KKTC’nin geleceği üniversitelerdir
Diplomatlar Birliği Kuzey Kıbrıs Başkanı ve Girne Amerikan Üniversitesi Yöneticiler Kurulu Başkanı Serhat Akpınar:
KKTC’nin geleceği üniversitelerdir
Ada’nın önemli yüksek öğretim kurumlarından biri olan Girne Amerikan Üniversitesi; Türkiye’de yaptığı yatırımlar ile, Ada’da yakaladığı başarıyı ülkemize taşımak istiyor.
KKTC’nin can damarları içerisinde yer alan eğitim ve Ada’nın ekonomik olarak da gelişimi ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz; Diplomatlar Birliği Kuzey Kıbrıs Başkanlığı yanında Girne Amerikan Üniversitesi’nin Kurucu Rektörü ve Yöneticiler Kurulu Başkanı Serhat Akpınar, sorularımızı yanıtladı.
Adada birleşme ile ilgili sürekli gündemler değişmektedir. Bu konuda gelinen noktayı değerlendirir misiniz?
Kıbrıs sorunu ile sürekli yaşıyor olmak, çok zor bir süreçtir. Özellikle, 1974 yılı öncesinde doğan bir neslin, çocukluğunun elinden çalındığı bir süreci yaşadık. 1974 Barış Harekatı sonrasında yaşanan dönemde; Güney ve kuzey devletlerinin kurulması ile, gerek Birleşmiş Milletler, gerekse Avrupa Birliği’nin ortaya koyduğu görüş ve yaklaşımlar sonrasında, Güney Kıbrıs’ın bütün bu süreçlerde, sürekli kazanımlar elde ettiğini görebiliyoruz. Son olarak; Avrupa Birliği konusunda Ada’nın bütünün AB içine alınması, fakat müktesebatın ise sadece Güney Kıbrıs ile yürütülmesi, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlarla ilgili bu süreçlerin geçerli olmaması, Güney Kıbrıs’ın elini oldukça güçlendirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Ada’nın geleceği konusunda oldukça net bir duruşu var. Yine, Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs’ın masaya koyduğu istekleri de nettir. Bu hali ile; Kuzey Kıbrıs’ın beklentileri de açıktır. Avrupa Birliği’nin istekleri ile İngiltere’nin duruşu da ortadadır. Ada’ya yönelik sürdürülen her türlü çözüm çabasına karşın, federe bir devletin oluşamayacağını hep birlikte görüyoruz.
Çünkü; Güney Kıbrıs’ın isteklerini karşılayamayız. Yeniden, 74 yılı öncesine dönemeyeceğimiz de ortadadır. Bu nedenle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin mevcut yapısını daha güçlü bir hale getirerek, Türkiye’nin desteği ile dış dünyanın tanımasına yönelik çalışmaların artması ve kendimizi bu halimiz ile dünyaya kabul ettirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Bu konuda Birleşmiş Milletlere başvuru yapılamaz mı?
KKTC’nin şu ana kadar; Birleşmiş Milletler’e tanınma konusunda herhangi bir başvurusu yoktur. Öncelikle; KKTC’de siyasetçilerin biraz daha cesaretli davranması ve ileri adımları atmaları gerekmektedir.
BM ve AB Komisyonu onayı ile kurulan Diplomatlar Birliği’nde Kuzey Kıbrıs Başkanlığı’na atandınız. Başkanlığınız ile birlikte yaşanan bu sorunları uluslararası platformlarda dile getirme şansımız olabilir mi?
14 Nisan’da resmi kabul töreni olacaktır. Ondan sonraki süreçte; Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’tan sonra, Birleşmiş Milletler’de temsili ve konuşma yapabilecek ikinci Kıbrıs Türk’ü olabileceğim. Dolayısıyla, bu süreç çok önemlidir. Şu anda, Birleşmiş Milletler’de; Ada’da yaşanan süreci kimse aktarmıyor. Benim bu görevim aracılığı ile, anlatma imkânı sağlayabiliriz. Rahmetli Denktaş’ın orada masaya elini vurduğu gibi vurup, sorunlarımızı Birleşmiş Milletler’de aktaracağız.
