Digital Transformation Group CEO’su Tolga Dinçer: Bulut Vatan’ın önemini kavramalıyız
Bulut teknolojileri her geçen gün hayatımızdaki önemini artırıyor. Bu çerçevede bu alana yatırım yapan firmaların arttığına ve bu alandaki firmaların yükseldiğine tanık oluyoruz. Bulut teknolojileri alanında yatırım yapan firmalarımızdan biri olan Digital Transformation Group (DTG), 36 yaşında genç bir mühendisin yönetiminde DT Cloud markası ( https://dt.net.tr ) yerli bulut ile ülkemize gerekli dijital altyapıyı tesis etmek için emin adımlarla yoluna devam ediyor.
2006 yılında başlayan teknoloji yolculuğunuz ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Şirketi 2006 yılında kurdum, ilk beş yılımızda yazılım geliştirme ve bilgi teknolojileri alanını öğrendik, 2011 yılında ise sistem entegrasyonuna yöneldik, yani geliştirdiğimiz yazılımların alt yapılarını da yapmaya başladık. 2013 yılından sonra iletişim altyapıları alanında kendimizi geliştirmeye başladık. Gerekli izinlerimizi Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu BTK’dan alarak altyapı işletmecisi ve servis sağlayıcısı olduk. Dolayısıyla uçtan uca alt yapıyı tesis eden ve yazılımları çalıştırabilen bir şirketler topluluğuna dönüştük. 2016 yılında da ülkemizde gerçekleştirilen 4.5 G projesi ile ilgili de çalışmalar yapmaya başladık. 4.5 G’nin altyapı ve üstyapı noktalarında yükleniciliğini de yaptık. 2018 yılında itibaren bu altyapıların 5 G ile birlikte bulut bilişimle etkileşeceklerini ve bulut ile dönüşüme hizmet edeceklerini gördük. Biz de bu çerçevede gerekli dijital altyapının en önemli gerçekleştiricisi bulut bilişim teknolojileri ve platformun üretimi ile ilgili çalışmalarımıza başladık.
Bulut bilişimin uluslararası gelişimi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Dijital alt yapı olmadan yapay zeka ve büyük veri gibi konuların tesis edilmesi mümkün değil. Buna sahip olan ülkelerde ABD ve Çin gibi süper güçlerdir. Bu ülkeler kendi bulut platformlarına sahipler. Bu bulut platformları ile dijital altyapıları tesis ediyorlar. Siz bu platformlardan, kooperatif sistemlerden veriler toplayıp, kooperatif kararlar veriyorsunuz. Buna kooperatif akıllanma diyoruz.
Biz bu gelişimin ülke olarak neresindeyiz?
Dijital olgunluk olarak başlangıç düzeyinde olduğumuzu söyleyebilirim.
Şirket olarak siz bu gelişim seyri içerisinde kendinizi nasıl konumlarsınız?
Veriyi yöneten orta katman yazılımıdır. Bu alanda da ciddi bir bilgi birikimine ihtiyaç var. Gelişim seyrimiz çerçevesinde de, uçtan uca verdiğimiz hizmetler doğrultusunda önemli bir bilgi birikimi oldu. Şirketlerimiz olarak daha önceki gelişim dönemlerimizde, kendi üretmediğimiz yazılım ve donanımların temsilciliğini yapıp uçtan uca projeler tesis ettik. 2018 yılında geldiğimiz noktada da her şeyin yazılım tabanlı bir dünyaya doğru gittiğini gördük. Bu çerçevede de çip ve donanımı şu etapta yerel kaynaklarımızla üretemeyeceğimizi ama DTG olarak gerekli olan yazılım platformunu üretebileceğimize kanaat getirdik. Bu doğrultuda da yatırımlarımızı bu alana yönlendirdik. İlk olarak, Antalya Teknokent’te ilk Ar-Ge merkezimizi kurduk. Sonrasında Ankara ve İstanbul’da da Ar-Ge merkezlerimizi kurduk. Ar-Ge merkezlerimizdeki Türk mühendislerimizle tamamen yerli olma hedefimizle bu platformu geliştirmeye çalıştık. 2021’de de pandemi döneminde artan ihtiyaca binaen bu platformu test etmeye başladık. Özellikle yoğun bulut bilişim ihtiyacı olan üniversitelere bu platformu açtık. Uzaktan eğitim ihtiyaçlarını ölçekleyebilen, hiper ölçeklenebilen altyapımızla yaklaşık 400 bin öğrenciye eşzamanlı eğitimi ulaştırabildiğimizi gördük. Bu çerçevede platformumuz bize olgunluğunu ispat etmiş oldu.
2022 yılı itibari ile süper güç ülkelere ait bulut şirketleri ile rekabet edebilecek bir dijital teknolojiye sahip olduğumuzu ilan ettik. Diğer iş alanlarımızı da tamamen bulut teknolojileri alanına hızlı bir şekilde dönüştürdük.
