Türkiye Savunma Sanayi
Barış Ürkün Venbey
Yatırım Menkul Değerler A.Ş. Araştırma Müdürü
Türk savunma sanayi, kamu ve özel sektör kuruluşlarından meydana gelmekte ve kamuya ait kısmını Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı İkmal Bakım Merkezleri, tersaneler ve diğer askeri fabrikalar ile Makina ve Kimya Endüstrisi Genel Müdürlüğü ve bağlı fabrika müdürlükleri oluşturmaktadır.
Kamu ortaklı kuruluşlar; Müsteşarlık ve Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın iştiraki olan kuruluşlardan oluşmaktadır.
Sermaye yapılarına göre ikiye ayrılan özel sektör kuruluşları ise, yerli sermayeli firmalar ve yabancı ortakların sermayenin bir kısmına sahip olduğu firmalardan oluşmaktadır.
Türkiye’de Savunma sanayinin tarihine baktığımızda temelini atacak gelişme 1921 yılında Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü’nün kuruluşu olurken, devam eden yıllarda özellikle silah-mühimmat ve havacılık sektörlerinde temel girişimlerde bulunulmuştur.
– 1924’te Ankara’da hafif silah ve top tamir atölyeleriyle fişek fabrikaları,
– 1927’de yeni mühimmat fabrikası,
– 1928’de pirinç fabrikası,
– 1930’da Kayaş kapsül Fabrikası,
– 1931’de Kırıkkale elektrik santralı ve çelik fabrikası,
– 1936’da barut, tüfek ve top fabrikaları,
– 1943’te Mamak gaz maskesi fabrikası kurulmuştur.
Türk havacılık sanayiine dair faaliyetlerde ilk kurumsal hareket 1926 yılında Tayyare ve Motor Türk AŞ’nin kuruluşu ile gerçekleşmişti. Kayseri’de kurulan tesislerde 1928’den 1939’a kadar 15 adet Alman Junkers A-20 uçağı, 15 adet ABD Hawk muharebe uçağı, 15 adet Gotha irtibat uçağı olmak üzere toplam 112 uçak üretilmiştir. Bu kuruluş 1939 yılından sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait uçakların bakımını yaparak uçak üretimini durdurmuştur. Havacılık sanayinde bir diğer önemli adım Türk Hava Kurumu’nun 1941 yılında Ankara’da kurduğu uçak fabrikası olmuştur. Bu uçak fabrikası, 1944 yılında üretime geçmiştir. 1945 yılında da yine, Ankara’da ilk uçak motoru fabrikası kurulmuş ve bu fabrika 1948 yılında üretime başlamıştır.
Devlet, daha etkin ve verimli çalışabilmek adına 1950 yılında Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu oluşturmuştur. MKEK, 1983 ve 1984 yıllarındaki yasal düzenlemelerin ardından günümüzde savunma sanayiimizin devlet sermayeli büyük kuruluşu olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
1980’lere geldiğimizde yapısal bir dönüşüm sürecine giren Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin mali boyutu büyüyen ve teknolojik gereksinimi artan talebine çözüm bulmak için yeni bir model geliştirilmiştir. Bu çerçevede 1985 yılında finansmanın sağlanabilmesi için Savunma Sanayii Fonu oluşturulmuş, savunma sanayii projelerini yürütmek için Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB) yapılandırılmış, karar organı olarak da Yüksek Koordinasyon Kurulu ve Savunma Sanayii İcra Komitesi kurulmuştur. SAGEB, 1989 yılında Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) olarak yeniden düzenlenmiştir.
2000 sonrasında ise Türk Savunma Sanayiindeki bir dizi şirketteki yabancı sermaye payının Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından devralındığı görülmüştür.
Sektörün özellikle 2000 sonrası dönemine bakıldığında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarına cevap verebilme düzeyi ve ihracat kapasitesi alt sektörlere göre farklılık göstermekle birlikte, kara ve deniz platformu üretim teknolojileri konusundaki milli yeteneklerin seviyesi, güdümlü silahlar ve hava araçları alanlarına nispeten daha ileri seviyededir. Son zamanlardaki gerçekleştirilen projelerle önemli başarılar elde eden, sanayileşmenin ve kalkınmanın önemli bir parçası olarak kabul Türk savunma sanayii, kendi tankını, helikopterini, gemisini ve insansız hava aracını üretebilecek konuma ulaştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarının karşılanmasında yerli katkı payı yüzde 50’yi aşarken, ihracatta kat edilen mesafe ve potansiyel de gelecek adına umut aşılamakta. Türkiye’yi savunma sanayinde üst lige taşıma hedefiyle hazırlanan yol haritasında; teknolojik kazanımları ve bilgi birikimini üst düzeye çıkarmak, sürdürülebilirlik, program yönetiminin güçlendirilmesi ana amaçlar arasında yer alıyor. Nitekim 2012-2016 stratejik planında yer verilen hedeflerde esas amaç vurguyu kurumsaldan sistem düzeyine kaydırmakta. Bu amaçla özellikle AR-GE’ye sistematik kazandırılması ve teknolojik tabanının derinleştirilmesi öngörülmektedir. Savunma Sanayi 2015 performans programında 2012-2016 arası için belirlenen stratejik plan aşağıdaki tablodaki gibi belirlenmiştir.
