Hazar’da Enerji Denklemi

ERDAL TANAS KARAGÖL • MEHMET KIZILKAYA • SALIHE KAYA (SETA)

Enerji arz güvenliği kavramının son yıllarda ülkelerin enerji politikalarında önem kazanmasıyla birlikte küresel enerji piyasalarında ön plana çıkmaya başlayan Hazar Bölgesi, Ortadoğu’nun aksine daha az jeopolitik risk unsuru barındırmaktadır. Enerji arz güvenliği açısından bölgeyi bir alternatif kaynak haline getiren konumu ve enerji kaynaklarına rağmen bölgenin tarihi ve politik geçmişi uzun yıllar bu potansiyelin kullanılmasının önüne geçmiştir.

Hazar Bölgesi çevresinde yer alan ülkelerin günümüzdeki sınırlarına ulaşmasının yakın bir tarihe dayandığı görülmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler

Birliği (SSCB) kısa süre içerisinde Hazar Bölgesi’nde egemen olmuş, günümüzde Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın bulunduğu topraklarda hakimiyet kurmuştur. Bu durum Hazar Bölgesi üzerindeki doğal kaynakların kullanımı konusunda SSCB ve dönemin bir diğer önemli devleti olan İran’ın hak iddia edebildiği bir yapının oluşmasına neden olmuştur. 1991 yılında SSCB’nin dağılmasıyla birlikte siyasi harita günümüzdeki şeklini alırken bölgenin sahip olduğu enerji kaynaklarının kullanımı konusunda da yeni tartışmalar ortaya çıkmıştır. Günümüzde Hazar Bölgesi’ni farklı uzunluktaki kıyılarıyla beş ülke paylaşmaktadır. 2.320 km’lik kıyı şeridine sahip Kazakistan’ı sırasıyla Rusya (1.460 km), Türkmenistan (1.200 km), İran (1.000 km) ve Azerbaycan (825 km) takip etmektedir. Söz konusu ülkeler Hazar Bölgesi’nde sahip oldukları enerji kaynaklarının çıkarılması ve işletilmesinden ciddi kazanımlar elde etmektedir. Bu bağlamda Hazar Bölgesi ve çevresinde enerji kaynaklarının bulunduğu alanlara ülkeler bazında bakıldığında Azerbaycan’ın Şahdeniz ve Azeri-Çırag-Güneşli (ACG), Rusya’nın Korchagin ve Astrakhan, Kazakistan’ın Kaşagan ve Tengiz, Türkmenistan’ın Çeleken ve İran’ın Serdar Jangal sahalarında doğalgaz veya petrol üretim faaliyetlerini gerçekleştirdiği görülmektedir. Sahip olduğu doğalgaz rezervleri ile Şahdeniz, Çeleken, Korchagin ve Astrakhan bölgeleri ön plana çıkarken ACG ve Kaşagan sahaları ise yüksek miktarda petrol rezervine ev sahipliği yapmaktadır. Rezervler bulundukları bölgelere göre incelendiğinde; Rusya ve Kazakistan’ın rezervleri onshore olarak tabir edilen kıyı bölgelerinde yoğunlaşırken Azerbaycan ve Türkmenistan’ın rezervleri ise offshore olarak bilinen kıyıdan uzak alanlarda bulunmaktadır. Doğalgaz üretiminin gerçekleştirildiği bölgelerden Rusya’nın Astrakhan ve Kazakistan’ın Tengiz sahaları onshore alanlar, Azerbaycan’ın Şahdeniz ve Türkmenistan’ın Çeleken sahası offshore alanlar arasında ön plana çıkmaktadır.

Son dönemde küresel enerji piyasalarında Hazar Bölgesi’nin ön plana çıkmasında başlıca rol oynayan doğalgazın ülkeler arasındaki dağılımında Rusya en fazla rezerve sahip ülkedir. 3 trilyon metreküp rezerviyle bölgedeki toplam doğalgaz rezervlerinin yüzde 25’ini elinde bulunduran Rusya’yı 2,9 trilyon metreküp rezerviyle Kazakistan takip etmektedir. Azerbaycan, bölgenin en kısa kıyı şeridine sahip ülkesi olmasına rağmen 1,4 trilyon metreküp doğalgaz rezervi ile üçüncü sırada gelmektedir.

Doğalgaz rezervi açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasında bulunan Türkmenistan ve İran’ın ise beklenenin aksine bölgedeki rezervleri diğer ülkelere oranla oldukça sınırlıdır. 2014 yılı verilerine göre 17,5 trilyon metreküp doğalgaz rezervi ile dünya sıralamasında dördüncü büyük ülke olan Türkmenistan’ın bölgede yalnızca 536 milyar metreküp rezervi bulunmaktadır. Doğalgaz rezerv büyüklüğü sıralamasında dünyada ilk sırada olan İran’ın ise 56,6 milyar metreküp rezerviyle bölgedeki en düşük doğalgaz rezervine sahip ülke olduğu görülmektedir.

Azerbaycan ve Kazakistan Hazar Bölgesi’nde yoğun olarak doğalgaz üretimi yapmaktadır. 2014 yılında Azerbaycan’ın ürettiği 16,9 milyar metreküp doğalgazın4 tamamı Hazar Bölgesi’nde bulunan Şahdeniz ve ACG sahalarından gerçekleştirilmiştir. Kazakistan’ın ise 2013 yılında gerçekleştirdiği 18,6 milyar metreküp doğalgaz üretiminin 7 milyar metreküplük kısmı ülkenin Hazar kıyısında bulunan Tengiz sahasından çıkarılmıştır. Bölgede yer alan diğer ülkelerden İran, Rusya ve Türkmenistan’ın Hazar Bölgesi’nde gerçekleştirdikleri doğalgaz üretimi toplam üretim içerisinde oldukça küçük bir paya sahiptir. Rusya ve Türkmenistan’ın Hazar Bölgesi’nde gerçekleştirdiği doğalgaz üretimi toplam üretim miktarlarının yüzde 15’inden daha az olurken İran, bölgede herhangi bir doğalgaz üretim faaliyeti gerçekleştirmemektedir.

Doğalgazın yanı sıra Hazar’da bulunan bir diğer stratejik enerji kaynağı olan petrolün bölge ülkeleri arasındaki dağılımı incelendiğinde Kazakistan’ın diğer ülkelere kıyasla daha yüksek miktarda petrol rezervine sahip olduğu görülmektedir. Hazar Bölgesi’ndeki toplam 48,2 milyar varil petrol rezervinin yaklaşık yüzde 65’ine karşılık gelen 31,2 milyar varil petrol rezervine tek başına Kazakistan ev sahipliği yapmaktadır. Bu bağlamda, petrol rezervi açısından bölgede hakim bir pozisyonda bulunan Kazakistan’ı Azerbaycan (8,5 milyar varil) ve Rusya (6,1 milyar varil) takip etmektedir.

