Hong Kong Olaylarına Farklı Bir Bakış
Prof.Dr. A. Beril TUĞRUL
Giriş
Hong Kong hayli stratejik bir yerleşim birimi olup, günümüzde dünyanın gözünün üzerinde olduğu ekonomik ve stratejik bir liman bölgesi durumundadır. Burada şunu belirtmek gerekir ki; “Doğunun İncisi” olarak nitelenen Hong Kong sadece bir adadan oluşmamakta ana karadan da bir bölgeyi içermektedir. Bir başka deyişle bölge; Hong Kong Adası, Kowloon Yarımadası ve 235 kadar küçük adadan oluşmaktadır (Şekil 1).
Şekil 1 Hong Kong Bölgesi
Tarihi hayli eskilere kadar dayanan bölgede, ilk yerleşimin Taş Devrine kadar götürülebileceği ifade edilmektedir. Bununla beraber dünya için öne çıkışı, 19. yüzyılda İngilizlerin bölgeye gelişiyle olmuştur denebilir. O zamana kadar Çin etkisinde olan bölge, daha çok İngiliz menşeli şirketlerce kontrol edilen başta gümüş ve afyon olmak üzere büyük boyutlarda ticaretin yapıldığı stratejik bir bölge haline gelmiştir. İngilizlerce Çin’e satılan çok miktardaki afyon Çin’de büyük sosyal sorunlar yaratmaya başlayınca “Afyon Savaşı” olarak da bilinen 1841 yılındaki Çin-İngiliz savaşı sonucunda Nanking Anlaşması imzalanmıştır. Böylece bölge resmen İngiliz kontrolüne girerek İngiliz Kolonyel İdaresi tarafından atanan bir Vali ile yönetilmeye başlanmıştır. 1898 yılında ise Çin ve İngiltere arasında imzalanan bir diğer anlaşmayla bölge 99 yıllığına İngiltere’ye kiralanmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında bir süre Japon işgalinde kalsa da, savaştan sonra da bu kira sözleşmesi geçerliliğini korumuştur.
Kira sözleşmesinin sonuna yaklaşılırken İngilizler kira süresinin uzatılmasını talep etmişlerse de bu teklif Çin tarafından kesin şekilde reddedilmiştir. 1984 yılında ise taraflarca “Ortak Deklarasyon” imzalanmıştır. Buna göre; 1 Temmuz 1997 tarihi itibariyle Hong Kong’un egemenliğinin Çin’e devri kabul edilmiş, en az 50 yıllık süreç boyunca “Tek Ülke İki Ayrı İdari Sistem” esasıyla dışişleri ve savunma konularında Çin’e bağlı olmakla beraber ayrı bir Özel İdari Bölge şeklinde yönetilmesi konusunda uzlaşılmıştır. Bu deklarasyona göre de, 1 Temmuz 1997 tarihinde Hong Kong bölgesi Çin’e devredilmiştir. Söz konusu statü hali hazırda 20 yılını doldurmuş bulunmaktadır.
Hong Kong, her ne kadar özel bir statü ile Çin’e devredilmiş olsa da bölgede İngiliz etkinliği önemli ölçüde hissedilmektedir. Örneğin; yargıda İngiliz sistemi uygulaması devam etmektedir. Resmi dil İngilizcedir. Ekonomik sistem olarak kapitalist sistem sürdürülmekte ve serbest ticaret politikası da devam etmektedir. Bu durumun, en az önümüzdeki 30 yıl daha devam edeceği beklenmektedir.
Hal böyleyken; geçen yıl Hong Kong’lu bir gencin Taiwan’da işlediği bir cinayet sonrasında Tayvan’ın suçluyu istemesi üzerine ilgili mevzuatın olmaması nedeniyle “Suçluların İadesi” kanunu gündeme gelmiştir. Suçluların Çin’e, (Çin’e bağlı diğer bir özel idare bölgesi olan) Makao Özel İdari Bölgesi’ne ve (Milliyetçi Çin) Tayvan’a iadesine ilişkin bir kanun tasarısı hazırlanmış ve bunun üzerine de itirazlar ve 3 ayı aşkın bir süredir de devam eden ve giderek şiddetlenen protesto ve gösteriler başlamıştır. Göstericiler, tasarının siyasi muhalifleri de içerecek şekilde genişletebileceği endişesi ile protestolarını sürdürdüklerini ifade etmektedirler. Tasarı, revize edilmek üzere geri çekildiyse de protestolar süregitmekte ve isteklere yenileri eklenerek hepsinin yerine getirilmesi talep edilmektedir. Çin’in, artan protestolara müdahale etmeye başlaması ve bu müdahalelerin giderek sertleşme göstermesiyle da olaylar tırmanma eğilimi göstermektedir.
