Talu Ekofarm Gıda Yönetim Kurulu Başkanı S. Osman Talu: Tarım ve hayvancılık konusunda günlük kararlarla hareket etmemek gerekir
Tarım, hayvancılığa ilgisi Amerika’da eğitim hayatını devam ettirirken başlayan Osman Talu, Doğuş Holding’de başlayan profesyonel iş yaşamı sonrası, Manisa’da 2010 yılında kurduğu Talu Çiftliği ile hayat bulmuş. Ülkemizdeki tüm zorluklarına rağmen büyük ölçekte bir çiftliği, ülke ekonomisine kazandıran Osman Talu, sektörün dinamiklerini okuyucularımızla paylaştı.
Aslında yarım asırdan fazla bir süre inşaat geçmişi olan bir ailenin ferdi olarak inşaat sektörüne daha yakın olmanız beklenirken, tarım ve hayvancılığa ilgi duymanız ilgi çekici bir durum. Sizden çalışma hayatınız ile ilgili kısa bir bilgilendirme alabilir miyiz?
Orta okulda Kadıköy Saint Joseph ve liseyi Amerika’nın Michigan eyaletinde okudum. 31 yıldır üst üste Amerika’nın en iyi girişimcilik Üniversitesi seçilen Babson College’da girişimcilik ve pazarlama bölümlerini bitirdim. 2000’li yılların başında ABD’den döndüm ve Doğuş Holding’de Pazarlama ve İletişim Bölümü’nde çalışma yaşamıma başladım. Krizin yakıcı etkilerinin hissedildiği zorlu bir dönemdi. Holding çok farklı sektörlerde faaliyet gösteren, finans alanında oldukça etkili bir konumdaydı. Bizde pazarlama ve iletişim noktasında holdingin tüm grup şirketlerine yardımcı oluyorduk.
Gönül Talu gibi inşaat sektörünün duayeni bir baba figürünüz var.
Evet. Babam Gönül Talu 1961 İTÜ inşaat mezunudur. 18 yaşında Elazığ’dan İstanbul’a okumaya geldiği yıl babası, yani dedemiz dönemin Elazığ’daki sayılı avukatlarından Şaban Fevzi Talu vefat ediyor. Gönül Bey okulunu en üstün dereceyle bitiriyor ve serbest müteahhitlik yapıyor. Rahmetli Ayhan Şahenk’le 1969 yılında tanışıyor. O zaman ufak bir inşaat şirketi olan Doğuş İnşaat’ı, Türkiye’nin en büyük inşaat firmalarından biri haline geliyor. İnşaat’tan kazanılan gelirle bankacılık sektörüne adım atılıyor ve Doğuş Holding büyümeye devam ediyor. Babamın sadece 250 kez Libya’ya gitmiş olduğunu söylesem çalışma temposunu anlayabilirsiniz. Rahmetli Ayhan Bey ben Doğuş Holding’te başladıktan 1 yıl sonra maalesef vefat etti. Gönül Bey’in can yoldaşlarından biriydi. Kendisini baba yarısı olarak görürdük. Mekanı cennet olsun. 2019 yılında Babam 50. yılında Doğuş İnşaat’tan emekli oldu. Onunda beraber Doğuş İnşaat’ın Başkan Yardımcılığını yapan 1991 İTÜ İnşaat mezunu büyük abim Burak ve o sırada Ferit Şahenk’in bütçe planlama danışmanlığını yapan Michigan Üniversitesi ekonomi bölümünü birincilikle bitirmiş ortanca abim Ömer ile beraber Doğuş defterini kapayıp Talu İnşaat’ı kurdular. Halen yurt içi ve yurt dışında önemli alt yapı ve üst yapı projeleri inşa etmekteler. Bende onlara elimden geldiğince destek vermekteyim. Onlarda çiftliğe desteklerini veriyorlar.
Çiftliği kurma süreciniz nasıl gelişti?
Nüfus artışının olduğu bir ortamda tarım ve hayvancılığın öneminin hiçbir zaman azalmayacağı fikri bende hep vardı. Bu düşünce ABD’deki eğitim hayatım boyunca beni araştırmalar yapmaya itti. Sonrasında da Türkiye’de modern bir çiftlik nasıl kurulur, nasıl geliştirilir sorusunun cevaplarını aradım. 2010 yılında harekete geçerek Manisa’da çiftliğimizi sıfırdan inşa ettik. Bize bu uzun yolda destek verecek çalışma arkadaşlarımız sevgili Mustafa Çelebi ve Hikmet Oray Yalçın’ı da ekibimize kattık. Faaliyetimize 250 hayvanla başladık. Amerika’dan Holstein ırkı hayvanlar getirdik ve üretime geçtik. Başlangıçta sütlerimizi SEK’e verdik. Süt kalitesinden o kadar memnunlardı ki, SEK sütlerimizi günlük sütlerinde kullanıyorlardı. 2016 yılında, kurun yükseldiği dönemde artan fiyat baskısı bizi farklı arayışlara itti. Ürünümüz hijyen şartları, yağ oranı gibi farklı değerlendirmeler çerçevesinde çok kaliteli bir ürün, bu doğrultuda da ürünümüzü değer bir fiyatla tüketici ile buluşturmamız gerektiğine karar vererek, perakendede kendi markamızla pazarda yerimizi aldık. Bunu zaten planlıyorduk, kurun yükselişi de bahanesi oldu diyebiliriz. Türkiye’nin belki ilk Sütmatiklerini piyasaya sunduk. Profesyonel bir dağıtım ağı kurduk. Türkiye’de perakende alanında, profesyonel olarak çiğ süt satışını biz başlattık diyebilirim.