Kazakistan’ın Hazar Bölgesi’nde yer alan Tengiz ve Kaşagan sahaları petrol rezervlerinin yoğun bulunduğu bölgeler olarak dikkat çekmektedir. 2013 yılında Tengiz sahası günlük 581 bin varil petrolle Hazar Bölgesi’nin en fazla petrol üretimi gerçekleştirilen sahası olmuştur. Tengiz sahası petrol üretiminde Kazakistan’ın en önemli sahası olurken bunun dışında Azerbaycan’ın ACG sahası ve Türkmenistan’ın Hazar kıyısında bulunan petrol sahaları bölgede petrol üretiminin gerçekleştirildiği diğer alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hazar Bölgesi’nde bulunan petrol ve doğalgazın taşındığı kanallara bakıldığında bölgede önemli petrol ve doğalgaz boru hatlarının varlığı dikkat çekmektedir. Petrolün transferini sağlayan hatlar arasında en önemlisi Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattıdır. Günlük 1,2 milyon varil petrol taşıma kapasitesiyle Azerbaycan’ın ACG ve Şahdeniz sahasından çıkarılan petrolü Türkiye üzerinden küresel piyasalara taşıyan bu hat aynı zamanda 1.768 kilometre uzunluğuyla dünyanın en uzun petrol boru hatları arasında yer almaktadır. BTC’nin yanı sıra Kazakistan’ın Tengiz sahasından çıkarılan petrolü Rusya’ya taşıyan Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu (Caspian Pipeline Consortium-CPC) ve Atyrau-Samara petrol boru hatları bölgede petrol transferi gerçekleştiren diğer önemli hatlardır. İki hattın toplam petrol taşıma kapasitesi günlük 1,2 milyon varilin üstünde seyrederken hatlar aynı zamanda Kazakistan’ın petrol ihracatının büyük bir kısmının transferini sağlaması sebebiyle ayrıca önem taşımaktadır.

Hazar Bölgesi’nde petrol transferi gerçekleştiren diğer hatlar ise günlük 240 bin varil kapasitesiyle Kazakistan-Çin Petrol Boru Hattı (Kazakhstan-China Pipeline) ve günlük 100 bin varil kapasitesiyle Azerbaycan petrolünü Rusya’ya taşıyan Bakü-Novorossiysk (Baku-Novorossiysk-Northern Route Export Pipeline) petrol boru hattıdır. Hazar Bölgesi’ndeki doğalgaz kaynaklarının transferinde ise Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) Doğalgaz Boru Hattı ve Orta Asya-Merkez Doğalgaz Boru Hattı (Central Asia- Center Gas Pipeline System-CAC) önemli bir rol oynamaktadır. Azerbaycan’ın Şahdeniz Faz-I sahasından çıkarılan doğalgazı Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşıyan BTE, 8 milyar metreküplük kapasitesiyle Türkiye’nin Azerbaycan’dan ithal ettiği doğalgazın transferini sağlamaktadır. 90 milyar metreküp kapasitesiyle Orta Asya-Merkez Doğalgaz Boru Hattı ise Türkmenistan doğalgazını Özbekistan ve Kazakistan üzerinden Rusya’ya taşımaktadır. SSCB döneminde inşa edilen bu hat bölge ülkeleri arasında doğalgaz transferini sağlayan tek hat olması sebebiyle kritik bir konumda bulunmaktadır. Hazar Bölgesi’nde mevcut bu iki hat dışında Güney Gaz Koridoru (GGK) projesi kapsamında 2015 yılında temeli atılarak inşasına başlanan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) bölgenin doğalgaz rezervlerini dış pazarlara taşıyacak önemli bir hat olacaktır. Azerbaycan’ın Şahdeniz Faz-II sahasından çıkarılan doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştıracak olan bu boru hattının, faaliyete başlaması beklenen 2018 yılında 10 milyar metreküpü Avrupa’ya ve 6 milyar metreküpü de Türkiye’ye olmak üzere toplam 16 milyar metreküplük bir doğalgaz transferi gerçekleştirmesi beklenmektedir. Avrupa’nın Rusya’ya enerjide olan bağımlılığını azaltmak için kritik bir rol üstlenecek olan GGK, aynı zamanda Hazar Bölgesi’ndeki doğalgaz rezervlerinin küresel enerji piyasalarına açılmasında önemli bir rol oynayacaktır.

Hazar Bölgesi’nin enerji görünümünü etkileyen faktörlerden biri de bölgedeki enerji rezervleri üzerinde faaliyet gösteren şirketlerin yapısıdır. 1990’lı yıllara kadar SSCB hakimiyeti altında bulunan bölgede SSCB’nin dağılma süreci ile bağımsızlıklarını kazanan ülkeler kendi enerji sektörlerini oluşturmaya başlamışlardır. SSCB döneminde kamu sektörünün enerji kaynakları üzerinde tekel olarak adlandırılabilecek pozisyonunun Hazar Bölgesi çevresinde bulunan ülkeler tarafından günümüzde de devam ettirildiğinin altını çizmek gerekir. Bölge ülkeleri sahip oldukları enerji rezervlerini kalkınma süreçlerinin temel parçası olarak görürken bu durum enerji kaynaklarının stratejik önemini daha çok artırmaktadır. Hazar Bölgesi’nin son dönemde hem Avrupa’nın

Rusya’ya enerjide olan bağımlılığını azaltmak istemesinde bir alternatif oluşturması hem de enerji arz güvenliği konusunda sahip olduğu avantajlı konumu, enerji piyasasında faaliyet gösteren aktörlerin bölgeye karşı ilgisinin artmasını sağlamıştır. Enerji sektörünün ağırlıklı olarak devlet kontrolündeki kurumlar veya şirketlerden oluştuğu bölge ülkeleri, mevcut enerji rezervlerini verimli bir şekilde kullanamamaktadır. Avrupa’nın Rusya’ya karşı enerjide alternatif oluşturmak istemesi ve Hazar Bölgesi ülkelerinin de enerji kaynaklarını küresel pazarlara ihraç etme düşüncesi son dönemde enerji sektöründeki küresel firmalarla bölgedeki firmalar arasında konsorsiyum oluşumlarını meydana getirmiştir. Bu bağlamda bölgede aktif bir şekilde faaliyet gösteren LUKOIL, Gazprom, Rosneft gibi Rus şirketlerinin yanı sıra BP, Chevron, Shell gibi uluslararası şirketler; Azerbaycan’dan SOCAR, Kazakistan’dan KazMunaiGas gibi şirketlerle konsorsiyumlar kurarak bölgedeki enerji kaynaklarının aktif bir şekilde kullanılmasına olanak tanıyan işbirlikleri oluşturmuşlardır. Bu durum bölge ülkelerinin yabancı yatırımları çekerek kalkınma süreçlerinin hız kazanmasını sağlarken aynı zamanda enerji sektöründe, bölge ülkelerine ihtiyaç duydukları gerekli teknolojik ve teknik altyapılara ulaşma imkanını da vermektedir. Azerbaycan ve Kazakistan bu yönde attıkları adımlarla enerji kaynaklarını daha verimli bir şekilde değerlendirme olanağı elde ederken Türkmenistan’ın yalnızca iç piyasaya dönük enerji politikaları ülkenin özellikle doğalgaz alanında sahip olduğu potansiyeli kullanmasının önüne geçmektedir. Bölgede mevcut yatırımların beklenenden düşük olmasında Hazar’ın statü problemlerinden kaynaklı ülke anlaşmazlıklarının payı büyüktür. Bu durumda Hazar’ın statü sorunu ve bölgede bulunan ülkelerin bu soruna nasıl çözümler getirdiklerinin iyi anlaşılması gerekmektedir.

