UKRAYNA’DA YAŞANANLARIN TÜRKİYE’YE OLASI ENERJİ POLİTİK ETKİLERİ
Prof. Dr. A. Beril TUĞRUL
Doğu Avrupa’nın önemli bir ülkesi olan Ukrayna’da yaşanmaya başlanan gerilim, bilindiği üzere 24 Şubat 2022 tarihi itibariyle sıcak çatışma şartlarına dönüşmüş bulunmaktadır. Ukrayna’nın, Avrupa Birliği (AB) içinde yer almak istemesi, ayrıca NATO’ya dahil olma talebi, krizin özünü oluşturmuştur. Bu taleplerin Rusya tarafından kesinlikle reddedilmesi ve Ukrayna’nın ise isteklerinde ısrar etmesiyle sıcak çatışma şartlarına gelinmiş bulunulmaktadır.
Ukrayna açısından bağımsız bir devlet olarak ifade edilen birlik ve ittifak içinde yer alma iradesi, Doğu Avrupa’da dengeleri önemli ölçüde değiştirecek nitelik taşımaktadır. Burada şunu belirtmek gerekir ki; eski Varşova Paktı üyelerinin de yer aldığı Doğu Avrupa ülkelerinden bazılarının NATO içinde yer almalarıyla Doğu Avrupa’da bir NATO yayı (Şekil 1) oluştuğu gözlenmektedir. Rusya bu durumun, kendisi için hayli riskli olduğunu ifade ederek, Ukrayna’nın NATO’ya girişini “Kırmızı Çizgi” olarak nitelemiştir.
Şekil1 Doğu Avrupa’da NATO Ülkeleri
Son senelerde NATO’ya girmek isteyen ülkeler arasında olan Ukrayna ve Gürcistan’ın (Şekil 1’de görüldüğü üzere) konumları Rusya ile doğrudan sınırdaş olma özelliği taşıdığı gibi jeopolitik olarak risk taşıdığı da gözlenmektedir. İşte bu durum (daha önce Gürcistan’da da yaşandığı üzere) halen Ukrayna’da yaşanan sıcak çatışma şartlarını oluşturmuş bulunmaktadır.
Ukrayna topraklarında sıcak çatışma şartları oluşunca, Ukrayna tarafından, NATO ve Avrupa Birliği (AB)’ne olaya müdahil olmaları yönünde müteaddit defalar çağrılar yapılmıştır. Ancak bu çağrılar askerî açıdan karşılık bulmamıştır. Buna karşın birçok Batı ülkesi Rusya’ya hayli ağır ekonomik yaptırımlar uygulama yönünde karar almışlardır. Alınan söz konusu bu ağır ekonomik yaptırımların, Rusya’nın dünya ile ticaretine önemli ölçüde sekte vuracak nitelikte olduğu söylenebilir.
Enerji Politik Açıdan Ukrayna Sıcak Çatışması
Ukrayna sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarından çok, enerji geçiş bölgesi olmasıyla dikkatleri üzerine çeken bir jeopolitiğe sahip bulunmaktadır. Bir başka deyişle Rusya’nın petrol ve doğal gazını Avrupa’ya geçişini sağlayan ana arter enerji hatlarının bulunduğu önemli bir kavşak ülkesi durumundadır (Şekil 2). Dolayısıyla hem Rusya ve hem de AB için stratejik öneme sahip bir ülke konumundadır.
Şekil 2 Ukrayna’dan Geçen Enerji Hatları ve Sıcak Çatışma Başlama Noktaları
Ukrayna’da yaşanan sıcak çatışmaların başlama noktalarına bakıldığında, olayın ne kadar enerji politik merkezli olduğu anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle Rusya’nın Ukrayna topraklarına giriş noktaları ana arter enerji hatlarının Rusya’dan Ukrayna’ya giriş noktaları olduğu görülmektedir. Harekât buralardan genişleyerek Karadeniz kıyılarına kadar varmış ve özellikle de Azak Denizi kıyılarında şiddetlenmiştir. Halen Azak Denizinin tümüyle Rusya’nın etkinliğine geçmekte olduğu gözlenmektedir.