Üniversitelerle ilgili dünyada bir araştırma yapıldı ve artık, ABD ile AB Ülkeleri’ndeki üniversitelerin etkinliği azalırken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Asya Ülkeleri’ndeki üniversitelerin daha fazla araştırma yaptığı, etkin olduğu belirtildi. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle, bilginin önemini fark eden ülkelerin, bu konudaki yatırımlarına devam edeceklerini düşünüyorum. Bu alandaki yatırımlarından vazgeçmeyeceklerdir. Bu nedenle, ABD ve AB’nin üniversiteler ile ilgisinden de vazgeçmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü; ancak oradaki bilgi ile, dünya üzerindeki güç ve faaliyetlerine devam edeceklerdir. Bir de, buradaki bilgiyi insanlık için de çıkarmak zorundadırlar. Son zamanlarda ise; başta Singapur olmak üzere, tüm Asya’da Çin, Kore, Japonya, Malezya gibi ülkeler, üniversite konusunda çok önemli adımlar attılar. Dünya sıralamasında da oldukça ileriye gittiler ve sayısal olarak ta; ilk 500 üniversite içinde önemli yerlere geldiler.
Türkiye’de; vakıf üniversitelerinin olgunlaşma sürecine girmiş olmaları ile birlikte, bu alanda ilerlemeye başladık. Ancak, benim şahsen gözlemlediğim ve İstanbul Ticaret Üniversitesi ile yaptığımız anlaşmada da olduğu gibi, İngilizce eğitim konusunda ileri adımlar atılması gerekmektedir. Uluslararası öğrencileri, kendi öğrencilerimiz ile buluşturmamız için, İngilizce Dili’ndeki eğitime daha fazla önem vermemiz gerekmektedir. Çünkü yapılan Ar-Ge çalışmalarında bilimin dili İngilizce’dir.
KKTC’de üniversitelerle ilgili bir yasal değişim oldu. Bu değişimin Ada’daki üniversiteleri kısıtlayıcı yanları olduğu ifade ediliyor. Siz, çıkarılan bu yasa hakkında düşüncelerinizi aktarır mısınız?
Yine çıkan yasanın içinde, yurt dışından gelen öğrencilere kontenjan uygulamasını da doğru bulmuyoruz. Eğitim konusunda Amerika, Avrupa Birliği Ülkeleri bir ülkeden gelecek öğrencilere, kontenjan uygulaması yapmaz iken, bizim bu kotaları koymamız oldukça sıkıntılıdır.
Bu durumun, Ada’daki üniversitelere nitelik yönünden katkı sağlayacağı ifade ediliyor. Kontenjan uygulaması üniversitelere nitelik katar mı?
Bu yorumları yapan milletvekilleri; yüksek eğitim sisteminden uzak kişilerdir. Siz, öncelikle sistem oluşturmalısınız. Bugün bir üniversite, çok düşük seviyede olan öğrencileri okuluna kabul ediyor ise; o zaman kendi niteliğini de düşürmüş olacaktır. Diğer öğrenciler de, o okula yazılırken bu durumu göz önüne almış olacaktır. Diğer taraftan, tercihler konusunda kendi sistemini oluşturan üniversiteler de, kendi konumunu her zaman koruyacaktır. Fakat, bunu denetleyen bir sistem oluşturmalısınız. Bunu denetlemek yerine, tamamen kısıtlamaya gitmek daha kolay geliyor. Bu yasada, üniversitelerle ilgili gelecek düşüncesi yoktur. Ürdün’den %100 başarılı, on bin öğrenci alabilecek iken, neden biz Ürdün’den 100 öğrenci alalım? Çıkan yasada, Ada’daki üniversiteler şu kriterler ile öğrenci alır da demiyor. Sınava tabi tutuyorum da demiyor.
Yasa çıkarken konuşulan bir başka konu da; yurt dışından gelen öğrencilerin uyuşturucu madde getirmeleri olarak ifade ediliyor.
Kuzey Kıbrıs olarak; dünyada tanınmak için çalışmalar yapıyoruz. Girne Amerikan Üniversitesi’ne 12 farklı kurumdan denetimciler geldi. Üniversitemizi didik didik ettiler. Yine, yakın bir zamanda Zimbabwe Ülkesi’nden denklik verilmesi için, Girne Amerikan Üniversitesi’ni incelediler. Onlardan aldığımız denklik ile, o ülkeden ve birçok Afrika Ülkesi’nden öğrenci gelecektir. Çünkü Zimbabwe’nin denklik vermesi, diğer ülkeler açısından da geçerli olmuş oluyor. Bu konuda, polis veya kolluk kuvvetleri; bu öğrencileri suçlamak yerine, Ada’ya gelişlerini denetlemeliler. Suçlamak yerine, denetim yapabilirler ve sorunu çözerler. Devlet ve hükümetler, üniversiteleri kendi güçleri olarak görüp, daha fazla destek olmaları gerekiyor.
Türkiye’de YÖK; vakıf üniversitelerine, ekonomik olarak güçlenmeleri konusunda uyarılarda bulundu. Ada’daki üniversitelerin ekonomik açıdan yaşadığı sorunlar var mı?