HAZAR’IN HUKUKİ STATÜ SORUNU VE STATÜ SORUNUNA BÖLGE ÜLKELERİNİN YAKLAŞIMLARI

Sahip olduğu enerji kaynaklarıyla ciddi bir potansiyeli olmasına rağmen bölge ülkelerinin Hazar’ın hukuki statüsü üzerinde vardıkları herhangi bir mutabakat bulunmamaktadır. Bölgede enerji rezervleri bulunan ülkelerin anlaşma sağlayamadıkları alanların başında statü sorunu gelmektedir. Hazar Bölgesi’nin hem jeolojik açıdan incelenmesinin zor olması hem de ilgili uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde farklı yorumlara açık yapısı bölgenin hukuki statüsünün belirlenmesini zorlaştıran faktörler arasındadır. Bu bağlamda Hazar Bölgesi’nin bulunduğu havzanın farklı özellikler göstermesi, bölgenin hukuki statüsünün deniz mi ya da göl mü olduğu konusunda farklı fikirlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Hazar Bölgesi’ne kıyısı olan devletlerin hukuki statü konusunda yaşadıkları fikir ayrılıklarının herhangi bir çözüme kavuşturulamaması bu sorunun günümüze kadar taşınmasına yol açmıştır. Statü konusunda varılamayan uzlaşı bugün ülkeler arasında yaşanan birçok anlaşmazlığı da beraberinde getirmektedir. Hazar’ın deniz veya göl olması durumunda değişecek olan mevcut sınırların ülkelerin sahip olacağı petrol ve doğalgaz rezerv miktarını etkileyecek olması ülkeler arasında yaşanan çatışmanın temelini oluşturmaktadır. Hukuki statü konusunda ülkeler arasında herhangi bir uzlaşı olmamasına rağmen bölge ülkeleri sahip oldukları kıyı şeridine göre belirlenmiş kendi karasularından, Münhasır Ekonomik Bölgeleri’nden (MEB) ve kıta sahanlıklarından enerji rezervlerini çıkarma/üretme ve transfer faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler. Bu ülkelerin farklı uzunlukta kıyılara sahip olması, Hazar üzerindeki sınırlarını da aynı oranda etkilemektedir. Statünün belirsizliği, enerji rezervlerinin tespiti ve kullanılması konusunda ülkelerin zaman zaman karşı karşıya gelmesine neden olmaktadır. Bu sebeple bölgedeki birçok devlet kaynakların çıkarılma, pazarlanma ve transferinde kullanacağı ulaşım kanallarını inşa etme konusunda zorluk çekmektedir. Bu durum enerji kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılmasının önüne geçerek bölge ülkelerinin ekonomik kalkınma süreçlerine olumsuz etki yapmaktadır.

HAZAR’IN HUKUKİ STATÜ SORUNU

SSCB’nin dağıldığı 1991 yılına kadar Hazar ağırlıklı olarak SSCB kontrolü altında bulunmakta iken bölgedeki diğer bir ülke olan İran’da Hazar üzerinde hak iddia etmiştir. Hazar’ın statü probleminin çözümüne yönelik 1940 yılında Rusya ile İran arasında yapılan anlaşmayla Hazar Bölgesi’nin statüsü “Sovyet-İran Denizi” olarak belirlenmiştir. Hazar Bölgesi’nin hukuki statü sorunu SSCB’nin dağılmasından kısa bir süre sonra ortaya çıkan bir konu olmuştur. SSCB sonrası dönemde bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan ile birlikte bölgede beş ülkenin varlığı farklı çözüm önerilerini de ortaya çıkarmıştır. Hazar’ın statüsü ile ilgili ortaya atılan üç yaklaşım mevcuttur. Bu yaklaşımlardan ilki, Hazar’ın deniz olarak kabul edilmesi durumunda her ülkenin karasularının, MEB’lerinin ve kıta sahanlıklarının belirlenmesidir. İkinci yaklaşım, göl olarak kabul edildiği takdirde uygulanacak sınır gölü statüsü veya ortak kullanım yaklaşımı yönündedir. Üçüncü yaklaşım ise, Hazar’ın normal göl ve denizlerden farklı bir yapıya sahip olduğu kabul edilerek bu havzada özel statü uygulanması yönündedir. Konu ile ilgili yalnızca Rusya bu yaklaşımı teklif olarak sunmuş olsa da ülkeler tarafından suistimale uğrama ihtimalinin yüksek olması nedeni ile bu çözüm önerisi çoğunluk tarafından kabul görmemektedir.

Hazar’ın statüsünün belirlenmesi konusunda ortaya atılan yaklaşımlar kıyıdaş beş ülke tarafından yapılan çeşitli toplantılarda tartışılmıştır. Beş ülke arasında yapılan ilk önemli toplantı 1995 yılında İran’ın başkenti Tahran’da gerçekleştirilirken statü konusunda günümüze kadar varılmış herhangi bir mutabakat bulunmamaktadır. Kıyıdaş devlet başkanları düzeyinde yapılan ikinci önemli toplantı ise 23-24 Nisan 2002 tarihinde Türkmenistan’da gerçekleştirilmiştir. Statü konusunda herhangi bir anlaşmaya varamayan devlet başkanları üçüncü kez 2007 yılında İran’da buluşmuşlardır. Kıyıdaş devletler tarafından imzalanan ilk siyasi belgenin ortaya çıktığı bu toplantı sonucunda da ülkeler statü konusunda herhangi bir anlaşma sağlayamamışlardır. Öte yandan 2015 yılı Mart ayında Bakü’de dördüncü kez bir araya gelen kıyıdaş ülkelerin anlaşmaya vardığı önemli konulardan birini su yüzeyinin beşe bölünmesi oluştururken bu sürecin nasıl işleyeceğiyle ilgili durum ise hala belirsizliğini korumaktadır. Ayrıca 27-29 Ocak 2016 tarihleri arasında Türkmenistan’ın Aşkabat kentinde dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantının ana gündemini Hazar’ın statü sorunu oluşturmuştur. Aşkabat’taki toplantıda ülkeler Bakü toplantısındaki tavırlarını devam ettirirken bu toplantıda su yüzeyinin beşe bölünmesi konusuna dair bir çözüm önerisi geliştirilememiştir. Son olarak 2016 yılında Astana’da beşincisinin düzenleneceği Hazar Zirvesi’nden çözüme yönelik kararların çıkması beklenmektedir.

Hazar Bölgesi’nin hem jeolojik açıdan incelenmesinin zor olması hem de uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde farklı yorumlara açık yapısı bölgenin hukuki statüsünün belirlenmesini zorlaştırmaktadır.