Hong Kong’un Günümüzdeki Yeri
Yeni statüsüyle Hong Kong; stratejik bir liman olmanın yanı sıra; bankacılık, finans, deniz taşımacılığı, hizmetler ve dış ticaret gibi konularda etkin, belki de dünyanın en serbest ekonomisine sahip bölgesidir. Ancak, üretim sınırlı ölçülerde kalmıştır. Hong Kong’da ihracatın neredeyse tamamı (% 98’i) re-export, bir başka deyişle ithal edilen malların ihraç edilmesi şeklindedir. İthalatın hemen yarısı Çin ile gerçekleşmektedir. Bu oran, uygun hale getirilen mevzuatlarla daha da artma trendindedir. Öz olarak, Çin’in Hong Kong ticaretindeki etkinliği giderek artmaktadır.
Özellikle 19. Yüzyılda “Uzak Doğunun Dünyaya Açılan Kapısı” olarak ta nitelenen Hong Kong, aynı zamanda Asya’nın 2. ve dünyanın 6. büyüklükteki borsasına sahiptir ve Asya-Pasifik’in telekomünikasyon merkezi durumundadır. Fazla olarak en işlek hava kargo sistemine de sahiptir. Ticaret hacmi, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH)’sının hemen neredeyse dört katıdır. Kişi başı milli gelir ise 36 bin doları aşmış bulunmaktadır
Bunlardan ayrı olarak enerji-politik olarak bakıldığında; Çin, G. Kore ve Japonya’ya yönlenen tanker trafiğinden de lojistik bağlamda nasibini almaktadır. Bu nasiplenme hiç de küçümsenecek boyutlarda değildir. Şekil 2’de petrol ve LNG (olarak doğal gaz) taşınmasından aldığı pay (2011 yılı itibariyle) şematik olarak görülmektedir.
Şekil 2 Hong Kong’un Petrol ve LNG Taşımacılığındaki (2011 Yılı itibariyle) Önemi
Tüm bu hususlar, Hong Kong’u 19. yüzyıldan bu yana stratejik bir liman ve ticaret merkezi haline getirmiştir. Tek bir şehir olarak Dünya ticaretinde birçok ülkeden daha çok pay almış durumdadır (Şekil 3)
Şekil 3 Hong Kong’un Dünya Ticaretindeki Yeri
Hong Kong İçin Olabilecek Değişimler
Hong Kong’un ekonomik, lojistik ve enerji-politik bağlamdaki önemi sürmekle beraber, Hong Kong ekonomisinde giderek artan Çin etkisi, 19. yüzyıldan bu yana bu önemli limanda etkin olan Batı ülkelerini endişelendirmektedir. Fazla olarak, Çin hayli farklı projeleri kendi içinde geliştirmekte ve Hong Kong’un sahip olduğu etkileyici durumunu tartışılır hale getirmektedir.
Öncelikle, Çin ekonomisi çok güçlü hale gelmiş ve dünyada ABD’den sonra gelen ekonomik büyüklüğe erişmiştir (Şekil 3). Bu ekonominin dünyaya açılımı dünyaca bilinen Şanghay limanına ilaveten Shenzen, Ningbo-Zhoushan, Qingdao, Guangzhou Harbor, Tianjin limanları dünyanın önde gelen limanları arasında yer alır olmuşlardır. Bunlardan Şanghay ve Shenzen (konteyner) ticaret kapasitesi olarak Hong Kong’u aşmış, diğerleri de rekabet edebilir şekilde gelişmişler ve gelişmeye de devam etmektedirler. Ayrıca, bunlara ilave limanlar da söz konusudur (Şekil 4).
