Bilgi birikimi, teknoloji ve Türk zekâsıyla başaracağız
Ülkemizin gelişimi için sanayicilerimiz dört koldan üretmeye ve ürettikleri ürünleri yurtdışı pazarlara ulaştırmaya çalışıyor. Bu zorlu yolculukta yılmadan yoluna devam eden sanayicilerimizden biri olan Tayaş Gıda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kazım Taycı, yaşadıkları güçlüklerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Tayaş Gıda hakkında bilgi alabilir miyiz?
Tayaş Gıda, %80-85 oranında ürettiklerini ihraç eden ve %15-20 oranında yurtiçi pazarına üretim yapmakta olan bir firma. Bünyesinde 1100 kişi çalışmakta. Yaklaşık olarak 55.000 metrekare kapalı alan içerisinde üretim faaliyetlerimizi gerçekleştiriyoruz. Günlük, sevkiyata hazır 230 ton ürün kapasitemiz var. Global anlamda 115 farklı ülkeye ihracat yapmaktayız. 2016 yılında Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin istatistik verilerine göre Türkiye’nin en fazla ülkeye ihracat yapan 5’inci firması seçildik.
Hangi ülkelere satış gerçekleştiriyorsunuz?
Satış yapmakta olduğumuz başlıca ülkeler öncelikli olarak komşu ülkelerimiz. Yani Ortadoğu coğrafyasındaki komşu ülkeler. Bütün Afrika kıtası diyebilirim. Avrupa’da güçlü olduğumuz ülkeler var. Özellikle Almanya, Fransa, Romanya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya gibi ülkelerde oldukça güçlüyüz. Uzakdoğu bölgesinde Japonya, Çin, Vietnam, Tayland, Kore, Kamboçya, Myanmar, Nepal gibi ülkelerde gayet iyiyiz. Hindistan ile birtakım mevzuatsal problemler yaşıyoruz. Aslında bu mevzuatsal problemleri yaşamıyor olsak orada da çok güçlü bir konuma gelebiliriz.
Amerika’da çok iyiyiz. New York da kendimize ait bir ofisimiz var. Amerika’daki bütün büyük zincir mağazalar ile lokal mağazalar ve etnik pazar dağıtımı olan firmalarla çalışmalarımız devam ediyor. Amerika öncelik verdiğimiz pazarlarımızdan bir tanesi diyebilirim. Güney Amerika bölgesinde son 6-7 yıldır ciddi anlamda faaliyetlerimiz var. Buradaki ülkelerin aslında birçoğu kapalı ekonomiye sahip ülkeler. Buralarda da ciddi anlamda mesafe kat ettiğimizi söyleyebilirim. Arjantin, Şili, Kolombiya, Ekvator, Venezüella, Panama, Dominik Cumhuriyeti, Nikaragua, Porto Riko gibi ülkelerde ürünlerimiz satılmakta ve buradaki faaliyetlerimiz devam etmekte.
Yurtdışı operasyonlarınızda nasıl bir iş modeli uyguluyorsunuz?
Bölgedeki etkin fuarlar çerçevesinde bu bölgede bu işle uğraşan insanlarla tanışmaya ve buluşmaya çalışıyoruz. Karşımızda doğru ve iyi bir partner var ise devamında o ülke insanının bizim üretmekte olduğumuz ürünlere yönelik istek ve talepleri nelerdir, bunları anlamaya çalışıyoruz. Bugün bir Uzakdoğu ülkesine baktığınız zaman şeker oranı oldukça minimize edilmiş, aromaların daha ön planda ve baskın olduğu, farklı aromaların arandığı bir profille karşılaşıyorsunuz. Ama Ortadoğu ülkelerine baktığınızda şeker ve tatlı oranı daha yüksek isteniliyor. Bu bölgelerde reçetelerimizi buna göre uyarlıyoruz. Uzakdoğu ve Avrupa pazarlarında ambalajların biraz daha sade ama içindeki ürünün niteliğini ve niceliğini iyi anlatan birtakım görseller tercih edilirken, Ortadoğu, Türkiye Cumhuriyetleri ve Balkanlarda daha renkli daha gösterişli tasarımlar tercih edilmektedir.
