G20 ZİRVESİ KARARLARINA ENERJİ POLİTİK ve EKONOMİK BİR YAKLAŞIM Prof. Dr. A. Beril TUĞRUL
Giriş
Bilindiği üzere, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülke (Almanya, ABD, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye) ile Avrupa Birliği Komisyonu’ndan oluşan ve G20 olarak nitelenen grup ülkeleri, yılın belirli zamanlarında Devlet Başkanlığı düzeyinde bir araya gelerek Zirve olarak betimlenen toplantılar yapmaktadırlar. Son G20 Zirvesi Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de 9-10 Eylül 2023 tarihlerinde yapılmış olup toplantılar sonucunda bir dizi karar açıklanmış bulunmaktadır.
G20 Zirvelerinde alınan kararların yaptırım gücü olmamakla berber, alınan kararlar tüm dünya ülkelerince dikkatle takip edilmektedir. Bu son Zirve’de ana gündem maddeleri olarak “Sürdürülebilir Kalkınma”, gelişmekte olan ülkelerin dış borç sorunları ve Dünya Bankası reformları gibi daha çok ekonomik ve enerji politik konular ele alınmış olmakla beraber Ukrayna’da sürmekte olan savaş üzerinde durulması da temel konular arasında yer almış bulunmaktadır.
Zirveye birçok ülke en üst düzeyde temsil edilerek katılırken, Rusya ve Çin liderleri toplantıya katılmamış ve Zirve’ye Hindistan ev sahipliği yapmıştır. Zirveye ayrıca misafir olarak Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Hollanda, İspanya, Komorlar, Mısır, Mauritius, Nijerya, Singapur, Umman “Misafir Ülke” olarak katılmış, Afete Dayanıklı Alt Yapı Koalisyonu, Asya Kalkınma Bankası, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, Finansal İstikrar Kurulu, OECD, Uluslararası Çalışma Fonu, Uluslararası Güneş İttifakı, Uluslararası Para Fonu “Uluslararası Davetli Kuruluşlar” olarak yerlerini almışlardır.
Zirve sonucunda ortak bir bildiri üzerinde anlaşmaya varılabilmiş ve resmen kabul edildiği bildirilmiştir. Ortak bildiride birçok konuya yer verilmiş bulunmaktadır. Rusya’nın Ukrayna savaşındaki rolüne ilişkin olarak bildiride kullanılan dilde geçen yıla kıyasla hayli yumuşama olduğu dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, “Rusya Saldırısı” ve “Rusya’nın Ukrayna’dan Çekilmesi” gibi ifadelerin çıkarılmış olduğu gözlenmiştir. Bununla beraber devletlerin “toprak elde etmek amacıyla güç kullanma tehdidi ya da kullanımından kaçınmaları” gerektiği ve “nükleer silah kullanımı ya da kullanım tehdidinin kabul edilemez olduğu” vurgulanmış olduğu görülmektedir.
Zirvede önemli bir gelişme de Hindistan’ın davet ettiği Afrika Birliği’nin G20’ye resmen katılmasının onaylanması olmuştur. Böylelikle Afrika ülkelerinin G20 içinde yer alabilmeleri artık mümkün görünmektedir.
G20 Zirvesinin Enerji Politik ve Ekonomik Kararları
Bu yılki G20 Zirvesinde; iklim değişikliğine karşı önlemler ve yenilenebilir enerji konularında G20’nin fosil yakıtlardan uzaklaşma çabalarına ilişkin olarak yeni bir vaadin yer almadığı görülmektedir. Bilindiği üzere, daha önceki G20 Zirvelerinde Rusya ve Çin iklim ve enerji konularındaki tartışmalarda sert ve genellikle uzlaşmaz tutum takınmışlardı. Bu seneki bildiride (Rusya ve Çin’in Zirveye katılmamış olmasına karşın) konuya ilişkin sert ifadeler kullanılmamış olduğu da gözlenmiştir.
Hindistan ise, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarmayı hedeflediğini belirtmiştir. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine ilişkin hedeflerine ulaşabilmeleri için yaklaşık 6 milyar dolar finansmana gereksinimleri olduğu da belirtilmiştir.
Öte yandan, G20 üyelerinin, kömür kullanımının “aşamalı olarak azaltılması” taahhüdünde bulunmalarının yinelenmiş olduğu gözlenmektedir. Buna karşın diğer fosil yakıt kullanımlarına ilişkin bir ifade kullanmadıkları görülmektedir. Ancak, öncelikle belirtmek yerinde olur ki; G20 ülkeleri dünyada kömürle aktif olarak çalışan termik santrallerin yüzde 90’nından fazlasına sahip bulunmaktadırlar.
