Eskişehir ile ilgili hayallerim hala bitmedi

Belediye başkanlığında 4 dönemdir başarılı bir şekilde görev yapmanın en önemli nedenini Eskişehir halkının kendisini iyi tanıması olarak özetleyen Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, “Eskişehirli beni tanır, bilir, ben de onları tanırım ve belediyeden nasıl bir hizmet beklediğini bilirim. Birbirimizi anlar ve severiz” şeklinde tanımlarken, “Ben göreve gelmezden önce Eskişehir sıradan bir Anadolu şehri ve Porsuk Çayı, dünyanın en kirli akarsularından biriydi ve içinde sivrisinek larvaları bile yaşayamıyordu. Sonrasında yaptığımız çalışmalarla Türkiye ve dünya şehirlerine örnek olacak şekle büründü. Eskişehir benim için çok değerlidir. Onun daha iyi, daha güzel, daha yaşanılası bir şehir olması için, çocukluğumda, gençliğimde kurduğum hayallerden hiç vazgeçmedim ve bir çoğunu hayata geçirdim. Hayaller bitti mi derseniz, hayır bitmedi. Daha yapacağım çok iş var. Örneğin şimdilerde çöplerden elektrik enerjisi üretiyoruz. Oysa güneş gibi, rüzgar gibi yenilenebilir enerji üretecek tarlaları da çoğaltarak, kömürlü termik santral akılsızlıklarına son vermenin yanı sıra gençlerin yaratıcılıklarını geliştirecek, köyleri kalkındıracak projelere ait düşüncelerimi hayata geçireceğim” dedi.

Akademisyen kimliğiniz ile gerçekleştirdiğiniz çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkan Anadolu Üniversitesi sizin için ne ifade ediyor?

Yılmaz Büyükerşen: Anadolu Üniversitesi kendi bağrından çıkardığı 5 üniversite (Osmangazi, Eskişehir Teknik, Bilecik Şeyh Edebali, Kütahya Dumlupınar, Afyon Kocatepe) ve Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış yüz binlerce mezunuyla çok büyük bir yapı. Benim için de kuşkusuz çok değerli bir eğitim kurumu.

Benim de ilk öğrencilerinden olduğum, sonrasında Akademi Başkanlığını yaptığım Eskişehir Ticari İlimler Akademisi, 1982 yılında Anadolu Üniversitesi’ne dönüştü. Kuruluşundan 1993 yılına kadar da üniversitenin kurucu rektörlüğü görevini yürüttüm. Bugün Yunus Emre Kampusunun bulunduğu alanda kum ocakları bulunuyordu. Hem fiziki mekân olarak hem de üniversite olmanın ayrıcalığını yansıtması açısından, kum ocaklarının bulunduğu o alanı bugünkü haline getirmek elbette kolay olmadı. Diğer taraftan, Türkiye’de ilk kez Açıköğretim Fakültesi’ni kurduk. Açık Öğretim Fakültesi’nin bugün 1 milyon 400 bin kayıtlı öğrencisi ve 2 buçuk milyon civarında mezunu bulunuyor. Türkiye’de üniversite okumak konusundaki haksız rekabeti bir nebze olsun çözmek konusunda önemli bir işlevi yerine getirdiğine inanıyorum.

Anadolu Üniversitesi, diğer üniversitelerin içinde bulundukları şehirlere yaptıkları olumlu katkıların belki de çok daha fazlasını Eskişehir’e yapmıştır. Eskişehir de bu olumlu katkıyı çok iyi değerlendirmiş, şehir bugünkü modern ve yenilikçi kimliğini kazanmıştır. Eskişehir bugün tüm Türkiye’de “Üniversite şehri” “öğrenci şehri” olarak anılıyorsa, bu karşılıklı ilişkinin sonucudur. Bilmem dikkat eder misiniz, bugün üç büyük il dışında, Açıköğretim hariç örgün eğitim yapan üniversite sayısı ve de öğrenci sayısı bizden çok daha fazla olan şehirler var. Ancak onların hiç biri “üniversite kenti ya da öğrenci kenti” olarak anılmıyor. Üniversitelerde yeni öğretim yılı başlıyor. Göreceksiniz ki Eskişehir, 700 bin kişilik kocaman bir üniversite kampusu gibi olacak yine.

