Türkiye’de temiz su standartlarını uygulamamız gerekiyor
Dünyada ve ülkemizde temiz suya erişim her geçen önemini biraz daha arttırıyor. Su kaynaklarının giderek azalması, temiz su ulaşımı ve tüketimi konusunda daha fazla bilinçlenmemiz gerektiği gerçeğini ortaya çıkarıyor. İşte bu konuyu, 60 yıldır suya yön veren önemli bir marka olan Ege Yıldız’ın patronuyla konuştuk. Plastik boru üretim sektörünün duayen isimlerden olan, Mazhar Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Zorlu, toplumda suyun bilinçli kullanılması konusundaki sorularımızı yanıtlarken, önemli mesajlar verdi. Zorlu, suyun sağlıklı bir şekilde kentlere ulaşımı ve tasarruflu kullanılması konusunda yerel yönetimlere önemli görevler düştüğünü ifade etti. İşte Zorlu’ya yönelttiğimiz sorular ve yanıtları;
Dünyada ve ülkemizde temiz suya erişim konusu çok daha önemli bir hal aldı. Bu açıdan temiz su konusunda insanlarımız yeterince bilinçli mi?
Su tüketimi dünya açısından önemli bir konudur. Bugün dünyada temiz suyun bir bölümü deniz suyunun arıtılmasından elde ediliyor. Yani temiz su kaynakları yeterli olmuyor. Fakat bizler suyu çok hoyrat kullanıyoruz. Evlerimizde temiz suyu tasarruflu kullanma bilincini geliştirmemiz gerekiyor. Özellikle çocukları su tararrufu konusunda bilinçlendirmemiz şart. Bu çok önemli bir konu. Birçok ülkede insanlar temiz suya erişmek için büyük uğraş veriyor. Suyun büyük bir nimet olduğu insanlar daha yeni anlıyor. Sadece suya ulaşmak da yetmiyor. İnsan sağlığı açısından temiz suyun hijyen açısından belirli standartlara uygun olması gerekiyor. Bu standart elbette var. Fakat her yerde uygulanıyor mu? Ne yazık ki hayır. Bunun için yerel yönetimlerin, konunun uzmanlarını istihdam etmesi, gerekli kontrollerin bilimsel yeterliliği olan kişiler tarafından yapılması gerekiyor.
Su konusunda Türkiye genellikle AB standartlarını uyguladığını biliyoruz. Fakat o standartlar yeterli düzeyde mi?
Burada kullanım suyu ile içme suyunu birbirinden ayırmamız gerekiyor. Bu konuda Avrupa Birliği standartları var, ancak buna yeteri kadar uyuluyor mu, bu konu da tartışılır. Ayrıca bu standartları da incelemek gerek. Bunu yapacak yeterlilikte teknolojimiz ve uzmanlarımız var. Fakat bizler yiyecek ve içecek konusunda maalesef gerekli özeni göstermiyoruz. Bu yalnız suda değil. Tohum konusunda da aynı sorunlar yaşanıyor. Bugün kanser hastalığı toplumumuzu tehdit eden büyük bir tehlike. Çok sayıda insan bu illetin pençesine düşmüş durumda. Bu durum ne yazık ki rastlantı değildir. Bu ya hijyenik olmayışından ya da tohumdan kaynaklanıyor. Hijyenik olmayan su tohumu da bozabiliyor. Bu durum bağışıklık sistemi zayıf çocukların doğmasına, sağlıksız nesiller yetişmesine neden oluyor.
Son yıllarda alt yapı çalışmalarında her bölgede doğalgaz projeleri bitirildi fakat temiz suyla ilgili alt yapı bitirilemedi. Yerel yönetimler bu konuda yeterli ilgiyi göstermiyor mu?
