oluyoruz.
Kaybettiğimiz pazarlardan en çok Rusya pazarı konuşuldu. Bu konuda bir iyileşmenin söz konusu olduğu söyleniyor. Rusya pazarı ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Pazarı tamamen kaybetmedik. Ancak ilişkilerimizin sekteye uğradığı bir dönem yaşadık. İlişkilerimiz yeni yeni düzelmeye başladı. Tabi Rusya’ya uygulanan ambargolar, yeni işlerin ortaya çıkmasını engelliyor. Bu sıkıntılar giderildiği taktirde; Rusya’da Türk müteahhitlerin yapacağı daha çok işin olduğunu söyleyebilirim.
Türk müteahhitler, iş potansiyelini artırmak için yeni pazarlara yönelebilir mi sizce?
Şu an Orta Asya ve Ortadoğu’da işlerimiz devam ediyor. Bu bölgelerde petrol fiyatlarındaki düşüş, iş potansiyelini elbette ki olumsuz yönde etkiliyor. Kuzey Afrika’da işler almaya devam ediyoruz. Özellikle Cezayir ve Fas’ta Türk müteahhitler olarak oldukça etkiniz. Bölgenin gerçekleri doğrultusunda dur kalklar yapıyoruz. Bir dönem iyi oluyor, bir dönem kötü… Oralarda para durumunu ve politikayı iyi takip etmek gerekiyor. Doğu Avrupa’da işler yapmaya çalışıyoruz. Biz Bulgaristan’dayız, Gülermak Polonya’da iş aldı. Ayrıca yakın zamanda Hindistan’da metro işine başladık. Vietnam pazarı ile de yakından ilgilendiğimizi söyleyebilirim. Kuzey Avrupa’da ihalelere teklif veren, oraları zorlayan Türk müteahhitlerimiz de var.
Bir dönem Japon firmalar Türkiye’de yaptığı çalışmalar sonrası, Türk firmalarla üçüncü ülkelerde iş yapmak istediklerini beyan ettiler. Bu konuda yeni gelişmeler oldu mu?
Bu konuda çalışmalar yapılıyor. Ancak elbette ki zaman alıyor. Mesela, biz Japonlarla Ukrayna’daki Borispol Havaalanı’nı yaptık. Japon kredileri ile hayata geçirilen projelere bugün başlansa bile projeler üç-dört yılda anca şekillenebiliyor. Japonlar zaten gelip inşaatını yapmıyorlar. Çoğunlukla kredisini verip makina ve ekipman satıyorlar. Bizim gibi diğer Türk müteahhitler de farklı coğrafyalarda Japonlarla işbirliği yapıyor.
Doğuş İnşaat olarak kurumsal sosyal sorumluluk alanında ne gibi çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Şeffaflık, adalet, sorumluluk ve hesap verebilirlik ilkeleri çerçevesinde toplumsal değer ve amaçlarla örtüşen, ekonomik ve sosyal kalkınmayı destekleyen çalışmalar yürütüyoruz. Bu gayeyle, 2012 yılında tamamen gönüllülük esasına dayanan dünyanın en büyük kurumsal vatandaşlık girişimi Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin bir parçası olmuştuk. Her sene sosyal sorumluluk alanındaki etkimizi ölçümlemek için İlerleme Raporu yayınlıyor, iş süreçlerimizi bu çerçevede her geçen gün geliştiriyoruz. Şimdiye kadar iş yaptığımız ve bulunduğumuz her bölgede; dürüst, gerçeğe uygun, etik bir bakış açısıyla çalışanlarımıza karşı saygılı, hukuk ve her türlü mevzuata uygun olarak hareket etmeyi çok önemsedik. Ayrıca, 2012 yılından bu yana da Etik ve İtibar Derneği üyesiyiz.
Faaliyet alanlarımız gereği; Türkiye’de ve dünyanın farklı coğrafyalarında projeler gerçekleştiriyoruz. Bulunduğumuz her bölgenin sosyo-ekonomik ve çevresel koşullarını daha ileriye taşımak için çalışmalar yapı-yoruz. Örneğin; 2002-2007 yılları arasında çeşitli ulaştırma projelerini hayata geçirmek üzere Fas’taydık. Fas, UNESCO tarafından dünya mirası listesine eklenerek koruma altına alınan Argan ağacı ile bilinen bir ülke… O zamanlar, proje güzergahında bulunan Argan ağaçlarını korumak için Fas Orman İdaresi işbirliğiyle projemizin güzergahını değiştirmiştik. Ayrıca, 75 hektarlık alana Argan ağacı ekimi gerçekleştirmiştik. Daha önce, Sinop-Boyabat Tünelli Geçiş Yolu’nun yapımı esnasında da, ormanları korumak ve yerleşim alanlarında toprak kaymasını önlemek için yol güzergahındaki köy ve civarlarında yüksek kesimleri azaltmış ve jeografik olarak katmanlı fliş yataklarda yan dolgular inşa etmiştik. Çevreye duyarlı bir diğer çalışmamız ise; Boyabat Barajı ve Hidroelektrik Santrali inşaatı esnasında hayata geçirdiğimiz Doğal Atıksu Arıtma Tesisi… Yapımına İzmir’de devam ettiğimiz Star Ege Rafinerisi ‘Deniz Yapıları’ projemiz kapsamında ise; doğal yaşamı korumak için çok önemli bir çalışma gerçekleştirdik. Projenin yer aldığı sahanın bir bölümünde denizin akciğerleri olarak tanınan Posidonia Oceanica isimli nesli tükenmek üzere olan bir bitki bulunuyor. Suyun içinde yer alan inşaat sahası ve bitki sahası arasına silt perdesi adı verilen bir perde koyarak bu bitkiyi koruma altına aldık. Bu çalışma için de çok ciddi bir bütçe yarattık.
