Afrika’da, Türkler yapıyorsa iyisini yapar düşüncesi pazara hakim

Ozalp Corporation Mühendislik İnşaat ve Danışmanlık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Onur Özalp:

Malum, Afrika sadece bir coğrafya terimi olmaktan öte, sosyolojik olarak dünyanın yumuşak karnıdır. Bu bölgede üretilecek çözümler gelecek için dünyamızın daha yaşanılır bir yer olmasını neden olacaktır.

Son dönemde artan refah seviyesine paralel olarak bölgeye olan ilgide arttı. İhtiyaçlar doğrultusunda altyapı çalışmalarının hız kazandığı ülkelerde farklı bir anlayışla çalışmalarına devam eden Türk firmaları, başarılı çalışmalarıyla adından söz ettiriyor. Ülkelerin gelişimine katkı sağlayan firmalarımızın son yıllardaki performanslarını ve pazarın geleceği ile ilgili görüşlerini almak için bir araya geldiğimiz Ozalp Corporation Mühendislik İnşaat ve Danışmanlık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Onur Özalp, sorularımızı yanıtladı.  

Afrika pazarı ile ilgili genel bir değerlendirme alabilir miyiz?

Afrika’yı daha detaylı inceleyebilmek için, Kuzey Afrika ve Sahra Altı Afrika olarak ikiye ayırmak lazım. Kuzey Afrika ülkelerinde Türk müteahhitler yaklaşık 50 yıldır varlığını sürdürüyorlar. Son onbeş yıldır ise; Sahra Altı Afrika pazarı Türk müteahhitler için oldukça potansiyel barındıran bir bölge olarak öne çıkmakta. Sahra Altı Afrika’da bölünmeler sonrasında sayı zaman zaman değişse de; bölgede yer alan 49 ülke içerisinde bir iki tanesi diğerlerine nazaran gelişmişlik seviyeleriyle olumlu yönde ayrışmış durumdadır. Milyarı geçen nüfusu ile büyük bir potansiyel barındırmaktadır Sahra Altı Afrika. Ben de 2010 yılından bu yana bu bölgede inşaat projeleri geliştiriyorum.

Bu söyleminizden yola çıkarak bölge ile ilgili önemli bir tecrübeye sahip olduğunuzu ifade edebilir miyiz?

Geçmişte Ukrayna’da Doğuş İnşaat’ta çalıştım. Ardından Koray İnşaat’taçalıştığım dönemde Rusya ve Azerbaycan’daki projelerimizin devam ettiği dönemde yeni bir pazar olarak Sahra Altı Afrika bölgesinde iş geliştirmek istediğimi Yönetim Kurulu’na ilettim ve hazırladığım iş modelinin de kabul edilmesinin ardından 2010 yılının sonu itibariyle Sahra Altı Afrika bölgesine yoğunlaştım. İlk olarak Nijerya’da bir otel projesini gündeme aldık, yaklaşık 114 milyon dolarlık bir projeydi. Projenin sahibi de Nijerya’nın en zengin insanlarından biriydi ve oldukça zor bir karakterdi. Dolayısıyla iş yapmak oldukça güçtü. Farklı bir bölge, farklı bir kültür, ticaretin bizim alıştığımız genel kuralları ile bölgedeki kurallar birbirinden çok farklı ve finansal açıdan da ne yazık ki yeterince kuvvetli değiller. Ancak bu durum, eğer doğru adımlar atarsanız size avantaj da sağlayabiliyor. Örneğin, projeleri hazır bir kaynaktan finanse edemedikleri için, farklı finansal çözümleri de projenizle beraber sunduğunuz zaman rakiplerinize göre bir adım önde oluyorsunuz. Bu çerçevede finansal sorunları gidermek için doğal kaynakları zengin olan bu ülkelerin oradan gelecek gelirlerini garanti altına alınıp o ülkelere finans sağlanabiliyor.

Son değerlendirmelerinizden yola çıkarak bu sıkıntıların sömürülmeleri ile ilgili olduğu gerçeğini dile getirmeliyiz.

Haklısınız, son altmış yılı saymazsak, Afrika kıtası birkaç Avrupa ülkesi tarafından sömürülmüştür. Fransız sömürgeleri vardı, İngiliz sömürgeleri vardı, ABD’nin bir sömürgesi vardı. Almanya’nın, Portekiz’in sömürgeleri vardı. Son altmış yetmiş yılda bu ülkeler sırayla bağımsızlıklarını kazandılar. Bugün itibari ile de gelişmeye çalışıyorlar. Bu noktada da demokrasinin ayağa kaldırılması gerekiyor. Son dönemde yaşanan darbelere bakarak bu söylemimi daha yüksek sesle söyleyebiliriz. Bugün yaşanan bu kavgaların en büyük sebebi,kaynakların paylaşımı ile ilgili yaşanan kargaşadan kaynaklanıyor. Zengin bir kaynağa sahip olan bu ülkeler paylaşımda yaşanan sıkıntılardan dolayı hak ettikleri refahı yakalayamıyorlar. Gelir dağılımında büyük sorunlar var, yöneticiler bu gelirlerden azami derecede faydalanırken, halk bu zenginliklerden faydalanamıyor. Demokrasi oturmadıkça bu sorunları gidermenin imkanı da yok gibi.

2010 yılında aldığınız karardan pişman olduğunuz oldu mu?

Ne kadar bilirseniz bilin öngörülerinizin her zaman gerçekleşmediği bir pazarda olmak oldukça zor. Zamanınızı, kaynaklarınızı projelere aktarıp, karşılığında aynı eforu muhattabınızdan bekliyor ve bazen ne yazık ki yeterince karşılık alamayabiliyorsunuz. Buna benzer yaşanmışlıklar neticesinde bazen pişmanlıklarım oldu diyebilirim. Fakat bu pişmanlıklar küskünlüğe neden olmadı. Tekrar motive olup pazara odaklandım. Bölgede iş yaparken özellikle nakit akışında hiçbir risk almadan, tamamen güvenli alanda olmanın olmazsa olmaz bir kural olduğunu özümsedim. Çünkü bir gün uyanmışsınız ülkenin Başkanı, iş yaptığınız ilgili Bakan, vb. değişmiştir ve siz bir anda sözleşmesel haklarınız olmasına rağmen işi ilerletememe riskiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. O nedenle risklerinizi minimize edebileceğiniz yöntemlerle ilerlemeniz gerekiyor. Son dönemde EPC+F modeliyle geliştirilen projelerde bu risk minimize edilebiliyor. Bu modelde, finansmanı sağlayan bankadan gelirinizi garanti altına alıp, ödeme alamama riskini ortadan kaldırabiliyorsunuz.. Senegal’de yaptığımız Ulusal Hal Binası Projesi’ni buna örnek olarak verebiliriz. Proje 106 milyon dolarlık bir projeydi ve ECA kapsamında yaklaşık %80’li kısmı Senegal tarafından sunulan hazine garantisine karşılık Türk Eximbank tarafından finanse edilmişti. Kalan kısım ise; projenin en başında Senegal tarafından avans olarak zaten ödenmişti. Bu çerçevede alacaklarımızı garantiye almış olduk. Türk Eximbank’da kuruluş amacını yerine getirecek şekilde projeye Türk mallarının kullanılacağı, Türk işçilerinin projede yer alacağı yönünde şartlar koyuyor. Böylelikle Türkiye’nin mal ve hizmet ihracatına da destek olunmuş oluyor.  Türk Eximbank dışında farklı uluslararası kuruluşlardan da EPC+F modelindeki projeler için finansman temin edilebilir. Bu modelle işlerini başarılı bir şekilde yürüten birçok Türk firması var ve onları gururla izliyoruz.

Başarılı işler yapmak devamında da yeni iş anlamına gelmez mi?

Elbette ne kadar doğru iş yaparsanız sonrasında bu size misli ile geri dönüyor. Sahra Altı Afrika’da özellikle 2005-2010 yılları arasında Çinli firmaların egemenliği söz konusuydu. Çin örneğin her hangi bir ülkede elli yıllık kömür alımı anlaşması yaparak o ülkenin altyapı çalışmalarını yapma taahhüdünde bulundu. Ciddi manada ülkeleri borçlandırarak yollarına devam ettiler ve 2010 yılına gelindiğinde kalitesiz işlerden dolayı Çinli firmalara karşı negatif bir durum ortaya çıktı. Gelen işçilerle yerel halk arasında sıkıntılar yaşandı. Hatta ne kadar doğru bilmiyorum, ancak o dönem Çin’de bazı cezaevlerinin boşaltılarak buralara işçi olarak getirildiği bile konuşuluyordu. Bu ve benzeri durumlar Çinli firmaların işlerini zorlaştırdı. Bu oluşan boşluğu özellikle 2010 yılından sonra Türk firmalarının en iyi şekilde doldurduğunu ifade edebilirim. Bu sadece Türk firmalarının yaptığı başarılı çalışmalar değil, bunun dışında da etkenlerin bir araya gelmesiyle daha uygun ortamların ortaya çıkmasına neden oldu. THY’nin Afrika’ya yaptığı uçuşları buna örnek gösterebiliriz. THY Afrika’da en fazla yere uçan havayolu şirketi oldu. Bir çok ülkeye yapılan direkt uçuşlar biz müteahhitler için çok büyük bir avantaj sağladı. Bir yandan da,  Afrikalılar İstanbul’u Air Hub olarak kullanmaya başladı. Buradan Avrupa’nın çeşitli ülkelerine gitmeye başladılar. Bu da elbette ülkemize gelir sağlayan bir unsura dönüştü. Bunun yanında artan büyükelçilik sayılarımız, ticari ateşeliklerimiz ve onların aktif olarak yaptığı çalışmalar da bizlere her zaman büyük destek sağlayarak, önümüzü açtı diyebilirim.

Kısaca Afrika açılımımız karşılığını buldu diyebilir miyiz?

Sıcak ve güvene dayalı bir ilişkiden bahsedebiliriz. Afrika’da Türkler yapıyorsa iyisini yapar düşüncesi pazara hakim. Sivil toplum kuruluşlarının, ve son dönemde maarif okullarının yapmış olduğu çalışmalar takdirle karşılanıyor. Biz de proje yaptığımız bölgedeki maarif okullarının varlığından oldukça memnunuz. Devletin orada olduğunu bilmek bize güven veriyor. Burada amacımız üst noktada tüm insanlık için faydalı işler yapmak ve bununla beraber de elbette ülkemizin menfaatine çalışmalar yapmaktır. Bu amaç için de herkes elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyor. Büyükelçilerimiz, ticari ateşelerimiz her daim bize destek oluyor. İhtiyaç duyduğumuz birçok bilgiyi kendilerinden bir telefonla edinebiliyoruz. Ülkede bulunduğumuz dönemdeki görüşmelerimizde de her zaman yanımızda olduklarını bilmenin cesaretiyle hareket edebiliyoruz.

Farklı ülkelerle Afrika’da ortak projeler geliştirilebilir miyiz?

Bir artı birin ikinin üzerinde çıkacağı her denklemin değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Bu çerçevede önemli imkânların olduğunu ve önümüzdeki dönemde bu imkânlar doğrultusunda çalışmaların yapılacağı kanaatindeyim. Finansman maliyetinin düşük olduğu ülkelerle işbirliği yapmak, yeni projeleri geliştirirken çok faydalı olacaktır.

Afrika’da rakip olduğumuz Fransa ile ortak çalışmalar yapılabilir mi?

Fransa’nın Afrika’da varlığının asırlara dayandığını bilerek hareket etmek lazım. Bunun yanında hali hazırda yapılan çalışmaların olduğunu söyleyebilirim.  Örneğin, Yapı Merkezi’nin Senegal’de Fransız Eiffage firmasıyla bu çerçevede bir işbirliği söz konusuydu. Biz; Ozalp Corporation’ın hissedarı olduğu, Peker Holding’in de alt şirketlerinden olan, Peker Construction olarak Kamerun’da Anayasa Mahkemesi Başkanlık Binası’nı yapmayı planlıyoruz. Şuanda mühendislik, tasarım ve fizibilite hizmetlerini gerçekleştiriyoruz.  Kısa bir süre sonra, bir sonraki adım olan inşaat aşamasında projenin finansmanı için Kamerun’a destek olmak üzere uluslararası bir fon arayışı içerisine gireceğiz. Bu aşamada Fransız finansman kuruluşlarıyla, ECA’lerle pek tabii ortak çalışmalar yürütebiliriz. Fransızların da, işleri Çinlilerin almasındansa, bizimle işbirliğine gireceğini düşünüyorum.

Afrika ülkelerinin gelişimi ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Bazı ülkeler var ki; ana gelir kaynakları petrol. Bu çerçevede petrol fiyatlarının artışından ciddi gelir elde edecek ülkeler var. Bunun dışında doğal kaynaklarına bağlı olarak gelişen ülkeler de var ve kaynaklarını doğru kullanan ülkelerin zamanla pozitif anlamda ayrışacağı kanaatindeyim.

Afrika denilince karşımıza çıkabilecek en büyük risk ne olabilir?

En büyük risk terör ve iç savaş diyebilirim. Ne yazık ki demokrasinin henüz tam gelişmemiş olması ve ekonomik yoksunluk nedeniyle bu problemler devam ediyor. Bir iş insanı olarak bazı ülkelerde fidye için kaçırılma riskiniz var. Nijerya’daki bir projede sözleşmeye bu çerçevede maddeler eklediğimizi hatırlıyorum. Maliyet+kar yöntemiyle hazırlanmış bir sözleşmeydi ve kaçırılmam halinde ödenecek fidyenin işveren tarafından maliyet kapsamında karşılanacağı yönünde bir madde eklemiştik.

Sahra Altı Afrika’da önemli işler yapan firmalarımızdan bir kaçını sayın desek kimleri aktarırsınız?

Başta Summa’yı, Yapı Merkezi’ni sayabiliriz. Renaissance,  Limak ve Doğanlar Yatırım Holding’in önemli işlere imza attığını görüyoruz. Bunun dışında demir-çelik sektörü başta olmak üzere, Tosyalı Holding gibi üretim yapan saygın firmalarımız var. Sağlık sektöründe yatırım yapmış firmalarımız var. Hepsi ülkemizin faydasına yaptıkları bu işlerle göğsümüzü kabartıyorlar. Kısaca Afrika’da kalıcı adımlar attık diyebiliriz. Bundan sonra da Türk firmaların önlerinin çok açık olduğuna inanıyorum.MART2024