DENİZ STATÜSÜ SENARYOSU

Hazar’ın deniz mi yoksa göl mü olduğu ile ilgili tartışmalarda ülkelerin ortaya attıkları savlar bölgenin bazı jeolojik özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Jeolojik açıdan ortaya atılan bu savlar uluslar arası hukukta ülke sınırlarının belirlenmesinde farklı kriterlerin uygulanmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda jeolojik açıdan incelendiğinde Hazar, tuzlu su özelliği gösteren ve yaklaşık 77.000 metreküp hacmi olan bir su havzasıdır. Geniş su hacmi ve tuzluluk oranıyla Hazar’ın coğrafi olarak denize yakın özelliklere sahip olduğu görülmektedir. Bu bağlamda Azak Denizi ve Karadeniz’e açılan Hazar’ın deniz statüsünde olduğu iddiası; Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) 122. maddesindeki, “Kapalı veya yarı kapalı deniz; iki veya daha fazla devlet tarafından çevrelenen, dar bir çıkış yoluyla başka bir denize veya okyanusa bağlanan yahut tamamen veya büyük ölçüde iki ya da daha fazla kıyı devletin karasuları ve münhasır ekonomik bölgelerinden meydana gelen bir körfez, havza veya deniz anlamına gelir” tanımına dayanak oluşturmaktadır.  Bu iddia BMDHS’de yapılan kapalı deniz tanımından bir yönüyle farklı düşmektedir. Bu tanımın hükmü gereğince belli bir hacimde ve büyüklükteki su kütlesinin kapalı deniz sayılabilmesi için deniz veya okyanusa açılan “doğal” bir havzaya sahip olması gerekmektedir. Hazar’ın doğal yollardan deniz ve okyanus bağlantısı bulunmamasına rağmen bölgedeki Volga- Don Kanalı’nın Hazar’ı Karadeniz ve Baltık Denizi üzerinden Atlantik Okyanusu’na bağlaması soru işaretlerini beraberinde getirmektedir. Volga- Don Kanalı, ilgili maddedeki doğal çıkış yolu tanımına ters düşen yapay bir kanaldır ve Hazar’ın bir iç deniz olarak kabul edilmemesini destekleyen argümanların merkezinde yer almaktadır. Bu görüşü destekleyen ülkelerin başında ise Rusya gelmektedir. Rusya, hukuki olarak dayanak gösterdiği bu tanımlamayla herhangi bir deniz veya okyanusa doğal bağlantısı olmayan Hazar’ın deniz statüsüne kavuşamayacağını ifade etmektedir.

Hazar havzasının yapısı ve bu durumun uluslararası hukukta ne boyutta değerlendirileceği konusu, ülkelerin bu coğrafyada görüş ayrılıkları yaşamasına sebep olmaktadır. Bunun nedeni de değerlendirmeler sırasında savunulan tezlerin her ülkenin kendi çıkarları doğrultusunda şekillenmesidir.

Çıkar çatışmaları ve gerekli uzlaşmanın sağlanamaması bu sorunun çözümsüz bir hal almasına yol açmıştır. Hazar’ın kapalı deniz olarak kabul edilmesi durumunda geçerli olacak BMDHS ile belirlenen karasularına, MEB’lere ve kıta sahanlıklarına yönelik hüküm ortaya konmuştur. Bu hüküm doğrultusunda her devletin denizdeki sınırları ve sahip olduğu alan uluslararası hukuk kriterlerine göre belirlenmiş olmasına rağmen deniz olması konusunda bölgede kıyısı bulunan ülkeler arasında herhangi bir mutabakata varılamamıştır. Bu durum kıyıdaş bazı ülkelerin enerjide yaptıkları araştırma faaliyetlerinin sınırlı bir bölgede kalması sonucunu doğurmaktadır. Hazar’ın deniz statüsünde kabul edilmesi durumunda geçerli olacak BMDHS’nin ilgili hükümleri gereğince her ülkenin 12 mil esasına göre karasuları ve 200 mili aşmayacak olan MEB’leri belirlenecektir. Belirlenen yerlerin dışındaki alanda ise açık deniz statüsü hükmü uygulanacaktır. Bu durum her ülkeye karasuları ve MEB’lerin yanı sıra uluslararası statüsü olan ortak kullanım alanı üzerinde faaliyet gösterme olanağı tanımaktadır.

Açık deniz statüsü kapsamında burada uygulanacak kuralların aynı zamanda Volga-Don Kanalı’nın da uluslararası statü kazanmasını beraberinde getirecek olması Rusya’nın Hazar’ın deniz statüsüne yaptığı itirazın başlıca sebebini oluşturmaktadır. Günümüzde Rusya kanaldaki kullanım ve geçiş haklarını kendi hukuk kurallarına göre düzenlemektedir. Dolayısıyla kanalın uluslararası statü kazanması Rusya’nın çıkarlarına ters bir durum bulmamıştır.

GÖL STATÜSÜ SENARYOSU

Hazar’ın göl olarak kabul edilmesi durumu, uluslar arası hukukta göllerin paylaşımına ilişkin net bir ibare olmadığından, kesin hükümler içermemektedir. Göl statüsünde kabul edilecek olan Hazar sınırlarının belirlenebilmesi, bölge ülkelerinin alacağı ortak kararlar ile mümkün olacaktır. Bu konuda ortaya atılan iki yaklaşım bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar Hazar’ı her ülkeye ait ayrı bir bölge oluşturarak ulusal sektörlere ayıran “Sınır Gölü” ve ülkeler arası ortak kullanıma açan “Ortak Kullanım” senaryoları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sınır Gölü Senaryosu

Hazar’ın göl olarak tanımlanması durumunda ön plana çıkan sınır gölü senaryosunda belirlenecek sınırlar için orta hat yöntemi kullanılmıştır. Çizilecek orta hat esasına göre her ülkenin kendi kara sınırlarından Hazar’ı dikey olarak ikiye ayıran orta hat çizgisine uzatılacak sınırlarla Hazar, kıyıdaş devletlere ait beş bölgeye ayrılacaktır. Bu durum her ülkenin Hazar’da kendine ait özel bir egemenlik alanının ortaya çıkmasını ve ulusal sektörlerin oluşmasını beraberinde getirecektir. Birden fazla kıyıdaş devletin bulunduğu Hazar’da orta hat ilkesinin uygulanması ile yapılacak saha belirlenmesi diğer yaklaşımlara göre ülkelere daha eşit bir paylaşım hakkı sunmaktadır.

Sınır gölü senaryosu özellikle offshore alanlarda zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip kıyıdaş ülkelerin kendi enerji sahaları üzerinde mutlak hakimiyet kurmasını sağlayacaktır. Bu senaryo üzerinde uzlaşılması halinde Hazar Bölgesi ülkeleri arasında sık sık yaşanan enerji sahaları üzerindeki hak iddialarının çözüme kavuşması muhtemeldir. Bu çerçevede çözüme kavuşacak statü problemi ile Hazar’da her ülkenin kendi hakimiyet bölgesine kavuşması sorunlardan uzak bir ortamın oluşmasının önünü açacaktır.

