Gazze Olaylarında Enerji Politik İzler
Bilindiği üzere Filistin meselesinin temelleri hayli eski tarihlere dayanmaktadır. Söz konusu bu bölge, din kitaplarında da yer alan ve kutsal bir alan olarak nitelenen Kudüs ve çevresindeki hayli önemli mahalleri ifade etmektedir. Bu bağlamda bölgenin tek tanrılı-semavi üç din için de ayrı bir kutsiyeti bulunmaktadır. Dolayısıyla dünya toplumları için binlerce yıla baliğ, dikkatleri üzerine toplayan bir coğrafya durumundadır. Nitekim Haçlı Seferlerinin de hedef bölgesi olmuştur.
Bölge en uzun barışçıl dönemini, Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyeti altında yaşamıştır denebilir. 16. Yüzyılın başında, Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı topraklarına katılan bölge, dört yüzyıl Osmanlı hâkimiyetinde kaldıktan sonra I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla sorunlu bir bölge niteliği kazanmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise 1949’da bu topraklarda İsrail’in kurulması ile sorunlar yadsınamazlık özelliği kazanmış ve konu küresel boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.
İsrail’in kurulma sürecine bakıldığında; daha Osmanlı hâkimiyetinin sürdüğü süreçte 1799 yılında Napolyon Bonaparte tarafından bölgede bir Yahudi Devleti kurulması fikrinin öne sürüldüğü görülmekte, 1890’larda Yahudi devleti kurulması için çalışmaların yapıldığı ve hatta II. Abdülhamit’ten bölgenin talep edilmesi gibi akıl almaz bir istekte de bulunulduğu bilinmektedir. Bu arada bölgeye Yahudi göçü de başlatılmış ve özellikle I. Dünya Savaşı sonrasında süregitmiştir.
II. Dünya Savaşı sonrasında ise BM kararı ile İsrail Devleti’nin kurulmasıyla Filistinlilerin aleyhine olarak Yahudi yerleşiminin ve işgalinin etkinleştiği gözlenmiştir (Şekil 1). Filistin Meselesi kaynaklı olarak, 1967 ve 1973’de Arap İsrail Savaşları yaşanmış olup sonrasında indifada olarak nitelenen direniş olayları devam etmiştir. 1994’te Filistin Yönetiminin kurulması ve 2000’li yıllarda BM’lerce tanınması ve gözlemci olarak yer alması da Filistin meselesinin tüm vahametiyle süregitmesini önleyememiştir.
Şekil 1 İsrail’in Yayılımı
Filistinlilerin yoğun olduğu bölgeler, esas itibariyle (Şeria nehrinin batısında yer alan bölge olan) “Batı Şeria” ile Akdeniz kıyı bölgesindeki “Gazze” şeridi olmaktadır. Batı Şeria’daki Filistin nüfusunun da, farklı baskı ve caydırıcı olaylarla popülasyonunun giderek azaltıldığı görülmektedir. 2018’de ABD’nin Büyükelçiliği’ni TelAviv’den Kudüs’e taşıma kararı da olayların boyutlarını, küresel bazda daha da büyüten bir nitelik kazandırmıştır.
Son olarak, İsrail tarafından 6 Mayıs 2021’de Kudus’ün “Şeyh Cerrah” olarak adlandırılan mahallinde oturan Filistinlileri evlerinden zorla çıkarma işleminin başlatılması ve takiben Mescid-i Aksa’da Filistinlilere orantısız müdahale edilmesiyle olaylar çatışma boyutuna taşınmıştır. 10 Mayıs 2021’de Gazze Şeridine İsrail tarafından başlatılan hava harekâtından sonra 13 Mayıs 2021’de kara harekâtının da başlayacağı belirtilmişken, bu operasyon geri çekilmiştir. Ancak, Gazze’de yine de önemli can kaybı ve hasarlar oluşmuştur.