Daha açık olarak belirtmek istersek, Rusya’nın müdahalesi Summy, Kharkiv, Lugansk ile başlamış, ekonomik ve enerji politik önemi olan Mariupol, Melitopel, Kherson’da devam ederek şiddetli çatışmaların yaşandığı başlıca yerler olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, enerji politik bağlamda önemi olan ve Avrupa’nın en büyük nükleer santralı nitelemesine sahip Zaporizhzhia Nükleer Santralı’nın alınması da önemli bir enerji politik atak olarak değerlendirilebilir. Bunlardan ayrı olarak Chernobyl bölgesinin (halen çekilinmiş olmasına karşın) kontrol altına alınmasının da yine bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir. Bunlara ilaveten iki hidrolik santralin kontrol altına alındığı belirtilmiş olup bir termik santralın da devre dışı bırakıldığı da ifade edilmektedir. Fazla olarak, Ukrayna’nın Rus topraklarında bulunan Belgorad’da enerji depolama tesislerini vurması ve buna karşın Rusya’nın da Odessa’daki rafineri ve depolama tesislerini vurması yine bu bağlamda değerlendirilebilir.
Öte yandan Odessa da dahil Karadeniz kıyılarında yaşanan çatışmalarla Rusya’nın bu bölgede de etkin olma çabaları olduğu gözlenmektedir. Bu bölgelere Rusya’nın kesin ve kalıcı hâkim olması söz konusu olursa, Karadeniz enerji politiği de bu durumdan önemli ölçüde etkilenecektir. Böylelikle, (Kırım’ın daha önce, 2014’te Rusya tarafından ilhak edildiği de düşünülürse) Kuzey Karadeniz deniz ticaretine önemli ölçüde Rusya’nın hâkim olabileceği düşünülebilir.
Rusya’nın Ukrayna’nın Karadeniz kıyısına tümüyle hâkim olması halinde Ukrayna’nın Karadeniz’e kıyısı kalmayacaktır. O zaman Ukrayna’nın Karadeniz’de karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)’nden de bahsedilemeyecektir. Bu durum, gerçekten de Karadeniz ekonomi politiğini olduğu kadar enerji politiğini de ileri derecede etkileyecek şartları oluşturacaktır.
Rusya Karadeniz kıyısına tümüyle hâkim olmasa veya olamasa bile, Azak Denizindeki etkinliği süreklilik kazanırsa, Rusya Karadeniz’de kıyısını ve MEB alanını hayli genişletmiş olacaktır. Bir başka deyişle, Rusya Azak Denizini tümüyle kendi hakimiyetinde olacak durum oluşması halinde, Azak denizini bir iç deniz haline getirmiş ve önemli bir kazanım sağlamış olacaktır.
Bilindiği üzere, Karadeniz’de önemli petrol ve doğal gaz rezervlerinin olduğu düşünülmektedir. Nitekim, Türkiye de, Güney Karadeniz’de kendi MEB’inde şimdiye kadar ülke içinde bulduğu en büyük doğal gaz rezervini bulmuştur. Bunlara ilaveten Karadeniz’de gaz hidrat rezervleri de bulunmaktadır. Bu bağlamda Hidrojen sülfür (H2S) rezervlerinin de yadsınamaz boyutlarda olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Rusya’nın Karadeniz kıyılarına hakimiyeti, kuzey Karadeniz’de değişen MEB bölgelerini gündeme getirecektir ki bu durum Rusya’nın Karadeniz enerji politiğindeki söz sahipliğinde etkinlik kazandıracaktır.
Türkiye’de Olabilecek Olası Enerji Politik Yansımalar
Ukrayna’da yaşananlar, enerji politik olarak Avrasya’da dengeleri önemli ölçüde değiştirmektedir. Bir başka deyişle, bir enerji geçiş bölgesinde bulunan Ukrayna’da sıcak çatışma yaşanıyor olması, Avrupa ile Rusya ve de Orta Asya arasında konjüktürel başkalaşıma neden olmaktadır.
Bu durumda, farklı alternatiflerin aranması gündeme gelmektedir ve önümüzdeki süreçte bu arayışlar devam edecek gibi görünmektedir. Ukrayna’da sıcak çatışmalar dursa bile, bölge enerji politik açıdan güvenilebilirlik niteliğini önemli ölçüde kaybediyor olmaktadır.
