Hayal ediyoruz ve gerçekleştiriyoruz
Pandemi sürecinde antibakteriyel ürünlere ve temizlik ürünlerine olan talep arttı. Bu alanda üretim yapan firmalarda yaptıkları yatırımın karşılığı olarak önemli büyüme rakamlarına ulaştı. Bu alanda yaptığı üretim ile uluslararası arenada da adından söz ettiren Aksan Kozmetik, 2020 yılında % 300 büyüme rakamını yakalayarak inanılması güç bir başarı sağladı. Yakalanılan başarı ve gelecek hedefleri ile ilgili görüşlerini aldığımız Aksan Kozmetik Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kutanoğlu, merdiven altı üretimden dertli.
Kozmetik sektörüne nasıl girdiniz? Bugün geldiğiniz noktadan bahseder misiniz?
2003 yılında kurmuş olduğumuz Aksal tekstil firması kozmetik firmalarına, ıslak mendil üreticilerine hammadde yarı mamul tedariki yapıyordu. Islak mendillerin içindeki kumaş olan nonwoven kumaşın tedarikiyle başlamış olduğumuz sektörde bitmiş mamul yapan bir oyuncu olarak girmeye karar verdik ve 2008 yılında İkitelli bölgesinde 2 bin metrekarelik bir fabrikada 30 kişilik bir ekiple Aksan Kozmetik şirketini kurduk. Öncelikli hedefimiz PL üretim ve ihracattı. Yurt içinde ve dışında PL üretim yaptığımız firma sayısı her geçen gün arttı ve her yıl yüzde 30 büyüme rakamlarını yakaladık. Aksan Kozmetik tesisi bugün 30 bin metrekarede 400 kişiyle çalışan ve 95 ülkeye ihracat yapan bir firma haline geldi. 2019’un sonuna kadar her şey stabil gidiyordu. 2020 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Covid-19) salgını, insanoğlunun hayatını ve sağlığını tehdit edince bizim ürettiğimiz ürünler bu tehdide karşı bir koruma olarak görüldü. İnsanların bir savunma kalkanı olarak gördüğü antibakteriyel ve antiviral mendiller, sıvı dezenfektanlar sıvı sabunlar, kolonya, maske bunların hepsi bizim ürün portföyümüzde vardı. Bu süreçte gelen taleplere yetişemez olduk. Bu da ciromuzu bir önceki yıla göre 3 kat artırdı, 2020 yılında biz yüzde 300 büyüdük. Normalde bir firmanın hayatı boyunca göremeyeceği bir büyüme yaptık. Bu süreçte ciddi anlamda bir talep patlaması oldu, aylık olarak çok uçuk rakamlarda ihracat yaptık. Fransa’ya bir ayda 40 tır antibakteriyel mendil gönderdik. İngiltere’ye bir ayda 70 konteyner sıvı sabun gönderdik. Amerika’ya ayda 90 konteyner antibakteriyel antiviral ürünlerden gönderdik. Bu gönderimlerin hepsini aynı ay içinde yaptık.
Birçok ülkede raflar boş kaldı insanlar bu ürünler için birbiriyle kavga ederken Türkiye’deki bütün raflar doluydu. Bunun nedeni kilogramı düşük fiyat endeksinde olan bu ürünlerde Türkiye’nin büyük bir üretici olmasıdır. Biz 2003’te ıslak mendil için nonwoven kumaş üretimine girdiğimizde Türkiye’de bunun üretimi yoktu. Bizimle birlikte Antepli bir firmada girdi ve iki firma olarak Türkiye’de üretime başladık. Daha sonra üretim hat sayılarımızı artırdık ve kendimize meslektaşlar rakipler çıkardık. Aslında Türkiye’de ıslak mendil hammadde işi 2003’te bizimle başladı. Daha öncesinde bu hammaddenin üstü Almanya ve İsrail’di. 2003 yılından sonra ıslak mendil kumaşı işine giren Türkiye, bugün dünyadaki en büyük üretim üssü konumundadır.