Bunlardan ayrı olarak ABD tarafından (böylesi bir zirvede ilk kez) Hindistan, Orta Doğu ve Avrupa’yı birbirine bağlayacak demiryolu ve limanlar üzerinden oluşan kısaca IMEC (India-MiddleEast-Europe Corridor) olarak betimlenen yeni bir ekonomik bağlantı koridoru oluşturulması konusunda duyuruda bulunulmuştur (Şekil 1). Bu husus, ekonomik olduğu kadar zaman içinde farklı yönlerde de olsa enerji yollarını da etkileyecek bir öneri gibi görünmektedir.
Burada şunu belirtmek yerinde olacaktır ki; yolların ulaştığı bölgelerde ekonomik ve sosyal hayat gelişmekte ve dolayısıyla enerji ihtiyacı artmakta dolayısı ile bölgelerin enerji ihtiyacının karşılanmasının gerekliliği kendini göstermektedir. Tersine olarak; enerji hatlarının geçtiği bölgeler, taşınan enerji hatlarından faydalanmakta ve kalkınma atakları yapabilmektedirler. Bu da üretilen metaların hızlı şekilde transportu için yeni taşıma yollarının yapılmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, ana arter yollar ve enerji hatları birbirini takip eden ve tetikleyen bir karakter göstermektedirler. Bu bakımdan önerilen bu IMEC Koridor hattı, enerji politik olarak da önem taşımaktadır.
Şekil 1 SonG20 Zirvesinde Önerilen IMEC Koridor Hattı
ABD tarafından önerilen bu IMEC Koridoru’nun, Çin’in Avrupa’ya ulaşma bağlamında önerdiği “Kuşak ve Yol” inisiyatifine karşı geliştirilmiş bir hamle olarak değerlendirilmesi mümkün görünmektedir. Fazla olarak ABD başkanı tarafından önerinin “oyunun kurallarını değiştiren bölgesel bir yatırım” olarak tanımlanması da “Kuşak ve Yol” projesine alternatif oluşturma amacının ön planda olduğu izlenimi vermektedir. Koridor, Orta Doğu’daki ülkeleri demiryolu ile birbirine bağlamayı hedeflerken iki ucunda deniz bağlantıları ile tamamlanmaktadır.
İlginç olan bir husus; bu yıl Mart ayında Türkiye’yi ziyaret eden Irak Başbakanı ile görüşmeleri takiben Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından “Kalkınma Yolu” ifadesiyle betimlenen yol ile ilgili temaslar sürerken Türkiye’nin de yer aldığı G20 Zirvesinde IMEC Koridorunun duyurulmasıdır. Bir başka deyişle, alternatif güzergahları çeşitlendirme ve rekabet etme girişimi olduğu izlenimi edinilmektedir. Nitekim TC Cumhurbaşkanı, G20 Zirvesinin akabinde Türkiye’nin içinde olmadığı bir çözümün mümkün olamayacağını ifade etmiştir.
Burada, son dönemde sıkça söz edilen “Kalkınma Yolu” güzergahını tanıtmak yerinde olacaktır. “Kalkınma Yolu” öz bir betimlemeyle “Basra’dan Türkiye Sınırına Kadar Uzanan Kara ve Demir Yolu Ulaştırma Hattı’nı ifade etmektedir (Şekil 2). Türkiye ve Irak arasında konuya ilişkin imzalanan “Ankara Bildirisi” ile Irak ve Türkiye, ortak çalışma yapmak üzere irade göstermeyi deklere etmiş bulunmaktadırlar. Böylelikle, son derece önemli ve stratejik bir geçiş hattı için kayda değer bir gelişme sağlanmış olmaktadır.
