TÜRKİYE-IRAK İLİŞKİLERİNDE GELİNEN SON DURUMUN ENERJİ POLİTİK DEĞERLENDİRİLMESİ

Prof. Dr. A. Beril TUĞRUL

İki komşu ülke olan Türkiye ile Irak, kadim topraklar üzerinde yer alan iki ülke olup, konumları itibariyle stratejik öneme haizdirler (Şekil 1). Bu iki ülke, Basra Körfezi (ya da Pers Körfezi ya da sadece Körfez) olarak nitelenen bölgeyle Akdeniz ve Avrupa’nın arasında bağlantı sağlayan merkezi konuma sahip bulunmaktadırlar.

Şekil 1 Türkiye ve Irak

Türkiye’nin güneydoğu komşusu olan Irak bilindiği üzere; 1639’dan 1917 yılına kadar Osmanlı hakimiyete kalmış bir bölgedir. I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin Orta Doğuda organize ettikleri çeşitli operasyon ve isyanlar sonucunda bölge Osmanlı’dan koparılmıştır. İngilizler ile Fransızların Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek üzere aralarında imzaladıkları ve “Sykes-Picot” diye bilinen anlaşmanın hayata geçirilmesiyle Irak adıyla bir devlet de kurulmuştur.

Osmanlı’dan koparıldıktan sonra 1932 yılına kadar İngiliz mandasında kalan ülke, 1958’e kadar krallıkla idare edilmiş, ancak bu tarihte yaşanan kanlı bir darbe sonrasında Cumhuriyet ilan edilmiştir. 1968’de ise Baas rejimi olarak nitelenen sıkı bir idari sistem ülkede etken olmuştur. 1976’da Saddam Hüseyin yönetime gelmiş ve Baas rejimi devam ede gitmiştir. Ancak, teröre verdiği destek ve Irak halkını özgürleştirmek gerekçeleriyle ABD ve Birleşik Krallık öncülüğünde Koalisyon Kuvvetleri olarak nitelenen kuvvetlerin ülkeye yönelik sıcak çatışmalı müdahaleleri gerçeklenmiştir. Bu bağlamda yaşanan I. ve II. Körfez Savaşları sonucunda 2003 yılında ülkenin tümü bu güçler tarafından işgal edilmiştir.   

Antik çağlardan beri öne çıkan ve “Bereketli Hilal” olarak betimlenen bölgenin doğu kanadı üzerinde bulunan ülke, tarihte Sümerlerden bu tarafa kadim uygarlıkların vücut bulduğu bir coğrafya üzerinde yer almaktadır. Bu bağlamda, Ortadoğu’nun iki önemli nehri olan Dicle ve Fırat’ın birleşerek denize ulaştığı bölge olan Şatt’ül-Arab da bu coğrafyada bulunmaktadır.

Antik çağlardan beri stratejik bir özellik taşıyan bölge, günümüzde de önemli bir konuma sahiptir. Körfez savaşlarından sonra hayli çalkantılı dönemler yaşanmış ve defakto olarak nitelenebilecek durumlar da ortaya çıkabilmiştir. Bu bağlamda, Bağdat Merkezi Yönetimi ile Kuzey Irak yönetiminden bahsedilir olmuştur.

Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmaktadır. Bununla beraber her iki yönetim bölgesiyle de iyi ilişkilerini sürdürmektedir. Son olarak Türkiye, Cumhurbaşkanı düzeyinde her iki yönetimi de Nisan 2024 sonunda ziyaret etmiştir. Bu ziyaretler sırasında birçok önemli Anlaşma ve Mutabakatlar imzalanmıştır.  

Irak-Türkiye İlişkilerinin Enerji Politik Önemi

Burada öncelikle şunu belirtmek yerinde olacaktır ki; Irak’ın Osmanlı’dan koparılmasında en önde gelen unsur, enerji politiktir denebilir. Zira 20. Yüzyılın başında yakıtı petrol türevleri olan içten yanmalı motorların geliştirilmesi ve yaygınlaşması burada önemli rol oynamıştır. Ayrıca sanayi devrimi bağlamında sıvı yakıtların kullanımının öne çıkmasıyla petrol kullanımı başatlık kazanmaya başlamıştır.