İran, bu paylaşım yöntemini kendi çıkarları doğrultusunda geliştirerek ulusal sektörlerin Hazar Bölgesi’ni beş eşit parçaya bölen yüzde 20’lik paylara göre belirlenmesi gerektiğini öne sürmüştür. İran tarafından statü meselesine getirilen bu yaklaşım kıyıdaş ülkelerin birbirlerinden ayrılan jeostratejik özelliklerini ortadan kaldırmaktadır. İran, Hazar Bölgesi’nde bulunan enerji rezervlerinin sınırlı miktarda olmasından dolayı bu senaryoyu savunan tek ülke konumundadır. Hazar Bölgesi’nin yüzde 20’lik eşit parçalara bölünmesi günümüzde Azerbaycan tarafından kullanılan bazı enerji sahalarının İran’ın egemenliği altına girmesine neden olacaktır. İran’ın bu yaklaşımı Hazar Bölgesi’ne kıyıdaş diğer ülkelerin sahip olduğu avantajları ortadan kaldıracağından kendi enerji kaynakları üzerinde hakimiyet kurmak isteyen başta Azerbaycan olmak üzere diğer ülkeler tarafından destek bulmamıştır.

Ortak Kullanım Senaryosu

Hazar Bölgesi’nin göl olarak kabul edilmesi durumunda ortaya atılan bir diğer yaklaşım ortak kullanım senaryosudur. Bu yaklaşım kıyıdaş her ülkeye Hazar üzerinde 20 mil açığa kadar bir alan verirken geriye kalan alanı ortak kullanıma açmaktadır. Bu senaryoya göre Hazar’ın büyük bir bölümü hiçbir ülkenin egemenliği altında olmazken buna bağlı olarak petrol ve doğalgaz sahalarının da önemli bir kısmı kıyıdaş ülkeler arasında ortak kullanıma açılacaktır. İran ve Rusya özellikle statü sorununun ortaya çıkmasından sonra Hazar’da ortak hareket edilmesi, kaynakların çıkarılması ve kullanımın ülkeler arasında belirlenecek ortak bir yönetim tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Hazar’ın ortak kullanımı SSCB’nin dağılmasından sonra en çok öne sürülen ve masaya getirilen yaklaşımlardan biridir. Ancak bu yaklaşım bölgede kendi enerji kaynaklarıyla hakimiyet alanı oluşturmak isteyen İran ve Rusya dışındaki diğer kıyıdaş ülkelerin çıkarlarına ters olduğundan ortak kullanım senaryosuna karşı çıkılmaktadır.

STATÜ SORUNUNA

BÖLGE ÜLKELERİNİN YAKLAŞIMLARI

Hazar’ın hukuki statüsü konusunda bölge ülkelerinin farklı yaklaşımları mevcuttur. Ülkelerin kendi ekonomik ve siyasi çıkarını koruyacak stratejiler üzerinde politika geliştirmesi statü konusunda ortaya koydukları yaklaşımların zaman zaman değişiklik göstermesine neden olmuştur. Bu stratejilerin, ülkelerin geçirdiği siyasal süreçler, özellikle bölgede bağımsızlığını yeni kazanan ülkelerin izlediği Rusya veya Batı yanlısı politikalar ekseninde değişen bir yapı izlediği görülmektedir.

RUSYA VE İRAN

Hazar’a kıyıdaş devletlerin statü sorununa yaklaşımları geçmişten günümüze incelendiğinde Rusya’nın statü sorununda hakim bir pozisyona sahip olduğu görülmektedir. SSCB’nin dağılmasına kadar geçen süreçte Hazar’da İran ile birlikte egemen ülke pozisyonunda olan Rusya, SSCB’nin dağılmasının ardından da bölgedeki hakimiyetini korumaya çalışan politikalar izlemiştir. Ayrıca bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’ın enerji piyasasında kendisine alternatif oluşturmasının önüne geçmek için İran ile ortak hareket etmiştir.

Rusya’nın statü sorununa yaklaşımı, Hazar Bölgesi’nin BMDHS’nin ilgili hükümleri gereğince kapalı deniz tanımına uygun olmadığı ve sınır devletlerince denizin bölünmesi konusunun yasal bir geçerliliğe tekabül etmediği yönündedir. Bu bağlamda hareket eden Rusya’nın bağımsızlığını elde eden ülkelere karşı göl statüsü kapsamında ortak kullanım koşullarını esas aldığı görülmektedir.

2001 yılında Rusya ile İran’ın yayımladıkları ortak bildiride, statü sorunu neticeye kavuşana kadar Hazar’da girişilen hiçbir projenin ve anlaşmanın geçerli olmayacağı açıklanmıştır. Bu iki ülkenin Hazar’daki statü konusunu, diğer ülkelerin bölgedeki yatırımlarını engelleyici girişimlerde bulunarak kullanmakta oldukları görülmektedir. Ancak başta Azerbaycan olmak üzere diğer bölge ülkeleri offshore sahalarda gerçekleştirdikleri arama-çıkarma faaliyetleri ve boru hattı projeleriyle bu bildirinin geçerli olmadığını ortaya koymuşlardır. Rusya ile İran arasında yapılan bu anlaşmanın  işlevsel olmaması zaman içinde bu iki ülkenin statü konusundaki tavırlarının değişmesine neden olmuştur. Bu çerçevede statü konusu, zaman içerisinde siyasi ve ekonomik etkenlere göre şekillenmiş ve bu bağlamda Rusya, Hazar’ın kuzeyinde Azerbaycan ve Kazakistan ile anlaşma yoluna giderek uzlaşma sağlamıştır.2003 yılında yapılan anlaşma neticesinde Hazar Bölgesi’nde deniz dibi konusunda uzlaşmaya varılarak her ülkenin kendi egemenliği içinde bulunan alan belirlenmiştir.

İran ise Rusya’nın aksine statü sorununun çözümü konusunda bölgede herhangi bir ülke ile işbirliğine gitmemiştir. Hazar’daki enerji rezervleri oldukça sınırlı miktarda olan İran, statü meselesinde Hazar’ın yüzde 20’lik beş eşit parçaya bölünmesi konusundaki tavrını değiştirmeden devam ettirmektedir. Bu durum Hazar’da kayda değer enerji rezervleri bulunmayan İran için avantajlı bir paylaşım sunmakta ve Azerbaycan’ın zengin enerji yataklarının bulunduğu Araz-Alov-Şark sahasında hak iddia etmesini sağlamaktadır. İran’ın Araz-Alov-Şark yataklarında Azerbaycan’ın yürüttüğü çalışmalara karşı çıkması bölgede iki ülke arasında ihtilaf yaşanmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda İran’ın, 2001 yılında Araz-Alov-Şark sahasında bulunan İngiliz British Petroleum (BP) şirketine ait bir gemiye araştırma yaptığı sırada taciz girişiminde bulunması zaman zaman bölgede İran kaynaklı gerilimlerin artmasına yol açmıştır. Batılı devletler tarafından İran’a uygulanan ekonomik yaptırımların kalkmasıyla İran’ın enerji sektöründe kendisine rakip olarak gördüğü Hazar Bölgesi ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmesi ve statü sorununa yapıcı bir çözüm getirmesi yakın gelecekte zor gözükmektedir. 2015 yılında Bakü’de yapılan ve Hazar’a kıyıdaş devletlerin katıldığı toplantıda İran, Hazar’ın su yüzeyinin beşe bölünmesi konusundaki tutumunu devam ettirmiştir. İran’ın kendisine uygulanan yaptırımların kalktığı bir dönemde bu tutumunu sürdürmek isteyip istemeyeceği önümüzdeki dönemde İran’ın Hazar’ın hukuki statüsü konusundaki tavrını da belirleyecektir.

