Yatırım yaparak ülkemize sahip çıkıyoruz

Yapılan yatırımlar sonrası ülkemizde beyaz et üretimi önemli noktalara geldi. Son dönemdeki gelişime paralel olarak artan ihraca,t bu alandaki yatırımları daha değerli kılıyor. Kuruluşundan bugüne yatırımlarına devam eden Beypiliç, gelişen tüketim ve ihracat çerçevesinde yeni yatırımlar yapıyor. Ülkemizin yatırıma ihtiyaç duyduğu bir dönemde yatırım yapmanın kendileri için gurur verici olduğuna dikkat çeken Beypiliç Genel Müdürü Dr. Sait Koca, yeni yatırımlarla istihdamı iki katına çıkaracaklarını belirtti.

Siz aynı zamanda Beyaz Et Sanayicileri Birliği Başkanlığı görevini de yürütüyorsunuz. Türkiye’de beyaz et sektörüne yönelik genel bir değerlendirme yapar mısınız?

Beyaz et sektörü devamlı büyüyen bir sektördür. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren bu büyüme çok hızlı oldu. Sektör şuan yılda 2 milyon ton civarında üretim yapar seviyeye geldi. TÜİK verilerine göre bu yıl ilk altı ayda yüzde 10 civarında bir büyüme var ve bununda yılsonuna kadar böyle gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Yani bu 2 milyonluk rakam 2,2 milyon olacak. Türkiye’de beyaz et sektörü çok önemli. Türkiye’de et tüketimi dünya ortalamasının da altında. Dünyada et tüketimi ortalaması 42-43 kilogram. Türkiye’de 36-37 kilogram civarında. Bu açığın en büyük sebebi de domuz etinin Müslüman ülkelerde yenmediği gibi ülkemizde de yenmemesidir. Açığı büyük oranda bu oluşturuyor. Dünya et tüketimi ortalamasını yakalamak ve geçmek hedefini koyduğunuz zaman alternatifiniz kırmızı et değil. Kırmızı ette fiyat sıkıntısı ve üretim sıkıntıları yaşanıyor. Tek alternatifi var,  beyaz et. Beyaz ette ki artışın nedeni budur, bu artış devam edecek. Beyaz et tüketiminde Avrupa’nın üzerindeyiz.  Tüketim ortalamamız yüzde 22 seviyelerinde. Avrupa birliği ortalaması yüzde 18’ler civarında ama bir o kadarda domuz eti tüketiliyor. Bu et açığını beyaz et sektörü karşılama görevini üstlendi ve bu görevini yürütmeye devam edecek.

Beypiliç markasında önemli yatırımlar var. Günümüzde ulaştığı büyüklüğünden ve yeni yatırım planlarınızdan bahseder misiniz?

Beypiliç olarak sektörde yüzde 10 civarında bir paya sahibiz. Tabii yeni hedeflerimiz var. Üretimimizde şuan saatte 24 bin adet kesim yapan bir kesimhanemiz var. Yeni yatırım projemizde saatte 30 bin adet kesimlik bir kesimhane daha hedefliyoruz. Bu tabi büyük bir yatırım bunun yanında aynı anda hindi üretimine de girmeyi hedefledik. Hindide de saatte 3 bin adet kesim kapasitesi hedefledik. Türkiye üretiminin yüzde 50’inden fazla üretim kapasitesine sahip olacağız. Türkiye’de 50 bin ton civarında hindi eti üretimi var, birkaç yıl içerisinde bir 50 bin tonda biz eklemeyi hedefliyoruz. Hindi etinde Türkiye üretimi kadar üretim hedefliyoruz. Üretime geçtikten sonra 3 yıl içerisinde bu hedefe ulaşmayı planlıyoruz. 

Bu iki kesimhane inşaatı yaklaşık 60 bin metrekaredir. 20-25 bin metrekare de yardımcı tesisler olacak,  yaklaşık 80-90 bin metrekare bir inşaat söz konusu. Beypiliç olarak hedeflerimizin hep üstünde büyüdük.  Her zaman büyük hedefler önümüze koyuyoruz. Hep büyüyebilmeye uygun yatırımlar yapıyoruz. Bizim firmamızın bir özelliği de çok kar dağıtmayı sevmez kazandığını yatırıma yönlendirir, yıllarca öyle oldu. Bugünlere gelmemizin artısı da odur.

