İnsanlar karşılaştığınız fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinizle ilgilenir

Türkiye’nin en eski sivil toplum kuruluşlarından biri olan Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR), Türk gemi inşa sanayinin tek resmi temsilcisi konumundadır. Üstlenmiş olduğu misyonla Türkiye’de gemi inşa sanayini geliştirmek amacı ile hareket eden GİSBİR, dünyada bu alanda yaşanan kriz döneminde de sektöre katkılar sağlamaya devam ediyor. Sektörün bugünü ve geleceği ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Murat KIRAN, sorularımızı yanıtladı.

Gemi inşa sektörün gelişimiyle ilgili bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Türkiye’nin en eski sivil toplum örgütlerinden biri olarak, Türk gemi inşa sanayini ilgilendiren alanlarda benimsemiş olduğumuz, tespitlerimizde ve taleplerimizde gerçekçilik felsefesi anlayışı altında yoğun bir şekilde geçirdiğimiz 2017 yılını bitirdik.

2008 yılından itibaren dünya çapında yaşanan gemi inşa alanındaki krize bağlı yeni gemi inşa talebi daralmasına, tersanelerimiz esnek bir strateji izleyerek cevap vermiştir. Bu kapsamda; niş ürün olarak ifade ettiğimiz özel nitelikli yeni inşa projelerine devam edilmiş, elektrik üreten enerji gemileri, rüzgâr santrali operasyon gemileri, balık taşıma gemileri, araç ve yolcu taşıma gemileri ile yeni nesil römorkörler gibi gemilerin inşası ön plana çıkmıştır. Dünyadaki eğilimler kapsamında yeni inşada, çevreci ve yakıt tüketiminde ekonomik gemilerin (Green Ship)  önem kazandığını söyleyebilirim. Gemi inşa sanayimiz, bir taraftan bu çevreci gemileri inşa ederken, diğer taraftan üretim yaptığı alanlarda çevrenin korunması için azami hassasiyeti göstermeye devam etmektedir.

Tersanelerimiz, azalan yeni gemi inşa talebi nedeniyle bakım-onarım faaliyetlerine ağırlık vermiş, bölgemizde bu alanda lider bir konuma yükselmiştir. Bunun yanı sıra, devletimizin ihalelerle özel sektör tersanelerine tevdi ettiği savunma sanayine yönelik yeni askeri gemi inşaları, sektör için bir can simidi olmuştur. Krizle birlikte tersanelerimizde hızla azalan istihdam rakamları, kademeli şekilde yükselerek, bugün kriz öncesine yakın 30.000’li seviyelere yükselmiştir. Kaldı ki bu istihdam, yan sanayi ile birlikte rahatlıkla 150.000’li rakamlarla ifade edilebilir. Bugün ihracat rakamlarına baktığımızda, gemi inşa sanayimiz, bakım onarım ile birlikte ortalama yıllık 1,5-2 Milyar USD düzeyinde döviz getirisi sağlamaktadır. Buna, daha önce döviz ödeyerek yurt dışından aldığımız askeri gemilerin, milli dizayn ve yüzde 70’e varan yerlilik oranı ile yurt içinde yapılmasından kaynaklanan döviz tasarrufu dahil değildir. Askeri gemi inşasında, kendi dizaynı ve yüksek yerlilik oranıyla inşasını yapabilen 15 ülkeden birisi olduğumuzu gururla söyleyebilirim.

Diğer taraftan; yaptığımız çalışmalar neticesinde sektörün gerçeklerini hem devlet kademesinde hem de kamuoyuna anlatarak, gemi inşa sanayinin ülke ekonomisi ve savunması için ve hatta uluslararası arenada sahip olduğu bu bayrağı yarıştırması için önemini gerek rakamlarla, gerek ürettiğimiz tamamen yerli ve milli projelerle gösterdik. Türk gemi inşa sanayinin temel sorunlarını belirleyerek ve eylem planı hazırlayarak, uzun yıllardan beri süregelen ve sorun teşkil eden noktaları süreç içerisinde tek tek ele alarak, toplantılar düzenleyerek, şehir içi, şehir dışı ve yurtdışı seyahatler gerçekleştirerek ve ciddi mesai harcayarak çözüme ulaştırdığımızı ifade etmekten mutluluk duyuyorum.

Gelişim çerçevesinde yaşanan sorunları aktarır mısınız?

‘’İnsanlar karşılaştığınız zorluklarla, fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinizle ilgilenir’’ sözünü işin içine katarsak, fazla detaya girmeye gerek görmüyorum, örnek olarak sadece bir hususa kısaca değinerek bu konuyu geçeceğim.

