Dünya Ekonomik Forumu’ndan Yansımalar

Sema Gençay ÇAPANOĞLU

İKV Kıdemli Uzmanı

Dünya Ekonomik Forumu 100’den fazla ülkeden yaklaşık 3 bine yakın siyasetçi ve iş dünyasından liderlerin katılımıyla 17-20 Ocak 2017 tarihlerinde her yıl olduğu gibi Davos’ta gerçekleşti.

Dünya Ekonomik Forumu her yıl dünyanın küresel, bölgesel ve endüstriyel gündemini şekillendiriyor ve işbirliği faaliyetleri için önemli yaratıcı güç niteliğinde bulunuyor. Düzenlendiği kasabanın ismiyle, “Davos Zirvesi” olarak anılan ve bu yıl 47’incisi gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’nun ana teması Duyarlı ve Sorumlu Liderlik” idi. Bu yılki zirve küresel iş birliğinin güçlendirilmesi, ekonomik büyümenin canlandırılması, piyasa kapitalizminin düzenlenmesi ve 4’üncü Sanayi Devrimi’ne hazırlanma konularına odaklandı.

Davos Zirvesi’nde, yükselen popülizmden küresel ekonomik görünüme kadar pek çok konu 400’den fazla oturumda tartışıldı. Yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın ve Brexit’in sıcak konuların başında geldiği zirveye 30’dan fazla devlet başkanı ve başbakan da katıldı. Xi Jinping, Çin’in Davos’a katılan ilk devlet başkanı oldu. İngiltere Başbakanı Theresa May, eski ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroshenko ve Rusya Başbakan Yardımcısı Olga Golodets da Davos’a katılan liderler arasındaydı. Türkiye’den de Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci zirveye katıldı. Mehmet Şimşek düzenlenen bir oturumda, cumhurbaşkanlığı sistemi ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Dünya Ticaret Örgütü Genel Direktörü Roberto Azevedo, IMF Başkanı Christine Lagarde, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol, BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Genel Direktörü William Lacy Swing ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Genel Direktörü Guy Ryder gibi pek çok önemli isim de zirveye katıldı.

Donald Trump ve Xi Jimping, Küreselleşmenin İki Zıt Kutbu

ABD’de yeni Başkan Donald Trump’ın göreve başlaması dünya ekonomi ve siyaset sahnesinde bir dönemin kapandığı ve yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor ve her şey ABD’nin eski Başkan Obama dönemindeki 8 yıl boyunca olduğundan epey farklı olacak gibi görünüyor. Trump yönetiminin ABD ve tüm dünya için neler getireceği henüz netlik kazanmadı. Ancak yeni başkan ayağının tozuyla imzaladığı kararlarla ülkenin geçmiş kazanımlarını bir çırpıda silmeyi hedefliyor. Zirveye katılan eski ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da ABD’nin bu yeni durumu karşısında şu ifadelerle yapılması gerekenleri özetledi: Önümüzde iki seçenek bulunuyor: ABD oluşan belirsizliğe rağmen bütün ülkelerin birbirleriyle bağlarını güçlendirmesi ya da yeni gelişmelerin yaratacağı başarısızlıklarla çözülmeye gitmek. Biden bütün ülkelerin bu konuyu çok iyi değerlendirmeleri gerektiğine dikkat çekti.

Davos Zirvesi’nin açılışında gerçekleşen oturumda konuşan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de sözleriyle zirveye damgasını vurdu. Xi Jinping konuşmasının gündeminde küreselleşme karşıtlığıyla mücadele ve Çin ekonomisine güven inşası vardı.  Küreselleşmenin şiddetli savunucusu olan Jinping, Batı’nın geri adım atma eğilimine karşın küreselleşmenin insanların yaşamlarını iyi yönde değiştirme gücü olduğunu savunarak, dünyada yaşanan birçok sorunun küreselleşmeden kaynaklanmadığına işaret etti. Bu mesaj başta Alibaba’nın kurusucu Jack Ma olmak üzere diğer Çinli liderler tarafından da tekrarlandı. ABD’nin de günümüzde yaşadığı sorunlar için küreselleşmenin suçlanmaması gerektiğini belirtilerek, ülkede yaratılan zenginliğin bütün Amerikalılara yardım için kullanılması yerine boşa harcandığı ifade edildi.

