Madencilikte Yeni Dönem

Yeraltı kaynaklarımızın daha verimli bir şekilde değerlendirilmesi için yapılan çalışmalar, meyvelerini vermeye başladı. Milli politikalar çerçevesinde hayata geçirilen çalışmalar ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Bakan Yardımcısı Mithat Cansız,sektörün geleceği ile ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaştı.

Ülkemiz madenciliğinin eğitim, finans, teknoloji ve yurtdışı faaliyetleri açısından geldiği noktayı özetler misiniz?

Bakanlık olarak madencilik alanında özellikle son dönemlerde çok büyük adımlar attık ve atmaya da devam ediyoruz. Yeni dönem madencilik çalışmaları olarak nitelendirdiğimiz bu son süreçte, sektörümüz ve kamu büyük bir dönüşüm yaşamıştır. Güvenli madencilikten, mevzuatsal değişikliklere kadar çok önemli konularda teknoloji, inovasyon, çevre ve insan odaklı birçok çalışma hayata geçirilmiştir. Yapılan bu çalışmalar özellikle insan ve çevre merkezli bir yaklaşımla, her alanı kapsayacak biçimde geniş bir vizyonla gerçekleştirilmiştir. Şunu samimiyetle söyleyebilirim ki son dönemde yapılan çalışmalar madencilik alanında devrim niteliği taşımaktadır. Şu anki gelinen seviyeyi de sorunuz minvalinde şu şekilde özetleyebilirim:

– Bürokratik işlemlerin minimize edilmesi için Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) bünyesinde e-Maden projesini hayata geçirdik. E-Maden ile bürokrasinin azaltılıp verimliliğin artırtılması neticesinde sektör taleplerine daha hızlı ve etkin cevap verilmesi sağlanacaktır. Analiz ve tasarım çalışmaları biten ve yazılım çalışmalarında da son noktaya gelinen e-Maden Projesi kapsamında, MAPEG ile 32 farklı kurum arasında veri alış-veriş entegrasyonu sağlanmıştır. Projenin devreye alınmasına yönelik test çalışmaları da başlatılmıştır. E-Maden projesi gerçekten madencilik sektörü için atılmış en büyük adımlardan biridir. Bu uygulamayla, sektör ile ilişkili tüm tarafların, internete bağlanabildikleri her yerden bilgisayar, tablet ve akıllı telefonlar aracılığıyla madencilik faaliyetlerini gerçekleştirebilmesine olanak sağlayacaktır.

-Eğitime verdiğimiz önemin en çarpıcı örneklerinden biri olarak kurduğumuz MAPEG Akademi’yi gösterebiliriz. MAPEG Akademi ile madencilik sektöründeki zihinsel dönüşümlerin temelinin atılması için harekete geçtik. “Güvenli Madencilik” konusunda, Sanal Gerçeklik (VR) eğitim sistemi teknolojinin eğitimle birleştiği ileri düzey bir çalışmayı başlattık. Dünya’daki en ileri Sanal Gerçeklik (VR) teknolojisi kullanılarak, madencilikte mobil VR alanında bir ilk olan ve maden çalışanlarımıza yönelik sanal gerçeklik ortamında yerli ve milli bir yazılım ekibi ile 24 farklı senaryo üzerinden iş ve işletme güvenliği eğitimi ve sınav platformu olarak tasarlanan “Güvenli Madencilik Black Diamond VR Eğitimi Projesi”nin ilk etabı tamamlanmıştır.

– Tamamıyla yerli ve milli bir şekilde yapımı tamamlanan ve yüksek teknoloji ile donatılmış MTA Oruç Reis gemimiz de faaliyetlerine başlamıştır. Bu kapsamda; deniz araştırmaları çerçevesinde 2 adet proje oluşturulmuştur. “Zonguldak Havzasının Taş Kömürü Rezervlerinin Denizel Alandaki Devamlılığının Araştırılması” projesinin deniz çalışmaları tamamlanmış olup “İğneada (Kırklareli) Şelf-Derin Deniz Alanının Doğal Kaynak Potansiyelinin Araştırılması” projesinin deniz çalışmalarına başlanmıştır.