Bilindiği üzere, 2008 yılında başlayan global ekonomik krizden en çok denizcilik ve gemi inşa sektörleri etkilendi. Göreve geldiğimizde, tersanelerimizin en önemli sorunu özetle 15-18 sene kalan irtifak hakkı sözleşmeleri ve 2008 yılından itibaren girilen krizle birlikte ağırlaşan bir yük haline gelen yüksek kira bedelleriydi. Sürenin azlığı, tersanelerimizi ihtiyaç duydukları ilave yatırım konusunda da tereddüte düşürmekteydi. Yaşanan zorlukları, fırtınaları geçerek bugün geldiğimiz duruma bakacak olursak; devletimiz tarafından kalan irtifak hakkı süreleri sıfırlanarak tekrar 49 yıl olarak tesis edildi ve yıllık cironun binde biri oranın kira karşılığı olarak ödenmesine karar verildi. Yani kriz nedeniyle iş yapamıyorsanız, o oranda az bir bedeli kira karşılığı olarak ödeyeceksiniz. İrtifak hakkı süresinin 49 yıla çıkması, tersanelerimizin bankalar nezdindeki kredibilitesini artırdı, yatırımların da önünü açtı, sektöre ciddi bir motivasyon kazandırdı.

Bu kapsamda, büyüyen bir Türkiye’de gemi inşa sanayinin de güçlü olması gerektiğini tüm devlet yönetimine her yönüyle anlattık. Bunu yaparken kendisi de bir gemi inşa mühendisi olan Başbakanımız Binali YILDIRIM, yine gemi inşa mühendisi olan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız Ahmet ARSLAN, Yüksek Denizcilik Okulu Mezunu ve Kaptan olan Müsteşarımız Suat Hayri AKA, Hızırreis DENİZ ve Salim ÖZPAK gibi genel müdürlerimizin gemi inşa mühendisi ve denizcilik kökenli olmalarının büyük avantajını yaşadık, şükranlarımı sunuyorum.

Gemi inşa sektörümüzün yurt dışına açılması oldukça önemli, bu çerçevede yapılan çalışmalara değinir misiniz?

GİSBİR olarak, sektörümüzün uluslararası arenada daha güçlü ve daha söz sahibi olması amacıyla, dünya genelinde gemi inşa sanayisi güçlü ilk üç sırada yer alan Çin, Japonya ve G. Kore gibi Asya ülkelerinin de dahil olduğu “Active Shipbuilding Experts Federation (ASEF)’e yoğun çalışmalarımız ve toplantılarımız sonucunda 9 Kasım 2016 tarihinde bir protokol ile üye olduk. Üye olmamız ile birlikte Asya gemi inşa sektörünün faaliyetleri ve gelişmelerini aktif bir aktör olarak daha yakından izleme ve faydalanma olanağını elde ettik. IMO nezdinde NGO statüsüne ulaşmasında katkımızın da olduğu ASEF sayesinde, hem IMO nezdinde hem de uluslararası platformalar da GİSBİR’ in görünürlüğünü ve bilinirliğini arttırdık.

Bunların dışında, son dönemlerde ülkemiz ve sektörümüz ekonomisi üzerinde oluşturulmak istenen olumsuz yargıyı yıkmak için yurtdışı fuar ve organizasyonlara stant açarak ağırlıklı katılım sağladık, bayrağımızı yurtdışında çeşitli faaliyetlerde dalgalandırdık, sektörümüzü ve tersanelerimizi tanıttık ve bu faaliyetlerimize devam ediyoruz.

Bu alanda ihracatın geliştirilmesi için yapılması gerekenler nelerdir?

İhracatın geliştirilmesinde istediğimiz, dünyadaki rakiplerimizle eşit şartlarda rekabet edebilmemizdir. Burada da, diğer ülkelerin kendi gemi inşa sanayine sağladıkları finansman kolaylıkları ihracatta bizim önümüze bir dezavantaj olarak çıkmaktadır. Yeni gemi inşa ettirmek isteyen armatörler, denizcilik ve gemi inşa sektöründe yaşanan kriz nedeniyle geminin inşası ve sonrasında kendilerine sağlanan finansman koşullarına önem vermektedirler. Dünyadaki rakiplerimizin bulunduğu ülkeler bu cazip finansman kolaylıklarını büyük ölçüde sağlamaktadırlar. Bizim de beklentimiz, rakiplerimizin sahip olduğu başta gemi inşa aşamasında kullanılan köprü finansmanı olmak üzere uzun vadeli cazip finansal kolaylıklardır. Özellikle Türk Eximbankolmak üzere ihracata yönelik kredilerin gemi inşa sanayisi için de iyileştirme çalışmaları bu doğrultuda devam etmektedir.

