İstanbul havacılık alanında önemli bir konumda

Ülkemizde havacılık alanında yaşanan gelişim İstanbul Yeni Hava Limanı ile taçlandı. Dünya ticaretinin önemli bir noktasında bulunan ülkemizin bu yatırımla önünde yeni kapıların açılacağı konuşulurken, UPS Türkiye’nin İstanbul Yeni Havalimanı’nda İGA Yönetimi ile yaptığı 25 yıllık anlaşma dikkat çekti. Konu ile ilgili görüşlerini almak için bir araya geldiğimiz UPS Türkiye Genel Müdürü Burak Kılıç yaşanan gelişmeleri okuyucularımızla paylaştı.

UPS’nin dünü ve bugünü ile ilgili kısa bir değerlendirme alabilir miyiz?

UPS olarak bu yıl dünyada 111. Türkiye’de ise 30. yılımızı kutluyoruz. 1907’de Seattle’da kurulan bir şirketin, bugün dünyanın 220 ülkesinde ya da bölgesinde her gün teslimat ve toplama yapabilmesi, müthiş bir başarı hikayesidir. Türkiye’de de bu otuz yılda Edirne’den Hakkâri’ye ülkenin her yerine hizmet veren tek uluslararası şirkettir. 1988 yılında başlayan bu yolculuk 2009 yılında UPS Türkiye’nin tamamının satın alınması ile yeni bir aşamaya geçildi ve bu doğrultuda da çok önem verdiğimiz önemli bir husus olarak on binlerce ihracatçı ve ithalatçı firma ile çalışma imkanı bulduk.

İstanbul Yeni Havalimanı  İGA Yönetimi ile yaptığınız anlaşma oldukça önemli, konu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

2012 yılında Yeni Havalimanı Projesi netleşmeye başladığında biz de bir İstanbul stratejisi üzerine çalıştık. Tabi ilk başta Türkiye’de ve dünyada bu havalimanı yapılabilir mi tartışması oldu ve havalimanının ilk başladığı tarihlerde yaptığımız ziyaretlerde bir kararlılığın olduğunu gözlemledik. Bu kararlılığın, tartışmaların aksine havalimanı projesini tamamlayacağını düşündük. Geldiğimiz noktada da projenin tamamlandığını görüyoruz. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, biz yaptığımız çalışmalar neticesinde bu havalimanında olmazsak olmaz kanaatine ulaştık. Neticesinde de aldığımız karar doğrultusunda IGA yönetimiyle geçtiğimiz yılın sonu görüşmelere başladık. Uzun bir müzakereden sonra on bin metrekarelik bir anlaşmaya imza attık.

Attığınız imza 25 yıllık, yirmi beş yıl çok iddialı bir süre değil mi?

Biz şirket olarak yaptığımız yatırımları 10-20 yıllık perspektifle yapıyoruz. O açıdan biz taşın altına elimizi koymadan önce uzun uzun değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu değerlendirme sonucunda kararımızı bu yönde verdik.

Sürenin daha kısa olması gündeme hiç geldi mi?

Böyle bir düşüncemiz hiç olmadı. Dünya ticareti bugün, batıdan doğuya doğru kaymaktadır. Bunun üstüne dünya havacılık merkezi 2025 yılında İstanbul’un 700 km güneyinde bir yerde olacak. Yani Muğla Fethiye’nin açıklarında bir yerlerde olacak. Bu durum İstanbul’u havacılık alanında dünyada müthiş bir yere taşıyor. İstanbul’dan bugün dünya nüfusunun %65’ine en fazla dört saatlik uçuşla ulaşabiliyorsunuz. Kendi açımızdan baktığımızda da bağlantımız Köln’le. Köln’e her gün bir uçuşumuz var ve buradan da tüm dünyaya dağılıyoruz. Bu operasyonu sağlıklı ve devamlı kılmak açısından İstanbul önemli, artı Merkez Asya dediğimiz altı ülkeyi de İstanbul’dan beslediğimiz düşünülürse bu önemin daha da arttığı söyleyebiliriz. Bunu gerçekleştirmek için de bu organizasyonun Dubai yerine İstanbul’a çekmenin gayreti içerisindeyiz. THY’nin havalimanında atacağı adımlarla da İstanbul üzerinde dünyadaki birçok ülkeyle ticaret yapma imkanı ortaya çıkacaktır.

Havayolu ile taşınarak yapılan ihracatın arttığını gözlemliyoruz. Konu ile ilgili sizden bir değerlendirme alabilir miyiz?

Türkiye’de denizyolu ile taşınan bir ihracat gönderisinin kilo başına navlunu yetmiş centtir. Demiryolu ile taşınanın ki bir dolar on cent, karayolu ile taşınanın ki iki dolar, havayolu ile taşınanın ki ise 35 dolardır. Demek ki havayolu ile yapılan ihracatla yapılan ihracatın da kalitesinin arttığını görüyoruz. İhracatın ülke ekonomisindeki yeri ve önemi düşünüldüğünde havayolunun katma değeri yüksek ürünlerin ihracatında imkânlar sunduğunu söyleyebiliriz. Hikâyeye bizim organizasyonumuzdan bakıldığında bizim Perşembe günü üretimini tamamlamış bir ürünü akşam saat 9:30’a kadar bize teslim edildiğinde, Cuma günü dünyanın %80 nüfusuna teslim edecek bir ağa sahibiz.

İhracattan bahsetmişken, sizin ‘ihracatı öğretmek istiyoruz’ söylemine değinmeden geçemeyiz. İhracatı öğretmek oldukça iddialı bir söylem değil mi?

Türkiye’de ihracat istatistiklerine baktığımızda, ihracatın %57’sini KOBİ’lerin yaptığını görürüz. İhracatın %10’unda on kişi veya altında eleman çalıştıran işletmelerin yaptığını görüyoruz. Bu insanlar yılda 17 milyar dolar ihracat yapıyor. Bu insanların ihracat ile ilgili, ihracat rejimleri ile ilgili bilgileri oldukça sınırlı. Burada UPS gibi bir iş ortağının, onları dünya oyuncusu haline getirmesini hayal ediyoruz. Hayal etmenin ötesinde getiriyoruz. Böyle onlarca başarı hikayesini sıralayabiliriz. Bu hikayelerde yer alan kurumlara biz hangi ülkeye ürününü nasıl göndereceğini, hangi beyannameyi doldurması gerektiği, kaç liraya kadar ürün gönderirse hangi gümrükte takılır, Hangisinde KDV öder, hangisinde ne kadar gümrük vergisi öder gibi bilgileri bizden rahatlıkla alabiliyor.

Bu firmaların gümrük firmaları ile çalışması gerekir mi?

Yapılan ticaretin büyüklüğüne bağlı. Geçtiğimiz dönemde hükümet Elektronik Ticaret Gümrük Beyannamesi diye bir uygulama başlatıldı. Bu beyanname ile 7500 Euro 150 kiloya kadar olan gönderilerinizde kullanabileceğiniz bir beyannamedir. Bu sınırlar içerisinde bir gönderi yapacaksanız siz herhangi bir gümrük müşavirliği firması ile çalışmak zorunda değilsiniz. Kanun gereği bizim gibi firmalar size bu beyannameyi açıyor ve hiçbir ücret talep etmeden size bu konuda gerekli desteği veriyor.

E-Ticaret yapan firmalarında bu konu da önü açık diyebilir miyiz?

E-Ticaret bunun en büyük hedef kitlesidir. Ancak yapılan bu düzenlemenin sadece e-ticaret için yapıldığını söylemek haksızlık olur. Bu düzenlemenin KOBİ’lere hükümetimizin sağladığı müthiş bir kabiliyet olduğunu söyleyebiliriz. Bunu anlatıyoruz ve bu konuda danışman arkadaşlarımız var ve baştan sona firmalarımıza destek oluyoruz.

Export Academy Programı’nı başlattınız, bu çerçevede yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Biliyorsunuz Yeni Ekonomi Programı açıklandı ve bu programında en önemli kalemlerden birisi katma değere dayalı ihracatta büyümedir. Bunun memleket için müthiş bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu noktada da Export Academy Programı üzerinde çalışıyoruz. Bu eğitim programını İstanbul’dan başlayıp ülkenin diğer şehirlerine yaymayı düşünüyoruz. Bu programda başka iş ortaklarımız da olsun diye uğraşıyoruz. Bizim dışımızda dijital pazarlama, online reklam gibi konularda da eğitim verecek ortaklar olsun istiyoruz. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Yani evde takı tasarlayan birinin ihracat nasıl yapılır, ürünler nasıl teşhir edilir, nasıl tanıtılır gibi eğitimler sonucunda kendine yeterli bir pozisyonda olmasını sağlamak istiyoruz. Export Academy ile üç buçuk milyon KOBİ’yi hedefliyoruz. Bu KOBİ’lerin %1’ni ihracatçı yapabilirsek, bunun Türkiye ekonomisine katkısı 35 milyar dolar. Bu konuda da müşterilerimizin gayreti bizi heyecanlandırıyor. Bir iki yıl öncesine kadar hiç ihracat yapmamış ve bugün milyonlarca dolar ihracat yapan müşterimiz var. Ben bu insanlarla gurur duyuyorum.