Yatırımcının güven ortamına ihtiyacı var

Santral Madencilik; Artvin ili, Yusufeli ilçesinde bakır ve altın konsantresi üretimi için 900 milyon TL teşvik aldı. Cari açığın önemle üzerinde durulduğu bir dönemde, bu yöndeki üretimlerin çok önemli olduğu düşüncesiyle yapılan yatırım ile ilgili bilgi almak için bir araya geldiğimiz Santral Madencilik A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi  Oral SÖNMEZ, sorularımızı yanıtladı.

Artvin ili Yusufeli ilçesindeki yaptığınız yatırımla ilgili bilgi alabilir miyiz?

Artvin ili Yusufeli ilçesinde yaklaşık 9400 hektarlık büyük bir alana sahibiz. Bu sahaları 2015 yılının ocak ayında satın aldık.  Sahalarla ilgili çalışmalar 1986 yılına dayanmaktadır.  Santral Madencilik A.Ş. olarak satın alma işlemini gerçekleştirdiğimizde, bizden önce 9400 hektarlık alanın içerisinde üç potansiyel bölge tespit edilmişti. Bu potansiyel alanlar ise, toplam ruhsat alanımızın yaklaşık %10’una denk gelmektedir.  %90’lık alanda da önemli sahaların olduğunu düşünüyoruz. Bu sahalar için önümüzdeki süreçlerde maden jeolojisi etütleri ve sondaj çalışmalarını yapmayı da planlıyoruz.

Maden Projesi ile ilgili güncel bilgi alabilir miyiz?

Bu ruhsatları alırken ortaya konulan araştırma raporları ve ekonomik tablolar maden rezervinin 1.800.000 ons olduğu yönündeydi. Yaptığımız sondajlarla da bunu teyit ettik. Üç yıldır hem rezerve hem de tesise yönelik çalışmaları yaptık. Buradaki altını flotasyon yöntemi ile elde edeceğiz. Siyanür kullanılmayacaktır.

Açık ocak şeklinde mi çalışılacak?

Açık ocakla, yaklaşık 180-200 metreye kadar inmeyi planlıyoruz. Yusufeli Barajı’nın altında kalacak olan bölgeye öncelik vermiş bulunmaktayız.

Yusufeli Barajının yapılması sizi nasıl etkiler?

Yusufeli barajının su tutmasından önce yer altındaki Dünya literatürüne girmiş olan Taç-Çorak Madeni’nin işletilerek ülke ekonomisine katılması gerekmektedir. Ancak Kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliğinden dolayı cevherin %15’inin baraj suları altında kalması tehlikesi ile karşı karşıyayız. Bunun için, su altında kalacak olan bu alandaki cevherin bir an önce çıkarılması gayreti içerisindeyiz.

Bu durumda geçmiş dönemde resmi kurumlar arasında iyi bir planlamanın yapılamadığını söyleyebilir miyiz?

Mevcut Yusufeli – İspir İlçe Karayolu, Yusufeli yerleşim yerleri, köy yolları ve enerji nakil hatları da bizim cevherli alanlarımız gibi baraj suları altına kalacak. Geçmiş dönemde kurumlar arasında iyi bir koordinasyonun sağlandığını söyleyemeyiz.

Örneğin: Bu ruhsatları aldıktan iki sene sonra baktık ki Karayolları, maden ocaklarımızın da yer aldığı bu arazi üzerinden yeni planladıkları yol projesini yapmak için harekete geçmişler. Bu yapılan yol projesini tesadüfen keşfettik ve alternatif bir yol güzergâhından geçmesi için çok uğraştık.

Bu süreçte, Yusufeli barajından dolayı yapılacak olan yeni yerleşim yerleri, köy yolları ve enerji nakil hatları da ilk aşamada madenin varlığı düşünülmeden planlanmıştı. Biz bu durumun erken farkına varıp, sorunları çözüme kavuşturduk. Bu süreçte ciddi zaman kayıpları yaşandı. Kısacası kurumlar arasında ciddi kopukluklar var. Hazırlanan maden yasası ile bu tip sıkıntıların da ortadan kalkacağını düşünüyorum.

Baraj yapılana kadar, su altında kalacak alanlarınız için gerekli çalışmaları yapabilecek misiniz?

Duyumlarımız barajın 2024 yılında su tutmaya başlayacağı yönündedir. Kurul kararımıza rağmen bağlı bulunduğumuz kurumların izinlerinde çok ciddi gecikmeler yaşıyoruz. Bu durum haliyle yatırım sürecini olumsuz yönde etkiliyor. Hedefimiz baraj su tutmadan bölgedeki cevheri çıkararak ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır.