Şekil 2 Kalkınma Yolu
Kalkınma Yolu olarak belirtilen söz konusu bu güzergâh, gerçekte tarihi olarak da kullanılmış bir geçiş yoludur. Son yüzyılda kullanımı pek de mümkün olmamış olmasına karşın geçmişte bu güzergâh bölgeler arası önemli bir hat olarak süreklilikle öne çıkmıştır. Bu bağlamda, Pers İmparatorluğunu Lidya’ya bağlayan “Kral Yolu” ve Çin’i Avrupa’ya bağlayan “Tarihi İpek Yolu” ile Hindistan’ı Avrupa’ya irtibatlandıran “Baharat Yolu”, bu geçiş hattını veya bir kısmını kullanmıştır. Bir başka deyişle, günümüzde gündeme gelen “Kalkınma Yolu”, kadim uygarlıklar arası bir güzergâh olma niteliğini taşımaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte Osmanlı devletinin iç bağlantısı olan bu bölgedeki güzergahlar, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Orta Doğu ülkelerinin irtibatının kesilmesi bağlamında batılı ülkelerce pek de benimsenmemiş ve yeni güzergahların öne çıkarıldığı gözlenmiştir. Dolayısıyla da Irak ve Kuveyt petrolünün taşınması (uzun ve sorunlu olmasına karşın) önemli ölçüde Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı geçişi ile ve de Avrupa bağlantısı için Süveyş Kanal geçişi kullanımı öncelenmiştir.
Önerilen “Kalkınma Yolu” projesi “Yol Kuşak” projesi ile Anadolu üzerinden hem karadan ve hem de denizden bağlantılanabilecek bir güzergâh durumundadır. Bir başka deyişle, kara bağlantısı olarak Avrupa’ya bağlanabileceği gibi istenirse Anadolu’dan Akdeniz üzerinden deniz yolu ile de bağlantılanabilir. Hatta Son G20 Zirvesinde önerilen IMEC yolunun Hindistan’dan başlayan deniz hattının (Umman ve Arap yarımadasına girmeden) Basra’ya ulaşması ile “Kalkınma Yolu” projesi ile de birleştirilebilir.
Hal böyleyken, bilindiği üzere 7 Ekim 2023 günü Gazze bölgesinden İsrail içlerine doğru bir atak yaşanmış ve önce İsrail tarafında takiben gelişen olaylarla Gazze’de önemli kayıplar yaşanmıştır. Yapılan açıklamalardan olayların kolay dinmeyeceği izlenimi edinilmektedir. Nitekim İsrail üst düzey yetkilileri de bunu teyit eder ifadeler kullanmaktadırlar.
Bu yeni durum, bölgeyi farklı yönlerden etkileyecek nitelik taşıdığı açıktır. Olayların tırmanması ve bölgesel tehdit oluşturması da muhtemeldir. Yaşanan olaylar, IMEC koridoru açısından değerlendirilmek istendiğinde; IMEC Koridoru’nun hayata geçirilmesinin şimdilik zor olduğu ve projesinin en azından ertelenebileceği söylenebilir.
Gazze olaylarının, İsrail içinde kalması halinde Kalkınma Yolu bu olaylardan etkilenmeyebilir. Ancak, olayların bölgesel nitelik kazanması halinde Kalkınma Yolu’nun da hayata geçirilmesi zorlaşacaktır.
Türkiye’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyine yaptığı hava harekatlarının bölgede teröristlerin etkinliğini kırmasıyla Kalkınma Yolu’nun güvenliği olumlu yönde etkilenecektir. Bu da projeyi olumlu etkileyecek bir husustur. Ancak Türkiye’nin Ovaköy Sınır Kapısını açması ve işlevsellik kazandırması da gerekmektedir.
Sonuç
Son G20 Zirvesinde önerilen IMEC Koridoru’nun, önerilme zamanlaması hayli ilginç görünmektedir. Zira “Kalkınma Yolu” projesinin finansal ayağının oluşturulması sürecine rastlamıştır. Nitekim G20 Zirvesi’nden sonra (IMEC Koridoru Eylül 2023 başında açıklanmış olmasına karşın) Ekim 2023 başında Kalkınma Yolu Projesi için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile görüşmelere başlanmış bulunmaktadır. BAE (IMEC Koridoru’nun geçeceği ülkelerden biri olmasına karşın) Kalkınma Yolu Projesi için finansör olması IMEC Koridorundan ziyade Kalkınma Yolu Projesi’nin hayata geçirilebilirliğinin uygun bulunduğunun değerlendirildiği şeklinde yorumlanabilir.
Görüldüğü üzere, “Kalkınma Yolu” ilk bakışta, Türkiye ile Irak arasında oluşturulacak karayolu ve demiryolu bağlantısı gibi görünse de bölgesel hatta küresel bazda önem taşıyacak bir geçiş güzergahını oluşturacaktır. Bu bağlamda Mezpotamya ile Anadolu’yu ve buradan Avrupa’yı bağlayacak bir yol olduğunda “Kalkınma Yolu” stratejik bir nitelik taşımaktadır denebilir. Ayrıca, “Kuşak Yol” projesinin yolları ile de uyumlu ve/veya bağlantılanabilecek bir yol olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin; “Kuşak Yol” projesi içindeki Orta Koridor ve hayata geçirilmesiyle “Zengezur Koridoru” uzantısındaki yollarla da irtibatlandırılabilecektir.