Sofralık yumurta üretimini de gerçekleştirmeye başlayacağız. Bununla ilgili yatırımlar geçen sene başladı, inşaatlar büyük oranda bitti. Bu yılın sonunda ilk yumurta civcivleri kümeslere girecek. Önümüzdeki yıldan itibaren sofralık yumurta üretimi de gerçekleşecek. Yumurta da yüzde 10 pazar payına ulaşacak bir yatırım hedefliyoruz.

Bu yatırımların tutarı nedir?

Tüm bu yatırımların toplam olarak yaklaşık 400 milyon lirayı bulacağını hesaplıyoruz. Biz şunu söylüyoruz bu ülke bizim biz bu ülkeye yatırım yapmak zorundayız. Biz bu ülkeye sahip çıkacağız, yatırım yapacağız. Bizim yatırım yaptığımız sektör istihdamı yoğun bir sektör olduğu içinde ciddi anlamda da Türkiye’nin istihdamına katkı sağlamış olacağız. Mevcut 3 bine yakın personelimiz var, yeni yatırımlarla birlikte bu rakam iki katına çıkacak. Bizim katkı sağladığımız sadece doğrudan personel değil, örneğin 600 bin ton yem yapıyoruz bu bir milyon tona çıkacak. Bunların nakliyesi bizden kazanç sağlıyor. Yem olarak en çok mısır geliyor, mısır üreticisini büyük oranda biz istihdam etmiş oluyoruz. Şuan da Beypiliç olarak 30 bin noktaya ürünümüz iniyor, oradaki insanlar nasipleniyor. Sözleşmeli yetiştiricilerimiz var. Onlar bizim sayemizde yatırımlar yapıyor. Bizler uygun şartlar yarattığımız için onlarda bu yatırımlara girebiliyorlar.

Hindi etine girmenizdeki etken ne oldu?

Beyaz etten daha çok kırmızı ete en yakın alternatif hindi etidir. Buna karşılık Türkiye’nin yıllık 40-50 bin ton arasında hindi eti üretimi var. Türkiye’de üretim çok düşük kişi başı tüketimi tavukta 22 kilogramken hindi de yaklaşık 600 gram. Tabi beyaz ete göre daha pahalı ama kırmızı ete göre de yine çok ucuz. Bu ürünün Türkiye’deki mazisi de yılbaşı ürünü intibaı var. Bunun artık yılbaşı ürünü olmadığı, kendine has bir ürün olduğunu ortaya koyacağız. Market raflarına çok çeşitli hindi ürünlerini sokmayı hedefliyoruz. Tüketimini artırarak hindi etini rahat satabiliriz düşüncesindeyiz.

Hem tavuk hem hindi üretimi artacak. Ben bunu 20 sene öncede söylüyordum dediklerim tuttu. Benim tahminimin de üstünde üretim oldu. Gelecekte de böyle olacaktır. Bu hedefler sonucunda daha fazla sağlıklı et yiyeceğiz.

Hem Beypiliç hem de Türkiye olarak ihracatta gelinen süreci anlatır mısınız?

Türkiye’de kanatlı eti ihracatı 2014 yılında zirve yapmıştı. 2015-2016’da biraz geriledi. 2015’te gerilemesinin sebebi kuş gribi yaşandı ve bunun yansıması 2016’ya kadar devam etti. 2017 yılında tekrar ihracatta hızlı bir ivme yakalandı. Bu yıl sektör yüzde 10 civarında büyürken ihracatta da yüzde 20 civarında büyüme yakaladı. İhracatta büyümede devam edecek.

Beypiliç olarak ihracata da çok önem veriyoruz. Türkiye en büyük ihracatı Irak pazarına gerçekleştiriyor. Bizde Irak’ta bayilik düzenini kurmuş durumdayız. Beypiliç markamızın logolarıyla oradaki yerimizi aldık ciddi oranda da satış yapıyoruz yine ihracattaki payımız üretimimiz gibi yüz 10’lar civarında.

Irak’ta ilişkiler sıkıntıya girerse sektör için büyük bir risk olmaz mı? Irak’a alternatif olarak İhracatı çeşitlendirmemiz mümkün mü?