Şu ifadeyi hep kullanıyorum, benim için ailemden sonra en değerli şeylerden biri Eskişehir, diğeri de Anadolu Üniversitesi ve Açıköğretim sistemidir.

Türk Eğitim Sistemindeki sorunların çözümü ve gelecek adına neler yapılmalı?
Yılmaz Büyükerşen: Sorduğunuz soru o kadar derin, o kadar kapsamlı ve bir o kadar da üzerinde uzun uzun konuşulacak bir konu. Kitaplar yazılması gereken bir konu. Öncelikle şunu söylemek gerek, Türk Eğitim Sistemindeki sorunları konuşabilmenin ilk koşulu, ortada bir sistemin olmasıdır. Bizdeki gibi, her 6 ayda bir şeylerin değiştiği, çocuklarımızın ve ailelerinin bir sonraki yıl kendilerini nasıl bir eğitim ortamı içinde bulacaklarını bilemedikleri bir sistemsizlik içindeyiz. Bakın hala, 2018 yılında kız-erkek karma eğitim üzerine tartışıyoruz. Eğitim öğretim yılının hemen öncesinde lise kayıtlarındaki karmaşayı hepimiz biliyoruz. Her şey birbirine girmiş durumda. Neyin üzerine tartışacağımızı, neye ilişkin görüş, öneri ve fikir beyan edeceğimizi bilemiyoruz. Öyle olunca sorunlar da 6 ayda bir değişiyor.

Eğitim sistemimizdeki temel sorun bence çok açık ve net bir şekilde önümüzde duruyor. Sistemsizlik. Düzenli ve kalıcı bir yapı yok artık eğitimde. Vardı ama o yapıyı yıktılar ve yerine yenisini de koyamıyorlar. Çünkü Türk halkı eğitim konusunda gerçekten çok duyarlı. Çocuklarının geleceğini iyi eğitim almalarında görüyorlar, bunun için de her türlü fedakarlığı yapmaktan çekinmiyorlar.

Ortaya koydukları eğitim modelini halk çok sevmedi, itibar etmedi. Sayın Cumhurbaşkanının kendi ifadesi var, eğitim alanında çok başarılı olamadıklarını itiraf ediyor.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Uluslararası düzeyde diğer ülkelerle rekabet etmek istiyorsak, demokrasimizin, ekonomimizin ileri ülkeler seviyesine gelmesini istiyorsak, eğitim sistemini çağdaş, bilimsel, akıl ve mantığa dayalı bir model üzerine kurmalıyız. Bu hem kolay hem de çok zor. Siyasi iradenin bu konuda kararlı olması ve halkın da benimsemesi koşuluyla elbette.

Bugün bakıldığında, eğitimden şehirleşmeye, temellerini uzun yıllar önce attığınız birçok projenin hayata geçirilmesindeki başarının sırrı nedir?

Yılmaz Büyükerşen: Öyle herkesten gizlediğim bir sırrım yok…

Kendimce doğrularım var. Benim jenerasyonum 2. Dünya Savaşı yıllarında büyüdü. Cumhuriyet henüz çok gençti, üstelik savaş yıllarıydı. Yokluğu, sıkıntıyı hepimiz çektik. Ailesinin durumu çok iyi olanlar bile. Düşünün, elektriğimiz yoktu neredeyse. Tüm şehre yetmiyordu, o nedenle mahalle mahalle kesintiler olurdu. Bir mahallede varken diğerinde olmazdı. Her şey kıttı ama değerliydi. Oyuncaklarımızı bile kendimiz yapardık. Ben öyle şeylere çok da meraklıydım. Evimizin bodrumunda kurduğum düzenekle arkadaşlarıma Karagöz-Hacivat oynatırdım. Türlü türlü aletler icat eder, sonra onları farklı amaçlarla kullanırdık. Karikatür çiziyordum, bir zaman sonra bugün İşbankası’nın olduğu yerdeki Halkevi’nde sergi açtım ve isteyenlerin ücret karşılığında portre karikatürlerini çizerdim. Birkaç arkadaşımla karikatürlü mizah dergisi çıkarttık.

Çok uzatmayalım, öğrenmeye çok meraklıydım. Ve öğrendiğim şeyi de illa ki tatbik ederdim.  Ortaokul ve lise yıllarında da aktif bir çocuktum. Sonra üniversite yılları geldi. Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi öğrenciliği. Mezuniyetin ardından Akademide kaldım. Akademi başkan yardımcılığı, Akademi Başkanlığı, Anadolu Üniversitesi kurucu rektörlüğü ve sonrasında da Büyükşehir Belediye Başkanlığı.