Bugün kaç hayvanla üretime devam ediyorsunuz?
Bugün 1500 civarında hayvanla üretim yapıyoruz. Holstein ineklerden sonra süt üretimi için jersey ırkının daha iyi olduğuna kanaat getirerek. Önce Danimarka’dan getirdiğimiz jersey ırkı ineklerle bu sayıya ulaştık.
Süt fiyatının beklenenin altında olduğu ile ilgili bir genel söylem var. Bu konuda görüşlerinizi alabilir miyiz?
Doğru, fiyatların olması gerektiği noktada olmadığını söyleyebilirim. Sadece sorun fiyat da değil, üreticilerin satış sonrası, ödeme vadeleri ile ilgili sorunları var. Diğer yandan küçük üreticilerin ödemelerini yem karşılığı aldığı bir ortam var. Bu ortamda modern çiftlikler daha yüksek fiyattan süt satabiliyorlar, ancak piyasaya baktığınız zaman Türkiye’de üretilen toplam sütün modern çiftlikler belki %10’unu üretiyordur. Bu açıdan bakıldığında küçük üreticinin sıkıntı yaşadığını söyleyebiliriz. Bu şartlarda baskılanan üreticilerin, bu işten kazanç sağlamaları oldukça güçtür.
Siz perakendeye geçerek bu baskılardan kurtuldunuz. Perakende de yer edinmek için üretim miktarınız yeterli mi?
Biz çiftlik olarak günlük 15-16 ton süt üretiyoruz. Bu üretim rakamı yeterli. Hatta 10 ton üretimi olan bir üretici kendine hatırı sayılır bir yer edinebilir. Bu noktada önemli olan ürettiğiniz sütü kaliteniz doğrultusunda bir değerle satabilmenizdir. Bizden sonra birçok üreticinin kendini geliştirerek pazarda yerini aldığını gözlemliyorum. Jersey sütünün bu sektörde çığır açtığını söyleyebilirim. Kaliteli, premium bir süt. Bizden sonra diğer yatırımcılar jersey ırkı çok hayvan getirdi ve başarılı bir şekilde sektörde yerlerini aldılar. Ülkemizde sadece jersey ırkı değil, süt üretimde verimli olan farklı ırklarla da başarılı bir şekilde üretim yapılıyor. Böyle olduğu için de bu sektör büyümeye başladı.
Başarılı üreticiler bir araya gelip daha güçlü bir şekilde sektörde yerini alabilir mi?
Tabi olabilir, ancak bu noktada belli standartları ortaya koyabilen üreticiler bir araya gelebilir. Öncelikle bu üreticilerin Hastalıktan Ari belgelerinin olması gerekir. Türkiye’de de Hastalıktan Ari 1250 civarında çiftlik var. Bu çiftliklerde de 400 bin civarında hayvan var. Bu rakam Türkiye’nin toplam büyükbaş hayvan sayısının %5’i bile değil. Bunun yanında yağ oranı olsun, bakteri oranı olsun belli oranlarda standart bir yapının olması gerekiyor. Bir araya gelinerek insanlarımızı daha kaliteli, değerinde ve sağlıklı ürünlerle buluşturabiliriz. Tabi insanlar denetlenmek ve hayvanlarında tüberküloz ve brusella gibi hastalıkları olup olmadığının kontrol edilmesini karantinaya alınmaları riski ile tercih etmiyorlar. Bu doğrultuda da ülkemizde her türlü gıda teröründen bahsetmek mümkündür.
Ürettiğiniz ürünleri kalite açısından değerlendirir misiniz?
Türkiye’dinve hiyjen bakımından en kaliteli sütünü üretiyoruz diyebilirim. %5.5-6.5 oranında yağ oranımız, 4.4 protein, 70,000 somatik hücre ve 2500 bakterili bir süt üretiyoruz. Bu bakteri oranı Türkiye olarak bakıldığında bir litre sütte en az bir milyon civarında. Bazen insanlar aldıkları sütün hemen kesildiğini söylerler. Bunun sebebi içerisindeki yüksek oranda var olan bakteridir. Eğer bir litre çiğ sütte 2000 rakamlarına ulaşıyorsanız, bu durum o sütün neredeyse çiğ olarak içilebileceği anlamına gelmektedir. Bu açıdan bizim ürettiğimiz sütler +4 derecede en az 1 hafta kesilmeden dayanır. Bizim rekorumuz 14 gün çiğ olarak bozulmadan kamasıdır. Ayrıca sütümüz A2 olarak tanımlanan bir süttür. İçinde A1 yerine A2 kazein bulunmaktadır. O nedenle mide hazmı daha kolay olabilmektedir. Jersey sütünü Türkiye’ye tanıtan çiftliğiz. Bununla beraber Talu Çiftliği’nden ilham alıp çiğ süt perakendeciliğine giriş yapan çiftliklerin artmasından ve sektöründe büyümesinden mutluluk duymaktayım.