Öncelikle yerel yönetimlerin su ve doğalgaz konusunda bilinçlenmesi gerekiyor. Öncelikle bu su borularının ilk alımında doğru tercihlerin yapılması gerek. Biz plastik boru üretiyoruz. Ne yazık ki, bizim sektörde üretim yapan bazı firmalar, saf hammaddenin dışında atıklardan elde edilen hurda malzemeleri de ürünlerine karıştırıyorlar. Bu yüzden ihalelerde verilen fiyatların mantıklı olmadığını görüyoruz. Saf hammadde fiyatına boru satan firmalarla karşılaşıyoruz. Çok net söylüyorum, bu tür boruların kullanıldığı tesisatlar, binalar için büyük bir tehlikedir. Çünkü, bu şekilde üretilen borularda da patlamalar meydana gelecektir. Konutlarda temiz su tesisatını ve pis su giderlerini düşünün. Bir boru patladığında bütün binaya zarar verecektir. Hele hele bir doğalgaz alt yapısında yanlış işlemlerin yapılması, bir mahallenin havaya uçmasıyla sonuçlanabilir. Örneğin biz; Ege Yıldız olarak bu tür borularda sabit conta kullanıyoruz. Yani deprem olduğunda bile bizim borularımız birbirinden ayrılmaz, ayrılsa bile conta su kaçırmaz. Çünkü bağlıntı noktasında ikinci bir ring var. O ring sızdırmazlık sağlıyor. Yani biz işimizi sorumluluk bilinciyle yapıyoruz ve herkesin de aynı bilinçle hareket etmesi gerektiğine inanıyoruz. Sadece kaliteli üretimle de yetinmiyoruz. Bu işte boru kadar tesisat işçiliğinin de önemli olduğunu biliyoruz. Bu nedenle meslek liselerinin tesisat bölümleine büyük destek veriyoruz. Yeni nesil bilinçlensin istiyoruz. Bizim ürünlerimizi götürüp üzerinde açıklamalar yapıyoruz. Bugün geri kalmış ülkelerde bile su borularında ciddi gelişimler var.
Son dönemlerde DSİ’nin projelerinde bizler azalma görüyoruz fakat siz oradaki gelişimi nasıl görüyorsunuz?
Evet, DSİ’nin projelerinde bir azalma var. Bu konunun nedeni bugünkü hükümetin mali kaynakları oraya yeterince aktaramamasından kaynaklanıyor. Türkiye’de bu işi en iyi bilen insanlardan biri Veysel Eroğlu’dur. En üst düzeyde insanlarla görüşüyorsunuz, bakanla görüşüyorsunuz, herkes size hak veriyor, doğru söylediğimizden eminler. Ama tatbikata gelince, ne yazık ki öyle olmuyor. Firmalar ucuz fiyat vermek için üründen çalıyor. Çalmaması da mümkün değil. Daha önce de söylediğim gibi saf hammadde fiyatına boru verildiğini görüyoruz. Türkiye’nin bazı kentlerinde borular her gün patlıyor. Bir yerde 273 defa boru patlaması yaşanmış. Demek ki burada bir sorun var.
Bu sorun nasıl çözülebilir, firmalara puanlama sistemi getirerek çözülebilir mi?
Puanlama veya başka bir şey nasıl ilerleyeceklerini bilemem, ama ne kadar kontrole dayalı üretim olursa o kadar kalite artacaktır. Böylelikle de haksız rekabet önlenir. Biz 60 yıllık bir firmayız. Türkiye’de ilk “polietilen 100” boru hammaddesini kullanan ve uluslararası standartları yakalayan bir firmayız. Her ne şart altında olursa olsun, kaliteden ödün vermiyoruz. Bunu prensip olarak benimsiyoruz. Bugün ürünlerimizin kalitesi, yurt içinde ve dışında adından ciddi anlamla söz ettiren bir marka haline gelmemizi sağladı. Bir üründe istediğimiz kaliteyi yakalayamadığımız , sağlamlık konusunda kendimiz tatmin olmadığımız sürece o ürünü piyasaya vermeyiz. Ben akşam evime gittiğimde rahat uyuyorum. Çünkü piyasadaki ürünlerimizin gerekli standartlara sahip olduğunu biliyorum.