Dolayısıyla “Kalkınma Yolu”, “Kuşak-Yol” projesi içinde de nitelenebileceğinden dikkatleri üzerine çeken bir proje karakteri teşımaktadır. Bölge için farklı alternatifler öneriliyor olsa da “Kalkınma Yolu” projesi ekonomik açıdan uygun bir yol niteliği taşımaktadır. Herşeyden önce (alternatiflerine göre) kısa bir güzergahı ifade etmektedir.
G20 Zirvesi’nde önerilen IMEC Koridoru önce deniz, sonra kara, sonra yine deniz ve ondan sonra yine kara bağlantısını gerektirmektedir. Bütün bu bağlantılar farklı Orta Doğu ülkelerinin mevzuatları üzerinden yürütülmesini gerektirecek ve ara transport işlemleri zaman kaybına dolayısı ile de ekonomik kayıplara neden olacaktır. Ayrıca son yaşanan Gazze olayları IMEC Koridorunun güvenliği ve güvenilirliğini sorgulanır hale getirmiş bulunmaktadır.
Kalkınma Yolu ise ister Hindistan’dan, ister Çin’den veya her ikisinden de bağlantılı hale getirilebilir olup. Tümüyle karadan bağlantıyla ara transportlar olmadan kıtalar arası nakliye bağlantısı açısından ekonomik ve hızlılık getirebilecek bir güzergah durumundadır. Fazla olarak istenirse (tek bir ara transportla) deniz bağlantısı da yapılabilir.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki; G20 Zirvesinin belki de en önemli duyurusu olan IMEC Koridoru projesi, hem ekonomik ve hem reel politik, hem de fiziki ve hem de güvenlik açısından hayata geçirilmesi zor görünse de önerilmiş olması ilginçtir. Zira, (Orta Doğu’da söz sahibi olması beklenen) Türkiye, İran, Pakistan, Irak gibi ülkeler bay-pass edilmiş olmaktadır.
Öz olarak belirtmek gerekirse; yaşanmakta olan süreçte, G20 Zirvesi’nde yapılan önerilerle, Asya-Avrupa arasında tasarımlanmakta olan yeni ticaret yollarına küresel aktörler bağlamında müdahil olunmak istendiği ve yaşanacak muhtemel küresel yansımalarla birlikte bölgesel dengelerin yeniden tesisinde belki de sancılı süreçlerin yaşanabileceği izlenimi edinilmektedir.
Bütün bunlar, “Kalkınma Yolu”nun önemli bir rekabetsel ortamda hayata geçirileceğini göstermektedir. İlaveten “Kalkınma Yolu” projesi enerji politik evrilmelerle çok daha etkin bir proje haline gelebilecektir.
Bütün bu gelişmelerin, söylenebilir. Bu bakımdan “Kalkınma Yolu” projesi son derece önemli olup projenin hayata geçirilmesinin desteklenmesi, gereklilik ifade etmektedir. Bununla beraber yaşanabilecek sorunlara karşı ön alınması ve proaktif bir politka izlenmesinin de elzem olacağı söylenebilir.
Burada şunu öncelikle ifade etmek gerekir ki; Türkiye’nin Ovaköy Sınır Kapısını ilgili alt yapıyla ve siyasi uyumlulukla oluşturması ve işlerlik kazandırması gerekmektedir (Şekil 1). Böylelikle Türkiye açısından önem fonksiyonu yüksek bir aşama kaydedilmiş olacaktır.
Ancak, IMEC’in bir rakip yol olarak önerilmek istendiği izlenimi edinilmektedir
Burada dikkat çeken bir husus onları liman yoluyla Hindistan’a bağlamayı amaçlıyor.
Nakliye süresini, maliyetleri ve yakıt tüketimini azaltması planlanan bu girişimin, enerji kaynaklarının ve ticaretin Körfez ülkelerinden Avrupa’ya taşınmasını büyük ölçüde kolaylaştırması bekleniyor.
Önerilen IMEC Koridoru
stratejik bir geçiş yolu olacağı “Kalkınma Yolu” olarak nitelenmektedir.
Son dönemde sıkça söz edilen stratejik bir geçiş yolu “Kalkınma Yolu” olarak nitelenmektedir.
