Aramex Türkiye Bölge Müdürü Tolgahan Bulut: ABD’de lojistik anlamında güçlü bir yapılanmamız var

Dış ticaretin en kritik unsurlarından biri olan lojistik sektörü, Türkiye’nin büyüyen ihracat hacmiyle birlikte hızla gelişmeye devam ediyor. Uluslararası ticarette dengelerin değiştiği bir dönemde, Aramex Türkiye Bölge Müdürü Tolgahan Bulut ile hem sektörün geleceğini hem de ABD temaslarını konuştuk.
Türkiye’deki Aramex yolculuğu nasıl başladı?
Aramex, Ürdün merkezli bir lojistik firması olarak 1990’lı yılların başında Türkiye’de faaliyet göstermeye başladı. İlk yıllarda franchise modeliyle ilerleyen şirket, 2010 itibarıyla doğrudan yabancı sermaye yatırımıyla büyüme kararı aldı. Ben de bu dönüşüm döneminde şirkete katıldım. Bugün Aramex, 70’in üzerinde ülkede 40 binden fazla çalışanıyla faaliyet gösteriyor. En güçlü olduğumuz bölgeler arasında Körfez, Ortadoğu ve Afrika yer alıyor. Türkiye’de ise son 15 yılda yıl bazında ortalama %25–30 oranında büyüme kaydettik. E-ticaretin yükselişiyle birlikte bu alanda da önemli adımlar attık.
E-ticaret KOBİ’ler için gerçekten fırsat mı?
Açık konuşmak gerekirse, KOBİ’lerin e-ticaretten düşündükleri kadar kârlı çıktıklarını söyleyemem.
Çünkü pazar yerleri üreticilerden yüksek komisyonlar alıyor. Bu durum, maliyetlerin arttığı bir ortamda üreticilerin kârlılığını ciddi şekilde azaltıyor. Evet, bu platformlar milyonlarca müşteriye erişim sağlıyor ama aynı zamanda üreticiyi düşük fiyat baskısı altında bırakıyor. Sonuçta üretici, rekabet içinde ayakta kalmak için hem fiyat indiriyor hem de %15–20 civarında komisyon ödüyor; bu da çoğu zaman kâr marjını sıfıra indiriyor.
Türkiye’nin e-ticaret hacmi hakkındaki değerlendirmeniz?
Pazar yerlerini ayrı tuttuğumuzda, Türkiye’de e-ticaret hacminin sanıldığı kadar yüksek olmadığını düşünüyorum. Gerçek büyüme, üreticinin doğrudan müşteriye ulaşabildiği modellerde olacaktır.
ABD pazarı lojistik açısından nasıl bir tablo çiziyor?
ABD, başlı başına bir lojistik ülkesi. Tüketici, uzun yıllardır “kapıya teslim” hizmete alışkın.
Ürünü mağazadan almak yerine online sipariş verip bir lojistik şirketi üzerinden teslim almayı tercih ediyor. Dolayısıyla e-ticaret orada çok daha oturmuş bir sistem.
Trump döneminde 800 dolar altı ithalat muafiyetinin kaldırılması, Türk üreticileri için büyük bir avantaj yarattı. Artık her ürün gümrük vergisine tabi olduğu için rekabet daha adil hale geldi.
Ayrıca Amerika’da Türk lojistik firmalarının ciddi bir ağı var. Özellikle Kuzey Carolina gibi eyaletlerde onlarca Türk şirketi aktif olarak faaliyet gösteriyor. Bu durum, Türk üreticiler için büyük bir fırsat oluşturuyor çünkü Amazon gibi devler artık yalnızca ABD içinde stoklu ürünleri kabul ediyor. Bu da Amerika’da varlık gösterebilen Türk firmalarının önünü açıyor.
ABD pazarında hangi sektörlerin öne çıkmasını bekliyorsunuz?
Aslında mesele tek tek sektörlerden çok, katma değerli üretim yapabilmekte. Sadece düşük iş gücü maliyetine güvenerek uzun vadede başarılı olamayız. Üretim maliyetleri artık yükseldi; dolayısıyla yeni stratejilere ihtiyacımız var. Uluslararası markalar yaratmak, hedef pazarlarda üretim yapmak ve Türk yöneticilerinin çözüm odaklı yaklaşımını bu yapıya dahil etmek önemli. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir konu da yetenek göçü. Üst düzey yöneticilerimizin yabancı firmalara transfer olması, ülkemizin en değerli sermayesi olan insan kaynağını zayıflatabilir. Bu potansiyeli kendi markalarımızda değerlendirmemiz gerekiyor.
Ticari dengelerdeki bozulma sizce ne ifade ediyor?
Bugün her ülke kendi çıkarlarını önceleyen politikalar izliyor. Bu da ticarette sert önlemleri ve dengesizlikleri beraberinde getiriyor. Ancak Türkiye’nin jeopolitik konumu öyle bir avantaj sağlıyor ki, kimse bizi görmezden gelemez. Doğru konumlandırılmış lojistik koridorları sayesinde doğrudan yatırımcıyı ülkemize çekmemiz mümkün. Çünkü bir üretici için yatırım kararında en kritik unsur lojistik altyapı ve mevzuattır. Devletin son dönemde yaptığı yatırımlar bu anlamda çok değerli. Mevzuat alanındaki eksiklikleri de giderirsek, Türkiye yatırımcı için cazibe merkezi olmayı sürdürecektir. Ayrıca ihracatçının maliyetini azaltmak hepimizin görevi. Biz Aramex olarak, rekabetten ziyade iş birliğini ön planda tutuyoruz.
Milli bayrak taşıyıcımız Türk Hava Yolları (THY) ile stratejik bir ortaklık sağlayarak ihracatçımıza daha hızlı, daha uygun maliyetli ve sürdürülebilir çözümler sunuyoruz. Bu tür iş birlikleri, sektörümüzü güçlendirmenin yanı sıra Türkiye’nin küresel ticaretteki rekabet gücünü de artırıyor.
Barış Yolu Projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Proje elbette vizyoner bir fikir; ancak tamamlanmasının uzun yıllar alacağını düşünüyorum. Yine de bu tür girişimlerin, bölgesel iş birliği açısından önemli bir farkındalık yarattığına inanıyorum.
ABD temaslarınızdan ne tür izlenimler edindiniz?
Ziyaretimiz, Cumhurbaşkanımızın ABD programıyla yakın tarihlerde gerçekleşti. Bu süreçte Türk Hava Yolları’nın yaptığı stratejik anlaşmalar özellikle dikkat çekiciydi.  THY’nin uluslararası yatırımları ve vizyoner adımları, ihracatçımıza büyük destek sağlıyor. Son yıllarda geniş gövdeli uçak yatırımları sayesinde ihracatımız hız kazandı. Bugün dünyanın en fazla noktaya uçan hava yolu şirketine sahip olmamız, Türkiye için çok önemli bir avantaj. Kısacası, THY’nin büyümesi ihracatçının da önünü açıyor. Ürettiğimiz ürünü dünyanın her yerine taşıyabiliyorsak, bu Türkiye’nin küresel rekabet gücünü artırır.
Son olarak eklemek istediklerinizi alabilir miyiz?
Türkiye, lojistikte bölgesel bir güç haline geliyor. Doğru yatırımlar, dijitalleşme ve sürdürülebilir iş birlikleriyle bu gücü kalıcı hale getirebiliriz. Biz Aramex olarak bu dönüşümün bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz.