DEİK Türkiye-Kanada İş Konseyi Başkanı Mehmet Yılmaz: PDAC 2025 Türkiye-Kanada iş ilişkilerine önemli katkılar sundu
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-Kanada İş Konseyi, dünyanın en büyük maden arama ve geliştirme fuarı olan Prospectors & Developers Association of Canada (PDAC) kapsamında Kanada’nın Toronto kentinde 3-4 Mart 2025 tarihlerinde 100 kişiden oluşan heyet ziyareti gerçekleştirdi. Ziyaret sonrası görüşlerini aldığımız DEİK Türkiye-Kanada İş Konseyi Başkanı Mehmet Yılmaz, sorularımızı yanıtladı
Türkiye Kanada ticari ilişkileriyle ilgili bilgi verir misiniz?
Türkiye ile Kanada arasındaki ticaret hacmi, 2004 yılında yakalanan ivmeye paralel olarak artışına devam etmektedir. Türkiye Kanada’ya ağırlık sırasına göre tekstil ürünleri, demirçelik ürünleri, petro-kimya ürünleri, mermer-seramik, gıda ürünleri (kuru gıda ve fındık), zeytinyağı, mücevher ve cam eşya ihraç etmektedir. Kanada’dan ithal edilen ürünler ise taşkömürü ve türevleri, kağıt ve kağıt ürünleri, elektrikli ya da elektronik eşya ve optik ve tıbbi ürünler olarak sıralanmıştır.
Bugün itibarıyla Türkiye ile Kanada arasındaki toplam ticaret hacmi yaklaşık 3,5 milyar ABD dolarıdır. Önümüzdeki yıllarda bu rakamı önemli ölçüde artırmak öncelikli hedeflerimizden biridir. Madencilik sektörü, bu ortak hedefe ulaşmada kilit bir rol oynamak için iyi bir konuma sahiptir.
Halihazırda 10’dan fazla Kanadalı madencilik şirketi Türkiye’de aktif olarak arama, üretim ve ekipman tedariki faaliyetlerinde bulunmaktadır. Bu şirketler, başta altın madenciliği olmak üzere birçok yüksek değerli projede yer almaktadır. Kümülatif yatırımlar halihazırda milyarları bulmaktadır ve bu rakamın daha da arttırılması her iki ülkenin de ortak menfaatine olacaktır.
Türkiye, özellikle madencilik sektöründeki uluslararası yatırımcılara geniş bir yelpazede cazip teşvikler sunarak yatırım ortamını iyileştirmeye devam etmektedir. Yeni ruhsat alanları, arama risk sermayesine yönelik teşvikler, vergi indirimleri ve kolaylaştırılmış izin süreçleri Türkiye’nin yabancı yatırımcılara sunduğu başlıca avantajlar arasındadır. Ayrıca, tüm bu süreçler uluslararası standartlarla tam uyum içinde, çevresel ve sosyal etkilere azami özen gösterilerek yürütülmektedir.
Sektörümüz “önce insan ve çevre” ilkesiyle faaliyet göstermektedir. Bizim için katma değerli madencilik sadece maden üretimiyle ekonomiye katkı sağlamak değil, aynı zamanda doğal dengeyi korumak ve toplumsal faydayı ön planda tutmaktır. Maden sahalarının rehabilitasyonu, biyoçeşitliliğin korunması ve yenilenebilir enerji kullanımı, Türk madencilik sektörünün bugün geldiği noktanın somut yansımalarıdır.
Ayrıca Türk ve Kanadalı şirketlerin sadece Türkiye’de değil, üçüncü ülkelerde de işbirliği yapma potansiyeline büyük önem veriyoruz. İki ülkenin birbirini tamamlayan deneyimi, teknik uzmanlığı ve ortak vizyonu, Afrika’dan Orta Asya’ya ve ötesine kadar ortak projeler için güçlü fırsatlar yaratmaktadır. Bu tür stratejik ortaklıkların, hem Türk hem de Kanadalı şirketler için değerli fırsatlar yaratacağına eminiz.
PDAC 2025 organizasyonuna katıldınız. Yapılan organizasyonun madencilik sektörüne katkılarını aktarır mısınız?
PDAC 2025 organizasyonu, madencilik sektörüne hem küresel ölçekte hem de Türkiye-Kanada iş ilişkileri açısından önemli katkılar sundu. Özellikle uluslararası iş birliklerinin artırılması noktasında madencilik ekipmanları, lojistik ve danışmanlık hizmetleri gibi alanlarda, Türk madencilik sektörü temsilcilerinin Kanadalı ve diğer ülkelerden sektör temsilcileriyle iş birliği anlaşmaları yapmalarını sağladı.
Bu zirve sayesinde dünya çapında maden arama ve geliştirme alanında faaliyet gösteren şirketler, yatırımcılarla buluşma imkanı buldu ve Türkiye’den katılan firmalar, Kanadalı ve uluslararası yatırımcılarla birebir görüşerek projelerine finansman sağlama fırsatları yakaladı.