Aktardıklarınızdan bulut bilişimde yazılım donanımdan daha önemlidir sonucunu çıkarabilir miyiz?
Çıkarabiliriz, önem ile ilgili bir yüzde vermemiz gerekirse %80 yazılımdır diyebiliriz. Bu noktada donanım içerisinde yer alan işlemci üreticisinin az olmasından dolayı burada tedarik sıkıntıları olabilir. Bunun dışında donanım ile ilgili bir sorun yaşamazsınız. Bu sebeple yazılım tabanlı bulut platformuna sahip olmak en önemli etkinleştirici, biz bu alanda tüm fikri haklara sahip bir grup olmayı hedefledik.
İşlemciye ulaşamama gibi bir durumla karşılaşabilir miyiz?
Teknolojide sürdürülebilirlik önemlidir. Bunun için A’dan Z’ye ürünleri sizin üretmeniz gerekiyor. Her şeyin yerli üretilmesi sürdürülebilirlik açısından oldukça önemlidir. Ancak bu hemen mümkün değil. Eğer sizin pazarınız üretim maliyetlerinizi optimum seviyede tutmanıza yardımcı olmuyorsa, o zaman o ürünü sürdürülebilir ve rekabetçi bir şekilde üretebilme şansına sahip olamazsınız. Bunun için küresel bir talebe ihtiyaç var. Bu çerçevede de ABD’li ve Çin’li firmalar bu alandaki ürünlerini küresel olarak pazarlıyorlar.
Türkiye’nin bu kısır döngüden çıkış noktası ne olabilir?
Türkiye için Türk Devletleri ve AB önemli bir çıkış noktası olabilir. Yapabilirsek, AB Çin yerine Türkiye’ye güvenecektir diye düşünüyoruz. Avrupa’nın geçmişte de bize güvendiğini görüyoruz, bugün de dijital altyapıları ile ilgili Türk mühendislere güvenecektir, güvenmelidir. Bu konuda da genç Türk mühendislerinin çok kabiliyetli olduğunu söyleyebilirim.
Bulut bilişim alanında ülkemizdeki pazarın büyüklüğü ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Dünyada bu pazar trilyon dolar seviyelerinde ve normalde Türkiye ölçeğine göre bu pazarın %1’i mertebelerinde olması gerekir. Maalesef bu oranda bir pazardan bahsedemiyoruz. Oran binde üçü mertebelerindedir. Diğer taraftan bakıldığında da dijital dönüşüm endeksinde başlangıç seviyesindeyiz, bulut bilişim pazarı geçtiğimiz yıl 500 milyon USD bandındayken bu yıl 1 milyar USD’ye ulaşacağını öngörüyoruz fakat dün itibari ile ekonomimizin boyutuna baktığımızda bu rakamın 5-6 milyar USD boyutunda olması gerekliydi bu da %5-10 seviyelerinde olduğumuzu gösteriyor, diğer ülkelerin %25 seviyesinde olduğu düşünüldüğünde almamız gereken önemli bir yolun olduğu ortaya çıkacaktır.
Bunun nedeni nedir?
En büyük nedeni kamunun ve KOBİ’lerimizin dijital dönüşümü yeterince gerçekleştirememesidir.KOBİ’lerimiz bu dönüşümü sağlarsa yurtdışında daha etkin çalışmalara imza atabilirler. Bu anlamda bulut bilişim ve dijital dönüşüm süreçlerinin kamunun liderliğinde ülkemizde yaygınlaşarak, KOBİ tabanına inmesinin en önemli yürütücü etkisi olacağın öngörüyoruz.
Bu dönüşümü sağlamak çok maliyetli bir durum mu?
Aslında maliyetler yerine firmaların bu dönüşümü yaptığı noktada elde edecekleri rekabet avantajlarını görmek gerekir.Özellikle pandemide dijital dönüşümü sağlayamadığımız için doğudan batıya kayan talepte gerekli faydayı göremedik. Alt yapılarımız dijitalleşmediği için bunları ölçekleme de sorun yaşıyoruz. Fabrikaları geleneksel metotlarla kurduğumuz için ölçekleyemiyoruz ve bu çerçevede de büyüme ve dönüşüm sıkıntılı oluyor. Verilerimizi arşivlemiyoruz ve arşivlemediğimiz için ortaya çıkan bir olumsuzlukta veriden akıllı geri dönüşü sağlayamıyoruz. Bu durumda büyümeyi yönetemediğiniz gibi küçülmeyi de yönetemiyorsunuz ve şirketlerimiz büyük zararlar görüyor.
Bu noktada ülke olarak çıkış noktamız neresi olur?