AZERBAYCAN VE KAZAKISTAN

Hazar Bölgesi’nin kıyı şeridi en dar ülkesi olan Azerbaycan, bölgede sahip olduğu yüksek miktardaki petrol ve doğalgaz kaynaklarıyla ön plana çıkmaktadır. Coğrafi konumunun sağladığı avantajla Hazar Bölgesi’nde sahip olduğu enerji kaynaklarını kıyıdaş herhangi bir devletle işbirliğine gitmeksizin doğrudan Batı pazarlarına ulaştırma imkanı olan Azerbaycan, son dönemde Batılı şirketlerle oluşturduğu konsorsiyumlarla günümüzde bölgeyi en aktif kullanan ülkelerden biri olmuştur.

Meşru alanlarını koruma ve bu alanlarda sahip olduğu enerji kaynaklarına serbestçe ulaşabilme adına Azerbaycan’ın statü konusunda iki yaklaşım benimsediği görülmektedir. Bu yaklaşımlardan ilki Hazar’da açık deniz statüsü uygulanması gerektiği yönündedir. Diğer yaklaşım ise Hazar’ın “sınır gölü” olarak tanımlanması yönünde olmuştur. Bölge üzerinde fikir ayrılıklarının oluşmaya başlaması ile Azerbaycan’ın sınır gölü statüsüne daha yakın politikalar belirlediği görülmektedir. Sınır gölü kapsamında her ülkeye ait özel bir alan oluşturan orta hat yöntemine göre bölünecek Hazar’da, her ülkenin petrol ve doğalgaz sahaları uluslar arası hukuk kurallarınca ulusal sektörlere ayrılmış olacaktır. Rusya ve İran’ın savunduğu göl statüsüne ilişkin ortak kullanım politikaları Hazar Bölgesi’nin Azerbaycan’a ait sahalarını paylaşıma açarken, Azerbaycan’ın savunduğu göl tanımlaması bu iki ülke tanımından ayrışmaktadır. Bu çerçevede Azerbaycan, enerji rezervlerini ortak kullanıma açmaktan çok kendi sahalarını güvence altına almak adına göl statüsünü savunmaktadır. Azerbaycan’ın statü konusunda Rusya ve İran’dan ayrılan tutumundan anlaşıldığı üzere bölgedeki rezervler, ülkelerin zaman zaman birbirlerinden hak iddia etmesine neden olmaktadır.

1994 yılında Azerbaycan’ın Azeri-Çırag- Güneşli (ACG) Sahası’nın petrol ve doğalgaz araştırmalarına açılması için “Asrın Anlaşması”nı imzalaması Rusya tarafından sert tepki ile karşılanmıştır. Azerbaycan’ın ağırlıklı olarak Batılı enerji şirketleriyle birlikte attığı bu adımı Rusya, enerjide bölgedeki hakim pozisyonuna bir tehdit olarak görmüş ve anlaşmanın hayata geçirilmemesi konusunda Azerbaycan’a baskı yapmaya başlamıştır.

Öte yandan 2003 yılında Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan arasında yapılan anlaşma, Azerbaycan ile Rusya’nın enerji sahalarının kullanılması konusunda yaşadıkları sorunların aşılması anlamında önemli bir adım olsa da iki ülkenin enerji alanındaki çıkarlarının birbirleriyle örtüşmediği görülmektedir.

Mevcut statü sorunu Azerbaycan’ın petrol ve doğalgaz rezervlerini bağımsız bir şekilde kullanmasına engel teşkil etmekte ve ülkenin kıyıdaş diğer ülkelerin itirazları ile karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. İran ile yaşanan Araz-Alov-Şark sahası problemi ve Türkmenistan ile yaşanan Serdar-Kepez sorunu Azerbaycan’ın Hazar’ın ulusal sektörlere bölünmesi yönündeki ısrarlarına dayanak oluşturmaktadır. Azerbaycan’ın, Hazar’ın kuzeyindeki ülkelerle yaptığı mutabakatla bu bölgedeki sorunları azalırken, bölgenin güney ve doğu sahalarında yaşanan anlaşmazlıklar günümüze kadar herhangi bir şekilde çözülmüş değildir.

Hazar’ın kuzeyinde bulunan ülkelerden bir diğeri olan Kazakistan’ın statü meselesine yaklaşımı ise başlangıçta Azerbaycan’da olduğu gibi deniz statüsü yönünde olmuştur. Bu çerçevede Kazakistan, 1982 tarihli BMDHS’nin ilgili maddelerince belirlenen kapalı deniz kriterlerini savunmuştur. Daha sonra ülkenin bu yöndeki tavrı, 2003 yılında Rusya ve Kazakistan arasında imzalanan anlaşma sonucu değişmiştir. Bu bağlamda yapılan anlaşma sonrasında Kazakistan’ın Hazar’ın statüsü konusunda sınır gölü anlayışına yakın bir duruş sergilediği görülmektedir. Kazakistan bu durumda Hazar’ın yalnızca deniz yatağının ve kaynaklarının ulusal sektörlere bölünmesini, geri kalan deniz yüzeyindeki faaliyetlerin ise ortak kullanıma açılmasını istemektedir. Hazar’ın statü problemi bölgede Rusya’dan sonra en zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip Kazakistan’ın var olan kaynaklarını meşru bir şekilde kullanmasını engellemektedir. Sınır komşusu olduğu Rusya ile 2003 yılında vardığı anlaşma, kaynaklarını boru hatları aracılığı ile transfer etme konusunda Kazakistan’ı Rusya’ya bağımlı hale getirmiştir. Bu bağlamda Kazakistan’ın, petrol rezervini dış pazarlara transferini, Hazar’dan geçecek yeni bir boru hattı ile BTC petrol boru hattına ekleyerek sağlamak istediği ve bunun Rusya tarafından engellendiği görülmektedir. Petrol kaynaklarının yalnızca tankerlerle transferine izin veren Rusya, Hazar’dan geçebilecek boru hatlarına karşı net bir tavır sergilemektedir.

Hazar’ın statü sorununun çözülmesi Kazakistan’ın enerji rezervlerine yapılacak yabancı yatırımların da artmasını beraberinde getirecektir. Bu bağlamda statü sorununun çözümü Kazakistan’ın hem enerji sektöründe ihtiyaç duyduğu modern teknolojik altyapıya kavuşmasına hem de kaynaklarını dış pazarlara ihraç ederek ekonomik büyümesini artırmasına katkı yapacaktır. Statü sorununun çözümü Kazakistan’ın Hazar’daki offshore sahalarında sahip olduğu yüksek miktarda petrol ve doğalgaz rezervinin Azerbaycan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasını mümkün kılacaktır. Kazakistan’ın mevcut enerji taşıma hatları SSCB döneminden kalan ve Rusya’ya giden boru hatlarıdır. Statü sorununun çözümü ve sonrasında oluşturulacak yeni boru hatları, ülkenin Hazar’daki enerji kaynaklarını daha aktif kullanmasını sağlayacaktır.