Çin Yeni Dünya Liderliğine Oynuyor

ABD ve Avrupa’nın bir kısmında korumacılık eğilimlerinin hâkim olduğu ve küreselleşmenin yanı sıra  serbest ticaret tehdit altında bulunduğu bir ortamda Çin yeni dünya düzeninin lideri olarak ortaya çıkmaya hazırlanıyor. 1,3 milyar nüfusa sahip olan Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve 2016’da dünya büyümesinin 39’unu sağladı. Çin Devlet Başkanı’nın bu yıl ilk defa Davos Zirvesi’ne katılması ülkenin dünya ekonomi ve belki de siyaset sahnesine giderek daha fazla katıldığını gösteriyor. Xi Jinping Çin’in küreselleşmenin dünyada sadece bir kesimi değil herkesi kapsayacak şekilde gelişmesi için çalışmaya hazır olduklarını açıkladı ve korumacılıktan kimsenin kazançlı çıkamayacağının da altını çizdi.      

Trump’ın daha göreve gelmeden Trans Pasifik Ortaklık Anlaşması’na (TPP) son vereceğini açıklamasından  farklı olarak Xi Jinping ülkelerin çok taraflı ticaret anlaşmalarını tehdit eden korumacılığa karşı durmalarını ve birbirleriyle bağlantılı şekilde büyümenin sağlayacağı karşılıklı kazancı kavramaları gerektiğine vurgu yaptı.  Jinping dünya tarihine bakıldığında insanlığın medeniyet yolculuğunun kolay olmadığını ancak sorunların insanlığın ilerlemesine engel olamayacağın belirterek şikâyet etmek, başkalarını suçlamak ya da sorumluluklardan kaçmak yerine birleşip zorluklarla mücadele edilmesi çağrısında bulundu.

Çin sadece dünya ticaret ve büyümesinde rol oynamakla kalmıyor aynı zamanda son dönemde temiz enerji konusunda da gelişme gösterdi. Yenilenebilir enerji kaynaklarına büyük yatırımlar yapan ülke, iklim değişikliği ile mücadele hedeflerini de takip ediyor. Xi Jinping İklim Değişikliğine ilişkin Paris Anlaşması’nın uygulanmasındaki küresel sorumluluklarını yerine getirecekleri taahhüdünde bulundu. Jinping ülkesinin sürdürülebilir kalkınmayla birlikte öngörülen ekonomik reformları gerçekleştireceğini ve yüksek ekonomik büyüme düzeyini sürdüreceğini belirtti.

Brexit için Olumlu bir Bakış Açısı Yakalanabilir mi?

Davos Zirvesi’nde de gündeme olan diğer bir konu ise Brexit’ti. Britanya Başbakanı Theresa May Brexit planlarını ortaya koymak üzere Davos’ta bulunuyordu.

May, AB’den ayrılma kararıyla Britanya’nın Birliğe sırtını dönmediğine işaret ederek, Britanya’nın bir Avrupa ülkesi olduğunu ve Avrupalı mirasıyla gurur duyduğunu ancak her zaman Avrupa’nın ötesine bakan bir ülke olduklarını ifade etti. Serbest piyasa, serbest ticaret ve küreselleşmeyi savunduklarına dikkat çeken May, Britanya’nın küresel ticarette dünya lideri olacağını savundu. Küreselleşmeye ilişkin değerlendirmelerde bulunan May, çalışanların küreselleşmeden iş kaybı ve ücretlerin düşmesi endişesiyle korktuğuna dikkat çekerek, serbest ticaret ve küreselleşmenin herkes için çalıştığından emin olunması gerektiğini belirtti.

ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger da zirvede Britanya’nın AB’den ayrılmasına ilişkin olarak pozitif bir bakış açısı getirerek bu gelişmenin bölgenin yeniden yapılanmasını sağlayacağını belirtti. Brexit’in yaratıcı bir şekilde kullanılarak. Atlantik ortaklığında Avrupa ve ABD için yeni roller yaratılabileceğine işaret etti. Kissinger, “akıllıca” bir Brexit’in Avrupa’yı Amerika ile tekrar yakınlaştırabileceği ve Batı’yı yeniden tanımlayabileceğini belirtti.

Herkes için Temel Gelir Hayal mi?

ABD’de Trump’ın seçilmesi, Brexit oylaması. ve dünyada yükselen milliyetçi akımlar gelir eşitsizliğini konusunu da Davos’un gündeminde ön sıralara taşıdı. Oxfam direktörü Winnie Byanyima daha fazla eşitlik için çağrıda bulunarak dünyada 8 kişinin servetinin dünyanın yaklaşık yarını oluşturan en fakir 3,6 milyar kişinin gelirini karşılayabileceği tespitinde bulundu. Dünya milliyetçi ve küresellik karşıtı hareketlerle karşı karşıya bulunurken Dünya Ekonomik Forumu’nda da bu akımlara karşı geliştirilebilecek eski bir yöntem olan zenginliğin yenden paylaşılması seçeneği de değerlendirildi ancak bu dağılımın gönüllü mü yoksa vergiler yoluyla zorunlu bir şekilde mi yapılacağı ya da daha bilinen bir model konusunda ülkeler arasında fikir ayrılıkları bulunuyor. Faturayı kimin ödeyeceği önemli bir konu. Liderler bunun ne şekilde gerçekleştirileceği konusunda anlaşamasa da refahın paylaşılması gerektiği, aksi halde popülist sonuçlar yaratacağı katlanılacağı konusunda fikir birliği içinde bulunuyorlar. 

Nitekim IMF Başkanı Christine Lagarde da zirvenin bir oturumunda gelirin yeniden paylaşımı konusu üzerinde durarak, bu konuya ilişkin politikaların uygulamaya geçirilmesi için önemli bir fırsat zamanı olduğunu, gelir eşitsizliğini azaltılması için gelirin yeniden paylaşımının gerektiğini ifade etti. Dünyada 3,6 milyon fakir bireyin daha iyi gelir ve günde iki öğün yemek yiyebilme kaygısı taşıdığına işaret etti. Kalkınmanın desteklenmesi için küreselleşmeye küreselleşmeden vazgeçilmesinin yanlış bir yaklaşım olduğunu vurgulayan Lagarde, küreselleşmenin iş alanlarının azalttığını iddia etmenin durumun sebeplerini araştırmak yerine kolaya kaçmak olduğunu savundu. 

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da yaşam standartlarının iyileştirilmesi için vergilerin artırılması gerektiğini belirterek, herkesin yaşam standartlarının birlikte artış göstereceği bir dünyayı hedeflediklerini ve aşamalı olarak adil bir vergi sisteminin uygulanması gerektiğini ortaya koydu.   

Dördüncü Sanayi Devrimi Dünyada Eşit ve Kapsayıcı Büyümeyi Sağlayabilecek mi?

Geçen yılki Davos Zirvesi’nin ana teması Dördüncü Sanayi Devrimi bu yılki zirvenin de önemli konularından biriydi. Dördüncü Sanayi Devrimi, toplumlar hazır olsun ya da olmasın bütün hızıyla hayatımıza giriyor. İçinde bulunduğumuz bu dijital çağda, yapay zekâ ve otomasyon iş dünyasında zaman zaman meslekleri ve iş alanlarını alt üst ederken bu gelişmelere karşı kırılgan toplumların bununla nasıl baş edeceği önemli bir sorun haline geliyor.   