Baraj su tutmadan önce bu engelleri aşabilecek misiniz?

Amacımız bu, ancak yetiştiremezsek ocak alanına suyun gelişini engelleyecek bir sedde yapabiliriz diye düşünüyorum. Fizibilite çalışmalarını bitirdik. Malûm, ülkemizde şuanda yaşanılan ekonomik zorluklar var ve dolayısıyla bu durum herkes gibi bizi de etkilemektedir. Umarım, ülke olarak yaşadığımız bu sıkıntıları kısa sürede atlatabiliriz. Proje finansmanına yönelik görüşmeler yapmaya başladık.

Çıkarılacak madenin değeri ile ilgili tahmini bir şey söylemek mümkün mü?

Bugüne kadar yaptığımız ve sonrasında yapacağımız arama çalışmaları ile  maden rezervimizin önemli ölçüde büyüyebileceğini tahmin ediyorum. Bu proje Türkiye’nin en büyük maden projelerinden birisi olmaya namzet bir projedir.

Bu tür projelerde, yatırımın çevreye etkileri gündeme geliyor ve ciddi itirazlarla karşılaşılıyor. Siz bu süreci nasıl aştınız?

Bu durum bölgeye ve yatırımcıya göre değişebiliyor. Çevreye etkisi ile ilgili bizim bir sıkıntımız yok. Türkiye’deki en kapsamlı ÇED raporunu hazırladık. Ayrıca GÜRİŞ ismimizin güven telkin ettiği de önemli bir gerçektir. Biz de bu güvene layık olacak şekilde çalışmalarımızı yapmaya gayret ediyoruz. Yusufeli’ndeki 68 muhtarla iletişimimiz bulunmaktadır. Onlar da bana istedikleri zaman ulaşabiliyorlar. Bölgeye, her gittiğimde muhtarlar ile sohbet ediyoruz. Üretime geçtikten sonra İlçeye bir yüksekokul yaptırma planımız var. Halkın katılımı toplantısında hiçbir sorun yaşamadık. Toplantıya katılım oranı da çok fazlaydı. İşin doğrusu, aynı bölge içerisinde olduğumuz için, halkın katılım toplantısı öncesinde bizim dışımızdaki bazı projelerde yaşanan tepkisel olaylardan dolayı biraz tedirgin olmuştum. Ancak çok şükür bir sorun yaşamadık. Tüm izinleri aldık. Almanya’dan ekipmanlarımız sahaya geldi. Şimdi flotasyon tesisi ile ilgili 1-2 firma ile görüşüyoruz. Bu hızla devam edersek, çok gecikmeden üretime geçeceğimizi düşünüyorum.

Toplamda ne kadarlık bir yatırım düşünülüyor?

Toplamda yaklaşık 350 milyon dolarlık bir yatırım planlıyoruz.

Projenin istihdam açısından bölgeye sağlayacağı faydalar neler olacaktır?

İstihdamın %80’nini, standartlarımıza uygun olması halinde, bölgeden temin etmeyi planlıyoruz. Taşeron dahil ilk etapta yaklaşık 500 kişinin üzerinde istihdam söz konusu olacak.

Bu da projenin, bölge için bir istihdam kaynağı olması durumunu beraberinde getirerek çevresindeki birçok hanenin gelir ve yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyecektir.

İşletmemiz sayesinde ortaya çıkan direkt ve dolaylı iş imkânları, çevredeki diğer yerleşimlerin de ekonomilerinin gelişmesine yardımcı olacaktır.

Madenciliğin sağlayacağı doğrudan iş olanaklarının yanı sıra, dolaylı iş imkânları nedeniyle yörede nüfusun artması ile birlikte mal ve hizmetlere olan talep çoğalacak, böylece yeni istihdam alanları yaratılmış olacaktır.

Bu proje aynı zamanda barajdan dolayı bölgede oluşacak göçü, tersine dönüştürecek bir sosyal proje olma özelliği bakımından da bölge için hayati önem taşımaktadır.

Konuşmamızın başında maden sahasında keşfedilmemiş alanlardan bahsettiniz. Bu alanlar ile ilgili somut gelişmeler ne zaman olur?

Somut bir şeyler söylemek için 2-3 yıla ihtiyacımız var. Bu süreç içerisinde gerekli çalışmaları tamamlamış olup beklentilerimize karşılık buluruz diye düşünüyorum. Toplamda ne kadar rezervimiz olduğunu söyleyebilmek için bu süreye ihtiyacımız olacak.