İzmir bölgesinde sanayicilerimiz yerel yönetimlerin ve halkın yatırımcıya sahip çıkmadığını söylüyor. Bu açıdan Ege Yıldız olarak size sahip çıkılıyor mu?
Halkın bir firmaya sahip çıkması için bilinçlendirmek gerekiyor. Haksızlık yapmayalım. Bu çalışmayı yapmadan, markaya sahip çıkılmasını bekleyemezsiniz. Örneğin bizim işimizin teknik yönünü bilmesini, herkesten bekleyemezsiniz. Ama şu bir gerçek ki, açık ve doğru yapılan işlere İzmirliler sahip çıkar. Ama farklı düşünce yapısındaki insanların belli dayatmalarıyla her yerde karşılaşabilirsiniz. Bir takım yerlerde projeleri başlangıcında planlı olarak ortaya koymak gerek. Şehirlerin imar durumuna dikkat etmemiz gerekiyor. Örneğin İzmir’in maksimum bir büyüklük sınırı var. İzmir bunu geçerse batar ve İstanbul gibi oluruz. Şu anda dağlarımız doldu. Kimsenin yaşam hakkını kısıtlayalım demiyoruz, fakat oraya nasıl elektrik, su, hastane veya okul yapacaksın. Bunların hepsi bir sorundur. Dağın tepesinde insanlar ev yapıyor sonra belediye bana hizmet getirmiyor. İmara açık arsalar belli olmalıdır.
Ben İstanbul doğumluyum ve Tayyip Beyin belediye başkanı olmadan önce evlerde su akmıyordu, biz de suyu taşıyarak eve getiriyorduk. Veysel Bey’in (Eroğlu) İSKİ Genel Müdürlüğü ile birlikte sorunlar çözülmüştü. İSKİ bu konuda çok gelişti. Şartname ve kontroller konusunda çok titiz.
Irak’ta temiz su için projeler üretiliyor, siz bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hem Irak hem de Suriye, Türkiye’nin geleceğindeki en büyük pazarıdır. Çünkü iki tane yıkılmış ülke var. Bu iki ülkede inşaat veya su projeleri olsun, büyük projeler üretmeniz gerekiyor ki hayat normale dönsün. Tabi bunun için sadece o ülkelerin kaynakları değil, aynı zamanda uluslararası destekler gerekiyor. Bugün resmi kayıtlara göre Türkiye’ye göç etmiş 3.6 milyon insan var. Bu rakam, Avrupa’nın küçük ülkelerinden fazla bir nüfus demektir. Tayyip Bey, doğru söylüyor, eğer sizler yardım etmezseniz kapıları açacağım diyor. Bu kadar yüksek bir nüfusa sadece Türkiye nasıl bakacak. Bırakın beslemeyi sosyal ihtiyaçlarını nasıl gideceksiniz. Biz Türkiye olarak, bunu kısıtlı ekonomik şartlara rağmen sağlıyoruz. Barış Pınarı Harekatı’yla güvenliğin sağlanmasının ardından doğal olarak bu insanlar, ülkelerine dönecek. O dönemde inşaat sektörüne büyük bir canlalılık gelecek. Çünkü milyonlarca insan için orada yeni yaşam alanları olmak zorunda.
Avrupa Yatırım Bankası bu projelere destek olacaklarını açıkladılar. Böyle bir finans desteği sektörün gelişimini sağlar mı?
Ben artık hem Amerikalıların hem de Avrupalıların söyledikleri sözlerin ne kadarına inanılması konusunda şüphesi olan bir insanım. Bugün ABD Başkanı çıkıyor, sabah siyah diyor öğlen gri diyor, akşam beyaz diyor. Fakat akıllıysalar bu yatırımları Türkiye’ye yaparlar, aksi halde yarın bu faturanın üç mislini ödemek zorunda kalırlar. KASIM 2019