Davos Zirvesi’nden Küresel Sisteme Kolektif Politika Önerileri

Emre Sakızlı

İKV Uzman Yardımcısı

Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum-WEF) tarafından her sene İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen ve dünya ekonomisinin ele alındığı Davos Zirvesi’nin 48’inci buluşması 23-26 Ocak tarihleri arasında “Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek Oluşturmak” ana temasıyla, 70’ten fazla ülkeden 350’ye yakın üst düzey liderin katılımıyla gerçekleşti. Zirveye ABD Başkanı Donald Trump, İngiltere Başbakanı Theresa May, Fransa Başkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel, İtalya Başbakanı Paolo Gentiloni, Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Pakistan Başbakanı Şahid Hakan Abbasi, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, İspanya Kralı Felipe, Ürdün Kralı Abdullah ve Belçika Kralı Philippe katıldı.

Katılması beklenen Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker geçirdiği mide rahatsızlığından dolayı Davos’a seyahat edemedi Devlet ve hükümet liderlerinin yanı sıra dünyanın önde gelen şirket yöneticileri ve sivil toplum temsilcileri de bu toplantılarda Dünya Ekonomik Forumu’nun dünyayı iyileştirme sloganına katkı sağlamak üzere yer aldı. Toplantılarda, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Genel Direktörü Roberto Azevedo, IMF Başkanı Christine Lagarde, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol, BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi ve Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Genel Direktörü Willian Lacy Swing de katılım gösteren 40’ın üzerinde uluslararası kuruluş temsilcisinin başında geliyordu.

Üç gün süren zirvede toplam 110 ülkeden 3 bin kişi katılım gösterirken, katılanların yüzde 21’inin kadın siyasetçi, akademisyen, sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve iş kadını olduğu bildirildi. Ayrıca Dünya Ekonomik Forumu buluşmalarında ilk defa toplantıyı düzenleyen yedi eş başkanın tamamen kadınlardan belirlenmesi, cinsiyet eşitliğinin toplantının gündemindeki önemini bir defa daha vurguladı. Zirvede Türkiye’yi temsil etmek üzere Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya hazır bulundu. Bu yıl zirvenin Ekonomik Gelişmelerden Sorumlu Kuruluna seçilen Başbakan Yardımcısı Şimşek, “Ortadoğu’da Yeni Bir Denge Arayışı”, “Avrupa için Yeni Liderler”, “Dünya Ekonomik Liderleri Gayri Resmi Toplantısı: AB için Ortak Vizyon Oluşturma”, “Gelişmekte Olan Ülkeler için Büyüme Paradigması” başlıklı oturumlara da konuşmacı olarak katıldı. 400’e yakın oturumun gerçekleştirildiği Davos Zirvesi’nin Ortadoğu konulu panelinde, Türkiye’nin Afrin operasyonuna değinen Bakan Şimşek, parçalanmış dünyayı yeniden inşa için ülkelerin yatırım ortamını iyileştirmesi ve uluslararası karşılıklı güvenin sağlanması gerektiğini vurguladı. Şimşek, sözlerine Türkiye’de yabancı yatırımcıyı teşvik etmek için yeni bir reform paketini uygulamaya hazır olduklarını açıklayarak devam etti. Diğer taraftan Davos’ta 4 günde mültecilerle ilgili toplam 13 faaliyet gerçekleştirilirken, insani trajedinin yükünü en çok çeken ülke olan Türkiye’ye bunların hiçbirinde yer verilmedi. Küresel sorunlara çözüm aramak ve daha iyi bir dünya için işbirliğini geliştirmek amacıyla üst düzey liderlerin bir araya geldiği Dünya Ekonomik Forumu’nun, liderler için en büyük avantajı ise etkinlikte gerçekleştirilen ikili görüşmelerin ileri seviyede protokol ve resmiyetten uzak olması; bu sayede ikili toplantıların çok daha etkili ve hızlı hale gelmesiydi.