Sanırım bütün hayatım boyunca, hem akademisyenlik hayatımda hem de belediye başkanlığım boyunca çocukluğumda yaşadığımız o sıkıntılı günleri hiç unutmadım. O yüzden sahip olduğum ve sevdiğim şeylere hep değer verdim. Korudum ve daha iyi hale gelmeleri için çaba harcadım, sürekli mükemmeli aradım. Sonuca odaklı oldum hep. Başladığım işi bitirdim, bitiremeyeceğim işe hiç başlamadım. Akademisyenlikte de belediye başkanlığında da düsturum hep bu oldu. Dediğim gibi Eskişehir benim için çok değerlidir. Onun daha iyi, daha güzel, daha yaşanılası bir şehir olması için, çocukluğumda, gençliğimde kurduğum hayallerden hiç vazgeçmedim ve bir çoğunu hayata geçirebildim.

Hayaller bitti mi derseniz, hayır bitmedi…

Daha yapacağım işler var. Örneğin şimdilerde çöplerden elektrik enerjisi üretiyoruz. Oysa güneş gibi, rüzgar gibi yenilenebilir enerji üretecek tarlaları da çoğaltarak, kömürlü termik santral akılsızlıklarına son vermenin yanı sıra gençlerin yaratıcılıklarını geliştirecek, köyleri kalkındıracak projelere ait düşüncelerim var.

Eskişehir, Porsuk Çayının kokusu ile anılırken, nasıl Türkiye’nin örnek şehri haline geldi?

Yılmaz Büyükerşen: Evet Porsuk…

Dünyanın her ülkesinde içinden su geçen şehirler çok değerlidir. Ben Porsuk’u, Eskişehir’in gerdanında inci bir kolyeye benzetirim. Ama ne yapalım ki, Porsuk bizler için o kadar alışılageldik, o kadar sıradan bir şey haline gelmişti ki, uzun yıllar kıymetini bilememişiz. Ben çocukluğumda Eskişehirli gençler yüzmeyi Porsuk’ta öğrenirdi. Ama sonra hızla kirletmişiz. Şehrin kirini pasını, fabrikaların zehirli atıklarını hep Porsuk’a atmışız. Ben göreve gelmezden önce Porsuk, dünyanın en kirli akarsularından biriydi ve içinde sivrisinek larvaları bile yaşayamıyordu.

İlk projemiz Porsuk’tu zaten. Aylarca dibini temizledik. Tonlarca çamur çıkardık. Sonra iki tarafını ıslah ettik. Köprülerin tümünü yıkıp yeniden yaptık. Şehir içinden geçen yaklaşık 12 kilometre boyunca Porsuk’u bugünkü haline getirdik. Türkiye’den ve Avrupa’dan hatta dünyanın çeşitli şehirlerinden belediye başkanları, yetkililer sırf Porsuk’u görmeye geldiler. Nasıl bu hale getirdiğimizi öğrenerek kendi şehirlerinde uygulamaya çalıştılar. Tabi biz Porsuk’u bu hale getirince çevresi de otomatikman değişmeye başladı. Yeni mekanlar açıldı. Olanlar kendilerini yenilediler. Yani hepsi Porsuk’a bakıp kendilerini de güzelleştirdiler. Şehircilikte bu çok önemlidir. Her şeyi belediye olarak siz yapamazsınız. Buna ne bütçeniz yeter ne de zamanınız. Belediye olarak yapmanız gereken, stratejik dokunuşlar, düzenlemelerdir. Sonra o değişim, atılan taşın sudaki halkaların dışa doğru yayılması gibi giderek büyür.

Bu stratejik dokunuşlardan biri de Hafif Raylı Sistemdir, tramvay yani. Bunların daha bir çok örneği var. Saymaya kalksam çok fazla yer kaplar.

Ancak şunu da asla unutmamak gerek. Siz belediye olarak ne kadar çok iş yaparsanız yapın, şehir halkı o yapılanları eğer kabul etmez, benimsemez, beğenmezse başarılı olmanız mümkün değildir. Yaptığım projeler benim eserim olsalar da onların sahibi Eskişehirliler. Eskişehirliler yaptıklarımıza sahip çıktı, onları korudu, kırıp dökmedi. Ufak tefek olumsuzluklar olmuyor değil ama istisnalar kaideyi bozmaz.