– Sektörün kurumsallaşması, madencilik faaliyetlerinin uluslararası standartlarda yapılması ve madencilik yatırımlarına finansman sağlanabilmesi için kurulan Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu’nun (UMREK) Şubat 2018’de başlayan CRIRSCO’ya üyelik süreci beklenenden çok hızlı bir şekilde ilerleyerek 17 Mayıs 2018 itibarıyla tamamlanmıştır. UMREK böylece CRIRSCO’nun Avrasya bölgesinde 1., dünya genelinde ise 13. üyesi oldu. Bu çalışmalar gerçekten ülkemiz adına gurur verici hamlelerdir. Şu anda alanında uzman 18 kişiye “Yetkin Kişi Sertifikası” verdik. Bu sürecin devamı da gelecektir.

– Yurt dışında maden arama, üretim ve işletme faaliyetlerinde bulunmak amacıyla MTA Genel Müdürlüğü çatısı altında Uluslararası Maden Arama ve İşletme A.Ş. (UMAŞ) şirketinin kurulum çalışmalarında son noktaya gelinmiştir. Bu bağlamda UMAŞ’a bağlı olarak faaliyet göstermek üzere Sudan’da MTA Sudan Company ve Özbekistan’da MTA Tashkent Mining şirketleri kuruldu. Sudan’da iki saha için imtiyaz sözleşmesi imzalandı ve yakın zamanda havadan jeofizik çalışmalarına başlayacağız. Özbekistan’da da kısa bir süre önce altın ve tungsten madenlerine yönelik 3 saha için imtiyaz sözleşmesini imzaladık. İnşallah, önümüzdeki dönemlerde de yine yurtdışında madencilik yapılması adına önemli adımlar atacağız.

Yeni Madencilik Yasası’nın sektöre katacağı yenilikleri aktarır mısınız?

Bildiğiniz üzere, Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 7164 sayılı Kanun, 14/02/2019 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilmiş ve 28/02/2019 tarihli ve 30700 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yeni düzenlemeleri yakından bakacak olursak; Maden kaynak veya rezervinin, “Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama (UMREK) Koduna” göre hazırlanması hükmü getirildi. Maden Kanunu’na “Görünür rezerv geliştirme hakkı” (UMREK Koduna göre ortaya çıkarılmış kaynak veya rezerv) eklenerek, ekonomik imkanları el vermediği için sahasını görünür rezerv haline getiremeyenlere üçüncü kişilerce sözleşme karşılığı sahasının aranmasını yaptırma imkanı ve bu aramaları yapıp ortaya görünür rezervi çıkaracak ya da geliştirecek kişilerinde haklarının sağlama alınması amacıyla bu durumun maden siciline şerhine de imkan tanındı.

Maden Kanunu’ndaki buluculuk tanımı değiştirilerek; kaynak veya rezervin UMREK koduna göre hazırlanmış raporlar sonucunda ortaya çıkarılması sağlandı. Ruhsat alanlarının tamamına ilişkin rezervden bilgi sahibi olunabilmesi için işletme ruhsatlarındaki tüm alanın maden cinsine göre 5 ya da 10 yılda UMREK koduna göre kaynak veya rezerv haline getirilmesi zorunluluğu getirilmiştir.

IV. Grup (c) bendi madenlerden yurt içinde ve kendi entegre tesisinde kullanılarak metal hale getirilmesi halinde ödenmesi gereken devlet hakkındaki indirim oranı % 50 den %75 çıkartıldı.

Orman arazilerinde yapılan madencilik faaliyetlerinden alınan % 30 fazla devlet hakkı kaldırıldı.

Ruhsat bedelleri ruhsatın büyüklüğü ve yürürlükte kaldığı süre ile orantılı olacak şekilde düzenlendi.