Şekil 4 Çin Limanları
Hong Kong için ifade edilen stratejik coğrafyaya sahip, özellikle Hong Kong’a hayli yakın olan limanlar da bulunmakta ve özellikle Shenzen limanı hemen aynı stratejik öneme sahip bir konumda bulunmaktadır. Dolayısıyla Hong Kong 19. ve 20. yüzyılda olduğu gibi rakipsiz ve ezici bir pozisyonunu kaybetme riski ile karşı karşıyadır.
Öte yandan, Çin “One Belt – One Road (Bir Kuşak – Bir Yol)” Projesi ile Modern İpek Yolu’nu canlandırma eylemine girişmiştir. Dolayısıyla, beklenti odur ki: çok da uzak olmayan bir gelecekte, bu proje çerçevesinde yeni limanların öne çıktığı deniz yoluna ilaveten kara yolu alternatifleriyle de dünya ticaretinde yerini alacaktır. Kara yolu tek bir yol olmayıp, alternatifleri ve dallanmalarıyla; Hindi-Çini, Bengal, Bombay ve Basra Körfezleri ile nihayet Akdeniz, Baltık ve Manş’a uzanacak şekilde tasarlanmaktadır (Şekil 5). Bir başka deyişle, Uzak Doğu’dan Avrupa, Afrika ve Asya’nın farklı bölgelerine ulaşmanın (şimdilik düşünülen 6 dallanmayla) koridor olarak nitelenen seçeneklerle mümkün olacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca, Çin, Rusya ile birlikte (iklim değişikliği etkileriyle ticaret yolu olabileceğinin gündeme gelmesiyle) Arktik yolunu da açmayı düşünmektedirler.
Şekil 5 “One Belt – One Road (Bir Kuşak – Bir Yol)” Projesi Olası Ticaret Koridorları
Keza enerji kaynaklarının taşınması da enerji boru hatlarıyla çeşitlemelerle alternatiflere sahip olacaktır. Dolayısıyla da artık Hong Kong coğrafyasından (Şekil 2’de görülen) enerji ticareti azalım trendi gösterecektir. Nitekim Arakan-Mynmar üzerinden Bengal Körfezi uzantısındaki Andaman Denizinden kara güzergâhı takip edilerek Çin’e ulaşılacak enerji boru hattı çekilmiş ve Malaka Boğazı üzerinden yapılan ilgili deniz taşımacılığı (bu bağlamda) bir miktar azalmıştır.
Sonuç
Tüm bu hususlar, Hong Kong’un ticaret hacmini kısıtlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Dolayısıyla da Batılı birçok ülke ve firmanın etkin olduğu ticaret, Hong Kong bağlamında azalma trendine girmiştir ve bu azalımın arta gideceği de öngörülmektedir. Bu durum Hong Kong ve bölgede etkin olan genellikle batılı firmalarda ve Hong Kong sakinlerinde hoşnutsuzluk yaratır olmuştur.
Münferit bir kriminal olaydan hareketle başlayan ve uzantısındaki gelişmelerle ortaya çıkan protesto ve gösterilerle istenenlere ilişkin bazı tavizler verilme eğiliminde olunmasına karşın göstericilerin yeni isteklerle ortaya çıkmasıyla gösteriler ve protestolar tırmanarak devam etmektedir. Bu durum da, konunun sadece belirtilen istekler olmadığını göstermektedir. Bir başka deyişle, Çin’e karşı genel bir karşı duruş sergilenmek istendiği izlenimi edinilmektedir.
Arkası (yukarıda açıklananlar doğrultusunda) böylesi dolu olan eylemlerin kolay biteceğini beklemek hayli iyimser bir görüş olacaktır. Tersine olarak (Çin’e ABD tarafından uygulanmakta olan ticaret savaşı da düşünülürse) daha da pesimist şartların oluşmasının söz konusu olabileceği de öngörülebilir. Son söz olarak, Hong Kong’ta yaşanan olayların, dünyada yaşanmakta olan büyük değişimin bir yansıması olduğu söylenebilir. KASIM 2019