“Kalkınma Yolu” söylemi ile “Basra’dan Türkiye sınırına kadar uzanan kara ve demir yolu ulaştırma hattı” ifade edilmiş olmaktadır (Şekil 1). Türkiye ve Irak arasında imzalanan “Ankara Bildirisi” ile konuya ilişkin olarak Irak ve Türkiye, ortak çalışma yapmak üzere irade göstermeyi deklere etmiş bulunmaktadırlar. Böylelikle, son derece önemli ve stratejik bir geçiş hattı için kayda değer bir gelişme sağlanmış olmaktadır.
Kalkınma Yolunun Stratejik ve Enerji Politik Önemi
Bu konuda deniz taşımacılığında gelinen gelişmişlik seviyesi de önemli olmuştur. Bununla beraber, Basa Körfezi ve Hürmüz Boğazı geçişinde çeşitli sorunlar da giderek dikkat çekici şekilde artmaktadır. Nitekim günümüzde, dünyanın en yoğun ve güvenlik riskine sahip geçiş bölgesi “Hürmüz Boğazı” olarak betimlenmektedir.
Hal böyleyken, gelişen karayolu, demiryolu taşımacılığı tekrar kadim güzergahı gündeme getirmeye başlamıştır. Burada enerji politik açıdan, boru hattı döşemede gelinen ileri nokta da üzerinde durulması gereken bir diğer hususu oluşturmaktadır.
Halihazırda (karayolu ve demiryolu olarak) yol güzergahı olarak gündeme gelen bu geçiş hattı zaman içinde enerji hattı projeleriyle desteklenecek mahiyettedir. Zira, ana arter yollar ile enerji hatları birbirini takip etmektedir.
Şöyle ki; yolların ulaştığı bölgelerde sosyal ve ekonomik hayat gelişmekte ve dolayısıyla enerjiye gereksinim artmakta ve bu bölgelerin enerji ihtiyacının karşılanması gerekliliği ortaya çıktığından enerji hatlarının çekilmesi elzem olmaktadır. Buna karşın; enerji hatlarının geçtiği bölgeler, taşınan enerji hatlarından yararlanmakta ve kalkınma atakları yapabilmektedirler. Bu da üretilen malların hızlı şekilde taşınabilmesi için yeni taşıma yollarının yapılmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, enerji hatları ve ana arter yollar birbirini etkileyen, tetikleyen ve takip eden bir karakter göstermektedirler.
Öte yandan, günümüzde “Modern İpek Yolu” veya “Bir Kuşak Bir Yol (One Belt-One Road)” nitelemesiyle hayli iddialı bir yol projesi gündeme gelmiş bulunmaktadır. Çin’in küresel bazda bir üretim merkezi durumuna gelmesiyle birlikte ürettiklerini önemli bir pazar olan Avrupa’ya satabilmesi için Çin tarafından önerilen bu proje, halihazırda dünyanın en dikkat çekici projelerinden biri haline gelmiş bulunmaktadır.
“Modern İpek Yolu” projesi; Asya’yı, Afrika’yı ve Avrupa’yı ilgilendiren büyük çaplı ve fonksiyonel altyapı yatırımlarını gerektiren bir proje durumundadır. Dolayısıyla söz konusu bu proje, hayli büyük bir coğrafyayı ilgilendiren ve dünya güç dağılımını değiştirebilecek karaktere sahip bulunmaktadır. Söz konusu bu projenin en az 69 ülke ile ilişkili olabileceğinden bahsedilmektedir.
Burada şunu da belirtmek yerinde olacaktır ki; başlangıçta önerilen güzergahlara, gün geçtikçe yeni alternatif hatlar önerilmeye başlanmıştır. Nitekim artık söz konusu bu proje için “Bir Kuşak Bir Yol (One Belt-One Road)” betimlemesi yerine “Kuşak Yol (Belt and Road)” projesi nitelenmesi kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde güzergahların nereden geçeceği ve hangisinin daha öne çıkacağı konusunda büyük bir rekabet söz konusudur.
“Kalkınma Yolu” projesi açısından konuyu ele alırsak, bu güzergâh “Kuşak Yol (Belt and Road)” projesi ile de örtüşmektedir. Bir başka deyişle, “Kalkınma Yolu” projesi farklı açılardan önem taşıyan bir proje karakteri taşımaktadır.
