Bulutistan CEO’su Begim Anıl Başlıgil: Doğal gazımıza, petrolümüze nasıl sahip çıkıyorsak, verimize de öyle sahip çıkmalıyız

Sabancı Holding’in dijital odaklı küresel teknoloji şirketi Dx Technology Services and Investment BV (DxBV), Türkiye’nin alanında lider yerel bulut hizmeti sağlayıcısı olarak 2015 yılından bu yana hem Türkiye’ye hem de dünyaya hizmet sunan Bulutistan’ın (ICT Bulut Bilişim A.Ş) %65’ini satın aldı. Bu çerçevede Sabancı Topluluğu’nun şirket sermayesindeki toplam etkin ortaklık payı yüzde 75,5 seviyesine yükseldi. Yaşanan gelişmeler sonrası Bulutistan CEO’su Begim Anıl Başlıgil ile gelişmeleri değerlendirdik. 

Bulutistan kurulduğu günden buyana büyümeye devam ediyor. Dikkat çeken bu husus ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

İsmimizin duyulması 2020 yılında Deloitte Fest’le birlikte oldu. Türkiye’nin en hızlı büyüyen teknoloji şirketi olmuştu o zaman. Sonra 2021’de Deloitte Fest 500’de Avrupa’da hızlı büyüyen 20 teknoloji şirketinden bir tanesi olmuştu. Şimdi 2025’de yine Deloitte Fest’e ilerlediyiz. Yani son 5 yılda şirket yine Türkiye’nin en hızlı büyüyen teknoloji şirketinden bir tanesi oldu.

Büyüme bir taraftan da yatırımcıların dikkatini çekti diyebilir miyiz?

Her sene dolar bazında 3 haneli büyümeye devam ediyor şirket,  tabii bu büyüme de yatırımcıların dikkatini daha da fazla çekiyor. Bu doğrultuda ilk Sabancı Grubu ile bizim temasımız 2021 yılında oldu. 2021’de bizim %25’imizi Ak Portföy olarak satın aldılar. Ondan sonra 2022’de Sabancı Venture Capital geldi. %10,5’ımızı aldı. 2024 yılının haziran ayında da yine Sabancı Holding’in kontrol ettiği Hollandalı bir teknoloji fonu,  Bulutistan’ın  %65’ini aldı. 65’ini alırken %25’i Ak Portföyden aldı, %1 Venture Capital ve diğer oranları ben ve ortağımdan aldı. Bu çerçevede ortaklık yapısı ortaklık yapımız %65 Venture Capital %9,5, ben ve ortağım ise %25,5 şeklinde oldu.

Firmalar ortaklık yapılarını değiştirirken farklı amaçlar güderler. Sizin ortaklık yapınızın değişmesindeki etkenleri öğrenebilir miyiz?

Öncelikle Sabancı Holding’in geleceğe matuf, çok ciddi bir teknoloji vizyonu var. Türkiye’de birçok büyük grup teknolojide ilgili bir şeyler yapmak istiyor. Sabancı bir dönem finansa ciddi yatırım yaptı. Akbank oldu. Bir dönem enerjiye ciddi yatırım yaptı Enerjisa oldu. Şimdi de teknolojiye çok büyük bir yatırım yapacağım diyor.

Bu konuda geç kaldıkları eleştirisi var. Katılır mısınız?

İngilizlerin çok güzel bir lafı var. It’s never late to do the right thing. Yani doğru şeyi yapmak için hiçbir zaman geç değildir. Sabancı 10 sene sonunda Türkiye’nin değil dünyanın en büyük teknoloji güçlerinden bir tanesi olmayı hedefliyor. Kendilerine bir vizyon koymuşlar. Ve diyor ki biz 500 MW’lık enerjiye sahip veri merkezleri yapacağız. Veri merkezi dünyasındaki Türkiye’deki kurulu gücün tamamı yaklaşık olarak 300 MW olduğu düşünüldüğünde bu rakamın önemi ortaya çıkacaktır.