Eskişehirli beni tanır, bilir, ben de onları tanırım ve belediyeden nasıl bir hizmet beklediğini bilirim. Birbirimizi anlar ve severiz. Hani önceki soruda sırrınız nedir diye sormuştunuz ya. İşte sırlarımdan biri de bu. Kimseye söylemeyin ama…

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin AB ile uyumu ile yaptığı ortak çalışmalar tüm belediyelere örnek oluyor. Bunu nasıl başardınız?

Yılmaz Büyükerşen: Büyükşehir Belediyemizin bünyesinde bulunan “Proje Birimi”, uluslararası hibe çağrılarını takip ederek, belediyemizin misyon ve vizyonuna uygun projeler için başvurular yapıyor. Önce küçük bir birim olarak kurulan Proje Birimindeki arkadaşlarımız kendilerini kısa sürede geliştirerek, biraz karmaşık ve zor olan bu süreci belediyemizin lehine sonuçlandıracak seviyeye geldiler. Bu birim ayrıca, uluslararası birçok network’a de üye. Çevre, ulaşım, tarım gibi konularda hem teknik destek alıyor hem de bilgi paylaşımında bulunuyorlar. Örneğin bu yolla Eskişehir Kent Belleği Müzesi’ni kurduk. Es Çocuk Evi de önemli bir örnektir.

Ayrıca Bursa – Eskişehir – Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA) aracılığıyla yerel çağrıları takip ederek yaptığımız projeler var. Sazova Bilim Sanat ve Kültür Parkı’ndaki Bilim Deney Merkezi, Akıllı Duraklar ismini verdiğimiz proje. Tramvay ve otobüs duraklarına yerleştirdiğimiz led ekranlarda toplu taşım araçlarının kaç dakika sonra geleceğini gösteren bir projeyi hayata geçirdik. Trafik Kontrol Merkezi ile de şehirdeki trafik akışını uzaktan takip etme imkanını elde ettik.

Ben size başka bir projemizden daha söz edeyim. Şimdi de çiftçiye, üreticiye destek olmak amacıyla özel projeler üretiyor ve gerçekleştiriyoruz. Geçtiğimiz Nisan ayında 263 bin domates fidesi dağıttık. Eskişehir iki ilçesinde Sarıcakaya ve Mihalgazi’de tam Akdeniz iklimi vardır. Pamuk, narenciye dahil bir çok ürün yetişir. İşte buralardaki çiftçimizi, üreticimizi desteklemek amacıyla ücretsiz kısır olmayan 263 bin domates fidesi dağıttık. Sonrasında Temmuz ayında bizim domates fideleri ne olmuş diye görmek için bizzat gittim. Fide alan çiftçiler o domates fidelerinden yaklaşık 5 buçuk milyon lira gelir elde etmişler. Onlar çok mutluydu, ben de çok mutlu oldum.

Yine aynı şekilde 70 bin dut fidesini kendimiz üretip çiftçiye dağıttık. Eskişehir bir zamanlar önemli ipek kozası üretim merkezlerinden biriydi. Zamanla azaldı ve neredeyse bitti. Üreticiler doğru işledikleri takdirde her 40 günlük sürede 15-20 bin lira civarında gelir elde edebilecekler. Ayrıca dut meyvasını da kurutarak satma imkanına sahip olacaklar. Bu amaçla meyva kurutma merkezleri kurmayı planladık.

Eskişehirlilere hayatın her alanında olumlu katkılar vermeye çalışıyoruz. Üreticiyi desteklemek amacıyla projelerimiz devam edecek.

Çöpten enerji üretimi başta olmak üzere, bugüne kadar yapılan ve gelecekte planlanan vizyon projeleriniz nelerdir?