Türkiye’deki vakıf üniversitelerini incelediğinizde; bir takım sıkıntıları hemen görürsünüz. Öncelikle, bir vakıf üniversitesinin vakfına ne kadar maddi yardımı yaparsanız yapın, veya ne kadar öğrenci alırsanız alın, üniversitenin giderlerini sadece bunlardan karşılamak mümkün değildir. Vakfın, farklı gelirlere ihtiyacı vardır. Bunun için de yine farklı iktisadi işletmelerinin olması gerekiyor. O işletmelerin de, vergisel teşvikler alması gerekiyor ki, üniversiteler de buralardan elde ettiği gelirler ile araştırmalar yapabilsin. Eğer, sistem böyle kurulamaz ise, o üniversite sadece maaşları öder, tadilatlarını yapar ve onlarla sınırlı kalır. Bilgi üreten bir sisteme, geçiş yapamaz. Bu açıdan, Kıbrıs’ta üniversiteler biraz daha bağımsızdır. Fakat, Türkiye’deki gibi devletin desteği de maalesef yoktur. Teşvikler düzeyinde çok ciddi sıkıntılarımız var. Ancak, Ada’daki üniversitelerin gelişiminde, Türkiye’deki YÖK’ün de, sınav sistemi içinde kısıtlayıcı bir rolünün olmaması gerekiyor. Hukuk fakültelerine girişte, bir puan sınırlaması getirildi. Biz, belirli bir puan almasına rağmen hukuk fakültesine gitmek isteyen bir öğrenciyi, Türkiye’de tercih yapamadığı için alıyoruz. Eğer, biz bu öğrencileri okulumuza almaz isek; Bulgaristan, İngiltere veya Balkan Ülkeleri’ndeki üniversitelere gideceklerdir. Bunu engelleyen bir durum yoktur.
Girne Amerikan Üniversitesi olarak Türkiye’de yatırım yapmaya başladınız. Yapılan yatırımlarla ilgili bilgi verir misiniz?
Girne Amerikan Üniversitesi olarak, küresel gelişim programı çerçevesinde; dünya üzerindeki gelişmelere önem verdiğimiz kadar, Türkiye’de de yaygın bir eğitim sürecine girmeye başladık. Bunun içinde; okul öncesi eğitimden başlayarak; ilk, orta öğretim kısmını kapsayan okullarımızı, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde açmak için çalışmalar yaptık. Geçen yıl, Mersin Silifke’de Girne Amerikan Koleji’ni kurduk. Şu anda da; mesleki olarak, havacılık ve denizcilik lisesi düzeyinde bir çalışma yaptık. Bunların hazırlıkları yapılıyor. Benzeri adımları, İstanbul’da atmak istiyoruz. İstanbul’daki eğitim kurumları ile de görüşüyoruz. İstanbul’da ilk olarak havacılık ve denizcilik lisesi olacaktır. Türkiye’deki genel duruşumuz budur. Bundan sonraki süreçte de; Türkiye’de bir vakıf üzerinden bu çalışmaları yürütmüş olacağız. Balıkesir, Bursa, Mersin ve İstanbul’da çalışmalarımız bulunmaktadır.
Girne Amerikan Üniversitesi olarak 2000 kişilik bir yurt ve sosyal yaşam alanı oluşturmak için ihale hazırlıyorsunuz. Bu konuda yatırımcılardan ilgi var mı? Girne Amerikan Üniversitesi olarak; öğrencilerimize yaşayan bir kampüs oluşturmak için kendi yatırımlarımızı, dışarıdaki yatırımcılara açma kararı aldık. Toplam on bloktan oluşan bir yurt projesi ortaya çıkıyor, bir de Girne’ye hareketlilik katacak bir AVM projesi hazırlıyoruz. Bu proje ile, üniversitenin çevresi değişecektir. Girne Amerikan Üniversitesi kendi kaynaklarını bilime yatırırken, farklı yatırımcılara da, bu alana yatırım yapma imkanı sağlıyoruz. Bu projeye; Türkiye’den firmalar, yabancı ortaklı Türk Firmaları ve yerel yatırımcılarımızdan güzel teklifler aldık. Projenin hayata geçmesi için çalışmalar yapıldı. Bizde böyle bir çalışmayı ilk defa yapacağız. 15+5 toplamda; 20 yıllık yap-işlet-devret yöntemiyle yapılacaktır. %70 doluluk garantisi veriyoruz. Projenin tamamını üstlenmek isteyen yatırımcılar oldu. Projenin işletmesini üniversitemiz yapacaktır. Müteahhitlik kısmının ihalesini, yine üniversitemiz yapacaktır. Buraya yatırım yapacak firma da, ortalama 5 yılda yatırımın karşılığını almış olacaktır.