Perakende olarak kaç şehirde varsınız?
İstanbul, İzmir ve Ankara başta olmak üzere 15-16 şehirde tüketici ile buluşuyoruz. Üretimimizi tamamen robotik sağım yolu ile sağlıyoruz. Hijyen koşulları içerisinde şişelenip tüketici ile buluşuyor.
Ülkemiz süt üretimi konusunda kendi kendine yeterli mi?
Bunu bu yıl yaşadığımız ve bizi sıkıntıya sokan bir durumla anlatmak isterim. Bu yıl gebe düve ithalatı için Bakanlığa başvurmuştuk, ancak Türkiye’de süt üretimi fazla olduğu gerekçesi ile hamile düve ithalatı için bize izin vermediler. Sadece boş düve ithalatı açık. Buradan da anlaşılacağı üzere süt üretimi konusunda bir eksiğimiz yok. Ancak üreticinin önüne koyulan bu engellerin sektöre zarar verdiğini söylememizde fayda var. Bununla beraber yurt dışından gelen yüksek genetik hayvanların ülkemize her zaman artı değer katacağını düşünmekteyim.
Üreticiler yem maliyetlerinin yüksekliğinden şikayet ediyor. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Ülkemizde maliyetlerin yaklaşık %60’ı yem masraflarıdır. Örneğin ABD’deki üretici yemi kendi arazilerinde ürettikleri için yem masrafları bizden çok daha düşüktür. Bizde araziler miras yolu ile bölündüğü için yeminizi üretebildiğiniz çiftliklere sahip olmanız çok mümkün değil.
Sektörün gelişmesi için ne tür destekler bekliyorsunuz?
Tüm sektörlerde olduğu gibi bizim sektörümüzün de gelişmesi için katma değerli ürünler üretilmesinin önünün açılması gerekmektedir. Örneğin zeytinyağımızın İtalya’ya gidip orada Made in Italy damgası ile dış pazarlara ulaşmaması gerekiyor. Kendi markamızı oluşturabilmemiz ve Türk ürünü imajının yükseltilmesi için çalışmalar yapılması gerekiyor. Bu yönde bir destek sağlanabilir, yönlendirme yapılabilirse ürettim yaptığımız her alanda başarılı olacağımız kanaatindeyim.
Gıda alanında yurt dışında başarılı olmuş insanlarımız var. Örneğin Hamdi Ulukaya başarılı insanlarımız lobi konusunda yardımcı olmaz mı?
Olabilir ancak önce kendi imajımızı düzeltmeliyiz. Hamdi Bey’de Chobani markasını oluştururken Türk markası olarak tanıtmadı, Yunan yoğurdu olarak tanıttı. Yunanlıların oradaki lobi gücü ve bilinirliğinden faydalandı. O zamanın konjetüründe doğru olanı yaptı.
Sektörde insan kaynağı sorunu var mı?
Evet bu konuda büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Kendi çiftliğimizde asgari ücretin üstünde ücret vermemize, barınma ihtiyacı vs birçok ihtiyacını karşılamamıza rağmen Türk çalışan bulmakta güçlük çekiyoruz. O nedenle Bakanlığın yapmış olduğu düzenlemeler doğrultusunda çalışma iznini aldığımız az da olsa yabancı işçileri istihdam ediyoruz. Robotik sistem sağmal yatırımız ile beraber de işçi sayımızı azaltmış olduk.
Süt dışında hangi ürünleriniz var?
Süt dışında yoğurt, peynir, tereyağı gibi ürünlerimiz var. Bunun yanında sucuk, sosis kavurma gibi şarküteri ürünlerimiz var. Yeni et tesisimizi 2 ay içinde devreye alacağız. Burada ürün gamımızı genişleteceğiz. Bu ürünleri de kendi besi hayvanlarımızdan yapıyoruz. Eylül ayı gibi çiftlik içinde mandıra kurma projemiz var. Yerli ve yabancı peynir ve süt ürünleri ile yelpazemizi genişleteceğiz. Burada hiçbir şey için acele etmiyoruz. Bizim hem şirket hem de aile kültürümüzde yaptığımızın en kalitelisini üretmek var.
Önümüzdeki dönem planlarınız ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Et ve süt ürünleri alanında gelişmeyi hedefliyoruz. Bu doğrultuda ürün gamımızı ve ulaştığımız nokta sayısını artırmak istiyoruz. Macro Center gibi mağazalarda yerimizi aldığımız gibi gelecekte kendi mağazalarımızı açabiliriz. Bu konuda franchising alanında almış olduğum eğitimin faydası olacağı kanaatindeyim. Sadece hızlı büyümeye karşıyım. Her zaman emin ve doğru adımlarla yürümek gerekir.