Son dönemde sektörün savunma sanayi alanında aktif olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu alanda yapılan çalışmalara değinir misiniz?

Dünyadaki gelişmiş ülkelerin ortak özelliklerine baktığımızda, denize kıyısı olan ülkelerin deniz kuvvetlerinin çok ileri düzeyde olduğu görülüyor. Bugün Türkiye olarak geldiğimiz noktada, Cumhurbaşkanımız önderliğinde hayata geçirdiğimiz MİLGEM projesinin Türk gemi inşa sanayi tarafından Türk Deniz Kuvvetlerine kazandırılması birçok önyargıyı yıkmıştır. Artık Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın peş peşe askeri gemi ihalelerine çıktığını görüyoruz. Zira bu konuda Türk tersaneleri önemli bir imkân ve kabiliyete ulaştı. Şu an yüzde 65-70 oranındaki yerli katkı oranı, gönül ister ki yüzde 100’e ulaşsın, bu gemilerin içindeki tüm donanımlar ve sanayi ürünleri Türkiye’de üretilsin. Yan sanayi anlamında da önemli gelişmeler olduğunu görmek bizi daha da umutlandırmaktadır.

Havuzlu çıkarma gemisi (LPD), sahil güvenlik arama kurtarma gemisi, yeni tip karakol botu, LCT ve LST (çıkarma gemileri), deniz altı kurtarma ana gemisi, kurtarma yedekleme gemisi ve lojistik destek gemisi gibi askeri gemi türlerini başarıyla inşa eden/etmekte olan ve bu gemilerin bir kısmının ihracatını gerçekleştiren 9 tersanemiz bulunmaktadır.

Devletimizce,  2018 yılında da açılacak ve ihalelerle özel sektöre yönlendirilecek yeni savunma sanayi projelerinin de gemi inşa sanayi için önemli bir destek olacağını değerlendirmekteyiz.

Özel sektör tersanelerimiz bugüne kadar deniz kuvvetlerimize başarıyla inşa ettiği gemilerle kendisini ispatlamıştır. Donanmamızın hala kullanmakta olduğu bu gemiler başarının en güzel örnekleridir. Şimdi bu gemileri veya benzerlerini dost ve müttefik olduğumuz ülkelere ihraç etme zamanıdır. Savunma sanayi gemilerinin ihraç edilmesinde özel sektör tersanelerinin pazarlama gayretinin yanı sıra devletimizin ve yurtdışı temsilciliklerimizdeki görevlilerin de katkıları büyük önem arz etmektedir.

Savunma sanayi ve ticari gemi ürünlerinde yerlilik konusunda geldiğimiz noktayı aktarır mısınız?

Yerlilik oranı biraz göreceli bir kavramdır. Hacimsel olarak baktığınızda oran farklı çıkıyor, ürün bazında baktığınızda da farklı bir oran çıkıyor. GİSBİR Başkanı olarak şunu vurgulamak istiyorum. Türkiye’nin ihtiyacı durumunda ticari elektronik cihazlar haricinde bir geminin ihtiyacı olan her şeyi üretebiliyoruz. Pahalı, ucuz, kaliteli bunlar fark etmez. Tabi ki armatörler için bu ürünlerin dünya üzerindeki servis ağı büyük önem arz edecektir. Bugün baktığınızda askeri gemilerde %65-70 seviyelerinde bir yerlilik oranını yakaladık. Adetsel bazda baktığınızda bu oran %90 seviyesindedir. Ticari gemilerde de durum böyledir.

 GİSBİR olarak hem eğitim hem de sağlık alanında taşın altına elinizi koydunuz. Bu alanlardaki çalışmalarınızla ilgili güncel bilgiler alabilir miyiz?

15 Mayıs 2009 tarihinde Tersanecilerimizin katkılarıyla kurulan ve Tuzla ilçesinin ilk özel hastanesi olma özelliğini taşıyan Gisbir Hastanesi profesyonel bir kadroya emanet edilerek daha etkin çalıştırılması sağlanmıştır. Bugün itibari ile Gisbir Hastanesi, tersanelerimize olduğu kadar bölgedeki halkımıza da hizmet vermeye devam etmektedir.