Hangi alanlarda üretim yapıyorsunuz ve sahip olduğunuz kalite belgeleri ile ilgili bilgi verir misiniz?
Kişisel bakımdan bebek ürünlerine, kozmetikten temizliğe birçok alanda 1000’e yakın çeşitte ürün imal ediyoruz. Kulak çubuğu, plastik kapak, pet şişe, fitil pamuk gibi tamamlayıcı ürünler de üretiyoruz. Bir tek etiketi dışarıdan alıyoruz. PET ambalajları ve PP enjeksiyon üretim hatlarıyla kendi plastik ambalaj ihtiyacımızı karşılamanın yanı sıra hem Türkiye’de hem dünyada birçok markaya tedarik sağlıyoruz. Büyümemizde etkili olan da bu entegre yapımız oldu. Kendimize ait 5 markamız var. Üretim sistemimiz uluslararası geçerliliği olan İSO, GMP, IAS kalite sistemleri belgelerine sahiptir.
Fabrikanızda atık konusunda özel uygulamalarınız var mı? Doğaya ve çevreye yönelik ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
Biz doğada dönüşebilen doğa dostu ürünler kullanıyoruz. Kullandığımız hammaddelerde genelde doğa dostudur. Şişelerimizi kendimiz üretiyoruz ve birçok şişenin hammaddesinde (recycle) geri dönüşüm ürün kullanıyoruz. Onun dışında tesisimizde çok ciddi atık yönetim sistemimiz var. Çevre Bakanlığı’nın kurallarına uygun çalışıyoruz. Fabrikamızın atıkları kendi tesisimizin dışında bahçemizde bir filtrasyon sisteminden geçirilip belediyenin atığına uygun bir seviyeye getirip öyle veriyoruz. Doğaya asla atığımızı vermiyoruz, denize dökmüyoruz. Denizlerde gördüğümüz müsilajın sebepleri aslında merdiven altı tesislerin yapmış olduğu atıktır. Bu ya sanayi atığıdır ya da belediyelerin insanların oturduğu bölgelerde filtrasyon sistemini doğru yapmayıp eksik yapmasıdır. Bunun denetiminin çok iyi yapılması lazım yoksa bu müsilaj sorunu önümüze daha çok çıkabilir.
Size göre şu dönemin en büyük sorunu nedir ve sizce bunun çözüm önerileri ne olabilir?
Biz milyon dolarlık makinelerle çalışırken, iki kişi bir araya gelip bir sanayi sitesinde bir oda kadar yer tutup ikinci ele çıkmış herhangi bir makine ile bu işe başlıyor. Bu kişilere işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı vermek bana göre doğru değil. Bu sorumsuz kişiler merdiven altı üretim yapıp atağını da tabi ki bir ücret karşılığında dışarıya vermek istemeyecektir, zaten sigortalı personel de çalıştırmıyorlar. Buralarda üretilen ürünlerin, mikrobiyoloji ve dermatolojik gibi hiçbir analiz testi yapılmadan ürünün üzerine bu yapılmıştır, şu yapılmıştır diye bir etiket baskısıyla bunu piyasaya sürüyorlar. Tabii bundan şikayet gelecek de bakanlık bunu araştıracak bulacak ondan sonra gidecek buralara ceza kesecek. Bence böyle cezaları kesmeden önce bu işlere en başından başlatmamak gerekiyor. Bizim burada 35 tane kimyager, biyolog çalışıyor ve 400 kişilik bir ekibimiz var. Merdiven altı üretim yapanlar 3 kişiyle benimle aynı işi yapıyor ve bunların üzerinde hiçbir maliyeti yok. Benimle beraber fiyat rekabeti yapıp müşteriye mal sunuyor. Sahte belgelendirme veren firmalar var, bu firmalar nasıl kurulmuş bilmiyorum ama parayla herkese satıyorlar. Biz bugün GMP belgesi alabilmek için çok ciddi çalışmalar yapıyoruz. Bizim yıllarca almak için uğraştığımız bu belgeyi adamlar bir günde alıyorlar ve GMP belgem var diyor, bunlara çok dikkat edilmesi lazım. Bunlar bizim sektörü aşağıya çekiyor güvenirliliğini yitiriyor.
