Çin’in kendi çelik sektörünün zararlarını sonsuza kadar finanse etmesi de mümkün değil

Türkiye çelik sektörü tüm olumsuzluklara rağmen gelişimine devam ediyor. Özellikle ülkelerin kendi üretim hattını korumak için geliştirdiği önlemler sektörü oldukça zorluyor. Anti-damping, korunma önlemi ve telafi edici vergi soruşturmaları gölgesinde gerçekleştirilmeye çalışılan ihracat konusunda yaşadığımız sorunları dile getiren Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ali Pandır, sorularımızı yanıtladı.

Sektörün devlet tarafından desteklendiği yönündeki intiba ve bu çerçevede uluslararası pazarlarda yaşanan sorunlar, ABD’de Türk çelik firmalarından Erdemir ve Çolakoğlu’na vergi uygulanmamasının avantajlarını ve bu sürece nasıl gelindiği ile ilgili bilgi verir misiniz?

Türkiye çelik sektörü tamamı özel sektör kimliğine sahip üreticilerin yer aldığı ve serbest piyasa mekanizmasına göre faaliyet gösteren bir sektördür. AB ile ülkemiz arasında imzalanan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Anlaşması gereği, çelik sektörünün devlet yardımı alması mümkün değildir. 

Türk çelik sektörü kendi kaynaklarına sahip ülkelere göre daha yüksek hammadde ve enerji maliyetlerine sahip olmasına rağmen kalite ve güvenilirlik açısından dünya piyasalarında olumlu bir imaja sahip, dünyanın hemen her bölgesine ihracat yapabilen ve kalite beklentisinin yüksek olduğu piyasalarda önemli varlık gösterebilen bir sektördür.

Türk çelik sektörünün ihracat performansı nedeniyle zaman zaman ihraç pazarlardaki yerli üreticiler, soruşturma açılması istemiyle kendi hükümetleri nezdinde girişimde bulunabiliyor. Korumacılık önlemlerinin arttığı son birkaç yılda bunu sıklıkla yaşadık. Küresel pazarların daralması, dünyanın en büyük çelik üreticisi olan ve çoğu kamu kuruluşu niteliğindeki Çinli üreticilerin agresif ihracat politikasıyla dünya piyasalarını istila etmesi, ülkeleri kendi çelik sanayilerini korumak için çeşitli ticari önlemlere başvurmaya itti. Bu girişimler zaman zaman yerli üreticilerin baskısıyla Türkiye’yi de kapsama aldı ve ülkemiz çelik sektörüne yönelik çeşitli soruşturmalar ve davalar gündeme geldi.

Özellikle önemli ihraç pazarlardan olan ABD’ye yapılan sevkiyatlarla çelik boru ve sıcak saca yönelik soruşturmalar geldi. Bu soruşturmalar daha önce de belirttiğimiz gibi ABD’deki yerli üreticilerin baskısıyla, onların kar marjlarını korumak amacıyla haksız yere açılmış soruşturmalardı.

Bu soruşturmalara karşı Ekonomi Bakanlığımız;  Çelik İhracatçıları Birliği, Türkiye Çelik Üreticileri Derneği gibi kuruluşlar ve yerli üreticilerle diyalog içinde kararlı ve etkili bir mücadele yürüttü.  Türk çelik sektörünün teşvik almadığı, damping yapmadığı ve tüm bu davaların haksız olduğu her platformda dile getirildi. Sektörün bu gerçeği göstermekle ilgili bir sıkıntısı yok ancak baskılar karşı tarafın doğru bir değerlendirme yapmasını engelleyebiliyor ya da geciktirebiliyor. Sektörümüzün bu konudaki haklılığı ABD Ticaret Bakanlığı’nın aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 7 ülkeden ithal edilen sıcak saclara yönelik başlattığı soruşturmanın ön sonuçlarının açıklanmasıyla da kanıtlanmış oldu; Türk çelik firmalarının teşvik almadıklarına karar verildi ve herhangi bir vergi oranı hesaplanmadı. Davanın nihai sonucunun da bu şekilde çıkmasını bekliyor ve hali hazırda süren diğer soruşturmalara da örnek olmasını umuyoruz. Türk çelik sektörü bu davalar sonucunda devletten teşvik almadığını kanıtlıyor ama soruşturmalar ve davalar uzun sürüyor, ihracat zorlaşıyor ve yavaşlıyor.

Son yıllarda hız kazanan ticaret soruşturmaları çerçevesinde ülkemize karşı yaklaşık 30 soruşturma veya önlem söz konusudur. Yeni açılan soruşturmaların birçoğunun önlemsiz tamamlanacağına inanıyoruz. Ancak yaklaşık 20 adet kesin önlemin vukuu bulduğunu ifade edebiliriz. Bununla beraber, bahse konu önlemlerin yaklaşık yarısı korunma önlemi (safeguard) olup, tüm ülkelere karşı yerel sektörü korumayı amaçlayan bir uygulamadır. Başka bir ifadeyle safeguard önlemi ülke veya firma bazlı olmayıp, çelik sektörü büyük sıkıntıda olan ekonomilerin geçici pazar kapatma çalışmasıdır.

Koruma eğilimi tek bir ülkeye özgü de değil. Dünya genelinde çelik sektörü olan hemen hemen tüm ülkeler yerli sanayilerini korumak için çeşitli önlemlere başvuruyor. Az önce de belirttiğim gibi Türk çelik sektörü bu girişimlere karşı haklı ve doğru gerekçelerle kendini savunuyor. Ancak sektörün durumunu olumsuz etkileyen başka bir husus Türkiye ekonomisine benzer ülkeler ile kıyaslandığında benzer seviyede koruma önlemlerinin hayata geçmemesi, iç piyasada, başta Çin ve Rusya kaynaklı haksız ve adil olmayan bir rekabetle karşı karşıya kalınmasıdır.

Çin’in sektör üzerindeki negatif etkisi ile ilgili bir değerlendirme yapar mısınız?

Bugün Çin’in etkilemediği bir ülke ya da sektörün varlığından söz etmek mümkün değil.  Küresel çelik sektörü bir yılı aşkın bir süredir, Çin kaynaklı gelişmelerin olumsuz etkilerini yaşıyor.

Son 15 yılda dünya çelik sektörü Çin’de benzeri görülmemiş bir ölçek ve hızdaki kalkınma hamlesinin etkisiyle önemli bir büyüme göstermiş, hem üretim hem kapasite bu dönemde neredeyse ikiye katlanmıştı. Ancak ekonomik büyümesi yavaşlama eğilimine giren Çin’de çelik tüketiminin azalması, yalnızca Çinli üreticiler için değil hatta belki onlardan daha çok diğer üreticilerin sorunu haline geldi.

Tüketimin azalmasıyla birlikte Çinli üreticiler agresif bir ihracata yöneldiler. 2015 yılında Çin 110 milyon ton çelik ihracatı yaptı. Bu Türkiye’nin üretiminin yaklaşık 3,5 katıydı. Çin’in ihracat politikasıyla ilgili sorun, serbest piyasa mekanizmalarına riayet edilmemesi. Çinli üreticiler devlet desteğini arkalarına alarak maliyet gözetmeksizin piyasalara mal vermeye devam ettiler, ediyorlar. Çin’in sürdürülemez ve yıkıcı etkileri olan uygulamaları dünya genelinde çelik ticaretini zorlaştıran önlemleri beraberinde getirdi. Çelik sektörü hem Çin’den yapılan ithalat artışının hem de ihraç pazarlarında gündeme gelen korumacı önlemlerin ve düşük mamul fiyatlarının negatif etkilerini yaşadı. Türkiye çelik sektöründe dampingli fiyatlarla haksız bir rekabet yürüten ithalatçı ülkelere karşı, dünya genelinde olduğu gibi benzer önlemlere ihtiyaç duyuluyor.

Çin’in iç tüketimi muhtemelen 2016 yılında da azalmaya devam edecek, Çin’in ihracata yönelttiği kapasite artacak, bu durumun yarattığı negatif etkiler sürecektir. Diğer yandan küresel çelik sektörü açısından bu durumun uzun süre böyle devam etmesi, Çin’in kendi çelik sektörünün zararlarını sonsuza kadar finanse etmesi de mümkün olmayacaktır. Önümüzdeki yıllarda kapasite kısıntılarının gündeme gelmesi beklenmektedir.