Maden ruhsat sahaları ile yatırımların çakışması durumunda 3 bakandan oluşan kurul bürokrasinin azaltılması ve daha hızlı hareket edilmesi adına kaldırılarak ilgili bakanlığın uygun görüşü ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkili kılındı. İşletme ruhsatlarının tapu kayıtlarına işlenmesi imkânı getirildi. Maden ruhsatları üzerinde madencilik faaliyetleri dışında başka bir işlem yapılamayacağına açıklık getirilip madencinin lehine rezerv koruma altına alındı. Madencilik faaliyetlerine bağlı geçici tesisler için verilmiş izinlerin, süre uzatımı dâhil ruhsat hukuku devam ettiği sürece geçerli olması sağlandı. Özel alanlarla çakışmayan alanlara doğrudan ruhsat verilmesi imkânı getirildi. Bölgesel turizm ve yöresel kalkınma için de çok önemli olan lületaşı ve oltutaşı için ruhsat bedeli alınmayacağı hükmü getirildi. Devlet hakkı ve idari para cezalarında ruhsat bedelinde olduğu gibi tek noktadan ödenmesine imkân sağlandı. Uygulamadaki kavram kargaşasının ortadan kaldırılması amacıyla Kanuna “Maden İşletme Faaliyetleri, Madencilik Faaliyetleri, Teknik Eleman” tanımları getirildi.

Rezervleri koruma altına almak amacıyla ruhsat sahalarına Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden izin alınmadan döküm ve yıkım alanı yapılamayacağı hükmü getirildi.

Ruhsat hukukunda boşluk oluşmayacak ve ruhsat sahiplerinin izin aldıkları diğer kamu kurum kuruluşları ile de ruhsat süresinin sona ermesinden kaynaklı sorunlar yaşamalarının önüne geçilmesi amacıyla ruhsat süre uzatım taleplerinin ruhsatın süresinin bitiminden 6 ay önce yapılma zorunluluğu getirildi. Devlet hakkı oranlarından bazı madenler için yeniden düzenleme yapıldı. Ruhsat sahiplerine ve madencilere daha düzgün hizmet ve teknik destek vermelerini sağlamak için Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler (YTK) ve daimi nezaretçilere sorumluluk ve cezai müeyyide getirildi. Yine sektörle istişare edilerek, yapılan bu değişikliklerin temel hedefi; sektörün kurumsallaşması, yatırım hamlelerinin hızlanması ve yatırımcıların bürokrasi içerisinde boğulmasının önlenmesidir. Maden Kanununun bazı maddelerinde yapılan bu değişiklikler, sektörümüz adına önemli değişimler içermektedir.

Türkiye’de son yıllarda altın madenciliğinde bir düşüş yaşandığı belirtilmektedir. Bu düşüşün tekrar yükselmesi için neler yapılabilir?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki; ülkemizin yeraltı kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasına büyük önem veriyoruz. Bilindiği üzere, ülkemiz özellikle epitermal altın yatakları oluşumu açısından önemli bir bölgedir. Son 10 yılda Türkiye’de altın madenciliği üzerine yapılan çalışmalar hız kazanmıştır. Bu çalışmalar yeni hükümet sistemimiz tarafından da önemsenmekte ve desteklenmektedir.

Jeolojik yapısı ve dünyadaki altın oluşum modellerine dayanılarak ülkemizin altın potansiyelinin yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Dünyada toplam işletilebilir altın rezervi 56.000 ton’dur. Son 23 yılın verilerine göre Türkiye’nin yıllık altın talebi yaklaşık 150 ton civarındadır. Ülkemizde, 2002 yılından itibaren altın üretiminde kesintisiz bir artış söz konusu olmasına karşın altın talebinin yalnızca yaklaşık %15’ini kendi kaynaklarımızdan üretirken, geri kalanını ithal etmekteyiz. Halen aktif olan 15 adet altın madeni tesisinde yılda ortalama 25 ton metal altın üretilmektedir. Altın üretiminde önceki yıla göre artış sağlanarak 2023 yılı hedeflerinde yer alan yılda 50 ton üretim hedefine ulaşılması yolunda çalışmalara devam edilecektir.