Avrupa ve Amerika’nın vazgeçilmezlerinden bir tanesi keskin tatları ve keskin aromaları seviyorlar. Ama bir Ortadoğu daha yağlı daha sütlü daha karamelli tatları seviyor. Uzakdoğu ülkeleri Avrupa ve Amerika’daki meyvelerden biraz daha farklı meyve anlayışları var. Aynı zamanda Uzakdoğu’da kullanmakta olduğunuz ambalajın materyal yapısının da farklı olması lazım. Özellikle Pasifik ülkelerinde nem oranının ve sıcaklığın çok yüksek olmasından dolayı ürünü korumakta kullandığımız materyallerin mikron kalınlıkları, yapışma özellikleri daha farklı oluyor. Dolayısıyla bu kadar çok ülkeye cevap verebilmek o ülkenin kültürel yapısını, damak zevklerini, görsel zevklerini iyi özümsemekten geçiyor. Ayrıca o taleplere cevap verebilecek nitelikli ürünler yapmaktan geçiyor.
Tabi bu kadar ülke bu kadar farklı tat bu kadar ambalaj üretimde verimliliği olumsuz yönde etkiliyor. Ama biz diyoruz ki bütün dünyaya ürün satabilen, özellikle şekerleme grubu dediğimiz ürünlerde başarılı ve baskın olan bir firma olmak istiyoruz. Mümkün olduğu kadar pazar çeşitliliğimizi geniş tutmak istiyoruz.
Üretim tesisinizde tam kapasite çalışılıyor mu?
Yılın 12 ayında % 87 oranında verimlilikle çalışıyoruz diyebilirim.
Ağırlıklı olarak ihracat yapan bir şirketsiniz. Sektörde yaşadığınız sorunlar nelerdir?
Biz üreticiler ihracat yaparken ciddi anlamda mevzuatsal problemlerle karşılaşıyoruz. Mesela bugün ithalat ve ihracat işlemlerinde karşılaştığımız birçok zorluklarımız var. Dâhili işleme izin belgesinden, kapasite raporlarından, yatırım teşvik belgenizden bunlara yönelik birtakım düzenlemelerde bürokrasi ile çok zaman kaybediyoruz. Mevzuatlar ile çok fazla uğraşıyoruz. İthal etmekte olduğumuz ürünlerle ilgili zaman zaman çok farklı problemlerle karşılaşıyoruz. Mesela sürekli ithal etmekte olduğumuz bir yağı farklı farklı laboratuarlarda farklı farklı sonuçlarla çıktığını görüyoruz. Çıkan sonuçlardan hangisine göre mevzuatın işlem yapacağı noktasında tıkanıklık yaşıyoruz. Bu ve buna benzer birçok sorun yaşıyoruz. Yurtdışına fuarlara gidiyoruz. İhracat yapabilmemiz adına, kendimizi tanıtabilme adına devletimiz ve hükümetimiz gerçekten olağanüstü teşvikler vermekteler.
Ayrıca, Tayaş Gıda Turquality kapsamında yer alıyor. Bunlarla ilgili, mevzuata uygun çalışmaları yapıyoruz. Fakat mevzuatı uygulamak o kadar zor ki bu yönde çok güçlük çekiyoruz. Yani dünyanın herhangi bir ülkesinde bir tanıtım çalışması yapıyorsunuz ve bu çok meşakkatli bir uğraş. Ama herhangi bir belgenin eksik olmasından dolayı harcanmış yüz binlerce doların geri ödenmesinde ciddi anlamda sıkıntılar yaşıyoruz. Yurtdışında fuarlara gidiyoruz. Bu fuarlarda en ufak bir eksiklik görüldüğünde, bir evrak ve dökümantasyon ile ilgili teşviklerin geri alınması gündeme geliyor. Yine pazar araştırması noktasında arkadaşlarımızın uçak biletlerinden, kalacakları otellerden, binecekleri taksiye kadar birçok teşvikler var. Fakat uygulama kısmında o kadar zorluk çekiyoruz ki teşvik cazibesini kaybediyor. Bürokratlar sorumluluk alma, inisiyatif alma noktasında ciddi şekilde temkinliler, tedirginler.