Hal böyle olunca, alternatif yollar giderek önem kazanacak ve yeni enerji politik dengeler oluşacaktır. Söz konusu bu yeni konjüktürel durum üzerinden bölge enerji politiğinin şekillenmesi çok muhtemeldir. Söz konusu alternatiflerden öne çıkan biri ve belki de en önemlisi Anadolu jeopolitiği olmaktadır. Bir başka deyişle Türkiye’nin önümüzdeki süreçte enerji politik profili hayli güçlenecek görünmektedir.
Burada şunu öncelikle belirtmek gerekir ki; Türkiye’de birden fazla başlık altında toplayabileceğimiz gelişmeler yaşanabilir. İlk akla gelen bir gelişme, Türkiye’de var olan ve enerji kaynağı ülkelerle Avrupa arasında geçiş enerji hatları olarak nitelenebilecek (Şekil 3) hatlarda tam kapasiteye çıkılması ve bu kapasitelerin artırılması olabilir. Bu seçenek kısa vadede hayata geçirilebilecektir. Fazla olarak, orta vadede var olan enerji hatlarına paralel hatların çekilmesi de olabilir.
Şekil 3 Türkiye Enerji Hatları
Bu bağlamda, [Güney Kafkasya (SCP) + TANAP (TransAnatolian Pipeline) + TAP (Trans Adriatic Pipeline)’dan oluşan] “Güney Gaz Koridoru”nun ulaşım menzilinin Avrupa’nın farklı ülkelerine dallandırılması mümkün olabilir (Şekil 4). Bir başka deyişle, Azerbaycan’dan başlayıp İtalya’da son bulan Güney Gaz Koridoru’nun İtalya’nın ötesinde Avrupa’ya ve Balkanlar’a yönlenmesi söz konusu olabilir. Ancak burada önemli bir husus; dallanma ülkelerinin gereksiniminin karşılanabilmesine ilişkin olarak daha çok kaynak girişine ihtiyaç duyulacağıdır. Dolayısıyla Hazar bölgesinden ilave doğal gaz kaynak girişi önem arz edecektir. Bu da Trans Hazar bağlantısının sağlanmasını gündeme getirecektir.
Şekil 4 Güney Gaz Koridoru Enerji Hattının Olası Gelişimi
Öte yandan, Türkiye’nin ihtiyacını karşılamak için çekilmiş olan ve bu amaçla kullanılan Mavi Akım enerji hattının TANAP’a bağlanması da gündeme gelebilir. Böylelikle Mavi Akım doğal gazının (kapasite arttırımı ile) Avrupa’ya ulaşması mümkün olabilir. Ancak, bunun için Rusya’nın bu alternatif için onay vermesi, bir başka deyişle yeni anlaşma/sözleşme yapılması gerekli olacaktır. Zira, Mavi Akım Türkiye gereksinimini karşılamak için çekilmiş bulunmaktadır. Daha önce Türkiye, Mavi Akım ile alınan doğal gazın Samsun Ceyhan hattı çekilerek farklı ülkelere Ceyhan’dan deniz yolu ile satılmasını bir proje olarak gündeme getirmişti. Ancak, Rusya bu seçeneğe onay vermemişti. Burada, Mavi Akım enerji hattına paralel ikinci bir hattın çekilmesi de mümkündür. Böylece, Türk Akım’da olduğu gibi 1 No.lu hat Türkiye’nin kendi ihtiyacını karşılamak için kullanılırken, 2 No.lu hat Türkiye dışına taşınacak doğal gazı Anadolu’ya ulaştırır olacaktır.
Bunlardan ayrı olarak, farklı ülkelerden çekilecek yeni enerji hatları döşenerek Türkiye’de var olan hatlara bağlanması söz konusu olabilir veya tamamen yeni hatlar da çekilebilir. (Şekil 5). Yeni çekilebilecek hatlardan biri İsrail-Türkiye enerji hattı olabilecektir (Şekil 5). Bir başka deyişle İsrail’in Tamar ve özellikle Levithan deniz enerji bölgelerinden Anadolu’ya hat çekilmesi mümkündür. Bu enerji hattına Mısır’ın deniz alanındaki rezervlerden de bağlantı sağlanabilir.