Diğer taraftan da Sabancı veri merkezleri dünyasında da 3 tane bölgeye yatırım yapacağını ifade etti. Bu çerçevede Türkiye, Amerika ve Avrupa yatırımları gündemde ve bizde bu büyük planın bir parçası olmak istediğimiz için ortaklık yapımız bu yönde şekillendi.

Bulutistan olarak Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Avrupa’da Almanya, Amerika’da Silikon Vadisi’de yatırımlar yapmıştınız. Bu yatırımlar ve Sabancı’nın vizyonu aynı noktada birleşti diyebilir miyiz?

Diyebiliriz ve bu söylemin altını da doldurabiliriz. Tüm bu çalışmaların sonunda esas nokta veri merkezi kapasitenizin olup olmamasıdır. Bu çerçevede Sabancı ile bir araya gelmemiz stratejik bir hamledir.

Başarı kelimesi üzerinde konuşulunca, diğer taraftan başarıyı getiren hareket tarzı ön plana çıkıyor. Sizi başarıya götüren hareket tarzı ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Hızlı hareket etmeyi ön plana koyabiliriz. Bir şey deneme. Hatalı ise tekrar düzeltme. Sonra o düzelttiğimden hataları öğrenme. Daha iyi deneme. Gene belli hatalar yapma. Daha da iyi deneme. Gene belli hatalar yapma. Daha da daha daha da iyi deneme. En doğruyu bulana kadar bu hareket tarzına devam etme diyebiliriz. Yapay zeka böyle çalışıyor zaten. Yapay zekayı öğretiyoruz diyorlar ya, bu, defalarca defalarca defalarca deneme ve doğruyu bulma sürecidir. O yüzden bizde bir çeviklik, iki sahiplik kavramı ön plandadır. Yani yapılan işin sahibi olmak. Herkesin biri yapacak diye varsaydığı bir iş hiç kimse tarafından yapılmaz. Çünkü sahipliği kimse almaz. O yüzden bizim teknoloji şirketleri tamamen olay sahiplenme üzerine kuruludur. Yani ben yapacağım merak etmeyin dediğiniz an diğer insan gider başka bir şey yapar. Üç, açıklık. Herkes herkese istediği gibi eştirebilir. Dört de sadece rakamlarla konuşuruz biz.

Matematik her şeye yeter mi?

Matematik her şeye yetmez. Çeviklik, sahiplik, açıklık ve veriye dayanarak karar vermek birbirini dengeler. Sadece veriye bağlı olarak karar verirseniz yanılırsınız. Yüzde yetmiş data, yüzde otuz tecrübe diye ifade edebiliriz. Sadece tecrübeye dayalı olarak da karar verirseniz yanlış olur. Ben bunu biliyorum değil. Datayla bunun güncellenmesi lazım. Ama data ve tecrübenin bir kombinasyonuna ihtiyaç var. Yetmişe otuz, altmışa kırk, elli elli fark etmez. Bunu her yönetici kendine göre uygulayacaktır. Çevik olacağız, sahipleneceğiz, çok açık olacağız ve tamamen veriyle konuşacağız dedikten sonra kişiler değişse de aynı karar %70 oranında verilir diyorsanız sorun yok. Bu karar iyi bir karardır.

Bir hayalimiz var. Dünya çapında bir teknoloji şirketinde dönüşmek istiyoruz. Bir anne baba çocuğu gelip ona İşte baba, anne ben ya Microsoft’a gireceğim ya Amazon’a gireceğim ya da Bulutistan’a gireceğim. Ben Bulutistan’a karar verdim. Dediği zaman, annesi de babası ‘aferin en güzel kararı vermişsin’ diyorsa, o zaman bizim vizyonumuz gerçekleşmiş demektir. Aslında bir kavramın peşinde koşuyoruz. Türkiye’den uluslararası çapta bilinen bir teknoloji şirketi çıkmasını arzuluyoruz. Bizim Sabancı Holding’in yolumuzun kesişmesinin sebebi de bu zaten.