Dünyadan farklı tepki ve yorumlar yapılırken BM’lerin çağrıları ve bazı ülkelerin girişimleri sonucunda 20 Mayıs 2021’de ateşkes sağlanmış bulunmaktadır. Ateşkesin sağlanmasında Gazze’den atılan füzelerin “Demir Kubbe (Iron Dome)” olarak nitelenen İsrail Hava Savunma Sistemi’ni delmesinin ve İsrail şehirlerinin (özellikle Ashkelon ve Aşhdod’un) bu atışlardan hayli önemli boyutlarda isabet almasının da etkisinin olduğunu belirtmek gerekir.
Enerji Politik Etki
İsrail tarafından Gazze’ye 10 Mayıs 2021’de başlatılan harekâta karşı, savunma hareketi olarak Gazze’den atılan füzelerin enerji-politik stratejik hedeflere yöneltildiği gözlenmiştir. Bunların önemlileri arasında Ashkelon, Aşhdod ve Eliat limanları yönünde yapılan atışlar sayılabilir.
Bilindiği üzere Akdeniz kıyısındaki Ashkelon limanı ile Kızıldeniz’deki Eilat limanı arasında önemli bir enerji boru hattı bulunmaktadır (Şekil 2). Nitekim 11 Mayıs 2021 tarihinde Gazze’den atılan roketlerle (bu hat ile ilişkili) ham petrol depolama tankı isabet almış ve büyük bir yangın çıkmıştır. 1968 de inşa edilen ve 750 km uzunlukta olan bu enerji hattı, İsrail için stratejik önemi büyük olan bir enerji boru hattıdır. Çıkan yangın ancak 24 saat sonra kontrol altına alınabilmiş ve dolayısı ile İsrail için enerji-politik açıdan hayli önemli bir güvenlik riski oluşmuştur.
Şekil 2 Ashkelon-Eliat Enerji Boru Hattı
İsrail atakları devam ederken, Gazze’den, bu atakların devam etmesi halinde İsrail’in Akdeniz’deki Gaz Sahaları’na yönelik olarak atak yapılabileceği açıklaması gelmiştir. Bilindiği üzere İsrail’in Akdeniz’de halen işletmede olan iki önemli doğal gaz çıkarım sahası “Tamar” ve “Leviathan” bölgeleri bulunmaktadır. (Şekil 3). Leviathan bölgesi (500 Milyar m3 mertebesindeki rezerviyle) daha büyük bir rezerv bölgesidir ve Gazze şeridine hayli uzaktır. Buna karşın (250 Milyar m3 rezerv miktarıyla) Tamar bölgesi Gazze’ye nispeten yakın olup, Ashkelon’dan yaklaşık 23 km kadar uzakta yer almaktadır. Tamar gaz bölgesi Ashdod’a boru hattı ile bağlı olup doğal gaz Ashdod’dan İsrail’in doğal gaz iletim ağına besleme yapmaktadır.
Şekil 3 İsrail’in Akdeniz Doğal Gaz Çıkarım Bölgeleri ve Bağlantıları
Ashkelon ve Ashdod’u vurabilen Gazze’nin benzer menzil alanında bulunan Tamar’ı vurabileceği olasılığı önemli bir enerji-politik hamle olarak nitelenebilir. Fazla olarak Ashdod’un vurulması İsrail’in iç doğal gaz dağıtım şebekesini de risk altına almıştır. Ayrıca, bu bölgeden Ürdün’e ve Mısır’a da doğal gaz ihracı yapılmaktadır.
Nitekim 12 Mayıs 2021’de Tamar doğal gaz sahası işleticisi durumundaki ABD şirketinden güvenlik nedeniyle sahada geçici olarak gaz üretiminin durdurulduğu ifade edilmiştir. Bu durumda, İsrail’in kendi iç doğal gaz temini sorunu gündeme gelmiş olmaktadır. Ayrıca ihracatın da durması söz konusu olacağından İsrail’in hem enerji arz güvenliği ve hem de ekonomik kayıp boyutunun artabilme durumu ortaya çıkmıştır.
Hal böyle olunca, İsrail tarafından Gazze sınırına önemli miktarda kara kuvvetlerinin sevk edildiği bildirilmişken 13 Mayıs 2021’de kara harekâtının geri çekildiği açıklanmıştır. Takiben de Ürdün ve Mısır’ın anlaşmazlığa ilişkin ateşkes sağlanması konusunda girişimleri olduğu belirtilmiştir. 20 Mayıs 2021’de ise “Birleşmiş Milletler (BM)”in ve ilgili farklı ülkelerin girişimiyle ateşkes sağlanabilmiştir.