Yılmaz Büyükerşen: Projelerimizi tek tek saymak gerçekten çok uzun bir liste yapmayı gerektirir. Ama ben size, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak asıl projemin Eskişehir’in köylüsüyle kentlisiyle kendisi olduğunu söyleyebilirim. Eskişehir’i topyekün bir değişime ve gelişime açmak. Bu ruhu, bu inancı yaptığımız projelerle halka somut olarak göstermek ve onların güvenlerini kazanmak. O zaman bütün bir şehri yanınıza alabilirsiniz. Biz bunu başardık. Sonrasında öncelik sıralamasına göre, bu sıralamayı da şehrin ihtiyaçlarını ve isteklerini göz önüne alarak oluşturduğumuzu da söylemeliyim, projelerimizi hayata geçirdik. Eskişehir’in toplanan çöplerinden enerji üretimi, bu konuda tüm ülkeye örnek olan bir projedir. Düşünün çöp denilen şey, tamamen tükenmiş, artık hiçbir işe yaraması mümkün olmayan ve çevreyi kirleten atıklar demek. Uzun yıllar boyunca hep öyle anıldı ve ya gömüldü, ya da vahşi çöplük dediğimiz alanlarda toplanıp kendi kendini yok etmesi beklendi. Ancak biz artık çöplerimizi enerjiye çeviriyoruz. Üretilen enerji ile Eskişehir’de yaklaşık 55 bin evin günlük elektrik ihtiyacı karşılanabiliyor.

Yaptıklarımızı başlıklar halinde vermek gerekirse, Porsuk’un Islah Edilmesi Projesi, Tramvay sistemi, Büyük Parklar, yapay plaj, ki o da Türkiye’de bir ilktir, sanat kültür merkezleri, tiyatro sahneleri. Bugün Eskişehir, İstanbul’dan sonra en çok sahneye sahip olan şehirdir. Eskişehir’in ilk kurulduğu bölge olan Odunpazarı Bölgesi’nde tarihi evlerin restorasyonu ya da aslına uygun biçimde yeniden yapılması…

Diğer taraftan şehrin altyapı sorunlarını çözdük, kanalizasyon, yağmur drenaj hatları, içme ve kullanma suyu hatları. Kalabak suyunun kaynağından sağlıklı bir şekilde getirilmesi ve damacana ve pet şişe sistemi ile şehre dağıtılması. Yine Avrupa’nın kullandığı son teknolojiye sahip Arıtma Tesisi… O kadar çok ki… Yaptıklarımız çok ama yapacaklarımız da çok… Onlar da sürpriz olsun.

Her döneminizde, ilk kez seçilmiş gibi heyecan duymanızın sebebi nedir?

Yılmaz Büyükerşen: Çalışmayı, bu şehir için bir şeyler yapmayı seviyorum. Bu istek ve arzu hiç eksilmedi içimde. Çocukluğumdan bu tarafa hep aktif bir insan oldum. Hayata, koşullara teslim olup rüzgarda sürüklenip gitmedim hiç. Hep bir şeyleri değiştirmeyi, daha iyi hale getirmeyi, olmayanı, yapılmayanı yapmayı yaşam felsefesi haline getirdim.

Heyecanımı hiç yitirmedim.
Türkiye’nin siyasi konjonktürünü değerlendirdiğimizde Belediyelerin önemi nedir?

Yılmaz Büyükerşen: Belediyeler halkın kendisine ait hissettiği, kendisinin içinde veya yakınında olduğu yönetim birimleridir. Vatandaşın doğumundan ölümüne, 7 gün 24 saat hizmet veren kurumlardır. İnsanlar Ankara’daki merkezi hükümete kendilerini çok yakın hissetmezler, olamazlar da zaten. O nedenle hayatlarındaki olumlu veya olumsuz pek çok şeyden belediyeleri sorumlu tutarlar. Bu konuda haklıdırlar da. Ancak belediyelerin de hizmet, yetki ve sorumluluk alanında sınırları olduğu unutulmamalı. En büyük sınır ya da kısıt bütçe elbette, biz Eskişehir Büyükşehir Belediyesi olarak en düşük bütçeli büyükşehirler arasındayız. O nedenle bütçeyi kullanırken kılı kırk yarıyoruz.

Belediyeler aynı zamanda demokrasinin beşiğidirler. Çünkü katılıma çok daha açıktırlar.  Seçim takvimi yerel seçimleri 2019’da gösteriyor. Adaylıkla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Yılmaz Büyükerşen: Bu soru bana sürekli soruluyor. Ben de, “Eskişehir için hayata geçireceğim onlarca proje varken, partimden de görev verilirse, herhalde reddetmem” diye cevaplamıştım. Bu cevabım hala geçerli.