Yurtdışı pazarlarda hangi markalarınızla yer alıyorsunuz?
Tayaş Gıda bünyesinde 40’ın üzerinde markamız var. Bu markalarımızın bölgesel olarak tercih edildiği farklı lokasyonlar var. Yani bir markamız bir ülkede çok sevilirken diğer bir ülkede o kadar tercih edilmeyebiliyor. Markaların gelişimi ve ürünlerin şekillenmesi de yine bu kadar çok farklı pazara hizmet etme aşkımızdan oluşmuştur. Bizim yaklaşık 45 markamızın 25-30 tanesi çok aktif hareket eden markalar. Bu markalarımız içerisinde en fazla tercih edilen Damla ismindeki markamızdır.
Yeni ürünlere yönelik yatırımlarınız var mı?
Yeni yatırımlarımız var. Ciddi büyük yatırımlar yaptık. Önümüzdeki bir yıl içerisinde iki farklı kategoride yaklaşık 6 tane yeni markayı piyasaya sunmuş olacağız. Bu yeni markalarımızın altında 30’a yakın yeni barkotlu ürün üreteceğiz. Bunların çalışmaları devam ediyor.
2017 yılında ne kadarlık bir büyüme hedefiniz var?
Tayaş Gıda olarak yapmış olduğumuz yeni yatırımların ve yeni ürünlerin katkısıyla 2017 yılında bir önceki seneye göre yaklaşık %25 oranında bir büyüme hedefliyoruz. 2016 yılında da bir önceki seneye göre %9’luk bir büyüme gerçekleştirdik.
Yabancı sermayenin size ilgisi nasıl?
Aslında son on yıldır çok ciddi manada bir ilgi var. Ortadoğu’daki fonlardan, yurtdışında hacim olarak bizden çok daha fazla üretim yapmakta olan bazı firmalardan, bu doğrultuda teklifler aldık. Tayaş Gıda tam bir aile şirketidir. Sırasıyla dedemiz ve babamızla birlikte başlayan bu sanayicilik serüvenimiz 3. jenerasyon olarak bizlerle devam etmekte. Bu doğrultuda baktığınızda istemiş olduğumuz şartlarda ve cazip koşullarda bir ortaklığa ya da bir birleşmeye her zaman açığız. Ama şirketi tamamen devretme, satma konusunda burada biraz daha değerlerimiz ön plana çıkıyor. Biz Tayaş Gıdayı ve Tayaş Gıda çatısı altında bulunan markalarımızı dünya genelinde çok daha farklı ve iyi yerlere getirmenin mücadelesi içerisindeyiz. Bu anlamda daha kat edeceğimiz çok mesafe var. Biz aslında ülke olarak uluslararası ticaretin içerisinde halen çok başlardayız ve çok yeniyiz.
Bununla ilgili bir örnek vermek gerekirse sektörümüz 2016 yılında 2,3 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirdi. Bugün İtalya’daki büyük bir üretici firmanın tek başına 8 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirdiğini söyleyebilirim. Bende diyorum ki bizim bu adamlardan ne eksiğimiz var. Bilgi birikimi, teknoloji, hırs ve gayret noktasında eşit şartlardayız. Onlar bizlerden daha önce yola çıkmış olabilir. Fakat bugün bilgi birikimi, teknoloji ve Türk zekâsıyla çok yakın tarihlerde bu kadar fazla olan aralıkların, makasların kapatılabileceğine inanıyorum. Türkiye olarak daha yolun çok başındayız. Sektörümüzü ve firmamızı uluslararası anlamda ilerletebileceğimiz önümüzde daha çok uzun yollar var. Belki bir satış işlemini çok daha ilerleyen yıllarda dünya genelinde uluslararası pazarlarda ciddi anlamda bir pay alma noktasındayken düşünebiliriz. İşte o zamanki satış gerçek değerleriyle birlikte yapılmış bir satış olacaktır.