Oysa petrol, dünya karalarında homojen bulunurlukta olmayıp, özellikle Ortadoğu bölgesinde bulunmaktaydı. Bu nedenle o dönemin etkin ülkesi olan İngiltere’nin dikkatleri bu bölgeye yoğunlaşmıştır. Nitekim, önce çeşitli provokasyonlar ve beşinci kol faaliyetleriyle isyanlar organize edilmiş ve sonrasında I. Dünya Savaşı ile Osmanlı Devleti parçalanarak zengin petrol bölgeleri üzerinde, başta İngiltere olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri ve Hollanda gibi ülkelerin hegemonya kurabilmesi sağlanmıştır.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletlerince kuruluşunun tanınması anlamına gelen Lozan Antlaşması’nda, üzerinde en zor mutabakat sağlanan konular Musul-Kerkük Meselesi ile ilgili olmuştur. Bu bağlamda, (O dönemdeki adıyla) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Lozan’da masadan kalkmış ve bugün geçerliliği olan Lozan Anlaşması, ilk toplanma tarihinden yaklaşık 6 ay sonra imzalanabilmiştir. Musul petrollerinin yıllık gelirinden pay verilmesi konusunda anlaşılarak Lozan Anlaşması imzalanmıştır.

Söz konusu verilmesi gereken payın önemli bir kısmı, Osmanlı borçlarına karşı sayılmış olup sonrasında da hiç verilmemesi durumu ortaya çıkmıştır. Görüldüğü üzere, Irakla ilişkiler, Osmanlı’ya ve takiben Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar gitmektedir.  Atatürk döneminde ise, oluşturulan “Sadabat Paktı” ile Irak ile saldırmazlık anlaşması bağlamında iyi ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır.

Enerji politik açıdan önemli bir gelişme; 1973 yılında Kerkük çevresi petrollerinin Adana Yumurtalık’a ulaştırılması için Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru hattının yapılmasına ilişkin imzalanan anlaşma olmuştur. 1976’da bitirilen hattan ilk tanker yüklemesi 1977’de gerçekleştirilmiştir. 1987 yılında ise birinci hatta ilaveten aynı güzergahı takip eden ikinci hat da açılmıştır (Şekil 2). Hal böyleyken, 1. Körfez savaşı ile Birleşmiş Milletler (BM) tarafından alınan Irak’a ekonomik ambargo uygulanması kararı, söz konusu bu hattan petrol akışını önemli ölçüde olumsuz etkilenmiştir. 1995 yılında ise BM’nin uygulamaya koyduğu yeni kararla 1996 yılından itibaren petrol sevkiyatı yeniden başlanmıştır. Sonraki dönemlerde yaşanan çeşitli olumsuzluklar nedeniyle petrol akışında sorunlar yaşanmış olmakla beraber Eylül 2010’da protokoller yenilenmiş ve anlaşma 15 yıl uzatılmıştır.

Şekil 2 Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı

Bununla beraber Irak’ın kuzeyinden, boru hattı ile petrol satılmasının gerçekleştirilmesi üzerine Merkezi Yönetim, 2014 yılında uluslararası tahkime müracaat etmiştir. Uluslararası Tahkim Mahkemesi, 2023 yılında Türkiye aleyhine 1,47 milyar USD tazminata hükmetmiştir. Bu karar üzerine Türkiye, söz konusu boru hattı üzerinden petrol ithalini durdurmuştur.

Türkiye’nin, petrol hattından ithalatı yeniden başlatmak için bazı talepleri bulunmakta ve bunlar arasında tazminatta indirim ve petrol fiyatında düşüş gibi şartlar da yer almaktadır. Bu bağlamda, Irak Merkezi Yönetimi ile Kuzey Irak yönetimi arasındaki sorunlar ve bu sorunların sürüncemede kalması, Türkiye’nin Irak ile ekonomik ilişkilerini olumsuz etkileyebilmekte ve olabilecek ticari faaliyetlerin, ticeret  potansiyelinin altında gerçekleşmesine sebebiyet vermektedir.