Savunma ihtiyaçlarının yerli kaynaklardan karşılanma oranına baktığımızda ise 2007 yılında %42 olan oranın, 2011 yılında %50’yi geçtiği, 2015 yılında ise %60’a ulaştığı gözlendi. Yerli kaynak oranının 2016 yılında ise yüzde 70’e çıkması hedefleniyor. Onuncu Kalkınma Planı’nın savunma sanayii değerlendirmesine göre, ilerleyen yıllarda yerlilik oranının artırılması sağlanacak. Bu anlamda savunma sanayi faaliyetlerine yerli sanayinin katılımı çerçevesinde, KOBİ’lerin teşvik edilmesi büyük önem arz etmektedir. KOBİ’lerin yaratıcı, esnek ve dinamik yapısının sektörü güçlendireceği, yerlileştirme hedeflerine ulaşılmasında önemli katkılar sağlayacağı ve nihayetinde sektörde verimliliği arttıracağı düşünülmektedir. Savunma ve havacılık olarak tanımlanan toplam savunma sanayii cirosunun yüzde 30’unun, çoğunluğu KOBİ’lerden oluşan yan sanayi tarafından karşılanacak olması da bu sektörde KOBİ’lerin önemini net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Uzun yıllardır gelen bilgi birikimi yanında özel sektörün de katkısıyla birlikte Türkiye’de savunma sanayii sektörü, ürettiğinin üçte birini ihraç eder duruma geldi. İhracatta, ürün grupları bazında hava araçları ilk sırada yer alırken kara araçları ikinci, silah sistemleri ise üçüncü konumda. Sektörde Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre 2015’te savunma ve havacılık sanayisinde 1 milyar 655 milyon 752 bin dolarlık ihracat gerçekleştirilirmiş durumda. Toplam ihracatın %88’inin Ankara, Eskişehir ve İstanbul’dan yapıldığı sektörün diğer sanayi alanlarının ihracatta gerileme yaşadığı dönemde büyümesini devam ettirdiği görülüyor. Savunma ve Havacılık İhracatçıları Birliği’nin 2023 yılı hedeflerinde savunma sektörü alanında ilk 6 ülke arasına girmekle birlikte 25 milyar dolar ihracat hacmine ulaşma hedefi bulunuyor.
Özellikle son 10 yıllık dönemde savunma sanayi ürünlerini geliştirme ve modernizasyon konusunda ciddi mesafe kaydedilen Türk Savunma sanayii kapsamında ülkemizde üretilen yüksek teknolojiye sahip bazı öne çıkan askeri araçlara göz atacak olursak;
Milli tank Altay
Üretimi için 500 milyon Dolar mali kaynağın ayrıldığı Türkiye’nin ilk Milli Ana Muharebe Tankı Altay’ın bu yıl kabul testleri tamamlanacak ve seri üretime geçilecek. İlk etapta üretilmesi planlanan 250 adet tank, TSK’nın ihtiyaçları doğrultusunda artırılacak. OTOKAR’ın ana yükleniciliğinde tasarlanan ve geliştirilen, sahip olacağı üstün ateş gücü ve isabet oranı, yüksek hareket kabiliyeti ile Altay, dünyanın en gelişmiş tanklarından birisi olacak. Türkiye’nin en önde gelen traktör ve dizel motor üreticisi TÜMOSAN ise Altay’a motor üretecek. İlk ürünlerin 2020’de hazır hale gelmesi bekleniyor. Altay tankının 2018 yılında TSK envanterine girmesi bekleniyor.
Umtas
Uzun Menzilli Tanksavar Sistemi olarak da adlandırılan ve Roketsan tarafından üretilen bu proje, Türkiye’nin askeri alandaki ihtiyacını karşılarken aynı zamanda ihracat amacı ile de kullanılmaktadır.