Mesela ülke olarak biz diyoruz ki neden bir otomobil üretmiyoruz. Bugün gerçekten bir otomobili üretmek, dünya pazarında bu kadar çok üreticinin ve markanın arasında yer bulabilmek çok zor bir durumdur. Fakat bunun haricinde örneğin bizim bulunduğumuz şekerli mamuller gibi bir sektörde Türkiye’de çok ciddi bir bilgi birikimi ve teknolojik alt yapı oluşmakta. Biz burada biraz daha desteklenmiş olsak ve bürokrasi, mevzuat, ‘yapmam ya beklesin ya’ diyen zihniyetten kurtulup da bunun yerine daha ucuz daha rahat finans kaynaklarına ulaşabildiğimiz, daha uzun vadeli borçlanabildiğimiz kaynaklar elde ederek, çok ciddi yatırımlarla dünya pazarında çok büyük paylar sağlayabiliriz. Bir otomobilde dünya pazarında bu şekilde pay almamız kolay kolay sağlanabilecek bir durum değildir. Çok zor bir yol, fakat burada kolay yollarda var. Başka sektörlerde çok hızlı yol alabileceğimiz durumlar söz konusu. Her ne kadar rekabetten bahsetmiş olsak da, inovasyon ve geliştirme ile çok bakir pazarlar, keşfedebileceğimiz pazarlar ve katma değeri yüksek pazarlara ulaşabiliriz. Bu açıdan baktığımızda sektörümüzün ihracat konusunda katlamalı bir şekilde büyüyebileceğine inanıyorum.
Son olarak eklemek istediğiniz bir mesajınız var mı? Biz öncelikle sanayici, üretici ve ihracatçıyız. Bu ülkenin öncelikle sanayicisine ve ihracatçısına sahip çıkması ve onları koruması gerektiğine inanıyorum. Mesela turizm ülkemizin önemli gelir kaynaklarından bir tanesi. Ama baktığınızda turizmdeki gelirimiz bir pamuk ipliğine bağlı olabiliyor. Yani ülkemiz Ortadoğu’nun en sıcak bölgelerinden bir tanesi. Etrafımızdaki komşu ülkeler ve Türkiye üzerinde farklı planların olması sebebiyle buradaki gelirimizin çok hassas dengelere bağlı olduğunu görüyoruz. Mesela sezon öncesinde iki patlama ile bütün rezervasyonlar iptal olabiliyor ve insanlar gelmekten çekinebiliyor. Bunun haricinde körfez ülkeleri gibi petrollerimiz yok. Maden ve minareller konusunda da dünya pazarında çok kıymet bulmuş ya da ülkeye çok büyük gelir oluşturan bir madenimiz ya da minarelimiz yok. Geriye tek bir şey kalıyor o da üretmek. Bu ürettiğimizi de yurtiçinde birbirimize satmakla değil ihracat yapmakla katkı sağlamak. Bu ülkenin ekonomisinin büyümesi, insanlarının refah seviyesini arttırabilmesi, demokrasisini ve siyasetini daha iyi iyileştirebilmesi için en önemli argüman gelir seviyesidir. Bu geliri iyileştirmenin tek bir yolu var. O da üretmek ve ürettiğinizi de ihraç etmektir. Bu ülkedeki ihracatçı sanayicinin çok önemli olduğunun farkına varmamız gerekiyor ve bu anlamda gerekli desteğin verilmesi gerektiğini düşünüyorum.