Ülkemizde altın üretimine yönelik çok başarılı uygulamalar da mevcuttur. Eminim ki işletmeye alınacak yeni sahalarla bu rakamları daha da yukarılara taşıyacağız. Ayrıca, 2019 yılında işletmeye açılması planlanan altın madenlerimiz de var. Bunların yanı sıra, kamu olarak ihtisaslaşmış devlet kuruluşlarımızla, kamu-özel sektör iş birliği ile yatırımları canlandırmak ve üretim kapasitemizi artırmak amacıyla özellikle altın madenciliği başta olmak üzere arama ve işletmeye yönelik adımlar atmayı düşünüyor ve bu konuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Özellikle enerji tesislerinde yerli kömürün kullanılması konusunda yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?

Bakanlığımız tarafından ortaya konulan “Milli Enerji ve Maden” politikası kapsamında her alanda yerlileşme adımları atılmaktadır. Enerji tesislerimizde yerli kömürün kullanılması üzerinde son dönemlerde bakanlık olarak ciddi çalışmalarda bulunduk.

Yerli kömürün desteklenmesi ve ithal kömür santrallerinde kullanımının teşvik edilmesine yönelik bir dizi Yönetmelik ve Bakanlar Kurulu Kararı yayımlanmıştır. Örneğin; “Yerli Kömür Yakıtlı Elektrik Üretim Santrallerini İşleten Özel Şirketlerden Elektrik Enerjisi Teminine İlişkin Usul ve Esaslar”a göre yerli kömür kullanan ithal kömür santrallerinde, kullandıkları yerli kömür oranına bağlı olarak alım yapılması kolaylığı getirilmiştir.

09.01.2019 tarih ve 30650 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Elektrik Piyasası Kapasite Mekanizması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile de yerli kömür kullanımına yönelik teşvik esası ve birim fiyatla ilgili formül maddeleri eklenerek güncelleme yapılmıştır. İthal kömürle çalışan termik santrallerin yerli kömür dönüşümü ile çalıştırılması amacıyla bakanlığımız koordinasyonu ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumumuzun ev sahipliğinde Kömür Üreticileri Derneği (KÖMÜRDER), Termik Santral İle Elektrik Üreticisi Sanayici ve İşadamları Derneği (TERSANED) ve sektör paydaşları ile ortak çalışmalar gerçekleştirdik. Bu çalışmalar sonucunda, KÖMÜRDER-TERSANED arasında bir “Çalışma Grubu” kurulmuş ve çeşitli çalışmalar yapılarak niyet protokolleri hazırlanmıştır. Bu protokoller kapsamında satışa konu olacak yerli kömür fiyatının, dünya kömür piyasalarındaki fiyat endekslerine göre belirlenmesi kararlaştırılmıştır.

Yol haritasında kaydedilen hızlı ilerlemeler neticesinde, 5 Aralık 2018 tarihinde Ankara’da bir çalışma toplantısı yapılmış ve Niyet Protokolü üzerinde anlaşma sağlanmıştır.  Bunun yanı sıra hızlı bir şekilde ekonomiye kazandırılması amacıyla TTK’ya ait 3 saha ile TKİ’ye ait 4 sahanın özel sektöre devri gerçekleştirilmiştir.

Böylece; TTK’ye ait alanlarda yıllık ilave 3 milyon ton, TKİ’ye ait alanlarda ise ilave 15,6 milyon ton üretim gerçekleştirilecek olup TKİ’nin ruhsatlarında 25 ila 30 yıl olarak öngörülen proje sürecince yaklaşık 72,3 milyar lira değerindeki yerli kömür ekonomiye kazandırılacaktır.  Ayrıca, söz konusu dönem boyunca sahalardan kamuya 21 milyar TL gelir akışı sağlanacaktır. 15.500 kişiye ek istihdam sağlanacak ve bu sahalardan elde edilecek yerli kömür ile 7,5 milyar TL değerinde kömür ithalatının önüne geçilmiş olacaktır.

Bor alanında Çinli bir yatırımcı ile birlikte ortak üretim yapılması hususunda çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmaların geldiği noktayı aktarır mısınız?