Zirvenin Odak Noktası: Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek

Ana teması “Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek Oluşturmak” olan Dünya Ekonomik Forumu’nun 48’inci buluşmasında varılmak istenen hedef, sosyal yaşamın tüm kesimlerini temsil eden çok sayıdaki liderin, dünya düzenini iyileştirmek için ortak bir gündem ve stratejiye kendilerini adamalarını sağlamaktı. Liderlerin, yerel politikalarını da bu minvalde şekillendirmelerini teşvik etmeye çalışıldı. Toplantı programı, çok kutuplu bir dünyada kapanış konuşmasını yapması da bu karışıklığı bir hayli artırdı. Davos’a daha önce 1982 yılında Ronald Reagan’la video görüşmesi şeklinde, en son olarak da 2000 yılında Başkan Bill Clinton ile lider seviyesinde katılım gösteren ABD’nin bu sene Donald Trump tarafından temsil edilmesi toplantıya olan ilgiyi bir hayli artırdı. Bir yanda yoğun güvenlik önlemlerine karşın dünyanın her yerinden Trump’ı protesto için toplanan kalabalık, öte yandan ise Trump’ın bu etkinlikte nasıl bir pozisyon alacağının kimse tarafından bilinmemesi, Trump’ı belki de bu seneki toplantının odağına yerleştirerek ortak işbirliğinin önemini farklı bir stratejiyle vurguladı.

AB’den yakın zamanda ayrılma kararı alan ve bununla beraber Avrupa siyasetinde bir çok belirsizlik yaratan Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May’in yaptığı konuşmada en dikkat çekici nokta, bölgesel entegrasyon yerine ikili anlaşmalar ile küresel ticaretin gelişeceğine yönelik inancını vurgulamasıydı. Bu noktada, Brexit sonrası dönemde Birleşik Krallık’ın nasıl bir yol izleyeceği de önce Avrupa sonra dünya siyasetinin gündemini işgal etmeye devam edecek gibi görünüyor.

Bazı liderler şu ana kadar uyguladıkları politikalarla ve açıklamalarıyla serbest ticareti doğrudan hedef alırken Hindistan, Kanada, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin siyasi liderleri korumacı politikaların küresel ticaretin büyümeyi sürdürmesini engellediğine dikkat çekti. Almanya Başbakanı Angela Merkel konuşmasında, günümüz dünyasındaki ekonomik zorlukların çözümünün izolasyon ve korumacılık gibi politikalar olmadığını; uluslararası problemler karşısında çok taraflı çözümlere ihtiyaç duyulduğunu söyledi ve AB’nin yapısal olarak 27 liderle ortak hareket ederek çok yönlü politikaları başarıyla oluşturabilme kapasitesinin örnek alınması gerektiğini vurguladı. Macron da Merkel’i destekleyici yorumlarda bulunarak, dünyadaki parçalanmadan kaçınmak için daha güçlü bir Avrupa’ya ihtiyacın kritik olduğu yorumunu yaptı ve Fransa’nın bu görevi öncü şekilde üstleneceğini, “Fransa tekrar Avrupa’nın merkezinde” sözleriyle belirtti.

Dünya Ekonomik Forumu’nun son raporunda sunulduğu üzere tüm dünyada öne çıkan “karizmatik güçlü adam siyaseti”, kurallara bağlı çok taraflılığa verilen desteği azaltıyor ve buna bağlı olarak siyasi, ekonomik, çevresel riskler güçleniyor. Şu anki küresel siyasi sistemin bu riskleri ve bu siyaset dalgasını kontrol etmek için yetersiz kaldığını ve bundan kaynaklanan ekonomik eşitsizliğin toplumları parçaladığını, toplantılarda uluslararası sivil toplum kuruluşu Oxfam International’ın Direktörü Winnie Byanyima’nın “Milyarder patlaması gelişen bir ekonominin işareti değil, başarısız olan ekonomik sistemin belirtisidir” yorumuyla görüyoruz. Sistemin değişmesi ve daha kapsayıcı bir hale evrilebilmesi için kuşkusuz bu ve bunun gibi toplantıların önemi tartışmasız. Yine de yapılan açıklamaların sadece sözde kalmayıp aynı zamanda yerel politikalarla da hayata geçirilmesi gerektiğini umarak bir dahaki Davos Zirvesi’nin daha birlik içinde ve uluslararası gerilimlerden uzak geçmesini temenni ediyoruz.