Madenciliğin daha aktif ilerleyebilmesi için ayrı bir kurum olarak ele alınması gerekliliği ifade ediliyor. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Madenciliğin ayrı değerlendirilmesi gerektiği görüşüne katılıyorum. Ancak henüz bu yönde bize yansıyan bir gelişmenin olmadığını söyleyebilirim.

Elinde ruhsat tutmaya çalışan firmalarla yatırım yapan firmaların birbirinden ayırt edilerek, yatırımcı ise önünün açılması gerekiyor. Firmalar işe başlamadan yatırımının neredeyse % 40’ı kadar para harcıyor. Mesela; satın aldığımızdaki ekonomik rezervin tespitine ve işletmeye yönelik yaptığımız sondajlar için sadece orman iznine bile büyük bedeller ödedik.

Aslına bakarsanız işletmeye geçip para kazanmaya başlayınca bu ödemelerin yapılması gerekirken üretim yapmadan büyük bedeller ödüyoruz. Henüz para kazanmaya başlamadan bu bedellerin ödenmesi, yatırım ortamını ve yatırımcıyı ciddi ölçüde baltalıyor. Esasen yatırımcı olarak, maden jeoloji etütleri ve sondajları yapmadan, önümüze ekonomik bir tablonun çıkıp çıkmayacağını bilmiyoruz. Bu aşamada zaten çok büyük risk alıyoruz. Cevher aramaları sırasında henüz ortaya ekonomik bir rezerv konmamışken, çok yüksek izin ve ruhsat bedellerinin üzerine birde kaplumbağa hızıyla giden/gitmeyen bürokraside binince, yatırımlar maalesef büsbütün kilitleniyor ve durma noktasına geliyor.

Bu durum uluslararası yatırımcının gelmesini de engeller mi?

Engelleyebilir. Uluslararası organizasyonlara ve fuarlara katıldığımızda, bu alandaki yatırımcılarla yaptığımız görüşmelerde ülke içerisindeki madenciliğin yeterli desteği almadığı için zorluklarla karşılaştıklarını ve sorunlu bir sektör olarak gördüklerini gözlemliyoruz.

Önünü açalım derken bazen de iş güvenliğiyle ilgili sorunlarla karşılaşılıyor. Bu yönde bir durumu Soma’da yaşadık. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İş güvenliği konusunda dünya standartları neyse ona uymamız lazım. Aksi düşünülemez. Kanunlarımıza bazı şeyleri koyuyoruz ama bunu uygularken konusuna hakim bir teknik ekibinizin olması ve iyi denetimin yapılması gerekir.

Yakın dönemde, yatırımdan uzak sadece ruhsat ticareti yapan kişilerin bir nevi önüne geçmek adına ve gerçek yatırımcıların sahada olmasını kolaylaştıracak bir genelge yayınlandı. Bu çok gerekli olan müdahaleydi. Ancak, uygulama hatalarından dolayı başka mağduriyetler getirdi.

Madencilik ile ilgili genel bir değerlendirme yapar mısınız?

Biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi izinlerin çok geç çıkması en önemli sorunlarımızdan biri olarak karşımıza çıkmıştır. Yatırımcının güven ortamına ihtiyacı var. Hele ki; ülkemizde yatırım yapmak isteyen yabancı şirketlerin daha fazla ihtiyacı var. İyi niyetle başlanılan ve madenciliğin sorunlarını çözme yönünde çalışmalar olduğunu görüyoruz. Bakanlığımızın, Umrek kodu ve Tuvek gibi çalışmalarını destekliyoruz.

Ülkemiz bakır ve altında dışa bağımlıdır. Türkiye özellikle altında %85 dışa bağımlı bir ülke konumunda olup, altın ithalatına yılda yaklaşık 6 milyar dolar ödemektedir. Bu bağımlılığın azaltılabilmesi için bakır ve altın üretimi, yani madencilik teşvik edilmelidir.

Orman izin bedelleri, arazi temini, ruhsat bedelleri, akaryakıt, elektrik ve kamulaştırma konularında, sektör zorluklar yaşamaktadır. Bu konularda sektörün önü açılarak ülkemizi kendi maden kaynaklarını değerlendirebilecek hale getirerek dışa bağımlılığımızı azaltmalıyız. GÜRİŞ olarak Yusufeli Maden Havzası Projesi kapsamında bölgeye yapacağımız yatırımın, Türkiye ekonomisi ve bölge halkının yaşam standartlarının yükseltilmesine önemli ölçüde katkısı olacaktır.