Şirketimizin bu alandaki çalışmaları yalnızca çevre ile sınırlı değil… Örneğin; Bulgaristan’da gerçekleştirdiğimiz ilk metro projesi esnasında Akva Kalide arkeolojik alanının ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından, eski Roma havuzlarının üzerine yapılmış hamamın restorasyon çalışmalarını desteklemiştik. Bulunduğumuz bölgelerde ve yaptığımız projelerle; tarihi eserlerin korunması, iş sürecinde yeraltından yerüstüne çıkarılan eski eserlerin kültürümüze kazandırılması konusunda da hassasiyetimizi devam ettireceğiz.
İnşaat müteahhitliğinde en önemli unsurun “insan” olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, eğitim hiç şüphesiz en çok destek verdiğimiz alanlardan biri… Üniversitelilere ilham vermek için birçok etkinliği destekliyoruz. Ayrıca, ekonomik zorluklar nedeniyle minik öğrencilere eğitime uygun ortam sağlayamayan ihtiyaç sahibi okulların dersliklerinin yeniden inşa edilmesi, öğrenciler için sosyal alanların yaratılması, eğitim araç gereçlerinin sağlanması hususlarında da okullara destek veriyoruz.
Öte yandan; Doğuş Grubu’nun “Doğuş’tan İyi Bir Gelecek” teması ile yürüttüğü birçok kurumsal sosyal sorumluluk projesinde de Doğuş İnşaat olarak yer alıyoruz. Bunlardan ilki; cinsiyet eşitliği ve kadınların ekonomik alanda güçlendirilmesini hedefleyen “İş’te Eşitlik Mentorluk Programı”. Program çerçevesinde Yönetim Kurulu Başkanımız Gönül Bey, ben ve şirketimizin üst düzey diğer profesyonellerinin de mentor olarak içerisinde bulunduğu Doğuş Grubu üst düzey yöneticileri mentorluk yapıyor. Program, grubumuzdaki kadın profesyonelleri hedefliyor. Çapraz eşleştirmeler ile mentor ve kadın profesyoneller buluşturularak onlara kariyer, kişisel ve sosyal alanlarda kendilerini geliştirme imkanı sağlanıyor.
Doğuş Grubu’nun bir diğer projesi ilkokul 4. sınıf öğrencilerine yönelik gerçekleştirilen “3 Kumbara Finansal Okuryazarlık Eğitim Programı”. Küçük yaşta öğrencilerin harçlıklarını yönetebilmeleri için farkındalık oluşturmayı ve paranın amaç değil araç olduğunu öğretmeyi hedefleyen bu program dahilinde; Türkiye’deki çeşitli illerdeki ilkokullar ziyaret edilerek hem öğrenciler hem de veliler bu alanlarda bilinçlendiriliyor. Program, öğrencilerin hedeflerini plana dönüştürebilmeleri, istek, ihtiyaç, birikim, tasarruf, gelir, gider ve paylaşım gibi kavramları öğrenmeleri ve bütçe yapabilmelerini amaçlıyor. Hatta, İzmir Alsancak Salih İşgören İlkokulu’na bu kapsamda ben de gitmiştim.
Yine grubumuz tarafından yürütülen ve bizim destekçisi olduğumuz “Bugün Günlerden Yarın” isimli proje ise üniversiteli gençleri kendi başarı hikâyelerini yazmaya teşvik etmek ve kariyer planlarına destek olmak amacıyla gerçekleştiriliyor. Bu kapsamda; öğrencilere ilham vermek amacıyla Elazığ’daki Fırat Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde bulunmuştum. Açıkçası, başka hayatlara dokunmak ve gençlerin gözlerindeki o başarma arzusunu görmek beni de çok heyecanlandırıyor.
Grubumuzun sosyal sorumluluk konusunda farklı alanlarda gerçekleştirdiği daha birçok projesi var: “Oyunda Kal”, “Rüzgarın Çocukları”, “Yaşa Devam”, “Sanata Bi Yer”, “Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası”, “DOKU”, “Bodrum Müzik Festivali” ve “Göbeklitepe”…