Bilindiği üzere dünya bor rezervlerinin %73’ü ülkemizde bulunmaktadır. Ülkemiz bu değerin kullanım alanlarını genişleterek her alanda katma değeri yüksek bir şekilde dünya pazarlarına sunmaktadır. Bu Milli servetimizin değerlendirilmesi adına kısa adı BOREN olan Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü tarafından teknolojik kullanım çalışmaları sürdürülmekte ve Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğümüz eliyle de rafine ve nihai ürün üretimlerimiz gerçekleştirilmektedir. Etidot-67 borlu gübre, çinko borat ve son olarak da çok yakın bir tarihte yeni formül, yeni ambalaj ve yeni pazarlama yöntemi ile BORON borlu temizlik ürününü de piyasaya sunduk. Halkımızın yüksek teveccühü de yapılan çalışmaları kıymetlendirmektedir.

Bakanlığımızın “Milli Enerji ve Maden” politikası ışığında savunma sanayinin önemli girdilerinden biri olan “Bor Karbür”ün üretimine yönelik Eti Maden ile Çinli bir bor karbür üreticisi arasında “Teknoloji Transferi Mutabakatı” imzalanmıştır. Bu kapsamda, tesisin yapımına yönelik teknik ve fiyat bazlı projelendirme çalışmalarına devam edilmektedir. En kısa sürede bu çalışmaları da noktalayarak bu alanda da ülkemiz bir ilke imza atmış olacaktır.

Ülkemizde maden arama ve araştırma çalışmalarını arttıracağınızı belirtmiştiniz. Bu konudaki çalışmalarınızı aktarır mısınız?

Bildiğiniz gibi madencilik risk sermayesi çok yüksek bir sektördür. Buna karşın, özel sektörde arama harcamalarına önem veren şirket sayısı çok düşük bir seviyededir. Özel sektörde sondaj çalışmaları genellikle varlığı bilinen maden sahalarında rezerv geliştirme ve 3 boyutlu modelleme alanında yapılmaktadır. Risk sermayesi yüksek olan bir sektörde yatırım harcamalarının devlet eli ile yapılarak madenlerin ekonomik değerinin ortaya çıkartılması, özellikle orta ve küçük ölçekli madencilik şirketleri tarafından olumlu karşılanmaktadır.

MTA’nın son yıllarda yaptığı çalışmalar neticesinde havadan, karadan, denizden, yerin üstü ve altını en ince ayrıntılarına kadar inceleme fırsatı verecek olanaklara kavuşmuştur. Uçaklar ile havadan jeofizik, Oruç Reis gemisiyle su altı aramaları ve sismik araştırmaları, jeokimya çalışmaları ile de ülkemizin her metre karesini tetkik etme ve arama çalışmalarını aynı anda yürütebilme potansiyeline sahip olmuştur.

MTA Genel Müdürlüğü, ülke genelinde her 5 km2’de 1 adet toplanan 133.230 adet dere sedimanı örneğinde 57 element için düşük sınır değerlerde analiz yapmış ve Nisan 2018’de henüz keşfedilmemiş gömülü tip maden sahalarının bulunmasında önemli ipuçları sağlayacak 18 paftadan oluşan Türkiye Jeokimya Atlası’nın basımını Türkiye’de bir ilk olarak gerçekleştirmiştir. Bu çalışmanın sonucunda oluşturulan ilk birkaç pafta çalışılarak 200 civarında yeni ruhsat alınmıştır. Hazırlanan jeokimya haritalarından maden arama faaliyetlerinin yanı sıra tarım, hayvancılık, yerleşim alanı seçimi ve sağlık sektörü gibi çeşitli alanlarda da yararlanılabilecektir.

MTA iki uçakla havadan jeofizik çalışmalarını başlatmıştır. Türkiye şartlarında iki ekiple karadan yaklaşık 250 yıl gibi bir sürede tamamlanacak çalışmalar, havadan gerçekleştirilecek jeofizik çalışmaları ile 3 yıl gibi kısa bir zaman diliminde tamamlanacaktır. Çalışmalarımızla ülke geneli Güncel Havadan Rejyonal Manyetik Haritası, Havadan Uranyum, Toryum, Potasyum ve Toplam Konsantrasyon Radyoaktivite haritaları hazırlanacaktır. Çalışmalarımızda, Türkiye genelinde 2 adet hava aracı ile 820.000 km² alan taraması hedeflenmiş Şubat 2019 itibariyle 750.000 km² alan taranmış, 7 adet manyetik ve 6 adet radyometri haritası hazırlanmıştır.

Üzerinde iki ve üç boyutlu sismik ekipmanı başta olmak üzere birçok teknik donanımı barındıran ve bu donanımlarla dünyada 70 civarındaki konvansiyonel sismik araştırma gemisinden ayrılan 5-6 sismik gemiden biri olan yerli ve milli Oruç Reis Araştırma Gemimiz Ağustos 2017’de denize indirilerek çalışmalarına başlamıştır. Karadeniz’de öncelikle İstanbul Boğazı açıklarında belirlenen bir sahada, deniz altı jeolojik yapısının belirlenmesi üzerine çalışmalara başlamıştır. Doğal kaynak potansiyelinin araştırılmasına yönelik 3 boyutlu sismik çalışmalar gerçekleştirilmiş, müteakip aşamada, Batı Karadeniz’de başta petrol, doğal gaz olmak üzere çeşitli doğal kaynak potansiyeli içermesi muhtemel deniz altındaki jeolojik oluşumların incelenmesine yönelik Akçakoca ve Bartın açıklarını kapsayan sahada bölgesel amaçlı 2 boyutlu sismik veri toplamıştır. 2018 yılının Ağustos-Eylül aylarında ise Zonguldak taşkömürü havzasının deniz altındaki uzanımının tespit edilebilmesi amacıyla Karadeniz Ereğli ile Zonguldak’ta kıyıya yakın sığ alanlarda 2 boyutlu sismik veri toplanmış ve deniz tabanının ayrıntılı derinlik haritası ortaya çıkarılmıştır. Toplanan sismik verilerin işlenmesi sonucunda belirtilen alanlarda, karada bilinen ve kömür içeren jeolojik tabakaların deniz altındaki devamlılığı hakkında çok önemli bilgiler elde edilecektir. Oruç Reis ile Karadeniz’deki araştırmalarımızı aralıksız olarak sürdüren personelimiz, Eylül ayından bu yana Batı Karadeniz’deki (İğneada) çalışmalarını sürdürmektedir. Bu sahada petrol, doğal gaz, maden vb. doğal kaynak potansiyeli ihtiva edebilmesi muhtemel sığ ve derin jeolojik yapıların belirlenmesine ilişkin sismik veriler toplanmakta ve deniz tabanının ayrıntılı olarak haritası çıkarılmaktadır. Çalışmalarımız dâhilinde yine deniz tabanından numuneler alınarak bunların analizleri yapılacaktır.

MTA, bünyesinde yapılan sondaj çalışmalarıyla ülkemizin yeraltı potansiyelini ortaya çıkarmayı, ekonomimize yeni maden potansiyellerini kazandırmayı ve madencilikteki dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik üretimler için yeni kaynaklar bulmayı amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda yurdumuzun dört bir köşesinde yürüttüğü yüzlerce arama projesiyle ülkemizin maden ve enerji hammadde potansiyelini ortaya çıkarmaya devam etmektedir. Altından gümüşe, tenardittten uranyuma, huntitten kömüre ülkemizin cevherlerinin tespiti ve jeotermal enerji kaynaklarının keşfi için sondaj çalışmalarına ara vermeden devam eden MTA, Aralık 2018 tarihi itibari ile 1,5 milyon metrelik sondajı tamamlamıştır.

MTA son 16 yılda toplamda 5,5 milyon metre sondaj gerçekleştirmiş olup bunun 2,5 milyon metresini ise 2017-2018 yıllarında yaparak bir rekor kırmıştır. Bu kadar yoğun çalışmanın yürütüldüğü son iki yıldaki çalışmalarımızla 47’si maden 55’i enerji hammaddesi olmak üzere toplamda 102 adet ruhsat sahasında yeni maden kaynakları bulunmuştur.