Anka
Türk havacılık şirketi TAI tarafından üretilen Anka, tamamıyla yerli ve insansız hava aracıdır. 17,3 metre kanat açıklığı 8 metre boyu ve 1600 kilogram ağrılığa sahip olan yerli insansız hava aracı, sınıfında Dünya’nın en iyileri arasındadır. 55 beygir dizel motora sahip olan Anka, 23 bin feet irtifada 24 saat havada kalabilmekte ve her türlü zor hava koşulu altında keşif, gözetleme ve hedef tespiti gibi kritik görevleri başarılı bir şekilde yerine getirebiliyor. Aynı zamanda Türkiye bu bakımdan Dünya’da insansız hava aracı üretebilen 3 ülkeden birisidir. Ankalara geçen yıllarda yerli füzeler de entegre edilmiştir.
Göktürk
Türkiye’nin hem sosyal hem de askeri alandaki ihtiyaçlarını karşılamak için Tübitak Uzay ve TAI işbirliğinde üretilmiştir. Donanım açısından %80, yazılım açısından ise %100 milli olan Göktürk-2 uydusu 2012 yılında uzaya fırlatılmıştır. 2,5 metre çözünürlüğe sahip uydu, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Ahlatlıbel Yer İstasyonu’na dünyanın dört bir yanından görüntü gönderiyor.
Bora-12
Türkiye’nin ilk milli uzun menzilli keskin nişancı tüfeği olma özelliğine sahip silah, Jandarma Genel Komutanlığı ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun ortaklığıyla geliştirilmiş %100 Türk yapımı olma özelliği taşıyor.
Cirit Füzesi
Roketsan tarafından geliştirilmiş ve halen seri üretimde olan Cirit Füzesi, Dünya’nın ilk lazer güdümlü helikopter füzesidir. 8 km menzile sahip olan bu füze Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin düşük maliyette yüksek vuruş kapasitesini arttırmak amacı ile üretilmiştir. Tamamen yerli imkanlar ile geliştirilen cirit füzesi şuanda Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde mevcuttur ve aktif olarak T-129, AH-1P Cobra ve AH-1W Süper Cobra tipi helikopterlerde kullanılmaktadır.
Som Füzesi
Pil bataryasına kadar yerli imkanlar dahilinde Tübitak tarafından geliştirilen yerli silah teknolojisinin en önemli ürünlerinden biri olan Som füzesi, radarlara yakalanmama özelliği ve uçakların düşman hava savunma sistemlerinin etkili menziline girmeden, kendisine tanımlanan hedefleri büyük bir doğrulukla vurabilmesi ile birçok uluslararası fuarda yabancı firmaların ve ülkelerin beğenisi kazanmış durumda. Bu füzenin Dünya’nın en gelişmiş savaş uçağı ulan F-35’de de kullanılması bekleniyor.
Fakat tüm bu üretim kapasitesine ve Türk savunma sanayiinin yaşamakta olduğu hızlı gelişime rağmen halen üst düzey ülkeler sınıfında Türkiye kendisine yer bulamamaktadır. Savunma sanayiinde başarı sağlamış ülkelerin listesine tablodan baktığımızda ABD, Çin ve Hindistan’ın ön sıralarda yer aldığı görülmektedir.
Savunma sanayi müsteşarlığının 2015 performans programında belirttiği üzere Dünya’da savunma harcamaları, başta ABD harcamalarındaki artışın etkisiyle 2000’li yılların başından itibaren yükseliş eğilimini sürdürürken, Türkiye’de 13-15 milyar Dolar bandında dalgalanmaktadır. Savunma harcamalarındaki bu durağanlığın yanı sıra, uzun zamandır gündemde olanlar da dahil edildiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarının büyük bir bölümü son dönemde sözleşmeye bağlanmış se sektöre iş hacmi olarak yansımıştır. Bu durum gelecek dönemde proje hacminin aynı şekilde sürmesinin beklenmediğine işaret etmektedir. Bu durum Türk savunma sanayiinin sürdürülebilirliği için verimliliğin önemine işaret etmektedir. Gelecek dönemde tedarik harcamalarında maliyet etkinlik, sektörde verimlilik ve etkinleşme çabalarının artması gündeme gelecektir. Diğer yandan kamunun yatırım yaptığı alanlarda özel sektörün gelişmesi güçleşmekte olduğundan savunma sanayiinin doğası gereği tam rekabet ortamı oluşturulamamasından dolayı sektörün hantallaşma riski de ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu ve askeri fabrikaların verimli kullanımına ilişkin beklentilerin yanı sıra sektörde oldukça önemli roller üstlenen Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı şirketleri ile diğerleri arasındaki dengeyi oluşturacak politikalar üretilmesinin de önem taşıdığı ilgili raporda belirtilmiştir.