Şekil 5 Türkiye’den Geçen ve Geçmesi Olası Enerji Hatları
Bir başka hat, “Trans Hazar” hattıdır (Şekil 5). Hazar denizi altından döşenecek böyle bir hat, Hazar Denizi’nin doğusundaki doğal gaz kaynaklarının var olan (ve Güney Kafkasya + TANAP + TAP’tan oluşan) Güney Gaz Koridoru’na bağlanması söz konusu olacaktır. Böylelikle de Orta Asya rezervlerin Avrupa’ya ulaşması sağlanabilir.
Suudi Arabistan ve Mısır rezervlerinin kara boru hatlarıyla Türkiye’ye ulaştırılması ve var olan hatlara eklenerek Avrupa’ya ulaştırılabilmesi mümkün olabilir (Şekil 5). Ancak, “Arap Doğal Gaz Hattı” olarak nitelenen bu hattın gerçekleştirilmesi için özellikle Suriye’de güvenilir şartların sağlanması önem arz etmektedir. Ayrıca, Kuzey Irak ve Irak bağlantısı da kapasite artırımı ile hayata geçirilebilir.
Bir başka olası enerji hattı da Körfez bölgesinden Anadolu’ya çekilebilecek hat olabilir. Özellikle Katar’ın doğal gazının Irak üzerinden Irak-Türkiye Hattına bağlanabilmesi mümkün olabilecektir (Şekil 5). Böyle bir enerji hattına, diğer Körfez ülkelerinden çekilebilecek katılım hatları da gündeme gelebilir.
Sonuç
Görüldüğü üzere, Rusya-Ukrayna savaşı, enerji politik açıdan (tabiri caizse) “taşları yerinden oynatmış” görünmektedir. Bu durumda, Avrupa enerji arz güvenliği bağlamında Rusya’dan doğal gaz ve petrol alımı tümüyle sıfırlanmasa bile enerji temin bağlamında güvenilirliğin sağlanabilmesi için alternatif hatların hayata geçirilmesi önemli ölçüde gündeme gelecek gibi görünmektedir
Alternatif hatlar denince de öne çıkan bölge Anadolu ve dolayısıyla Türkiye olmaktadır. Bu durumda, Türkiye’den geçen ve alternatif oluşturan var olan enerji hatlarının maksimum kapasitelerle kullanılması ve bu hatlara paralel enerji hatlarının çekilmesi ilk akla gelen çözümler olmaktadır. Bunlara ilaveten yeni kaynak bölgelerden bu hatlara bağlantılar gündeme gelecektir. Söz konusu yeni enerji kaynağı bölgeler olarak Hazar ötesi Orta Asya ülkeleri, İsrail, Mısır ve Körfez ülkeleri sayılabilir.
Tüm bu alternatiflerin hepsinin bir anda olması beklenmemelidir. Zira fiziki ve teknolojik olarak söz konusu bu enerji hatlarının işlevsel olarak hayata geçirilmesi bir süreç alabileceği gibi siyasi, konjüktürel ve enerji politik olarak da dengelerin sağlanmasını gerektirecektir. Farklı enerji kaynak bölgeleri arasındaki rekabetler, konjüktürel durumlar ve Rusya’nın burada alacağı pozisyon da önemli olacaktır.
Burada şunu da belirtmek yerinde olacaktır ki; tüm bu yaşanabilecek gelişmeler için Türkiye’nin istikrarını koruması ve var olan ve de yeni oluşabilecek dengeleri gözetmesi gerekecektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin güneydoğu sınırlarındaki, Libya’daki, Doğu Akdeniz’deki, Adalar denizindeki, Balkanlardaki, Karadeniz’deki, Kafkaslardaki ve Türk Teşkilatı içindeki etkinliği de önemlidir.
Ancak, şu husus da unutulmamalıdır ki; böylesi farklı bölgeler ortasında enerji politik bir merkez olunması, tüm dünyanın dikkatlerini Türkiye üzerine toplayacaktır. Bir başka deyişle Türkiye’yi hedef ülke haline getirebilecektir. Öz olarak ifade etmek istenirse; Türkiye’nin önünde enerji politik, konjüktürel ve jeopolitik önemli fırsatlar olabileceği görülmekle beraber farklı aktörler tarafından konjüktürel tehdit unsurları da yaratılabilecektir. Bu bakımdan Türkiye’nin istikrarının koruması her zamankinden de daha fazla önem arz etmektedir.MAYIS2022