Kalkınma Yolu ve Olası Yansımaları

I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla kadim yollar değiştirilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda, Irak petrolünün taşınması önemli ölçüde Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı geçişi ve Avrupa bağlantısı için Süveyş Kanal geçişi kullanımı öncelenmiştir. Bir başka deyişle Avrupa’ya Körfez bölgesinden ulaşılması, kara yoluyla Mezopotamya ve Anadolu üzerinden daha kısa ve kolay olmasına karşın Hürmüz Boğazı, Bab-ül Mendep Boğazı, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı gibi dar su yolu olarak nitelenebilecek mahallerden geçmek yeğlenmiştir.

Sonuçta son yüzyılda söz konusu bölgelerde farklı sorunlar ve sıcak çatışmalı olaylar yaşanmıştır ve halen de yaşana gitmektedir. Günümüzde de, deniz yolları açısından dünyanın en yüksek güvenlik riskine sahip geçiş bölgesi, “Hürmüz Boğazı” başta olmak üzere bu bölgeler olduğu gözlenmektedir.

Öte yandan, Gazze’de yaşanan elim olaylarla birlikte, Filistin’e destek veren Yemen’in İsrail’e giden veya İsrail’e ait olan veyahut İsrail’e destek veren ülkelere ilişkin gemilere karşı düzenlediği ataklar Bab-ül Mendep ve Kızıldeniz güzergahını güvenilirliğini son derece olumsuz etkilemiş bulunmaktadır. Bu durum sadece Körfez bölgesi ticaretini değil Uzak Doğu bağlantılı deniz yolu ticaretini de etkilemektedir. Böylelikle, deniz yolu taşımacılığı enerji tankerleri de dahil Kızıldeniz bölgesinden geçiş yerine, Afrika’nın güneyinden Ümit Burnu’nu dolaşarak geçmek tercih edilir hale gelmiştir (Şekil 3). Bu durum hem ekonomiyi ve hem de enerji politiği etkiler hale gelmiştir. Hal böyleyken, gelişen karayolu, demiryolu taşımacılığı tekrar kadim güzergahları gündeme getirmeye başlamıştır. Burada enerji politik açıdan, boru hattı döşemede gelinen ileri nokta da üzerinde durulması gereken bir diğer hususu oluşturmaktadır.

“Şekil 3 Kızıldeniz Yolu ve Ümit Burnu Yolu

Bu bağlamda, Türkiye’nin gündeme getirdiği “Kalkınma Yolu” yadsınamaz önem taşımaktadır (Şekil 4). Burada şunu da belirtmek gerekir ki; “Kalkınma Yolu” olarak belirtilen güzergâh, gerçekte kadim geçiş yollarıyla ve ayrıca canlandırılmakta olan “Modern İpek Yolu” konsepti ile de örtüşmektedir. Ayrıca, Irak yaşadığı travmatik olaylara karşın yaklaşık son 15 yılda ekonomisini canlandırmak amacıyla önemli bir projeyi hayata geçirmeyi planlamaktadır. Söz konusu bu proje Büyük Faw Limanı’nın inşası olmaktadır. Irak, Basra Körfezi kıyısında inşa ettiği bu liman ile Körfez ticaretinde önemli rol üstlenmeyi amaçlamaktadır (Şekil 4).

Şekil 4 Kalkınma Yolu ve Olası Bağlantıları

Irak için, Büyük Faw Limanı önemli olmakla beraber, limanın bağlantıları da en az liman kadar önem arz etmektedir. Liman, deniz ticareti yanında kara bağlantıları açısından da desteklenmesi gereken bir proje durumundadır. Bu bağlamda, “Kalkınma Yolu” projesi son derece önem taşımaktadır. Bir başka deyişle, “Kalkınma Yolu” projesi Türkiye tarafından öneriliyor olmasına karşın proje Irak için de stratejik ehemmiyete sahiptir.

Bu yolun hayata geçirilmesi ile Körfez bölgesi, Avrupa’ya hayli kısa kara yolu güzergahı ile dolayısıyla da hayli hızlı şekilde bağlanmış olacaktır. Bu husus, “Kalkınma Yolu”na ekonomik açıdan tercih edilirlik kazandıracaktır. Ayrıca “Modern İpek Yolu Projesi” içinde hayata geçirilmekte olan “Orta Koridor” ile birleşmesi de söz konusu olabilecektir. 