Çıkış noktamızın kamu ve savunma sanayi olduğunu düşünüyorum. Bu sadece ülkemiz için de değil dünyada da bakıldığında kamu ve savunma sanayi öncülük görevini üstlenir. ABD’nin büyük bulut şirketleri Amazon, Google, Microsoft, Oracle ABD Savunma Bakanlığı savunma bulutu kurdurdu ve milyarlarca dolar stratejik yatırım sağlamış oldu. Sonrasında da bu şirketler yurtdışına açıldı ve hızlı bir şekilde yaygınlaştı. Bizde de bakanlıkların millileştirme politikaları ile bu alanda da millileştirme çalışmaları başladı. Bununla ilgili bir farkındalık var. Bu noktada bizim başlattığımızı düşündüğüm Bulut Vatan kavramının da daha fazla kullanılmaya başlanması oldukça önemlidir. Şuan ağırlıklı olarak verileriniz batılı şirketlerin bulut sistemlerinde saklanmaktadır. Bu verilerle ne yaptıklarını bilmediğimiz gibi, diğer taraftan verilerinizle yapay zekayı eğitiyorlar ve öncü avantaja sahip oluyorlar.
Bu noktada dijital kolonizasyondan bahsedebilir miyiz?
Batılı şirketler hazırlığını yaptı. Bu çerçevede dijital kolonileşmeyle merkezi bulut sistemleri tasarlayıp, teknoloji alt yapılarını böyle büyütmeye çalışıyorlar. Daha önce de bahsettiğimiz gibi işlemci üretiminde zorluklar olduğunu aktarmıştım. Bu konuyu açarsak, özellikle yapay zekayı hızlandıran işlemci üreticileri zaten kısıtlı olan üretimlerini isteyen herkese satmıyor. Bu noktada daha yüksek miktarlarda talebe sahip ve bu teknolojide olgunlaşmış müşteriye satış yapıyorlar. Bunu kullanarak yapay zekayı geliştirsin ve yaygın kullansın düşüncesi ile satış yapıyorlar. Biz şirket olarak bu firmalarla yaptığımız görüşmeler sonrasında partnerlik anlaşmaları imzaladık. Şirket olarak ön alım hakkına sahip olduk. Bu alımları yaparak önümüzdeki dönemde yapay zeka ile ilgili alt yapı çalışmalarımızı hızlandırmayı düşünüyoruz.
Ülkemizde bu alanda bir talep veya olgunluk var mı?
Talep var olgunluk yok. Kullanıcı aldığı şeyin nasıl kullanacağını veya nasıl işe yarar halde kullanacağını bilmiyor. Genelde üst yönetim yapay zeka ile ilgili kullanalım direktifini veriyor ancak, bu konunun hayata geçirilmesi noktasında problemler oluşuyor. Ancak kamunun bu konuda olgunlaşmakta olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de lider bir kurum var TC Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi, kamuya da liderlik ediyor. Bu kurum geçen dönemde Türkiye’nin Yapay Zeka Stratejisini yayınladı. Ancak Türkiye’de henüz veri tanımlamaları yapılmadı ve veri yönetişimini henüz tamamlayamadı. Sonrasında bu alandaki gelişimi yönetecek, anlayacak bir adalet sisteminin oluşturulması gerekiyor. Verinin standartları oluşturulup, denetlenmesi sağlanmalı. Bu çerçevede birden çok kurumun bu alanda kurallar çerçevesinde birlikte yönetişimi gerekiyor. Kamunun itici güç olarak öncülük edeceğini düşünüyorum. Kamu bunu tanımlayıp kullanmaya başlarsa şirketler, uzmanlar ve ekosistem arkasından hızlıca gelişecektir.
Sektörünüzün gelişmesi için bir başka husus ise bu alanda faaliyet gösteren firmalara yapılan yatırımladır. Bu konuda bir değerlendirme alabilir miyiz? Son dönemde batılı yatırımcıların bölgenize yatırım yapamıyoruz söylemiyle karşılaşıyoruz. Bu noktada bizi rekabette risk olarak gördükleri sonucuna varabiliriz. Türk şirketiyseniz, fikri haklarınız Türkiye’deyse size batıdan bir likidite gelmeyecek. Bu anlamda Türkiye likiditeyi kendi yaratmak zorunda. Devlet bu anlamda takip ettiğimiz kadarıyla hazırlıklar yaptı ve yapıyor. Girişim sermayesi fonları var. Şirket olarak teşvik kullanıyorsanız her yıl belli oranda girişim sermayesine yatırım yapma zorunluluğunuz var. Dolayısıyla devlet likiditeyi ülke içerisinden sağlamaya çalışıyor. Biz de Digital Transformation Group olarak, DT Cloud’un gerekli yatırımlarını tesis edebilmek için geçtiğimiz yıl SPK’dan alınan onay ile Omurga Portföy altında Digital Transformation Girişim Sermayesi Yatırım Fonumuzu kurduk, talebi karşılayacak büyümeye hazırlık dönemimizde ilk tur olarak yaklaşık 1 milyar liralık değerlemeyle doğrudan 63 milyon lira yatırıma ulaştık.