Öte yandan İsrail, Gazze’ye akaryakıt akışını kestiğini açıklamıştır. Sık sık elektrik kesintileri de yaşayan Gazze’nin enerji tedarik sorunu olduğu da bir gerçektir. Ateşkes de olsa bu sorunların Gazze için devam edeceği söylenebilir.
Sonuç
Yukarıda açıklananlar çerçevesinde görüldüğü üzere; Mayıs 2021’de Filistin Meselesi kapsamında Gazze’de yaşananlar ve Gazze şeridine yönelik gözlenen ataklara ilişkin Gazze tarafından enerji-politik operasyonel ve taktiksel hamlelerin kullanıldığı söylenebilir. Burada şunu da belirtmek gerekir ki; İsrail tarafından Gazze’ye kara harekâtının başlatılmış olması halinde (yaşananlardan) çok daha vahim olaylar söz konusu olabilirdi. Bir başka deyişle (13 Mayıs 2021 sabahı) İsrail’in kara harekâtını durdurmasında, Gazze’den (12 Mayıs 2021 tarihinde) gelen enerji-politik hamlelerin etkin olduğu izlenimi edinilmiştir.
Nitekim Tamar bölgesinin işletiminde yer alan ABD kaynaklı şirketin (üretimi durdurma) açıklamalarından sonra ABD’nin taraflara itidal çağrısı yaptığı da gözlenmiştir. Bir başka konu da, Tamar bölgesi doğal gazını ithal eden iki ülke olan Mısır ve Ürdün’ün de bu açıklamalardan sonra daha etkin şekilde ateşkes için çalıştıkları da konunun ayrı bir veçhesini oluşturmuştur.
Yaşanan sıcak çatışmalara ilişkin olarak Gazze’de ateşkes, olayların kuvvetle başladığı günden itibaren 10 gün sonra sağlanabilmiştir. Bunda, İsrail’in “Demir Kubbe (Iron Dome)” olarak nitelenen hava savunma sisteminin delinmesiyle hedefini bulan füze saldırılarına muhatap olması ve enerji alt yapısına ilişkin isabet alması ve de enerji sistemleri bağlamında daha da ileri zarar alabilme olasılığının ortaya çıkması sıcak çatışmanın durmasını sağlamış gibi görünmektedir.
Sıcak çatışmaların sürdüğü 10 gün içinde Gazze’de önemli can ve mal kaybı olmuştur. Ancak olabilecek daha vahim sonuçlar da önlenebilmiştir. İsrail açısından ise düşünülenden daha fazla isabet alması ve enerji network ağının etkilenmesi beklenmeyen bir etki olarak yorumlanmıştır. Bu durum İsrail’in iç siyasetini de etkilediği ve 12 yıl gibi bir süredir iktidarı üstlenmiş olan Başbakan’ının değişmesine ilişkin zemin hazırlamıştır denebilir.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki; Gazze olaylarında enerji politik hamlelerin etkinliği yaşanarak görüldükten sonra Filistin Yönetiminin gelecekte daha çok enerji-politik hamle yapması muhtemel görülebilir. Bu bağlamda, BM’lerce tanınmış olan Filistin Yönetiminin Gazze açıklarında kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)’nde yer alması çok muhtemel enerji kaynaklarının değerlendirmesine yönelik hamlelere ilişkin gelişmeler beklenebilir. Bu bağlamda, Filistin Yönetimi tarafından Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapma konusu gündeme gelebilir. Böylesi enerji-politik hamleler ise bölgede siyasi çözüm için de Filistin’e alt yapı oluşturabilir. Öz olarak belirtmek gerekirse; Gazze ve Kudüs gibi riskli bir bölgede son yaşanan sıcak çatışmalar maalesef can ve mal kaybına neden olmuştur. Ancak, enerji-politik hamlelerle daha da fazla olabilecek kayıpların önlenebildiği ve dolayısıyla enerji-politiğin ne kadar önemli olduğu da bir kez daha yaşanarak gözlenmiştir. TEMMUZ 2021