Şunu ifade etmek gerekir ki Kanada, madencilik teknolojileri konusunda dünyada lider konumda. Özellikle bu organizasyon ile sürdürülebilir madencilik, dijitalleşme, yapay zeka tabanlı keşif teknolojileri ve çevre dostu üretim teknikleri gibi konulardaki yenilikler ve son gelişmeler katılımcılarla paylaşıldı. Bu paylaşımlarla hem verimlilik hem de sürdürülebilirlik noktasında karbon ayak izi azaltma ve sosyal sorumluluk projeleri konularında önemli paneller düzenlendi. Türk firmaları, bu alandaki en iyi uygulamaları inceleyerek kendi projelerinde kullanabilecekleri yeni yöntemler keşfetti ve eksikliklerini giderme farkındalığına erişti.
DEİK Türkiye-Kanada İş Konseyi’nin düzenlediği “Türkiye’nin Madencilik Potansiyeli” oturumu sayesinde, ülkemizin madencilik alanındaki yatırım fırsatları uluslararası arenada tanıtıldı. Türkiye’nin sahip olduğu değerli maden rezervleri ve sürdürülebilir madencilik politikaları anlatıldı.
Genel olarak, PDAC 2025, Türkiye’nin madencilik sektörünü daha rekabetçi hale getirecek bilgi, teknoloji ve yatırım olanaklarını artıran önemli bir etkinlik oldu. Türkiye ve Kanada arasındaki ticari ilişkileri güçlendirmesi açısından da büyük bir adım olarak değerlendirilebilir.
PDAC 2025’de uluslararası maden firmalarıyla bir araya geldiniz. Edindiğiniz gözlemler doğrultusunda ülkemizdeki madencilik sektörünü kıyaslamanızı istesek neler söylemek istersiniz?
Türkiye’nin madencilik sektörünü küresel ölçekte kıyaslamak açısından ciddi rezerv ve kaynak potansiyeli mevcut. Ülkemiz sadece 2023 yılında madencilik sektörüne 171 milyon ABD doları tutarında doğrudan yabancı yatırım (DYY) çekmiştir. Stratejik konumu, geniş maden çeşitliliği ve kalifiye işgücü sayesinde Türkiye, küresel madencilik sektörü için inkar edilemez bir şekilde yüksek potansiyelli bir yatırım destinasyonudur.
Ülkemizin en önemli avantajlarından biri keşfedilmemiş maden potansiyelidir. Son 20 yılda altın, gümüş ve baz metallerde önemli keşifler yapılmış olsa da, geniş alanlar henüz keşfedilmemiş ve uluslararası arama yatırımları için olgunlaşmamıştır. Türkiye’nin jeolojik olarak genç bir arazi yapısına sahip olması mineralizasyon potansiyelini artırmaktadır.
Türkiye’nin jeopolitik konumu, Avrupa ve Asya pazarlarına kolay erişim sağlayarak onu doğal bir lojistik merkezi haline getirmektedir. Düşük arama maliyetleri ve yüksek nitelikli mühendislik yetenekleri ile birleştiğinde Türkiye, uluslararası yatırımcılara rekabetçi ve verimli bir işletme ortamı sunmaktadır.
Öte yandan, Türkiye’de madencilik yatırımları büyümekte olsa da, özel sektör yatırımları genellikle orta ölçekli yatırımlarla sınırlı kalıyor. Uluslararası yatırımcı çekme konusunda halen regülasyonlara dair bazı belirsizlikler mevcut. Ayrıca son yıllarda teknolojik dönüşüm hızlansa da Türkiye’de dijital madencilik, otonom araçlar ve ileri analiz sistemlerinin kullanımı sınırlı ve genellikle emek yoğun yöntemlerle çalışılıyor. Bu noktada yapmamız gereken ise arge çalışmalarına ve yatırımlarına büyük önem vermek olacaktır. Bu sayede teknoloji temelli gelişimi hızlandırarak hem çevre yönetimini ve verimliliği hem de işçi sağlığı ve iş güvenliği kültürünü güçlendirecek çözüm odaklı yaklaşımlar ve pratikler geliştirebileceğiz.
Mevzuat ve regülasyonlar noktasına gelecek olursak, Türkiye’de madencilik mevzuatı zaman zaman değişiklik gösterebiliyor. Ruhsat alma süreçleri de bazı ülkelerle kıyaslandığında daha karmaşık olabiliyor. Bu gibi durumlar, yatırımcıların uzun vadeli yatırımlar ve planlamalar yapmasını etkiliyor. Bu doğrultuda yapmamız gereken, Orta Vadeli Program’da (OVP) da açık ve net bir şekilde ifade edildiği gibi, maden arama faaliyetlerinin mevzuatta kamu yararına faaliyet olarak tanımlanması ve madenlerin arama ve işletilmesinin türlerine, niteliklerine ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre detaylı olarak ele alındığı yatırım güvencesini artıracak yeni bir temel düzenleme hazırlanması önemlidir. Madencilik faaliyetlerinde, yatırımcı için daha öngörülebilir bir yatırım alanı oluşturmak için izin süreçlerinin iyileştirilmesi, ruhsat güvencesinin artırılması ve bu sektörle ilgili düzenlemelerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca tek elden yapılması ülkemiz madencilik sektörünün gelişimi ve ülkemizin kalkınması noktasında yararlı bir adım olacaktır.