Ulusal büyük projelerde yerli ürünlerin kullanımı ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

Türkiye’de çok büyük altyapı projeleri yürütülüyor ve planlanıyor. Bu projeler doğaları gereği sıklıkla gündeme gelen, hayata geçirilen projeler değil. Ülkemizin gelişim hamlesi bakımından sürükleyici bir rol üstlenen bu projelerde, rekabet konusundaki kural ve düzenlemeler gözetilerek, yerli ürünlerin kullanımının artırılması, ekonomimiz için büyük önem taşıyor.

Kamu ihalelerinde yerli üretime fiyat avantajı sağlayan bir uygulama var ancak 30 milyon doların üzerindeki devlet ihalelerinin ihracat teşviklerine tabi olduğuna ilişkin bir düzenleme de bulunuyor. Bu büyük projelerin hepsi de 30 milyon doların üzerinde olduğu ve bu kapsamda Türkiye’ye gümrüksüz mal getirilebildiği için uygulamada bir çelişki ortaya çıkıyor.

Erdemir’in gelecek planlarından bahseder misiniz?

Erdemir Grubu olarak “dünya klasında bir şirket” olma hedefiyle çalışıyoruz. Dünya klasında şirket derken, dünyanın ölçek anlamında en büyük çelik üreticilerinden biri olmaktan, fiziksel olarak dünyanın her yerinde var olmaktan bahsetmiyoruz.

Biz Erdemir Grubu olarak mutlu paydaşlar yaratan, sektörün öncüsü, herkesin çalışmak ve iş yapmak istediği, en iyi kaliteyi makul fiyatla sunan, en iyi iş yapış biçimlerine sahip şirketlerinden biri olmak istiyoruz. 2020 vizyonumuz olarak adlandırdığımız bu hedef doğrultusunda 5 yıllık stratejik bir planı uygulamaya koyduk. Çalışmalarımızı da bu doğrultuda yürütüyor, süreçlerimizi ve organizasyonumuzu operasyonel mükemmelliyeti yakalayacak yönde yeniliyoruz.

Ülkemizin uzun vadeli hedeflerine ulaşması için katma değerli ürünlere ihtiyacı var. Biz de ürün yelpazemizde katma değerli ürünlerin payını üretimini artırmayı amaçlıyoruz. İnşaat, altyapı,  boru profil gibi alanlara dönük sıcak sac ürünlerinin oranını %35’e,  katma değeri daha yüksek endüstriye dönük galvanizli ya da soğuk sac gibi ürünlerin oranını %65’e yükseltmeyi amaçlıyoruz. İkinci Galvanizleme Hattı yatırımımız sürüyor. Ar-Ge merkezimiz yüksek katma değerli ürünlerin üretimi doğrultusunda çalışmalarına başladı. Başka şirketlerin yapmadıklarını yapmayı, üretmeyi hedefliyoruz. Bu sürecin meyvelerini 5-10 yıl sonra alacağız. Önümüzdeki dönemde odaklanacağımız konulardan biri de kaynaklarımızın en etkin şekilde kullanımıyla, sürdürülebilir gelişme ve düşük bir çevresel ayak izi doğrultusundaki çalışmalarımız olacak.  Erdemir ve İsdemir’de üretim süreçlerimizde kaynaklarımızın daha verimli kullanımı için gerçekleştireceğimiz kapsamlı bir yatırım programı için Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan  (EBRD) 75 milyon Avro tutarında kredi aldık.  Her iki fabrikamızda en iyi uygulamaları benimseyerek, üretim süreçleri sonunda açığa çıkan demir-çelik gazlarının ve atık ısının tamamını yeniden kullanmayı amaçlıyoruz. Son model teknolojiye sahip yüksek fırınlarımızda üretim süreci sırasında toplanan yüksek basınçlı gazları kullanıp elektrik üretimi gerçekleştiren tepe basıncı genleşme türbinlerine yatırım yapacağız.  Verimli, güvenli, çevreye duyarlı, yüksek kaliteli bir üretim süreci sağlama ve sürdürme yönündeki çalışmalarımız devam edecek.