Son görüşmemizde Türkiye’nin verisi, Türkiye’de kalsın diye aktarmıştınız. Bu çerçevede baktığımız zaman yatırımlar yapılmadığı takdirde Türkiye’nin veresi Türkiye’de kalabilir mi?

Bizim verimizin bizde kalması, tek başına yeterli değil. Verilerin nasıl korunduğu da önemlidir. Verimiz Türkiye’de kalmalı, fiziksel olarak korunmalı ama teknolojik olarak da çok iyi korunmalı. Bunun için de gerekli yatırımların yapılması gerekir.

Beni bu noktada üzen husus Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkililerinin bu konuda Huawei’nin fotoğraf çektiriyor veya Türkiye’den bir Telekom firması ‘biz verilerimizi Huawei’ye emanet ettik’ açıklaması yapması oluyor. Bu noktada sen niye kendi verine, kendin sahip çıkmıyorsun sorusunu soran yok. Rusya-Ukrayna savaşı çıktığında, Amerika’da Azur Amazon, Google, ey Rus şirketleri, gelin datanızı alın artık size hizmet vermiyoruz dedi. Bu noktada firmaların varlığı tehlikeye girebilir. O nedenle bu gibi olaylardan ders alınması gerekir. O yüzden kesinlikle ama kesinlikle, tekrar söylüyorum, kritik veriyi ne Amerikan şirketleri ne Çinli şirketlere, ne Avrupalı şirketlere, ne Ortadoğulu şirketlere vermememiz lazım. Türkiye’nin verisi öncelikle Türkler’de kalmalı. Aksi takdirde size karşı yapılacak saldırılara karşı koyabilme gücünüz olmaz. Biz tarihi de 80 yıllık pencereden yorumluyoruz. Tarihteki örüntüleri yorumlamak için 400, 500 yıllık bir pencereden bakmamız lazım. Kısa vadede baktığımız zaman böyle bir şey oldu mu sorusuna vereceğimiz  ‘olmadı’ cevabıyla hareket edersek yanlış kararlar alabiliriz. Yani şu an verdiğimiz datalar, genetik modifikasyonlarla iki sonraki 80’de çocuklarımızın, çocuklarının, çocuklarının, çocuklarının sonunu getirebilir. Bize düşen de belli bir uz görüyle davranmaktır. O yüzden de bizim belli kritik kaynaklarımıza, bu petrolümüz için de geçerli, doğal gazımız için de geçerli, sahip çıktığımız gibi veri kaynağımıza da sahip çıkmamız gerekir.

Türk Dünyası’nı da bu çerçeve içerisine dahil edebilir miyiz? Elbette, benim için Türk kimliği çok önemlidir. Bu noktada herkes Amerika’ya giderken biz Azerbaycan’a gittik. Biz Türkiye gidildiği zaman insanların gözünün parladığı ülkelere gitmek istedik. Ben Türk’üm Türkiye’den geldim diyorsunuz. Kardeşim hoş geldin diyorlar. Gözleri parlıyor insanların. Azerbaycan, Kazakistan’da, Türkmenistan’da, Kırgızistan’da., kısaca o coğrafyada gerçekten Türklük ve Türk kimliği çok büyük değer. O coğrafyada hem kardeşlerimiz var, hem de ortak kültürümüzü paylaştığımız insanlar var. Tabii, Türk Birliği dediğimiz zaman, o devletlere bizim de yol göstermemiz lazım. O devletlere teknoloji götürmeye yardımcı olmamız lazım. Dolayısıyla biz de bu doğrultuda Orta Asya olarak tabir ettiğimiz yere ağırlık vereceğiz. Bu noktada Almanya’ya da ayrı bir çerçeve açmak isterim. Orada da çok ciddi Türk kimliği var ve Almanya içerisinde ciddi ekonomik faaliyetleri var. Bu nedenle Almanya’ya şirket olarak önem verdiğimizi ifade edebilirim.