Enerji politik açıdan olaya baktığımızda Irak bir petrol ülkesi olarak küresel ölçekte önem taşıyan bir ülkedir. Türkiye ise bir enerji geçiş bölgesidir. Bu bağlamda, gerçekte Irak ve Türkiye, jeopolitik açıdan birbirini tamamlayan bir konjüktüre sahip bulunmaktadırlar.
Irak, Orta Doğu ülkeleri arasında rezervleri en zengin ülkeler arasında yer almaktadır. İlaveten ülkenin kuzey, orta ve güney kısmında birbirinden farklı ve fakat yüksek miktarlı ve potansiyelli enerji kaynak bölgeleri bulunmaktadır. Kuzey bölgesini de kendi içinde Musul ve Kerkük bölgesi olarak ayırımlamak mümkündür. Bu bölgelerde farklı yabancı firmaların ve çok uluslu şirketlerin etkin olduğu da gözlenmektedir.
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) verilerine göre Irak 147 milyar varil petrol rezervine ve 3 trilyon 744 milyar metreküp doğal gaz rezervine sahip bulunmaktadır. Irak Petrol Bakanlığı tarafından, ülke genelinde doğal gaz üretiminin günlük 700 milyon metreküp civarında olduğu açıklanmıştır.
Türkiye ise halen üzerinden geçmekte olan enerji hatlarıyla birlikte bir enerji geçiş bölgesi olmak yolunda önemli mesafe kat etmiş bulunmaktadır. Ancak, Türkiye’nin hedefi, bir geçiş bölgesi olmaktan öte “Enerji Merkezi” olmaktır.
Türkiye’nin enerji merkezi olması, farklı enerji bölgeleri ve ülkelerinden enerji alımının sağlanıyor olması ve mümkün olursa kendi bulacağı rezervlerle birlikte konuya katkısını pekiştirmektir. Enerji alımının yapılabileceği ülkelerden biri de Irak olmaktadır. Bilindiği üzere, Türkiye ile Irak arasında 70’li yıllarda döşenen petrol boru hattı da bulunmaktadır. Yumurtalık-Kerkük hattı olarak adlandırılan bu hat birbirine paralel iki hattan oluşmaktadır.
Uygun konjüktürel şartların oluşturulmasıyla, Irak içinde var olan enerji boru hatlarının ve yeni döşenecek olan hatlarla birlikte, enerji kaynaklarının Avrupa’ya kısa ve rasyonel bir yolla gönderilmesi mümkün görünmektedir. Her ne kadar var olan Irak-Türkiye petrol boru hattında son zamanda (tahkim kararları nedeniyle oluşan) kısıtlamalar olmuşsa da bu sorunun yakın bir gelecekte çözüme ulaşması olasıdır.
Sonuç
Bilindiği üzere, Eylül 2023’de Hindistan’da toplanan G-20 zirvesinde Hindistan çıkışlı, hem deniz ve hem kara yolunu kullanarak Hindistan-Birleşik Arap Emirlikleri-Suudi Arabistan-Ürdün-İsrail üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine ulaşılmasına ilişkin bir güzergah önerilmiş bulunmaktadır. Bu projenin, hem ekonomik ve hem reel politik ve hem de fiziki manada hayata geçirilmesi zor görünse de önerilmiş olması ilginçtir. Zira, Türkiye, Irak, İran, Pakistan gibi ülkeler bay-pass edilmiş olmktadır. Söz konusu yolun, küresel aktörler tarafından da desteklendiği gözlenmektedir.
Bu bağlamda, bölgeler arası bağlantıyı sağlayan yollar, ilgili ülke ve bölgelerde ekonomiyi olumlu yönde önemli ölçüde geliştirecek ve refah seviyesinin yükselmesine hizmet edecektir. Bir başka deyişle, ilgili ülke ve bölgeler zenginleşecektir.
Bütün bunlar, “Kalkınma Yolu”nun önemli bir rekabetsel ortamda hayata geçirileceğini göstermektedir. İlaveten “Kalkınma Yolu” projesi enerji politik evrilmelerle çok daha etkin bir proje haline gelebilecektir.
Bütün bu gelişmelerin, muhtemelen küresel yansımalarıyla birlikte bölgesel dengelerin yeniden tesis edilmesini gündeme getireceği söylenebilir. Bu bakımdan “Kalkınma Yolu” projesi son derece önemli olup projenin hayata geçirilmesinin desteklenmesi, gereklilik ifade etmektedir. Bununla beraber yaşanabilecek sorunlara karşı ön alınması ve proaktif bir politka izlenmesinin de elzem olacağı söylenebilir.KASIM2023