Kamu-özel işbirliği içinde önemli yatırımlardan biri de Ankara/Beypazarındaki’daki Eti Soda yatırımı oldu. Bu alanda gelinen noktayı ve gelecek beklentilerinizi aktarır mısınız?

Ülkemiz adına gurur verici çalışmalardan bir tanesi de bu bahsettiğiniz çalışmamızdır. Eti Maden’in %26 hissesine sahip olduğu Eti Soda A.Ş.’nin kalan %74 hissesi Ciner Grubu’na aittir. Trona madeni, güvenli ve çevreci bir işletim tekniği olan çözelti madenciliği ile yeryüzüne çıkarılmakta ve işlenerek sodyum karbonat ve bikarbonat ürününe dönüştürülmektedir. Tesislerin yıllık üretim kapasitesi soda külünde 1.500.000 ton ve sodyum bikarbonatta 200.000 ton’dur. Eti Soda A.Ş. tarafından 2018 yılında 1.626.375 ton soda külü, 190.625 ton sodyum bikarbonat üretilip 1.633.698 ton soda külü ve 187.221 ton sodyum bikarbonat satışı gerçekleştirilmiştir. Cam üretiminden, kabartma tozuna kadar birçok sektörde kullanılan Eti Soda A.Ş. ürünleri, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir yanına ihraç edilmektedir.

Madenlerimizde ölümlü kazaların olmaması, çevre ile ilgili zararların azaltılması için yaptığınız denetimleri ve önlemleri aktarır mısınız?

Sektörümüzün gelişiminin ancak insana verilen değerle mümkün olacağının kabulü ile politikalarımızı şekillendiriyoruz. Bu amaçla; öncelikle, maden işletmelerini, risk gruplarına göre tasnif ederek “mavi”, “sarı” ve “kırmızı” olmak üzere 3 gruba ayırdık ve risk gruplarına bağlı olarak yılda en az 1, 2 ve 4 kez denetlemeye başladık. Nitelikli ve verimli denetimlerin yapılabilmesi amacıyla MAPEG bünyesinde alanında en az 5 yıl tecrübeli “Yeraltı Denetim Uzmanları” istihdam ettik. Bu bağlamda, yetkin personel istihdamımız ileriki dönemlerde de sürecektir.

Yapılan nitelikli denetimler neticesinde, usulüne uygun çalışmayan maden işletmelerine uygulanan yaptırımlar sayesinde geçmiş yıllara oranla yaşanan can kayıplarının azalması sağlamıştır. Ancak temel hedefimiz can kayıplarının elbette sıfıra inmesidir.

Kapsamı ve içeriği aynı olan madencilik faaliyetlerinin denetim usullerine ilişkin denetim yeknesaklığının sağlanması adına, denetimi yapan personelimize yönelik “Mahallinde Tetkik Usul ve Esasları” kitapçığını hazırladık. Buna ilaveten, denetim raporlarında objektifliği sağlamak için standart raporlama sistemine geçtik. Bu çalışmalarımız çerçevesinde 2018 yılında 8.088 adet maden ruhsat sahasının (yaklaşık 10.500 maden ocağı) nitelikli denetimini gerçekleştirdik.

Her şeyin başının eğitimden geçtiği bilinciyle, hızlı ve doğru eğitim programları ile madencilik sektörünün gelişimini sağlamak amacıyla Madencilik Eğitim Merkezi’ni (MAPEG Akademi) kurduk. Bu akademi bünyesinde verilen eğitimlerle;  işletme sahipleri, Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler (YTK) ve daimi nezaretçiler, kurum ve sektör çalışanları başta olmak üzere, tüm paydaşların güncellenen mevzuat, iş ve işletme güvenliği, çevre, iletişim ve sosyal sorumluluk açılarından daha da bilinçlendirilmesini hedefledik. Nitekim MAPEG Akademi kapsamında, Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler (YTK) ve Daimi Nezaretçi eğitimleri bağlamında kurulduğu Ekim 2017 tarihinden bugüne kadar Akademi kapsamında 116 adet eğitim ve sertifikalandırma çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bu ve benzeri eğitimlerimiz aralıksız devam etmektedir.