Dördüncü Sanayi Devrimi’ne hazırlanmanın anahtarı bu devrimin temel aldığı teknolojilere daha fazla yönelmeye dayanıyor. Ancak bu teknolojilerin de herkese fayda sağlayacak şekilde tasarlanması büyük önem taşıyor. Davos Zirvesi’nde iş dünyası ve teknoloji liderleri, gelişen teknolojinin refahı artırırken bir yandan da daha fazla yoksulluk ve fırsat açığı yaratma riski bulunduğunu ortaya koydular. ABD’de faaliyet gösteren Salesforce şirketi başkanı Marc R. Benioff bu konuya parmak basarak bu nesil teknolojik gelişmelerin “dijital göçmenleri” artırabileceği uyarısında bulundu.  Yine ABD’li Infosys şirketi CEO’su Vishal Sikka da ileri teknolojilerin yoksul toplumlar yaratmamasına özen gösterilmesi gerektiğini, bunun için de yeni teknolojiler eski iş ve görevlerin yerini alırken çalışanların yeni gelişmelere adapte edilmelerine yönelik eğitime önem verilmesi gerektiğine işaret etti. Esasen, inovasyonun ve yeni teknolojilerin geliştirilmesinde eğitimin önemi ve bu yolla toplumda eşitsizlik ve marjinalleşmenin önüne geçilmesi konuları eskiden beri gündemde ancak Dördüncü Sanayi Devrimi ile hızlı ve derin bir boyut kazandı. Eğitimin ve girişimciliğin bu mücadelede önemli araçlar olduğunu belirten Infosys şirketi CEO’su Sikka, ancak bunun için yapılanların yeterli olmadığını belirtti.   

Öte yandan Hindistan’da Reliance Industries şirketinin başkanı Mukesh Ambani Dördüncü Sanayi Devrimi’ne giden yolda teknolojinin kendisinin toplumu kapsayıcı ve eşitleyici rol oynadığını savunarak buna örnek olarak da Hindistan’da hızla büyüyen e-ticareti ve dijital parayı gösterdi. Ambani, Hindistan gibi büyük ülkelerde eğitimin yayılmasının en hızlı yolunun teknoloji aracılığıyla olduğunu belirterek, teknolojilerin kapsayıcı olmaları için sadece bir kesiminin değil toplunun her kesiminin bundan fayda sağlayacak şekilde tasarlanması gerektiğini savundu.  

EY CEO’su Mark Weinberger birçok iş alanında otomasyon ve teknolojik değişimlerin zorlu bir dönüşüm sürecinden geçeceğini belirterek bu süreçte birtakım işlerin yok olurken teknolojinin birçok işi kendi içindeki çeşitli görevler açısından olumlu yönde değiştireceğini ifade etti. ABB CEO’su Ulrich Spiesshofer de sorumlu ve stratejik bir şekilde düzenlendiği takdirde uzun vadede istihdam, refah ve otomasyonun bir arada uyumlu bir şekilde gelişeceği mesajını verdi. Oxford Üniversitesi’nden Ngaire Woods, Dördüncü Sanayi Devrimi’nin olumsuz etkilerine karşı hazırlıklı olmak ve bunun yaratabileceği sorunlarla mücadele etmek amacıyla liderlerin her an tetikte olmaları gerektiğini ve ortak bir görüş ve değerler sistemi oluşturulmasına ihtiyaç bulunduğunu ortaya koydu.

Yine temel kavram globalleşme, Dördündü Sanayi Devrimi’nin yıkıcı etkilerine karşı korunmada araç olarak önümüze çıkıyor. Bunun için de, Çin’den State Grid Corporation şirketi başkanı Shu Yinbiao’nun ifade ettiği gibi, daha fazla uluslararası işbirliğine ihtiyaç olduğu da zirveye katılan liderler tarafından vurgulanıyor.

Davos Zirvesi sonuçlanırken zirvede tartışılan konular hiç gündemden düşmeyeceğe benziyor. Akıllarda kalan sorulardan biri ise yeni dünya düzeninin nasıl olacağı. 1930’lardaki gibi ulusal çıkarların yükselişi mi söz konusu olacak? Davos’ta toplanan liderlerin genelde hemfikir olduğu nokta bunun bu şekilde olmaması ve küreselleşmenin korunması gerektiği yönünde. Ancak küreselleşmenin reforme edilmesine ihtiyaç bulunduğu da göz ardı edilmiyor.