TÜRKMENISTAN

Hazar’a kıyısı bulunan bir diğer devlet olan ve 17,5 trilyon metreküp51 ile dünyanın dördüncü büyük doğalgaz rezervine sahip ülkesi Türkmenistan’ın statü konusuna yaklaşımı zaman içinde değişkenlik göstermiştir. İlk olarak göl statüsü kapsamındaki ortak kullanım anlayışını benimseyen Türkmenistan’ın zamanla bu görüşten uzaklaşarak sınır gölü statüsünde belirlenecek olan ulusal sektörleri savunduğu görülmektedir.

2003 yılında Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan arasında yapılan anlaşma Türkmenistan’ın bölgede yalnızlaşmasına ve zamanla İran ile yakınlaşmasına yol açmıştır. Bu bağlamda Türkmenistan ile İran arasında 2015 yılında imzalanan memorandumda iki ülke Hazar’da sahip oldukları kaynakların kullanılmasında işbirliği yapacaklarını açıklamışlardır. Türkmenistan var olan doğalgaz rezervlerini bir şekilde dış pazarlara açmak ve enerji piyasasına yön veren bölge ülkelerinden biri olmak istemektedir. Coğrafi konumu itibarıyla Hazar’ın doğusunda kalması sebebiyle Türkmenistan, Avrupa’ya uzanan enerji ihraç yolları güzergahında bulunan diğer ülkelere bağımlı hale gelmektedir. Bir ülkenin tek başına çözüme kavuşturamayacağı bu durum bölge ülkelerinin farklı stratejileri nedeniyle Türkmenistan’ın enerji kaynaklarından istediği ekonomik getiriyi elde edememesine neden olmaktadır. Türkmenistan halihazırda çıkardığı enerji kaynaklarını SSCB döneminden kalma boru hatları aracılığıyla Rusya’ya ihraç etmek zorunda kalmaktadır. Hazar’ın hukuki statüsü konusunda sağlanabilecek anlaşmalar ülkeler arasında işbirliğinin sağlanmasını da beraberinde getirecektir. Böylece hem Türkmenistan’ın ihraç güzergahında oluşturulacak yeni boru hatları ile enerji kaynaklarını Avrupa pazarlarına taşıması sağlanacak, hem de enerjinin yönünü belirleyen ve Hazar’da bölgesel güç olma mücadelesi veren önemli aktörler arasında Türkmenistan da yerini almış olacaktır. Trans Hazar Boru Hattı Projesi53 Türkmenistan gazının Güney Gaz Koridoru (GGK) ile birleştirilerek Avrupa’ya ulaştırılmasını sağlayacak önemli bir proje olarak gündemde yer almaktadır. Azerbaycan ile yaşanan sınır sorunu giderildiği takdirde Türkmen sahalarına dev yatırımların gerçekleşmesi ve burada kurulacak olası bir konsorsiyum ile boru hattı projelerine imza atılması beklenmektedir. Öte yandan Trans Hazar Boru Hattı Projesi’ne engel çıkarabilecek ülkelerin başında Rusya gelmektedir. Son dönemlerde ekonomik göstergelerinde yaşanan düşüşün de etkisiyle Türkmenistan’dan gaz alımını 4 Ocak 2016 tarihinden itibaren durduran Rusya, Hazar’ın statüsü konusunda belirsizliğin devam ettiğini ileri sürerek bölgeden herhangi bir boru hattı geçişine izin vermemektedir. Ancak Rusya pazarını kaybeden Türkmenistan’ın, Batı pazarlarına açılma yolunda Azerbaycan ile Trans Hazar Boru Hattı Projesi’ne yönelik müzakereleri hızlandırması gerekmektedir.

Görüldüğü üzere Hazar’ın statü sorunu hakkında ülkelerin görüşleri zaman içerisinde değişim yaşamıştır.

HAZAR BÖLGESİ’NDEKİ ENERJİ KAYNAKLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN ÖNEMİ

Petrol ve doğalgaz rezervleriyle küresel enerji piyasalarında ön plana çıkan Hazar Bölgesi, enerji kaynaklarını ithal eden ülkeler açısından son yıllarda önemli bir bölge haline gelmiştir. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere enerji kaynağı ithal eden ülkeler adına Hazar Bölgesi, enerji arz güvenliğinin sağlanmasında alternatif kaynak merkezi konumunda bulunmaktadır. Coğrafi yakınlığın sağladığı avantajla birlikte bölgenin son dönemde Türkiye’nin enerji politiğinde de önemli bir yer kazanmaya başladığı görülmektedir.

Enerji ihtiyacının yüzde 72’sini dış pazarlardan karşılayan Türkiye, Hazar Bölgesi’ni hem artan enerji talebinin karşılanmasında hem de enerji ithalatındaki ülke çeşitliliğinin sağlanmasında önemli bir bölge olarak görmektedir. Hazar’a kıyısı bulunan ve küresel enerji piyasalarına açılmak isteyen Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan için Türkiye, önemli bir güzergahta bulunmaktadır. Bu durum bölge ülkeleriyle Türkiye arasında enerji alanında karşılıklı çıkarların oluşmasını beraberinde getirmektedir. Türkiye’nin 2014 yılı itibarıyla Hazar Bölgesi’nde bulunan ülkelerle olan enerji ticaretine bakıldığında en yoğun ilişkilerin Rusya ve İran’la gerçekleştiği görülmektedir. Rusya ve İran’dan ciddi miktarda petrol ve doğalgaz alınmasına rağmen, bu iki ülkeyle yapılan enerji ticaretinin Hazar Bölgesi dışındaki noktalardan yapıldığı dikkat çekmektedir. Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı doğalgaz Batı Hattı ve Mavi Akım hatlarıyla Karadeniz üzerinden taşınırken, İran’ın doğalgaz rezervleri Ankara–Tebriz hattı aracılığıyla Türkiye’ye ulaştırılmaktadır. Mevcut durumda Türkiye’nin

Hazar Bölgesi ülkeleri ile ilişkisi Azerbaycan üzerinden şekillenmektedir.

Azerbaycan son dönemde Türkiye’nin enerji ilişkilerinde ön plana çıkan ülkelerin başında gelmektedir. Azerbaycan ile Türkiye’nin tarihten gelen ortak kültürel bağları iki ülke arasında enerji alanındaki işbirliğine de yansımaya başlamıştır. Türkiye’nin petrol ve doğalgaz ithalatında alternatif pazar arayışlarına girmesi, Azerbaycan’ın da üzerindeki Rusya etkisini azaltmak adına enerji kaynaklarını Batı pazarlarına ihraç etmek istemesi iki ülkenin son yıllarda enerjide yoğun işbirliği içerisine girmesini sağlamıştır. Bu bağlamda Türkiye, Azerbaycan’ın Hazar Bölgesi’nde üretimini gerçekleştirdiği enerji kaynaklarının ihtiyacı kadarını ithal eden ve yeni projeler ile önemli bir kısmını ise Avrupa pazarlarına taşıyan bir rol üstlenmektedir. Hazar Bölgesi’ndeki kaynakları küresel enerji piyasalarına taşıma sürecinin önemli projeler ile birlikte başladığı görülmektedir. Türkiye’nin de ortak olduğu ilgili enerji projelerine bakıldığında 1994 yılında imzalanan “Asrın Anlaşması” bu anlamda atılan ilk adım olarak ön plana çıkmaktadır. Bu anlaşma ile Azerbaycan petrol işletmelerinin yabancı şirketlere açılması söz konusu olmuş ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın da (TPAO) hisse sahibi olduğu proje, iki ülke arasındaki işbirliğinin başlaması adına atılan ilk adımlardan biri olmuştur.