Elbette ki her konuda olduğu gibi eğitim konusunda da çağın gerekliliklerini göz ardı edemeyiz. Bu bilinçle “yerli ve milli” yazılımla, en üst teknoloji kullanılarak hazırlanan “Güvenli Madencilik-Black Diamond Sanal Gerçeklik (VR) Eğitim Projesi”ni başlattık. Dünyanın en ileri sanal gerçeklik teknolojisi kullanılarak geliştirilen bu proje tamamlandığında, Türkiye madencilik sektöründe bir ilk yaşanacaktır. Bu proje ile sanal gerçeklik ortamında basit prosedürlerden, gerçekleşmesi ve tekrarlanması güç örneklere kadar pek çok senaryo, eğitim talimatlarıyla birlikte oluşturulacak ve güvenli bir ortamda deneyimlenecektir. Henüz ilk modülü tamamlanan proje 4 modülden oluşmaktadır ve kalan modüller bu yılın ilk yarısında tamamlanacaktır.

Diğer taraftan, sektör çalışanlarımızı güvence altına almak adına  “Maden Çalışanları Zorunlu Ferdi Kaza Sigortası (ZFKS) Tarife ve Talimat Tebliği”ni yürürlüğe koyduk. Şu anda tüm yeraltı madenleri ile sadece açık ocak kömür işletmelerinde esas alınan  “Maden Çalışanları Zorunlu Ferdi Kaza Sigortası” uygulamasını bütün maden çalışanlarını kapsayacak şekilde ve riske bağlı değişen esnek prim esasına dayalı olarak yeniden düzenleyeceğiz. İlgili kurumlarla eşgüdümlü bir şekilde yürütülen çalışmalar tamamlanma aşamasına gelmiştir.

Sektörü yakinen bilen herkesin kabul edeceği üzere, “Güvenli Madencilik” temel ilkesi bağlamında bir devrim niteliği taşıyan “Maden Bölgesi” uygulamasının ilkini, İstanbul Cebeci bölgesinde bulunan taş ocaklarına yönelik olarak hayata geçirdik. Maden bölgesi uygulaması ile madencilik faaliyetleri sonucu oluşan çevresel sorunların çözümü, işletme güvenliğinin temin edilmesi ve rezerv bütünlüğünü koruyarak daha verimli bir üretim yapılmasını sağlamayı hedefliyoruz.

Tabi ki attığımız bu adımların sürekliliğini sağlamamız, kamuda ve özel sektörde güvenli madencilik bilincini oluşturmamız gerekmektedir. Bu amaçla Hacettepe Üniversitesi ve yurt dışı üniversitelerle işbirliği halinde “Madenlerde Güvenlik Kültürü (MAGÜK)” projesini başlattık. Bu proje ile maden işletmelerinde iş kazalarına ve meslek hastalıklarına bağlı ölüm ve yaralanmaların önlenmesi, madencilik üzerindeki sosyal algının olumlu yönde artırılarak milli kaynaklarımızın ekonomimize kazandırılmasının önünün açılması hedeflenmektedir. Proje kapsamında özellikle Avustralya’daki mevcut durum ve yasal mevzuat incelenerek ülkemizde uygulanabilirliği üzerine çalışmalar başlatılmıştır. Bu projeyi, Allah’ın izniyle 2019 yılı Nisan ayında tamamlamayı amaçlıyoruz.

Bakanlığımız kurumlarından MAPEG, TKİ, EÜAŞ, ETİ Maden ve TTK ile “İTÜNOVA” arasında “Türkiye Madenleri için Risk Değerlendirme ve Risk Yönetimi” konularında eğitim çalışmaları başlattık. Çalışmalar sonucu hazırlanan  “Risk Değerlendirme ve Risk Yönetimi Rehberlerini” hazırladık.

MAYIS – HAZİRAN 2019