Irak’ta herhangi bir sıkıntı yaşadığımız zaman sistem çöküveriyor. Sofralık yumurta da aynı sıkıntılar var. Irak’a alternatif olarak, çok büyük pazar olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri pazarı hedeflendi. Et ihracatında ben müşteri buldum yolluyorum deme şansınız yok önce devletlerarasında bu ticarete izin veren sistemlerin kurulması gerekiyor. Suudi Arabistan ile ilgili bu sağlandı. Ama ciddi bir ihracat yapamıyoruz, çünkü fiyatla ilgili rekabette sıkıntılarımız var. Suudi Arabistan için bazı desteklerin verilmesi gerekiyor. Pazara girdikten sonra biz kalitemizle, hizmetimizle o pazardan çıkmıyoruz ki Irak’ta öyleydi Irak’ta Brezilya’nın pazarıydı. Şimdi hem Brezilya satışını azalttı hem de biz kalitemizle orda tüketimi çok artırdık. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bir milyon 300 ton ithalatı olan bir bölge çok ciddi ithalatçılar. Büyük oranda Brezilya ihtiyaçlarını karşılıyor. Dünyada esas rakibimiz Brezilya’dır. Tabi yeni hedefler var. Şuanda Japonya hedefi var. Orayla ilgili Tarım Bakanlığı çalışmaları başlattı, Japonya’da iyi bir pazar.

Avrupa Birliği vardı bizim gündemimizde yaklaşık 15 senedir uğraşıyoruz. Maalesef açamadık orayı. Bıktırdılar tamamen siyasi, benim tahminim her sefer başka bir bahane engelle önümüze geliyorlar.  Resmen söylemiyorlardı ama arka planda kırmızı et ithalatı yapmıyorsunuz Türkiye olarak onun için deniliyordu onu da ithal etmeye başladık yine de Avrupa pazarına hala giremiyoruz.

Siz neye bağlıyorsunuz Avrupa’nın bu tutumunu?

Almak istemiyorlar. Çünkü biz onların pazarına girersek kendi üreticilerinin sıkıntıya düşeceğini düşünüyorlar. Biz her ne olursa olsun çok uygun fiyatlı üretim yapıyoruz. Türkiye olarak bizim Avrupa’dan farkımız üretimin her alanını biz yapıyoruz. Uygun şartlarda uygun fiyatlar oluşturuyoruz bu Türkiye içinde avantaj sağlıyor.

Günümüzde tartışılan ve tüketicilerin tavukla ilgili merak ettikleri antibiyotik, GDO’lu yemler, hormon kullanımı konularına bir açıklık getirir misiniz?

Antibiyotik lafını ortaya atanlara şunu söylüyorum. Marketlerde ürünlerimiz var. Antibiyotik kullandıysak üründe kalıntı yapar, alın raftan ürünü laboratuvarlara yollayın analiz ettirin gerekiyorsa analiz parasını da bizden isteyin. Bizim ürünlerimizde antibiyotik kalıntısı yoktur. Bu kadar da iddialı ve cesurca konuşuyorum.

Antibiyotik hiç mi kullanılmıyor?

Hayvan rahatsızlandığında kullanıyorum ancak bu kadarla sınırlı. Türkiye’de de antibiyotiğin tedavi amaçlı kullanımını da azaltmaya çaba gösteren kişilerin başında ben geliyorum. Tedavi amaçlı olsa bile en aza indirebilmek arzusundayız. Bir de bizim avantajımız hayvan tedavisinde antibiyotik kullanıldıysa bile ilacın geri çekme süresi var. Hayvan kesilecekse beş gün öncesinden ilaç kesilir verilmez.  Hayvanda kalan her antibiyotik cebimizdeki para demektir, niye hayvanda bırakalım antibiyotiği.