Bu bağlamda ortaya çıkan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı da ikili ilişkilerin gelişmesinin önünü açmıştır. BTC petrol boru hattı, Azerbaycan petrolünün Türkiye üzerinden başta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere dış pazarlara transferini sağlamak amacıyla inşa edilmiştir. BTC petrol boru hattı, Azerbaycan’ın Azeri-Çırag-Güneşli sahasından başlayıp Gürcistan üzerinden gelerek Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki Ceyhan Terminali’ne ulaşmaktadır. Toplamda 1.769 km (470 km Azerbaycan’da, 225 km Gürcistan’da, 1.074 km Türkiye’de) uzunluğa sahip olan boru hattı, günde 1 milyon varil petrol taşıma kapasitesine sahiptir. 2005 yılında faaliyete geçen BTC, Hazar Bölgesi enerji kaynaklarını dış pazarlara açan ilk boru hattı olarak tarihe geçmiştir. BTC zaman içerisinde Azerbaycan petrolünün yanı sıra Kazakistan60 ve Türkmenistan’ın da bu yolla petrol rezervlerini de ihraç etmesine olanak tanımaktadır. Bu çerçevede incelendiğinde BTC petrol boru hattı Hazar Bölgesi kaynaklarının dünya pazarlarına açılmasında kritik öneme sahip bir hat olarak faaliyetini sürdürmektedir.

Hazar Bölgesi’ndeki petrol kaynaklarının ihracını sağlayan BTC petrol boru hattının yanında Azerbaycan’ın Şahdeniz sahasından çıkarılan doğalgazın Türkiye’ye transferini sağlayan Bakü-Tiflis- Erzurum (BTE) doğalgaz boru hattı bulunmaktadır.

Azerbaycan’ın Türkiye’ye ihraç ettiği doğalgazı transfer eden tek hat konumundaki BTE, yıllık 7,8 milyar metreküp doğalgaz taşıma kapasitesine sahiptir. 2006 yılında faaliyet göstermeye başlayan

692 km uzunluğundaki BTE doğalgaz boru hattı, Azerbaycan doğalgazının Gürcistan üzerinden Erzurum’a ulaşmasını sağlamaktadır. BTC ve BTE boru hatları Hazar Bölgesi’ndeki kaynakların dış pazarlara taşınmasını sağlayan önemli hatlar olsa da, Azerbaycan doğalgazını doğrudan Avrupa pazarlarına taşıması planlanan Güney Gaz Koridoru (GGK) son yıllarda üzerinde çalışılan en önemli proje olarak karşımıza çıkmaktadır. Azerbaycan’ın Hazar Bölgesi’ndeki Şahdeniz sahasından çıkarılacak doğalgazı Türkiye üzerinden TANAP ile Avrupa ülkelerine taşıyacak olan projenin ilk yıldaki kapasitesi 16 milyar metreküp olarak açıklanmıştır. BOTAŞ ve SOCAR işbirliği ile ortaya çıkan GGK projesi, Türkiye ve Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacının bir kısmını karşılamasının yanı sıra bölgede doğalgaz ihraç eden ülke çeşitliliğine katkıda bulunarak enerji arz güvenliğinin sağlanmasında kritik bir rol oynayacaktır.

Projenin Türkiye ayağını oluşturan ve toplam uzunluğu 1.900 km olacak olan TANAP, Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP) ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile birleşerek Güney Gaz Koridoru (GGK) projesini oluşturmaktadır. TANAP projesi aynı zamanda Hazar Bölgesi’nde bulunan diğer ülkelerin de doğalgaz kaynaklarını dış pazarlara transfer etmesinin önünü açan bir proje olmuştur. TANAP’ın doğalgaz taşıyan bir hat olmasının ötesinde geçtiği ülkelere sağladığı yabancı yatırımlar bölgedeki diğer ülkelerin de bu projede yer almak istemesine neden olmaktadır. Dünyanın dördüncü en büyük doğalgaz rezervine sahip ülkesi olan Türkmenistan bu bağlamda projeye katılmak istemektedir.

Trans Hazar Boru Hattı olarak adlandırılan projesiyle Türkmenistan’ın, Hazar’ın altından döşenecek bir boru hattıyla TANAP’a eklemlenmesi amaçlanırken65 bu durum Türkiye’nin Hazar

Bölgesi’ndeki enerji kaynakları üzerinde daha etkin bir pozisyon kazanmasını sağlayacaktır. Türkmenistan’dan Azerbaycan’a ulaşması planlanan Trans Hazar Boru Hattı Projesi’nin Hazar üzerinden yaklaşık 300 kilometrelik bir uzunlukta olması beklenmektedir. Türkiye ve Türkmenistan arasında 1997 yılında imzalanan ve yıllık 30 milyar metreküp doğalgaz aktarımını öngören Trans Hazar Boru Hattı Projesi, Türkiye’ye yıllık 16 milyar metreküp ve Avrupa’ya 14 milyar metreküp doğalgaz transferini sağlama üzerine kurulmuş ancak altyapı yetersizliklerinden dolayı proje ertelenmiştir. Sonrasında proje üzerinde tekrar görüşmeler başlamış ve 2011 yılında Azerbaycan, Türkmenistan ve AB konu ile ilgili görüş alışverişinde bulunmuşlardır.

Trans Hazar Boru Hattı Projesi,66 Hazar Bölgesi’nin doğusundaki enerji kaynaklarını tek bir güzergah üzerinden Batı ülkelerine iletmiş olacaktır. Bu kapsamda Mayıs 2015’te Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye adına enerji bakanlarının hazır bulunduğu toplantıda Avrupa Komisyonu’nun Enerjiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Maros Sefcovic, projenin 2019 yılında faaliyete geçmesi için çalışmaların başlayacağını ifade etmiştir.

Türkmenistan’ın GGK’ye katılması durumu Avrupa’nın enerji arz güvenliği adına önem taşırken Rusya, enerjide Avrupa’nın yüksek oranda kendisine bağımlı olmasından ve son dönemlerde ekonomisinde yaşanan durgunluktan dolayı Türkmenistan’ın atmayı düşündüğü bu adıma karşı çıkmaktadır. Türkmenistan’ın halihazırdaki petrol ve doğalgaz boru hatlarının SSCB döneminden kalma ve Rusya’ya giden hatlar olduğu göz önüne alındığında Trans Hazar Boru Hattı Projesi, Türkmenistan’ın Batı pazarlarına açılması adına önemli bir işlevi de yerine getirecektir.

Enerji yönünden zengin bir bölgeye komşu olmasına rağmen yıllardır coğrafi konumunun getirdiği avantajı kullanamayan Türkiye, son yıllarda Hazar Bölgesi’nde attığı bu adımlarla hem enerji ithalatında ülke çeşitliliğini sağlamaya çalışmakta hem de küresel enerji piyasasında enerji hatlarının buluştuğu bir merkez olma yolunda ilerlemektedir.