Öte yandan, yollar ve enerji hatları birbirini takip eden ve birbirini tetikleyen karaktere sahip bulunmaktadır. Dolayısıyla, “Kalkınma Yolu” projesi sadece yol bağlantısı olmanın ötesinde enerji politik yansımaları olabilecek karakter taşıyacaktır. Irak’ta var olan ve düşünülen enerji boru hatlarına bakıldığında bu durum kendini daha net olarak göstermektedir (Şekil 5). Böylelikle, Enerji politik açıdan önemli bir kazanım sağlanmış olacaktır.

Şekil 5 Irak Bölgesi Enerji Boru Hatları

Sonuç

Nisan 2024’te 13 yıl aradan sonra Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Irak’ı ziyareti ve bu ziyaret sırasında iki devlet arasında 20’yi aşkın mutabakata varılması ve ilgili belgelerin imzalanması, son dönemlerde yaşanan gelişmeler de göz önüne alındığında hayli önem arz etmektedir. Ziyaret sırasında, farklı alanları kapsayan işbirliği yapılması konusunda anlaşılmış olup ilgili koordinasyonların sağlanması için de teknik anlamda ortak görüşe varıldığı ifade edilmiş bulunulmaktadır.

Mutabakata varılan konular arasında enerji, güvenlik, terörle mücadele, eğitim, sağlık, çevre konularının yer aldığı görülmektedir. Burada, enerji konusundaki mutabakatın ayrı bir önemi olduğunu da ifade etmek yerinde olur.

Ayrıca, güvenlik ve terörle mücadele konusu da konjüktürel olarak dikkat çekmektedir. Zira, hem “Kalkınma Yolu” ve hem de enerji hatları için güvenlik ve dolayısı ile terörle mücadele öne çıkan konu olmaktadır. Bu bağlamda, Nisan 2024’teki ziyaret sırasında Irak’ın “PKK’yı Irak’ta yasaklı örgüt” ilan etmesi ve ayrıca Irak ve Türkiye’nin güvenliğinin bölünmez bir bütün olduğunun ifade edilmesi son derece önemli gelişmeler olmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin Irak sınırının gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları büyük önem taşımaktadır. “Kalkınma Yolu” projesi ve enerji projelerinin hayata geçirilmesi, bölgenin güvenlik riskinin bertaraf edilmesiyle mümkün olabilecektir. Bir başka deyişle önümüzdeki dönemde konuya ilişkin ilgili gelişmelerin görülmesi yüksek olasılıklı olaylar olarak nitelenmelidir.

Öte yandan, kimi üçüncü aktörler, “Kalkınma Yolu” gibi bir proje bağlamında stratejik öneme haiz bir yolun ve dolayısıyla bölgeyle ilişkili enerji hatlarının öne çıkmasını kendi açılarından uygun bulmayabileceklerdir. Nitekim, bölge terör örgütlerini organize etmek vb. gibi durumlar yaşanabilmektedir. İlaveten IMEC (India-MiddleEast-Europe Economic Corridor) gibi (lojistik açıdan hayata geçirilmesi hayli zor olan) yollar önerilebilmektedirler. Burada, Gazze’de yaşanan olayların genişletilerek Mezopotamya’ya kadar etkin olması gibi riskli bir halin ortaya çıkmasına da neden olunabilineceği de gözden kaçırılmaması gereken husus olmaktadır. Öz olarak belirtmek istenirse; coğrafi olarak birbirini tamamlayan bölgelerde yer alan Türkiye ve Irak’ın, Nisan 2024’te varılan mutabakat ve işbirliği ile ekonomik ve enerji politik bağlamda önemli aşama kaydedilebileceği ve bunun hayata geçirilebilmesi için elzem olan güvenlik ve terörle mücadele konusunda ortak görüşte birleşilmesinin yakın gelecek için stratejik ehemmiyete sahip olduğu ve konu ile ilgili gelişmelerin yaşana gideceği söylenebilir.TEMMUZ2024