Biz iç pazara geçen yıl ‘Deep Fresh’ markamızla girdik, bugüne kadar bilinmiyordu ama dünyanın her yerine ürün satıyoruz. Ben iç pazara girip reklam verip 360 derece tanıtmasam siz beni o merdiven altı firmayla ayırt edemeyebilirsiniz. Denetimi yapılmayan bu firmaların üretim izinlerinin olmaması lazım, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı verilmemelidir. Biz organik koruyucular kullanıyoruz istesek organik olmayan da kullanabiliriz yasaklı değil fakat benim kendi çocuğuma kullanmadığım kendi evimde kullanmadığım ürünü üretmiyorum da satmıyorum da.
Corona virüsü salgınında ülke genelinde kullanılan dezenfektanların büyük bölümünün sahte olduğu ortaya çıktı…
Sahte dezenfektanlar işi bilmeyen kişiler tarafından anlaşılması zor. Merdiven altında sahte dezenfektan üreten firmaların hiç birinin üretim yeri Sağlık Bakanlığı tarafından denetlenmiyor. Özellikle el dezenfektanlarının biyosidal belgeli ürünler olması şart. Bakanlıkta bu işi sıkı tutuyor. Bir ürünün üzerine antibakteriyel, antiviral yazdığınızda bu tıbbı ile kozmetik ürün arasında bir ürün oluyor. O yüzden bu ürünlerin ruhsatlandırmasını Sağlık Bakanlığı kolay kolay vermiyordu. Fakat pandemi döneminde bu ürünlere ihtiyaç olduğundan mecburen hızlı bir ruhsatlandırma sürecine girdiler. Sağlık Bakanlığı gözlerini hafif kısaraktan bu belgelendirmeleri bazı kişi ve kuruluşlara verdiler. Bunlar antibakteriyel, antiviral ürünler piyasaya sürdüler ve milyonlarca adet sattılar. O kargaşada bu fırsatçılar parayı cebine koydu aldığı parayı bildi ondan sonra da üretimi kesti gitti. Onların işleri bu değildi zaten. Bir Ar-Ge’niz yok geçmişinizde böyle bir ürün deneyiminiz yok insan sağlığını tehdit eden bir ürün yapabilir misiniz? Üstelik bu ürünlerin koruyucu özelliği de yok. Ürün üzerine antibakteriyel yazıp hiçbir bakteri öldürücü olmayan ürünler var. Ürün üzerine alkol var yazıp içinde hiç alkol olmayan ürün satanlar var. İşte bu gibi durumlar yaşanmaması için akıllı telefonlardan indirebileceğiniz ÜTS (Ürün Takip Sistemi) aplikasyonu var. Bu uygulamayla ürünün arkasındaki barkodu okutunca o ürünle ilgili bilgilerin, ürün içeriğinin, üretim yerinin ve bakanlık belgeleri her şeyi çıkar, kaydı çıkmıyorsa almayın o ürünü.
İnsanlar e-ticaretten ürünü görmeden alıyor, ÜTS kaydı var mı diye kontrol edip alınması lazım. Mesela bir sosyetik hanımefendi sabun, kolonya üretirken bir marka çıkarmış üstüne de yazmış antibakteriyel diye. Peki nasıl yaptın diye sorulduğunda lavanta yağıyla şu yağı birleştirdim yaptım diyor, belki doğrudur. Antibakteriyel olduğunu ispat et belgen var mı? Yok. Bakanlığa başvurun var mı? Yok. Bakanlığın bunlara izin vermemesi lazım, ancak şikayet olduğunda veya kendilerine denk geldiğinde bakanlık araştırıyor bunları. Yaptırımlar ve cezalar büyük olursa bu işe girmeye cesaret edemezler.