Piri Reis Denizcilik Meslek Lisesi başta olmak üzere denizcilik alanında faaliyet gösteren okul ve üniversitelerimizle yakın işbirliği halindeyiz. Onların ihtiyaçlarını karşılamamızın yanı sıra birlikte yürüttüğümüz projeler ve öğrencilerimizin staj ihtiyaçlarını karşılama konusunda koordinasyonumuz devam etmektedir. Bunların yanında, denizcilik okulları başta olmak üzere okuyan öğrencilerimize belirli kontenjan dâhilinde burs vermekten mutluluk duyduğumuzu da belirtmek isteriz.

Kızılay öncülüğünde başlatılan ‘’81 İl 81 Anaokulu’’ projesi kapsamında büyük bir gururla yapımını üslendiğimiz Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği Ardahan Kızılay Ana Okulu’nun inşası devam etmektedir.

Sosyal İlişkiler Komisyonumuzun aldığı kararlar doğrultusunda çeşitli okullarımıza ayni desteklerimize ilave olarak, doğu illerimizde spor müsabakalarında bireysel olarak uluslararası başarı gösteren genç öğrencilerimize çeşitli ödül ve desteklerde bulunmaktayız.

Tersanelerimizde verimliliğin artırılması ve iş emniyetinin yüksek derecede idame ettirilmesi için Mesleki Yeterlilik Kurumu(MYK) uygulamaları kapsamında işçilerimizin eğitimi ve yaptıkları işler kapsamında sınavla belgelendirilme çalışmalarına devam etmekteyiz.

Sektördeki gelecek beklentilerini aktarır mısınız?

Sektörden geleceğe yönelik öngörümüzü belirtmek gerekirse; denizcilik sektörünün dünya ölçeğinde krizden çıkmasına bağlı olmakla birlikte, 2008’de başlayan ve bir hayli uzun süren olumsuz sürecin sonlarına geldiğimizi değerlendirmekteyiz. Ancak, daha önce de söylediğimiz gibi bizim için denizcilik alanında olumlu bir sürecin başlaması, bölgemizde yaşanacak olan istikrarla doğrudan ilişkilidir. Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkas bölgelerinin ortasında yer alan ve deniz yolları açısından önemli geçiş noktasında bulunan ülkemizin çevresinde yaşanan olumsuz ekonomik ve politik gelişmeler, doğal ve direkt olarak ülkemizi etkilemektedir. 2018 yılında denizcilik sektöründe yukarı hareket için buralardaki gelişmelerin istikrarlı bir yapıya dönüşmesinin beklentisi içinde olacağız. Umuyoruz ve diliyoruz ki 2018 yılından itibaren denizcilik sektörünün Dünya ve Türkiye ölçeğinde yukarı harekete başladığı bir döneme gireceğimizi düşünmekteyim.

Tersanelerimizin, 2017 yılında olduğu gibi 2018 yılında da pazarlama faaliyetlerine devam ederek yeni gemi inşa konusunda ilerleme sağlayacağı inancını taşımaktayız. Bakım-onarım faaliyetlerinde ise, toplam tonajda 2017 yılı ile mukayeseli olarak çok farklı bir beklentimiz bulunmamakta olup, kendi içimizdeki rekabet şartlarında, bulunduğumuz seviyeyi korumaya çalışacağımızı düşünüyorum.

Türk armatörlerimiz genellikle Uzakdoğu ülkelerine büyük tonajlı yük gemi siparişi veriyorlar. Bu siparişleri neden Türk tersaneleri alamıyor?

Armatörler sahip oldukları gemilerle dünyada bir rekabete girerler. Dolayısıyla ilk işleri gemi yatırımlarıdır. Aldıkları ürünün dünya standartlarında ve fiyatı da o seviyede olması gerekiyor ki doğru rekabet edebilsin. Bu açıdan uzun yıllardır, Uzakdoğuda  Japonya, Güney Kore ve Çin gibi ülkeler, düşük  işçilik ücretlerinin yanı sıra bu büyük tonajlı gemileri seri olarak üretme kabiliyetine sahip olduğundan, büyük tonajlardaki gemileri bize göre daha avantajlı fiyatlar ve kısa inşa süreleri ile teslim edebiliyorlar. Büyük tonajlı gemilerde, armatörlerimizin Uzakdoğu’ya sipariş vermesinin ana nedeni de budur.Türkiye’nin coğrafi konumu gereği batıya daha çok hizmet veriyoruz. Biz daha özellikli işler yapıyoruz. Hacimsel olarak küçük fakat nitelikli işler çıkartıyoruz bu nedenle, küçük gemilerde de biz iddialıyız. Uzakdoğu ülkeleri de küçük gemi üretiminde bizimle rekabet edemiyorlar. Bu vesile ile sizlere teşekkür eder, yayın hayatınızda başarılar dilerim.