Hormon zaten bomboş bir iddiadır. Dünyada ve Türkiye de olmayan bir uygulama ama bu konuyu bilmeyen kişiler zaman zaman her sefer gündeme getiriyor. Hormon diye bir şey yok, kullanılabilmesi için üretiminin olması lazım. Tavukçulukta kullanılacak hormon üretimi diye dünyada bir sanayi yok. Yıllar öncesinden 30-40 yıl önce bununla ilgili araştırmalar yapılmış tavukçuluk sektöründe hormon kullanımının ekonomik olmadığı da çıkmış o zaman. Belki ekonomik olsaydı dünyada kullanımlar olurdu.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) ise, ben onlara teknoloji ürünleri diyorum artık. Dünyadan Türkiye’yi soyutlayamadığımız için özellikle yemlerde bazı ürünler izinli kullanılıyor. Avrupa Birliği’nde hem gıda hem yem izinlidir. Türkiye’de bunun daha üçte biri izinli,  sadece yem de izinli. Amerika’da tamamen serbesttir. Şuana kadar GDO konusunda olumsuzluk nedir diye sorduğunuzda bir şey yok ama esas sıkıntı Türkiye’de biz büyük oranda mısır da ithal ediyorduk. Mısır üretimi arttı mısırı yerli kullanmaya başladık. Ama soyada yüzde yüz dışa bağımlıyız Türkiye’de üretimi yok. Biz bu izinlerin alınmasını savunurken bu izinler alınmazsa Türkiye hiçbir gıda ithalatı da yapamaz hale gelir. Ben şunu söylüyorum Türkiye’de bir Biyogüvenlik yasası bir güvenlik kurulu var, bunlar bilim adamları tarafından oluşturulmuş. Herhangi bir risk oluşturan bir şeye izin vermeleri söz konusu değil. Zaten veriliyorsa film kopmuş demektir. Birde yapılan işlemler hep yasal eğer bir sıkıntı varsa bu yasanın iptaline uğraşalım. Avrupa Birliği’ne göre de çok ağır bir yasamız var. Avrupa Birliği’ne uyumlu hale getirilmesi gerekiyor özellikle ithalatta sıkıntılar yaşatacak. Brezilya’da soya tüketimi bugün yüzde yüze çıkmış Amerika’da öyle. Bizde de zaman içerisinde tüm izinlerin verileceğini tahmin ediyorum.

Beypiliç’in rakipleri ile arasındaki farklar neler? Sektöre ne gibi yenilikler kazandırdı?

Güçlü bir dağıtım ağımız var. Yılların oluşturduğu bir sistemin sonucu çok iyi bayilerimiz var. Biz ürün satışında ve dağıtımda tamamını bayiler üzerinden yapıyoruz. Buradaki inancımızda taşın altında eli olan kişilerle çalışmaktır. Beypiliç olarak diğer bir farkımızda dağıtımın tamamına yakını bizim kendi araçlarımızla yapmamızdır.  Beypiliç olarak biz her zaman sektörde öncülük yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.

Örneğin; Türkiye’de tavuk aldığınızda boyunlu tavuk göremezsiniz. Bunu ilk biz başlattık, ekonomik olarak ta pahalı ürettik. Ama bunu yapma ihtiyacı duyduk kesim modeli içerisinde boyunu kestiğiniz için orda en iyi bulaşma noktası boyundur. Biz boyunları kesim aşamasında alınca tavuğun riskli kısmını yok etmiş olduk ve tüketiciye sıfır riskli ürün sunmaya başladık. Raf ömürleri yüksek oldu,  bozulma süreleri uzadı.

Piliçler eskiden buzlu suyun içinde soğutulurdu onu da biz değiştirdik. Şimdi havada askıda soğuk odalar içinde soğutuluyor. Suyun içinde soğutulmasının riski, bir sürü hayvan kesiliyor içinde riskli olan bir hayvan varsa o suyun içine girince bütün her tarafa bulaşıyor bakteri de hızlı ürediği için sıkıntı olabiliyordu. Biz şimdi tek tek soğutuyoruz. Bunun dezavantajı da suyla soğuttuğunuz zaman ilave ağırlık kazanıyordunuz havayla soğutunca ağırlık kaybediyorsunuz. Hedef hep sağlık sağlıklı üretim için elimizden geleni yapan konumdayız.

Son olarak ekleyecekleriniz neler?

Bakanlığın hayvancılık desteklerine baktığınız zaman hiç tavuk yoktur. Bizim sektör kendi çabalarıyla büyüyen bir sektördür. Birileri ne kadar tu kaka dese de en sağlıklı gıdalardandır. Tüketimi artırma da devlette devrede olursa ve bu yalan yanlış konuşan bilgisiz insanlarda susturulursa. Bu sektöre sahip çıkılırsa 3-4 sene sonra kırmızı et problemi de kalmaz.

EYLÜL 2017