Şu mantıkla çalıştı bunlar hep, antibakteriyel jel satacam ve siparişim 10 milyon lira. Kazanacağım para da 5 milyon lira yüzde yüz kazanıyorum. Devlet de buna 100 bin lira ceza kesiyor, ticari olarak bu işi yapar mısınız? Ticari olarak fırsatçılar bu işi yapar 5 milyon karı ederim zaten devlete vergi de vermiyorum 100 bin lirada vereyim devlete 4 milyon 900 lirayı da cebe koyarım gibi iş, ceza adama ödül gibi. Yaptırımı daha ağır bir ceza uygularsanız o işe girmez bunlar. Bizim burada 40-50 milyonluk bir yatırımımız var, bu yatırımı yapıp 400 kişiye de istihdam sağlayan firmayız. Sahte belgelerle iş yapanları siz benimle aynı kulvarda yarıştırıyorsanız burada bir yanlışlık var demektir.
Bu ürünlerin ilaç fabrikalarında üretilip eczanelerde satılsın görüşü de var…
İlaç fabrikalarının maliyetleri bizden çok yüksek, kapasiteleri de bize göre çok düşük. Biz günde 500 bin şişe doldurabiliyoruz, Türkiye’de bizim gibi kapasitesi olan çok firma yok. Şimdi siz bunları ilaç firmalarına verirseniz raflar boş kalır. Zaten biyosidal belgesi ilaca yakın olduğu için veriliyor.
Bu yıl büyüme hedefiniz nedir?
2020’de ciromuz 3 kat büyüdü. Bu yıl geçen seneki cirolarımızı yakalarsak bizim için başarılıdır.
Şuan normal hayata dönük ve görünen tablo da geçen yılki ciroyu da yakalayabileceğimiz yönünde.
Bizim önceleri yüzde 90 ihracat yüzde 10 iç pazardı. Şuan yüzde 75 ihracatımız yüzde 25 iç piyasa pazarımız var bu şekilde dengeli büyümesini istiyoruz. Diğer bir yandan e-ticaret için bir ekiple e-ticaret deposu kurduk çok ciddi karşılığını aldık. 2019 da sattığımız bir birim ürünü e-ticaretten yüz bin birim sattık. Biz buradaki rüzgarı ve talebi de kaçırmadık.
Şirketinizi önümüzdeki 5-10 yılda nereye taşımak istiyorsunuz, hayaliniz nedir?
Benim hayalim global bir firma olmak. Bizim 95 ülkede bayimiz var fakat bu bizi global yapmıyor. Dünyada her kıtada bir ofisimiz belli kıtalarda da üretimi olan bir firma olursak global bir firma oluruz. Biz şu anda ilk adımı attık, Romanya’da bir Aksan Kozmetik şubesini kurduk. Avrupa’ya dağıtımı Romanya üzerinden yapmayı düşünüyoruz. İkinci adımımız Amerika, Latin Amerika, İngiltere ve Ortadoğu da şubelerimizin ve merkez ofislerimizin olmasını istiyoruz. Öncelikle ofisler ve showroomlar açarak o bölgenin insanına kendi insanı ile hitap edecek personellerle çalışacağız. İhracat departmanımız da her kıtaya kendi insanıyla hitap eden güçlü bir ekibimiz var. Şu anda Turquality sürecindeyiz. Dahil olursak bize ciddi bir ivme katacaktır.
Uzak denizaşırı yerlere üretim kurarsak buradaki navlun sıkıntısından kurtuluruz. Çünkü 2 bin dolarlık bir navlun 8 bin dolara çıktı, bizim üründeki fiyatlandırmamız çok pahalı değil. denizaşırı ülkelerde satışlarımız düştü bu yüzden bir üretim yeri kurma düşüncemiz var. Ülkemizde köklü geçmişi olan ve dünyada birçok kıtada üretim yapan firmalarımız var, bu firmalar uzun bir geçmişe sahip ama biz de 13 yılda çok hızlı ilerledik. Hayal etmezseniz gerçekleştiremezsiniz biz hayal ediyoruz ve gerçekleştiriyoruz.EYLÜL2021